GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (22 KASIM 2017)
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (22 KASIM 2017)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:
Değerli basın mensupları, hepiniz hoşgeldiniz. Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı tamamladık. Bugün yoğun bir gün, Belediye Başkanlarımızla da toplantımız devam ediyor, Sayın Genel Başkanımız o toplantıya kaldığı yerden katılmak üzere tekrar gitti.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ EMEĞİ BİRLEŞTİRMEYE DEVAM EDİYOR
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin gündemi yine emek cephesinin kaybettiği, emeğin sürekli yok sayıldığı bir noktadan devam ediyor. İşsizlik rakamları geçen hafta açıklanmıştı, bu çerçevede baktığımızda işsizlik ülkenin en önemli sorunu olarak hala gündemde birinci sırada yerini koruyor ve bu çerçevede özellikle son istatistiki açıklamalardan görüyoruz ki, merdiven altında çalışan kadınların sayısı artmış. Güvencesiz çalışma artmış, artık işçiler kölelik düzeninin kurumsal köleleri haline gelmişler. Bu çerçevede ne yazık ki hükümet işsizlikle mücadele konusunda kararlı bir duruşu göstermediği gibi güvenceli çalışmayı sağlayacak herhangi bir adımda atmamaktadır. Türkiye’de ne yazık ki en büyük ordu işsizler ordusudur. Şuanda en büyük ordunun işsizler ordusu olduğu bir ülke halindeyiz. Bu çerçevede özellikle emekçilerin sorunlarına, emeğin sorunlarına sahip çıkma mücadelemiz devam ediyor. Geçen hafta Cumartesi günü Sendikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığımız bünyesinde çok güzel bir taşeron çalıştayı yaptık. Burada önemli olan şudur; hükümetin yapması gereken şeyi Ana Muhalefet Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi yapmıştır. Üç büyük konfederasyon bir araya geldi. Sorunun paydaşlarını bir araya getirdik, taşeron işçiliğinin ortadan kaldırılması konusunda üç büyük konfederasyon DİSK, Hak-İş ve Türk-İş’in Başkanları ve temsilcilerinin bir araya geldiği büyük bir çalıştay yaptık. Üçü ortak bir bildiriye imza attılar ve üçü de taşeron sistemine karşı çıktıklarını çok açık ifade ettiler. Taşeronluk artık 21.yüzyılın Türkiye’sinde ücretli kölelik haline gelmiştir. Güvencesiz çalışmanın sistematik bir biçimde kurumsallaştığı bir noktadadır. Emek cephesi birleşti. Bu çalıştayda daha önce kıdem tazminatı çalıştayında da aynı şekilde konfederasyonları bir araya getirmiştik. Cumhuriyet Halk Partisi emeği birleştirmeye devam ediyor. Emek cephesini birleştirmeye devam ediyor. Hükümet taşerona kadro sözümüzü 7 Haziran seçimlerinde eleştirdi seçim bildirgemizde. 1 Kasım’a giderken baktı ki durum ciddi, vahim, iktidar altlarından kayıyor döndü bu projeye sahip çıkıyormuş gibi göründü ve işçileri kandırdı. Biz taşerona kadro vereceğiz dedi. Bizde vereceğiz dedi. Bizim seçim projemizi aldı, biz bundan rahatsızlık duymadık yeter ki taşeron işçiler kadro sahibi olsun diye. Ama yine görüyoruz ki, hala taşerona kadro verme niyeti yok. Tam tersine taşeron çalışmasını yerleştirmeye dönük adımlar var ve işin ilginci çalıştayda da gördük konfederasyonları biz topluyoruz emek cephesini, sorunu çözüyorum diyenlerin daha emek cephesine gidip sordukları hiçbir husus yok. 3 konfederasyona da hiçbir şeyi sormamışlar. Bu noktada emeğin hakkını savunmaya devam edeceğiz.
Şimdi asgari ücret görüşmeleri başlayacak. 7 Haziran seçimlerine giderken bir önemli atılımın öncüsü olmuştuk. Asgari ücret net 1500 lira olacak demiştik. Şimdi Sayın Genel Başkanımız dün açıkladı bir yeni büyük atılımında öncüsü oluyoruz. Asgari ücret net 2000 lira olmalı en az. Daha çoğu olabilir ama net en az 2000 lira olmalı. Asgari ücret vergi dışı olmalı, vergi yükünden arındırıp işçinin cebine, asgari ücretlinin cebine en az net 2000 lira girmeli. Nasıl vereceğiz diyorlar, daha öncede öyle demişlerdi. Nasıl vereceğiniz belli, faiz lobisinden şikayet edeceğinize faiz lobisine akan muslukları kesin. Sağla, solla kavga etmeye gerek yok. Faiz lobisi 15 yıllık AK Parti iktidarı döneminde yurtdışında faiz olarak yurtdışına ödediğimiz para, yabancı şirketlere ödediğimiz para 145 milyar dolar. İçerde faiz olarak ödenen para buna ilaveten 620 milyar lira, 620 katrilyon. Toplamını aldığınızda 1.2 katrilyonu geçiyor. 1 trilyon, rakamı bile telaffuz edemiyoruz. 145 milyar dolar yaklaşık 600 milyar lira yapar 600 katrilyon. 620 katrilyonda içerde faiz toplayın ikisini böyle bir tablo. Faiz lobisine verdiğiniz parayı keserseniz, o hortumları keserseniz ortak olduğunuz o kazançların önünü keserseniz işçiye asgari ücret en az net 2000 lira verecek parayı bulursunuz.
EVİN MAHKEMESİ DURURKEN ELİN MAHKEMESİNE MAHKUM ETTİN MEMLEKETİ
Değerli arkadaşlar, bir Rıza Zarraf polemiği devam ediyor. Anlaşılır gibi değil. Bir milli mesele diye ortaya konulmaya başlandı. Askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde nota vermeyen hükümet, hatta nota verin dediğimizde müzik notası mı diye alay eden dönemin Başbakanı şimdinin AK Parti Genel Başkanı Erdoğan Rıza Zarraf sözkonusu olunca derhal nota verme ihtiyacı hissetti. Yani çuvala, askerin başına geçirilen çuvala müzik notası mı, Rıza Zarraf’a devlet notası mı? Rıza Zarraf’a gelince devlet notası, Türk askerine gelince müzik notası. Böyle bir anlayış. Şimdi bu anlayışı milli bir mesele gibi anlatmaya çalışıyorlar, milli bir mesele gibi göstermeye çalışıyorlar. Şimdi merak ediyorum Rıza Zarraf’tan ne milli meselesi çıkacak, neresi milli? Bütün ilişkileri gayri milli olan birinin hangi pozisyonundan milli bir sorun ve duruş çıkaracaksınız? Bunu anlamakta zorlanıyorum.
Dün Genel Başkanımız söyledi, hırsızlığın millisi olur mu, yolsuzluğun millisi olur mu? Nasıl bir milli? Burada bu süreçte yolsuzluklar ortaya atıldığında Türkiye’de yargılanmanın önünü kapattınız, mahkemelerin görevini yapmasını engellediniz. Hadi o hakimler FETÖ’cüydü, bağımsız hakimlerinde görev yapmasını engellediniz, yargının işini yapmasını engellediniz, meclisin işini yapmasını engellediniz. Milletvekillerinin, bakanların yargılanması için oy kullanmasının önüne geçtiniz, komisyona talimat verdiniz. Şantaj ve tehditle komisyonda iki kere ara verildi görüşmelere soruşturma komisyonunda ve yargılatmadınız parmak hesabıyla. Ha, Türkiye’de yargılamanın önünü kapatırsanız dışarıda yargılamanın önü açılır. Milli duruştan bahsediyorsanız kendi mahkemelerinizin kararlı bir şekilde bu işin üzerine gitmesinin önünü açacaktınız. Yani sen şimdi yargının önünü kapatacaksın içerde ondan sonra dışarıdaki yargılanmadan bir milli mesele propagandası çıkarmaya kalkacaksın. Yok öyle yağma. Evin mahkemesi dururken elin mahkemesine mahkum ettin memleketi. Evindeki mahkeme yapacaktı, kendi memleketindeki mahkeme yargılayacaktı. Evin mahkemesinin yetkisini elinden aldın, elin mahkemesine fırsat verdin. Şuanda yaşanan tablo budur. Buradan bir milli duruş çıkaramazsınız.
Ha, şimdi gelelim yerlilik ve millilik konusunda bu kadar meraklıysanız Sayın Genel Başkanımız dün iki soru sordu. Tam yüzde yüz yerli ve milli bir soru sorduğu soru. Birincisi, Sayın Erdoğan müteaddit defalar çıkıp dedi ki, Suriyeli göçmenlere, Suriyelilere 30 milyar dolar harcadık dedi. Soruyoruz nerede harcadınız, nereye harcadınız? Bunu kalem kalem açıklayın, bu milletin parası. Babanızın parasını harcamadınız. Cebinizden harcamadınız. 30 milyar dolar bizim telaffuz ettiğimiz rakam değil. AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın telaffuz ettiği rakamdır. Dünde Sayın Genel Başkanımız sordu 30 milyar doları Suriyelilere nerelere harcadınız, hangi kalemlerle harcadınız, ne yaptınız? Bunu açıklayın, milletin bunu bilme hakkı var. Hala açıklayamadılar.
İkinci soru; hani yerlilik ve millilikten bahsediyorlar ya tam da yüzde yüz yerli ve milli bir soru. Sayın Genel Başkanımızın dün sorduğu soru. Sayın Erdoğan’ın, AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın oğlu, eniştesi, dünürü, eski Özel Kalem Müdürü ve kardeşinin yurtdışındaki bir şirkete milyonlarca dolar para gönderdi mi, göndermedi mi? Sermayesi 1 sterlin olan yurtdışındaki bir şirkete milyonlarca dolar parayı gönderdi mi, göndermedi mi? Sayın Genel Başkanımız dün sordu. İşte yerli ve milli olmak adına berberlere bedava tıraş yaptırılan, bakkallara döviz bozdurulan bir dönemde bir kampanya yürütüyordunuz. Bu kampanya yürütülürken bu dolarlar, milyonlarca dolar para Sayın Erdoğan’ın biraz önce saydığım yakın çevresi tarafından yurtdışına gönderildi mi, gönderilmedi mi?
SAYIN ERDOĞAN BU YÜZDE YÜZ YERLİ VE MİLLİ SORUYA BİR CEVAP BEKLİYORUZ SİZDEN !
Bugün birkaç yerde konuşma yaptı Sayın Erdoğan, bekliyorduk dünkü soruya cevap verecek diye. Hala cevap alamadık. Sayın Erdoğan bu yüzde yüz yerli ve milli soruya bir cevap bekliyoruz sizden. Mesele milliyse buraya bakacaksınız. Sayın Başbakanınızın çocukları offshore cennetlerinde şirket sahibi olacak, sizin yakınlarınızla ilgili bu iddialar olacak, bunlarla ilgili susacaksınız ama devleti koskoca bir Türkiye Cumhuriyeti devletini Rıza Zarraf gibi birinin önüne yatırmanın rezilliğini bu ülkeye yaşatacaksınız. Önüne yatarız diyorlardı ya, sonra aklattılar parmak hesabıyla o bakanları. Bu rezilliği bu memlekete yaşatacaksınız.
SEÇİM GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDEN İKİ ÖNEMLİ HUSUS VAR
Değerli arkadaşlar, son olarak gündemde önemli bir konu var. Yüksek Seçim Kurulu’yla ilgili bir teşkilat yasası TBMM’ye verildi ve mecliste görüşülecek. Önce şunu söyleyelim, bu konudaki tutumuz. Yüksek Seçim Kurulu’nun bir teşkilat yasasına ihtiyacı var. Bu ihtiyacı biliyoruz. Yüksek Seçim Kurulu’nun kendine yakışır bir teşkilat yasasıyla idare edilmesi ve işlerini yürütmesi gerekli. Ve bu çerçevede teşkilat yasası kazandırılmasına bir itirazımız yok. Ancak görüyoruz ki, önümüzde bu teşkilat yasası olarak getirilen 14 maddelik bir kanun teklifi. 14 maddenin içerisine bununla ilişkisi olmayan ve ciddi şekilde problem oluşturacak başka şeyler eklenmiş. Özellikle seçim güvenliğini tehdit eden iki önemli husus var burada. Bunlardan birincisi müşahitlik uygulamasını engelleyen, müşahitliği fiilen ortadan kaldırmayı amaçlan bir hüküm. 298 sayılı kanunda seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri hakkında kanunda değişiklik hükmü. Biz müşahitlik uygulamalarının daha etkin ve yaygın olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu çerçevede sadece siyasi partilerin değil, sivil toplum örgütlerine de müşahitlik denetiminin açılması, sandık denetiminin açılması gerektiğini düşünüyoruz. Biz bu yönde iyileştirmeler yapılmasını beklerken siyasi partilerin daha müşahit uygulamasını sınırlayacak adımlar çok uygun ve doğru adımlar değil bir.
İkincisi, siyasi partilerin sandık başkanları önermesine ilişkin maddeyi de yürürlükten kaldırmak istiyorlar. Bu siyasi partilerin seçim sürecini denetlemekten kenara çekmek, sandık güvenliği konusunda daha olumsuz bir pozisyon yaratmak anlamına gelir. Bu düzenlemelerin Yüksek Seçim Kurulu’nun teşkilat yasasıyla ilgisi yoktur. Bu nedenle bu düzenlemelerin şu aşamada burada bulunması doğru da değildir. Bizim teklif sahibinden ve hükümetten, hükümet tasarısı olarak gelmiyor ama AK Partiden ve teklif sahibinden beklediğimiz şudur; Yüksek Seçim Kurulu’nun bir teşkilat yasasına ihtiyacı vardır. Bu teşkilat yasasını hızla geçirebiliriz, bu ihtiyacı giderebiliriz. Ama buraya konuyla ilgisiz ve seçim güvenliği konusunda ciddi sıkıntı yaratacak bu hükümleri koymak bu yasayı tartışmalı hale getirir. O yüzden bunun revize edilmesinde yarar vardır. Bu maddelerin tekliften geri çekilmesini istiyoruz, talep ediyoruz, teklif sahibi arkadaşımız bu maddeleri Sayın Milletvekili geri çekerse ve AK Parti bu noktada bir olumlu noktaya yanaşırsa bu Yüksek Seçim Kurulu’nun teşkilat yasası hızla geçer. Yoksa hak etmediği ve gereksiz bir tartışmanın içine girmiş oluruz.
Hepinize teşekkür ediyorum, sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Üç tane sorum olacak efendim benim. Efendim bunlardan birincisi, dün Cumhurbaşkanı Rıza Zarraf davası üzerinden 15 Temmuz benzeri darbe girişimini şimdi Amerika’da yapmak istiyorlar dedi. ABD Dışişleri Sözcüsü aynı şarkı, aynı dans, saçmalık diye cevap verdi. Siz bu iddiaya nasıl bakıyorsunuz birincisi bu.
İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi’ye gidiyor. Dün Esad’da oradaydı Putin’le görüştü. Suriye için yeni bir yol haritasından bahsediliyor. Yine CHP olarak bu görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son sorum, Özhaseki yine Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki İstanbul’la ilgili özellikle CHP’nin ihanet ettiğini söyledi. Birde bu sorum olacak.
Bülent TEZCAN- Birinci sorunuzun cevabını konuşma metnimin içinde vermiştim zaten. Rıza Zarraf meselesini söylüyorum. Buradan öyle kalkıp da kendilerine bir milli mesele havası yaratmanın bir anlamı yok. Tablo bellidir, siz evdeki mahkemenin ayağına pranga vurursanız elin mahkemesi bunu yapmaya kalkar. Bu doğru değildir. Milleti dünyanın önünde rezil edecek böyle bir adımı atmaması gerekiyordu hükümetin. Bundan öncesine ilişkin süreci takip ediyoruz. Biz gelinen noktadan rahatsızız. Ülkenin bu hale düşürülmüş olmasından dolayı ciddi biçimde rahatsızız. Bunun bilinmesi lazım. Bunu bir yeniden iç siyaset malzemesi haline dönüştürülme hevesinden de vazgeçsinler. Dönüp yapmaları gerekeni zamanında yapmaları gerekirdi ama aklamak için ellerinden geleni burada yaptılar. Bu bir.
İkincisi, Suriye konusuyla ilgili biz başından beri bölgede Suriye konusunda ve Ortadoğu konusunda Ortadoğu’da özellikle Suriye’nin toprak bütünlüğünün, Irak’ın toprak bütünlüğünün, bölgedeki devletlerin toprak bütünlüğünün korunması gerekli olduğunu söylemiştik. Esad’ı Eset’e çevirirlerken de bölgedeki bölünmüş, parçalanmış iktidarların Türkiye’nin güvenliğini tehdit edeceğini söyledik anlatamadık. Emevi camiinde namaz kılma hesabında olanların Süleyman Şah türbesinde abdestleri bozuldu, Türkiye bu noktaya geldi bölgedeki bu tabloda. Şimdi onun düzelmesine dönük adımlar bizi rahatsız etmez, bizi memnun eder. Bölge konusunda daha ötesi yapılması gerekir. Bunu Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız müteaddit defalar yaptığı açıklamalarda söyledi. Bir büyük bölge konferansı Ortadoğu’yu da içine alan, Asya’yı da içine alan, bölgeyi içine alan bir büyük konferans yapılması ve bütün o bölgelerdeki güvenlik sorunlarından ve sosyo-ekonomik duruma kadar her şeyin, enerji kaynaklarının nasıl kullanılacağının konuşulacağı bir büyük bölge konferansı yapılması gerekir bütün dünyanın, bölgenin ülkelerinin katılacağı. Bu konuda daha önce çağrı yapmıştı arkadaşımız ama herhangi bir adım atıldığını şuana kadar duymadık.
İstanbul meselesine gelince, İstanbul’da ne olduğunu sağır sultan bile biliyor, herkes biliyor. İstanbul’u bugüne kadar 1994 yılından beri kimin yönettiği belli, uzun uzun açıklamaya gerek yok. Bu kadar sene bir şehri tek başınıza yöneteceksiniz, 1994 kaç sene geçmiş? 2014’e gelsek 20, 2017’deyiz 23 yıl mı geçmiş? 23 sene İstanbul’u şimdiki AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’la başlayan ve bugüne kadar da bir sözüyle istifa ettirebilecek şekilde etkili olduğu Belediye Başkanları yönetti. Bu 23 yılın 15 senesinde de Türkiye’de tek başlarına neredeyse anayasayı değiştirebilecek güçte parlamento güçleri, genel iktidar gücüde ellerindeydi. İstanbul gibi 15 milyon nüfuslu bir şehri bu hale getirmenin tek bir sorumlusu vardır bu vebal AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üzerindedir.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Kaynak: chp.org.tr