MALTEPE’DE AHMET YESEVİ SEMPOZYUMU
Maltepe’nin yeni kültür-sanat merkezlerinden Yaşar Kemal Kültür Merkezi, “Ahmet Yesevi Sempozyumu”na ev sahipliği yaptı. Ulusal ve uluslararası çok sayıda davetlinin katıldığı sempozyumda Ahmet Yesevi hakkında bilinen yanlışlar düzeltilirken sempozyumun açılış konuşmasını yapan ev sahibi Belediye Başkanı Ali Kılıç, “Yaşar Kemal Kültür Merkezi’ni Ahmet Yesevi Sempozyumu’yla sizlere açmaktan onur duyuyoruz. Ahmet Yesevi’yi genç kuşaklar tanımıyor. Onlarla bu değerli büyüğümüzü nasıl tanıştırırız derken bu sempozyumun temellerini attık. Herkese hayırlı olsun” dedi.
Maltepe Belediyesi’nin ev sahipliğinde, Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde “Ahmet Yesevi Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyumun ilk gününde etkinliğe ev sahibi Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın yanı sıra Kazakistan Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Alim Bayel, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Eski Başkanı ve eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek, Avrupa Alevi Akademisi Kurucu Başkanı Mustafa Düzgün, Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dosay Kenjetay, Prof. Dr. Ali Yaman, Priştine Üniversitesi emekli öğretim üyeleri Prof. Dr. Nimetullah Hafız ve Prof. Dr. Tacida Hafız, Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zikiriya Candarbek, Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hiroki Wakamatsu ve çok sayıda ulusal ve uluslararası alandan davetli katıldı.
“KALEM SAHİBİ İLE KELAM SAHİBİ BİR ARAYA GELDİ”
İstiklal Marşı ve saygı duruşunun ardından sempozyumun açılış konuşmasını gerçekleştiren Belediye Başkanı Ali Kılıç, “Sayın başkonsolosum, sayın bakanım, değerli hocalarım öncelikle hepinizi burada ağırlamaktan keyif aldığımı belirterek sizleri sevgi, saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Bugün bir ilki gerçekleştiriyoruz. Yaşar Kemal Kültür Merkezi’ni Ahmet Yesevi Sempozyumu’yla açmaktan onur duyuyoruz. Ahmet Yesevi’yi genç kuşaklarla nasıl tanıştırabiliriz, onu geleceğe nasıl taşıyabiliriz diyerek bu sempozyumu gerçekleştirdik. Bu sempozyum, kalem sahibi ile kelam sahibinin bir araya geldiği bir toplantı olacak. Yesevi sadece ülkemizde değil, Orta Asya’da da çok fazla tanınmıyor. Bu değerli zatın fikirlerinin de günümüze yansıması önemli. Sınırların ortadan kaldırılması durumu Avrupa Birliği’nde çok sonraları konuşulurken, bundan 800 yıl önce Ahmet Yesevi, Orta Asya, Anadolu ve Balkanlar’a kadar uzanmıştır. Yani bu işin içinde kocaman bir hümanist felsefe var. 2 gün boyunca Ahmet Yesevi’yi tartışacağız. Sempozyumun şimdiden başarılı olmasını ümit ediyorum” dedi.
BAŞKONSOLOS BAYEL: YENİDEN YÜKSELİŞ ÇAĞINDAYIZ
Kılıç’tan sonra söz alan Kazakistan Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Alim Bayel ise sempozyumdan ötürü Başkan Kılıç’a ve belediye çalışanlarına teşekkür ederek başladığı konuşmasında şunları söyledi: “Hoca Ahmet Yesevi üzerine konuşmak bu kadar değerli alimler içerisinde bana düşmez. 1991’de dünyanın siyasi haritasında 5 tane Cumhuriyet ortaya çıktı. Bunlar modern devlet olarak genç cumhuriyetlerdi ama gelenekleri eskiydi. Hepsi Türk dünyasında nam salmış, dünyayı titretmiş, daha sonra gücünü kaybederek dağılmış, büyük devletlerin, imparatorlukların devamıydı. Yeni yetme ülkeler değildi. 1991’de bir öze dönüş de başladı. Bununla birlikte Ahmet Yesevi de yükselen değerlerimizden oldu. Bağımsızlık ile birlikte tekrar manevi iklimimize geri döndük. Burada sayın Bakanım başta olmak üzere hocalarımın büyük katkısı olmuştu. Bu süreçle Yesevi, Kazakistan, Türkiye ve diğer ülkelerde daha çok tanınmaya başlandı. Türk dünyasının bütünleşme süreci yeni bir aşamaya girmiş duruma. Geçtiğimiz Kasım ayında Türk Konseyi kuruldu. Bu konsey şimdi tam teşekküllü Türk Teşkilatı’na dönüştü. Bir geri dönüş, bir yeniden oluşum, yeniden yükseliş çağında gibiyiz. Dolayısıyla bu etkinlik, bu anlamda çok isabetli olmuştur.”
YESEVİ’NİN FELSEFESİ MASAYA YATIRILDI
İki oturum halinde gerçekleştirilen sempozyumun ilk oturumunda “Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşı Veli ve Yunus Emre Çizgisi”, “Ahmet Yesevi ve Yesevilik Üzerine Tartışmalar” ve “Hoca Ahmet Yesevi Düşüncesinde Kültür ve İlim Konuları” başlıklarında tartışmalar gerçekleştirildi. Bu alanda yaptığı çalışmalarla akademik dünyanın önemli isimlerinden olan Prof. Dr. Fuzuli Bayat’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen oturumda konuşan Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Eski Başkanı ve eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek, “Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşı Veli ve Yunus Emre çizgisi oldukça önemli. Türkler Müslüman olmalarına özel önem veriyorlarsa bilsinler ki bunu Mansur’a borçlular. Yüzlerce müridiyle Türkistan coğrafyasını dolaştı Mansur, öyle Müslüman oldular. Türkler Emevilerin zulümleriyle Müslüman olmadı. O çizgi Mansur ile başladı. Çizginin başı aslında Mansur’dur. Şeyh Mansur’un Enel Hâk’ı boş felsefe değil. Buna vahdeti vücut diyorlar. Türkler varlık birliğine inanıyorlardı. Tanrı varlığın kendisidir derlerdi. Hacı Bektaşı Veli’nin Ahmet Yesevi’nin doğrudan öğrencisi olduğu kesindir. Yunus Emre ne diyor? Biz bizi bilmez idik, bizi kendinden eyledi. Bizi aşikar kıldı, kendin pinhan eyledi. Yani bizi ortaya çıkardı ama kendinden çıkardı. Bu yolda Hakk’ı yoktan var etmedi. Yok varsa Allah sonsuz değildir. Ortodoks İslam diyelim, Sünni diyelim yoktan var etti derler. Yok yoktur. Var her zaman vardır. Yunus ne diyor. Bizim varoluşumuz bilinç halidir. Bize bilinç verdi diyor. Varlığa gelmemiştik. Tanrı’nın sonsuz varlığındaydık. Bizi kendinden eyledi. Kendisini bizim içimizde gizledi. Bu çizginin temel bakışı da vahdeti vücut, varlık birliğidir.” dedi.
“YESEVİLİK ANADOLU’DA YAŞIYOR”
Zeybek, Yesevi felsefesinin Alevi ve Bektaşiler’de de devam ettiğini vurgulayarak sözlerini şöyle bitirdi: “Gözünü nereye çevirirsen orada Allah’ın veçhini görürsün. Yani Allah’ın olduğu yerde kendini var eden bu çizgi insanlara erdemi sağlıyor. Bu çizgide insanların gönlünü almak önemli, çünkü Allah’ın yeryüzündeki halifesi insandır. İnsanlara iyilik yapmaktır önemli olan. Bu çizgide emeği ile geçinmek vardır. Kadını dışlamak yoktur. Onun dergâhındaki bu durum Alevi ve Bektaşiler’de devam eder. Esas olan bilimdir. Allah’ı bilmenin yolu bilimdir.”
Zeybekten sonra söz alan Alevi Dedesi Mustafa Düzgün, Yeseviliğin Anadolu’daki yansımalarından bahsederek, Alevi toplumunun bundan nasıl etkinlendiğini ve ritüelleri konusundaki deneyimlerini aktardı. Düzgün, “Ahmet Yesevi gibi büyük bir zatın üzerinde ilk kapsamlı araştırmaya baktığımızda bunun altından Prof. Dr. Fuat Köprülü çıkar. Kendisi bu alanda önemli bir isimdir. Köprülü bundan sonra Anadolu’ya döner, diğer inanç gruplarıyla ilgili araştırma yapar. Dolayısıyla Yeseviliğin Anadolu’daki izlerini araştırır. Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşi Veli, Mevlana, insan hümanizminin en büyük ustalarından biri olan Yunus Emre bu görüşü savunmuşlardır. Herhangi bir inanca karşı değillerdir. Bir de medeniyetlerin gelişmesi, toplumların bir yerlere gelmesinde öncülük etmiş bu isimler, büyük değerlerdir. Dersim’de Yesevi’ye bağlı aşiretler olduğunu biliyorum. Ölmeden önce ölmekten söz edildi. Bunun Dersim’de ritüeli de vardı, bunu gördüm.” dedi. Düzgün Yesevi’ye yönelik ortaya atılan secerelerin de çok sağlıklı olmadığını ifade etti. Ahmet Yesevi’nin sözleriyle bezenen sahneden ilk oturumun son konuşmacısı ise Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dosay Kenjetay oldu. Kenjetay, Ahmet Yesevi araştırmalarında epistemolojik ve bilgi hatalarına dikkat çeken bir sunum gerçekleştirdi.
İKİNCİ OTURUMA MÜZİKLİ AÇILIŞ
İkinci oturuma geçilmeden önce Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu (TÜMATA) tarafından Yesevilik ve Bektaşilik ezgilerini içeren bir konser verdi. İkinci oturumda Prof. Dr. Ali Yaman’ın moderatörlüğünde “Balkanlar’da Yesevilik İzinin Zengin Kaynakları Bektaşi Tekkeleri”, “Hoca Ahmet Yesevi Hayatına İlişkin Yeni Kaynaklar” ve “Osmanlı Alevi-Bektaşi Eserlerinde Yesevilik” konularında sunumlar gerçekleştirildi.
Priştine Üniversitesi emekli öğretim üyeleri Prof. Dr. Nimetullah Hafız ve eşi Prof. Dr. Tacida Hafız Balkanlar’da Yesevilik ve Bektaşiliğin tarihi ile ilgili bir konuşma yaptı. Nimetullah Hafız, “Osmanlıların Balkanlara yerleşmesiyle kendi kültürel ve sosyal eserleriyle İslamiyet de yayılmaya başlamıştır. Bu aşamada yüzlerce tekke, dergâh, zaviye inşa edilmiştir. Sayısız türbeler de yapılmıştır. Bunlardan birisi ve Balkanların geneline yayılan tekke de Sarı Saltuk Tekkesi’dir. Türk fetihlerinden önce Sarı Saltuk’un İslamiyet’i yaymak için çalışmaları var. Sonra da Osmanlılar geliyor. Bununla birlikte Bektaşilik hızlı bir şekilde Balkanlar’da yayılıyor.” derken Tacida Hafız da Bektaşi tekkelerini, kurulma süreç ve hikâyelerini anlattı.
YESEVİ, OZANLARIN ŞİİRLERİNDE
Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zikiriya Candarbek, Ahmet Yesevi’nin hayatı hakkında bilgiler verirken Yesevi’nin hocasının Nakşibendiler’in iddia ettiği gibi Yusuf Hemedanî değil Arslan Baba (Arslan Baba) olduğunu söyledi. ‘Medine’de Muhammed, Türkistan’da Hoca Ahmet’ deyişini hatırlatan Candarbek, İslamiyet’in Yesevi ile daha çok kitlelere ulaştığını belirtti.
Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hiroki Wakamatsu ise, Osmanlı Alevi-Bektaşi eserlerinde Yesevilik konusunda sunum yaparak, Yesevilik ile ilgili Osmanlı belgelerinde 2 defter ve 3 mektubunu bulunduğunu, bu belgelerde Ahmet Yesevi sülalesinden denilerek, Yesevi’ye duyulan saygının belirtildiğini söyledi. Ayrıca Yesevilik’in tamamen Bektaşiliğe aktarıldığını da belirten Wakamatsu, Abdal Musa gibi güçlü şahsiyetlerle Hacı Bektaşı Veli kültünün güçlendiğini ve Yesevilik’in izlerinin Velayetname gibi eserlerde ve ozanların şiirlerinde olduğunu belirtti.
Soru-cevap kısmının ardından sempozyumunu ilk günü sona erdi. (21.05.2022)
Tarih : 21.05.2022