Gökçe Gökçen, TBMM Genel Kurulunda Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi Üzerine Konuştu
Cumhuriyet Halk Partisi Adalet Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen, TBMM Genel Kurulunda Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi üzerine konuşma yaptı.
Gökçen’in konuşması şu şekildedir:
“Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adalet Akademisi Kanunu’nun İkinci Bölümü üzerine söz alıyorum.
Genel Kurulumuzun gündemine gelen her kanun teklifinin görüşmesinde ortak bir sorun var. Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği düzenlemeler, ya tekrar aynen getiriliyor, ya da ufak değişiklikler yapılarak getiriliyor.
AYM kararları hakkında “usuli iptal” diye bir kavram uydurmuşsunuz.
Yürütmenin meclisimizin alanına girmesinden en ufak bir mahcubiyet, bir özür, bir hatayı tekrarlamama, bir iyi niyet beyanı, bir utanma bile olmadan aynı maddeler yürütme tarafından meclise dayatılıyor. Bunu alışkanlık haline getirdiniz. Keşke sorunlar bununla sınırlı olsa.
Kanun yapımı açısından hiç görülmemiş bir yetki gaspı, sistematik olarak işletiliyor. Meclis kayıtlarına girmesi açısından sizlerle bir yetki gaspı örneği daha paylaşacağım.
Düzenleyici etki analizi birçok ülkede kullanılan bir yöntem. Bir kanun teklif ya da tasarısı sunulacağı zaman,
- Bu düzenleme ile neyi değiştirmeyi amaçlıyoruz? Yani yürürlükteki kanunlarda ne sorun var da değiştiriyoruz?
- Ekonomide hangi etkileri olacak, bütçede nasıl bir yer tutacak?
- Maliyeti ne olacak?
- Çevresel etkileri ne olacak? Çevreye zarar verecek mi?
- Uluslararası andlaşmalar bakımından nasıl değerlendirilmesi gerekecek?
- Bu kanun değişikliğiyle beraber hangi kanun ve yönetmeliklerde değişiklik ihtiyacı doğacak?
İyi işleyen hukuk sistemlerinde kanunlar bu sorulara cevap verilerek yapılıyor. Demokrasilerde etki analizleri hazırlanıyor, raporlanıyor ve Resmi Gazetelerde yayımlanıyor. Böylece konunun uzmanları, ilgili alanda çalışan meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri ve yurttaşlar raporu görebiliyor.
Bu yöntem kanun yapımında hem şeffaflığı sağlıyor, hem de muhalefetin sürece katılımının daha nitelikli olmasına yarıyor. Hukuk kurallarını, kanıtlara dayalı olarak yapmayı sağlıyor. Bunun yanında, hesap verilebilirliği ve kanun yapım sürecine paydaşların katılımını da sağlıyor.
Türkiye’de de etki analizinin kökleri bir süredir mevzuatta var.
Bu yüzden biz de önümüze getirilen kanun tekliflerinde bu sorulara cevap arıyoruz. Fakat aslında bambaşka bir sorunumuz var.
Birincisi, etki analizi neredeyse hiçbir kanun için yapılmıyor.
İkincisi, etki analizi yapılan kanunların analizlerine ben bir milletvekili olarak bile ulaşamıyorum. Tüm komisyonlara telefon açtık, var olanları tek tek sorarak edinmeye çalıştık. Çok az sayıda analize ulaştım. Bunlar da tüm sorulara yanıt vermeyen analizler. Bu analizleri halktan saklayacaksanız, milletvekillerinden bile saklayacaksanız neden hazırlıyorsunuz?
Üçüncüsü ve daha vahimi, 2022 yılında Cumhurbaşkanlığınız bir yönetmelik çıkarmış. Mevzuat hazırlama hakkında yönetmelik. Bu yönetmeliğin ilk maddesi şöyle söylüyor:
“Milletvekilleri tarafından TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifleri bu Yönetmeliğin kapsamı dışındadır.” Aynı yönetmeliğin 26. Maddesine bakıyorum: “Kanun ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesi taslakları için düzenleyici etki analizi hazırlanır.”
Yönetmeliğin Eklerine bakıyorum. EK-4’te “… KANUNU TASLAĞI” olarak bir kanun nasıl yazılır, bunu göstermiş. Yani yönetmeliğin başında “kanunlar dahil değil” demişsiniz, sonunda “yok yok kanunlar dahil” demişsiniz.
Burada defalarca söyledik. Önümüze getirilen hiçbir kanun teklifini siz hazırlamıyorsunuz. Yürütmede hazırlanıyor, imzalarınızı ekliyorsunuz. Anayasa’ya karşı suç işliyorsunuz. Halkın size verdiği yetkiyi, anayasaya aykırı olarak devrediyorsunuz.
Ama sizin halkın iradesine düşmanlığınız yeni değil. Türkiye’nin en büyük ilçesinde Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, siz görüşüne başvurduğunuzda, teşekkür yazıları yazdığınızda, saygın bilim insanı, Cumhuriyet Halk Partisi’nden belediye başkanı seçildiğinde terörist.
Bir itibarsızlaştırma kampanyasıyla, FETÖ vari şafak operasyonlarıyla halkın iradesini gasp edeceğinizi, bir Kürt siyasetçiyi haksız yere cezaevinde tutabileceğinizi zannediyorsunuz. Esenyurt’ta, Ovacık’ta, Mardin’de, Batman’da ve diğer yerlerde kayyum kılıklı işgalcilerle, halkın özgür düşüncesini, kendinize düşman görüyorsunuz.
Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ı, iki koluna girerek, babasının evinden, ne ile suçlandığını bile bilmeden gözaltına aldığınızda, görüntüleri çeksin diye kameraları apar topar çağırdığınızda, 31 Mart sonuçlarıyla sizin canınızı sıkan Rıza Akpolat’tan değil, size bir tek belediye meclis üyesi bile vermek istemeyen Beşiktaşlılardan intikam alıyorsunuz.
Esenyurt’tan Beşiktaş’a, uydurduğunuz bir hikayeyle, sistematik taciz aparatı olarak gördüğünüz yargıyla, İstanbul’a sinsice göz kırpıyorsunuz.
Ahmak davalarıyla, siyasi yasak tehditleriyle, aklınızca siyaseti dizayn edeceksiniz. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisindeki temsilcinizin sözüyle, İmamoğlu davasına bakan hakimi neden sürdüğünüzü hâlâ tüm Türkiye’ye açıklayacaksınız.
Gencecik teğmenleri “Mustafa Kemal’in askeriyiz” dedikleri için meslekten atmaya kalkacaksınız, Genel Başkan Yardımcımız Yankı Bağcıoğlu’na soruşturma açacaksınız. “Şehit yakınlarının gözünün içine bakalım” dediğimizde bizi hedef alacaksınız.
Bir milletvekilini ait olduğu Meclis’e getirmemek için her gün “Yüce Meclis” dediğiniz yerde bir milletvekilinin kanını dökeceksiniz. Ucube çoklu baro sisteminizle savunmayı bitirme hedefinize ulaşamadığınız için, önce tanıdık propaganda aygıtlarınızı işletip, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetiminde görev yapan avukatları itibarsızlaştırma çabanız yine sonuç vermediği için, İstanbul Barosu’na en son Kenan Evren’in yaptığı gibi kilit vurmaya kalkacaksınız.
Bu şekilde sadece baroları değil, tüm meslek örgütlerini işgal kampanyanıza “zamanlaması manidar” bir başlangıç yapacaksınız. Kimsenin içeriğini bilmediği, halktan sakladığınız, Meclis’ten kaçtığınız eksik bir barıştan bahsedecek, aynı anda Kürt sorununun varlığını bile inkâr edeceksiniz.
Bir taraf Türkiye ve Suriye haritaları üzerine “BARIŞ” yazarken, Cumhurbaşkanı’nın buna dair görüşlerini hiç kimse bilmeyecek.
Başarıyla sonuçlanırsa sahibi, başarısızlık olursa mağduru olma yollarını yapacaksınız. Demokratikleşme adımlarından kaçarken, Kürtçeyi duyduğunuz anda sizde alerji yaparken, Barış akademisyenlerini Anayasa Mahkemesi kararına rağmen şeytanlaştırırken dönüp “bana faydan olmazsa daha fazla belediyeni elinden alırım, daha fazlanızı hapse koyarım” diyeceksiniz.
1000 gündür direnen Boğaziçililerin çok iyi tanıdığı o kayyım zihniyetiyle, üniversitelerdeki tacizle mücadele birimlerini kapatacak, Marmara Üniversitesi’nde kadın hakları için çalışan öğrencilere soruşturma açacaksınız. Öğrencileri hedef gösteren, tehdit eden, “biz istemezsek burada barınamazsın” diye kabadayılık taslayanlardan rahatsız olmayacaksınız.
Surların tepesinden kafaları kesilip atılan o genç kadınların hakkını savunan öğrenciler sizi rahatsız edecek. Bir ifade almak da yetmeyecek, bir kere daha savunma isteyeceksiniz. Sonra 2025 yılını “aile yılı” ilan edeceksiniz.
2024 yılında katledilen 394 kadından 166’sının faili, o kadınların evli olduğu erkekler olacak, evlilik içi tecavüz bile, fiilen, suç olmaktan yeni çıkmaya başlayacak, her gün “sürtük” dediğiniz o kadınları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alacaksınız, sonra da o 166 faili örnek alanların sırtını sıvazlayıp, “en az 3 çocuk” diyeceksiniz.
Bu ülkede sokaklarda geceleri arkasına bakarak yürüyen milyonlarca kadın, bu ülkede en güvenli yer olması gereken evlerinde şiddet gören her bir kadın, bu talimatın ne demek olduğunu çok iyi biliyor.
Geçinemeyen bütün aileler, çocuklarını okutmak için yaptığı borçlarla boynu bükülen tüm anne babalar, anne baba olmak isteyen tüm genç çiftler, bu sözlerle, kendileriyle alay edildiğini biliyor.
Anneyi iş yaşamına kazandıran, çocuğu güvende tutan kreşleri kapatmaya çalışırken, yeni doğan bebekleri bile koruyamazken, çocuk istismarına karşı kurulan Meclis Komisyonu’nun, tecavüz edilen, darp edilerek öldürülen Sıla Bebeğin davası ziyaretini siz iptal ettirirken, bu üç çocuk hikayesinin ne olduğunu tüm Türkiye biliyor.
Silkelediğinizin, Cumhuriyet Halk Partili belediyeler değil; vatandaşın ta kendisi olduğunu asgari ücretli de emekli de geleceğini çaldığınız o gençler de büyük şehirlerde kiralayacak ev arayan tüm çalışanlar da çok iyi biliyor.
Anayasanın uygulanmadığı yerde, anayasa yapmaya kalkışmak ne kadar boş bir işse, adaletin olmadığı, meclisin temel görevinde, kanun yapmakta tamamen devreden çıkarıldığı bir yerde oturup Adalet Akademisini konuşmak da kusura bakmayın, o kadar boş.”
Kaynak: