CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TÜSES İSTANBUL ORTADOĞU KONFERANSI’NDA KONUŞTU (15 ARALIK 2017)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TÜSES İSTANBUL ORTADOĞU KONFERANSI’NDA KONUŞTU (15 ARALIK 2017)
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TÜSES İSTANBUL ORTADOĞU KONFERANSI’NDA KONUŞTU (15 ARALIK 2017)CHP Genel Başkanı Kem..

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TÜSES İSTANBUL ORTADOĞU KONFERANSI’NDA KONUŞTU (15 ARALIK 2017)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye Sosyal, Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) tarafından İstanbul Bomonti Hilton Otel’de düzenlenen "Orta Doğu Konferansı"nda yaptığı konuşma şöyle:

Sayın Genel Başkan, siyasal partilerimizin değerli temsilcileri… Bence Türkiye’nin en güzel ve verimli toplantılarından birini gerçekleştiriyoruz. Bir araya gelip konuşmanın, sorunlara odaklanmanın ne kadar değerli olduğunu yine fark ediyoruz. Elbette ki, siyasi görüşlerimiz farklı olabilir ama ortak değerlerimiz vardır, ortak paydalarımız vardır, vatan sevgimiz vardır, bayrak sevgimiz vardır, komşudaki ateşi söndürme gibi bir görevimiz vardır. Dolayısıyla bu toplantıyı düzenleyen TÜSES’e gerçekten yürekten teşekkür ediyorum; bizi, bizleri bir araya getirdiği için, bir sorunu, bir dünya sorununu, bırakın sadece Ortadoğu’yu bir dünya sorununu burada değerlendirme imkanını getirdiği için.

Değişik ülkelerden düşünürler var, onlar daha sonra düşüncelerini burada ifade edecekler. Ben kısaca düşüncelerimi size ifade etmeye çalışayım. Bugün yerküremizin sınırlı bir bölümü istikrar ve refah yaşarken, bizim de içinde yer aldığımız çok büyük bir bölümü ise iç savaş, siyasi çalkantı, dış müdahale ve rejim sorunlarına maruz kalmaktadır. Bu tür sorunların çözümüne katkı vermesi gereken kuruluşlar ise ki, başta Birleşmiş Milletler ve diğer bölgesel uluslararası kuruluşlar kendilerinden beklenen etkiyi maalesef gösterememektedirler. Ortadoğu’nun şu andaki durumuna baktığımız zaman hiç de iç açıcı bir tablo görmüyoruz. İnsan sormadan edemiyor, nerede tarihe yön veren Mezopotamya, nerede o görkemli Mezopotamya? Üzülerek belirtmeliyim ki, şu anda etnik ve mezhep ayrılığı ateşi Ortadoğu’nun ortasına düşmüş ve yayılarak herkesi yakmaktadır. Ülkelerin sınırları değişmekte, merkezi otoriterler zayıflamakta ve bölge daha çok yabancı müdahalelere açık hale gelmektedir. Bölge maalesef ürettiği sorunlarla dünya gündemini meşgul etmektedir. Bağdat’ın, Şam’ın, Sana’nın, Beyrut’un ve Trablusgarp’ın sorunları artık dünyanın sorunu haline gelmiştir. Bugün Ortadoğu’nun tarihi merkezleri, o toprak yöneticileri, terörün, petrol baronlarının ve kirli politikacıların oyun alanına dönmüş durumda. Daha gerçekçi bir tanımla Ortadoğu Ortadoğulu olmayan ülkelerin güç gösterisi sergiledikleri bir alana dönmüş durumda.  

Bugün Irak’ta, Suriye’de ve Yemen’de akan kan kardeş kanıdır. Dolayısıyla bölgenin sorunlarına bölge ülkeleri sabırlı, sağduyulu çabalarıyla çözüm üretmek zorundadırlar. Ortadoğulu olmayan egemen güçlerden çok bu görev Ortadoğulu ülkelere düşmektedir.

Bu bağlamda bu toplantı gerçekten de son derece önemli bir toplantıdır. Şu da bir gerçek, Ortadoğu’da sadece Arap – İsrail ihtilafı yok, her ülke kendi derdine düşmüş durumdadır. Bu süreci hiçbir ülke tek başına aşamaz. Ortak akılla, ortak çözümler üretmek zorundayız.

Bakınız, Trump’ın Kudüs’le ilgili olarak aldığı karar Ortadoğu’da ağır aksak da olsa yürüyen barış görüşmelerine darbe vurmuştur. Ortadoğu’yu kana bulayarak kendi ülkesindeki sıkışmışlığını gidermek akıllı bir politikacının başvuracağı yol değildir. Ancak bilinen ve görünen olumsuz tabloya karşın Trump, “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ve Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınmasına karar verdiğini” açıkladı. Bu kararın alınmasında İran’ı tehdit olarak gören bazı bölge ülkelerinin İsrail’e yanaşma eğiliminin etkisi olduğunu da söyleyebiliriz. Trump, ABD’nin de onayladığı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını açıkça ihlal etmiş, ABD’nin Ortadoğu barış sürecinde tarafsız bir arabulucu olamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Ancak Trump’ın aldığı kararı dünyanın pek çok ülkesinin kabul edilemez bulması, sağduyu sahibi dünya siyasetçilerinin karara tepki göstermesi umut vericidir. Türkiye’nin dönem başkanlığında önceki gün İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatının Doğu Kudüs’ü Filistin devletinin başkenti olarak tanıma kararı önemli bir adımdır. Kararın tarihi sorumluluğu da büyüktür. Bu bağlamda kararın altında imzası olan tüm ülkelerin Filistin’le diplomatik ilişkilerini başkenti Doğu Kudüs olan bir ülke statüsüne yükseltmesi atılacak öncelikli adımlardan biri olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Suriye’deki iç savaşın sona erdirilmesi konusunda her türlü yapıcı katkıyı destekliyoruz. Irak’taki çalkantının ardından Suriye’nin de kronikleşip ikinci bir Irak vakasına dönüşmemesi için çaba harcamalıyız. Maalesef uluslararası toplum Suriye savaşının sona erdirilmesi konusunda sınıfta kalmıştır. Suriye’de olayların başladığı Mart 2011’de 30 milyon nüfuslu ülkenin şu anda yıkıcı savaş nedeniyle 11,5 milyonu ülke içinde yer değiştirmiş. 5,5 milyonu ise başka ülkelere sığınmacı ve mülteci olmuştur. Ülkemizde ise 3 milyonu aşan Suriyeli geçici koruma kapsamındadır. Suriye’de yarım milyon insan hayatını kaybetti ve 1 trilyon dolarlık ekonomik kayıp sözkonusu. Suriye’de şu anda asker olma yaşı 15’e düşmüş durumda. Bütün taraflarda bir yorgunluk var. Sorunun askeri yöntemlerle çözülmeyeceği ortaya çıkmış bulunuyor. Astana ve Soçi görüşmelerinde bir anlaşmaya gelinmiş olmasını da memnuniyetle karşıladık. Artık Suriye konusuna siyasi bir çözüm bulunması gerekiyor. Bu bağlamda Cenevre görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması bizde kaygıyı derinleştiriyor. Bu görüşmelerde Suriye’nin egemenliğinin, siyasi birliğinin, bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün sağlanması Suriye’nin terör ve terör örgütlerinden arındırılması barış ve istikrar açısından büyük önem taşıyacaktır.

Değerli dostlarım, Irak’ın toprak bütünlüğü ve istikrarı bizim için büyük önem taşımaktadır. Bugün Irak anayasası temelinde yeniden bir toparlanma olduğunu da memnuniyetle görüyoruz. Ancak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle Irak Merkezi Hükümeti arasında kaybolan güvenin yeniden tesis edilmesi uzun zaman alabilir. Şimdi yaraların sarılması, Erbil ile Bağdat arasında çalışabilir ve uyumlu bir mekanizma oluşturulması gerekiyor. Irak’taki Araplar, Kürtler, Türkmenler, Asuriler, Ezidiler ve diğer bütün halkların uzantıları ülkemizde de yaşamakta ve esasen geniş manada Irak’ın istikrarı ülkemizin de istikrarı anlamına gelmektedir. Bölgemizde etnik ve mezhebi sürtüşmelere son verecek bir anlayış gelişmedikçe gerçek anlamda bölgesel barıştan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Irak’taki bütün terör unsurlarıyla mücadele konusunda Irak Merkezi Hükümetiyle daha yakın bir işbirliğini destekliyoruz. Yemen’in bir an önce toparlanmasını arzu ediyoruz. Keza Lübnan’da siyasi istikrar bizim için önem taşımaktadır. Libya’nın siyasi birliğinin korunması ve geçiş sürecinin sağlıklı tamamlanması en büyük arzularımızdan biridir.

Sevgili dostlarım, Ortadoğu ülkelerinde bu sorunlar neden yaşanıyor. Belki öncelikle üzerinde düşünmemiz gereken temel konu bu. İzin verirseniz bazı noktaların altını özenle çizmek istiyorum. Bazı temel sorunların altını özenle çizmek istiyorum. Nedir Ortadoğu’da yaşanan sorunların ana kaynağı?

  • Birinci temel sorun şu; bölge halklarının eğitim yetersizliği. FED’in yaptığı bir araştırmaya göre Müslüman ülkelerde yaşayan 25 yaşın üstündeki nüfusun ortalama eğitim süresi 5.6 yıl. Bu süre Yeni Zelanda’da 14 yıl, Amerika’da 13.6 yıl, Kanada’da 13,5 yıl. Eğitim, eğitim, eğitim.
  • İkinci temel sorun, kutsal dinimizin çarpıtılarak teröre ve radikalizme alet edilmesidir. Buna son vermek için İslam ülkeleri arasında yakın bir işbirliği büyük önem taşımaktadır. Bölge ülkeleri ekonomik ve sosyal işbirliği yanında siyasi, askeri ve güvenlik konularında da işbirliği yapmalıdır.
  • Üçüncü temel sorun, kadınların ve gençlerin siyasi, sosyal ve ekonomik hayata katılmalarında yaşadıkları sorunlardır. Kadın ve gençleri siyasi ve sosyal, ekonomik yaşamda daha etkin kılmak zorundayız. Bölge halkları bunu sağlamak zorunda, zira kadının ve gencin olmadığı toplum ayrımcıdır ve geri kalmıştır. Bu açmazımızı mutlaka gidermek zorundayız.
  • Dördüncü temel sorun, etnik ve mezhebi fay hatları ekseninde siyaset yapma anlayışıdır. Bu anlayış kesinlikle terk edilmelidir. Bunun için kişilerin düşünce, inanç ve ibadet hürriyeti tam olarak sağlanmalıdır. Bu bağlamda devletlerin seküler yapıya kavuşturulması ülke halklarına önemli bir güvence olacaktır.
  • Beşinci temel sorun, bölge ülke gelirlerinin önemli ölçüde petrol ve doğalgaza dayanmasıdır. Bölge ülkeleri gelir kaynaklarını mutlaka çeşitlendirmek zorundadırlar. Bu çeşitlendirmedeki başarı egemen güçlerin bölge üzerindeki hakimiyetini zayıflatacaktır. Bunun için farklı alanlarda üretimi esas alan ekonomik modeller oluşturulmalıdır. Bu modeller bölgesel çerçeve içinde ele alınabilir. Ekonomik entegrasyon bölgedeki barışında güvencesi olacaktır.
  • Altıncı temel sorun, toplumdaki değişim özleminin meşru bir talep olarak kabul edilmeyip iç dinamiklerin önünün kesilmesidir. Bu anlayış dış müdahalelere ve otoriter yönetimlere zemin hazırlamaktadır. Oysa 21.yüzyılda toplumların demokrasiye ve özgürlüğe susamışlığı vardır.
  • Yedinci temel sorun, tüketen toplum yapılarının rekabet edebilir üreten toplum yapılarına dönüştürülememesidir. Bu dönüşüm sağlanamadığı içindir ki, doğal zenginlik kaynağı refah değil acı ve gözyaşı getirmektedir.

Bölgeye barışın ve huzurun gelmesi için kısa ve uzun vadeli ana eksenin bu yedi temel sorunun çözülmesi yönünde geliştirilmesi gerekir. Eğer bunu yapabilirlerse, bölge ülkeleri bir araya gelip ortak aklı egemen kılabilirlerse bölgeye huzuru, refahı ve güvenliği getirebilirler.

Bizim dış politika vizyonumuzda dostların çoğaltılması vardır, düşmanlıklarında tümüyle kaldırılması ya da azaltılması. Biz önder olarak hep Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü aldık. O savaş meydanlarından geldi. Acıyı, kanı ve gözyaşını en iyi bilen kişilerden birisidir ve dolayısıyla savaş meydanlarından gelen birisi acıyı, kanı ve gözyaşını tanıyan birisi barışın ne kadar değerli olduğunu en iyi bilen kişidir. Kimsenin ölmediği, kimsenin gözyaşı dökmediği ve herkesin huzur içinde yaşadığı bir ülke… O nedenle “Yurtta barış ve dünyada barış” söyleminin bugün için de ne kadar değerli olduğunu bir kez daha bize hatırlattı.

Ben tekrar bu konferansı düzenleyen TÜSES’in değerli yöneticilerine, buna destek veren Şişli Belediye Başkanımıza ve buraya katılıp düşüncelerini açıklayan bütün siyasal partilerimize en içten teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. 


Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.