CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, 9. Yargı Paketi komisyon görüşmelerinde AK Parti milletvekillerine, “Bakın, dört erkek yan yana gelmişsiniz, kadınların kimin soyadını taşıyacağına karar vermişsiniz. Ne hadle, ne hakla? Siz bu yetkiyi nereden alıyorsunuz?” diye tepki gösterdi.
CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, 9. Yargı Paketi’nin görüşüldüğü Adalet Komisyonu’nda Anayasayı yok sayan iktidara adeta hukuk dersi verdi.
Suistimalci Anayasa kavramına atıf yaparak söze başlayan Emir, “Suistimalci Anayasacılık, “Anayasal olanaklar, anayasanın verdiği olanaklar popülist iktidarlar tarafından kullanılarak anayasa fiilen ortadan kaldırılıyor, anayasa istismar ediliyor ve demokrasi, hukuk devleti ayaklar altına alınıyor. İşte bunun adı istismarcı anayasacılıktır” şeklinde tarif edilir. Biz 2017'de bunu gördük. Anayasamızı ayaklar altına alan, demokratik hukuk devletimizi yok olma noktasına taşıyan, bütün kuvvetleri bir kişinin iradesine bağlayan bir Anayasa değişikliği yaşandı ve her geçen gün de Anayasa’mızın var olan maddelerinin ayaklar altına alındığını görüyoruz” dedi.
ANAYASAYA MEYDAN OKUYORSUNUZ
Emir konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Bu Anayasa değişikliğini hararetle savunanlar da bugün nasıl bir açmaz içine düştüklerini görüyorlar, kapı kapı dolaşıyorlar, bakıyorlar “İktidarımızı nasıl daha çok sürdürebiliriz” diye. Türkiye'ye sanki demokratik, özgürlükçü, sivil bir Anayasa yapma telaşları, çabaları varmış gibi yapıp ama gerçekte var olan otoriter yapıyı daha da güçlendirmenin yollarını aramak derdindeler. Bu, olağan bir Anayasa’ya aykırılık değil. Ben bunu Anayasa’ya meydan okuma olarak tanımlıyorum.
ANAYASA MAHKEMESİ İLE ALAY ETMEK KİMİN HADDİNE?
İki defa Can Atalay'ın cezaevinde tutulması Anayasa’ya aykırıdır kararına rağmen, Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesinin “Ortada bir hüküm yok.” diyecek kadar küstahlaştığı bir ortamda dönüyorsunuz. Devletin temeli, temel direği anayasadır. Anayasa’ya meydan okumak, bir anayasal kurum olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa’ya namusu ve şerefi üzerine yemin ettiği milletvekillerinin eliyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir salonunda hem de adalet salonunda Anayasa’ya meydan okumak “Anayasa'yı tanımıyoruz.” demek Anayasa Mahkemesiyle alay etmek kimin haddinedir?
4 ERKEK YAN YANA GELMİŞ KADINLARIN KİMİN SOYADINI TAŞIYACAĞINA KARAR VERMİŞSİNİZ
Bakın, 4 erkek yan yana gelmişsiniz, kadınların kimin soyadını taşıyacağına karar vermişsiniz. Ne hadle, ne hakla? Siz bu yetkiyi nereden alıyorsunuz? Bir defa, bu, Anayasa’ya karşı kalkışmadır, bu, Anayasa’yı yok hükmünde saymaktır ve eğer namus ve şeref üzerine yemin edilmiş bir yemin metni varsa, buna siz gerçekten yemin ettiyseniz önce namusun ve şerefinin sorgulanması gerekir. 2001 Medeni Kanun değişikliğinden sonra bir tanım yapıldı ve eşlerden kadının gerektiğinde arzu ediyorsa bekarlık soyadını taşımasının önü açıldı. Tüm dünyada, İslam aleminde, Türk coğrafyasında, Batı'da, hiçbir yerde olmayan eşitlik dışı bir durum var burada ve bu mücadele sürdü. Kadınlar, Anayasa Mahkemesine gittiler bireysel başvuruyla 2011'den sonra. Bu bireysel başvuru çok önemli. Bireysel başvuru sizin eseriniz. O yıllarda düşe kalka da olsa Avrupa Birliği yolunda yürüyordunuz.
BİREYSEL BAŞVURU SİZİ ESERİNİZ
O yoldan çıktıktan sonra da başınıza neler geldiğini hep beraber görüyoruz. Anayasa Mahkemesi karar verdi başvurucuya “Bir defa kadının bekarlık soyadının arkasında mutlaka eşinin soyadını taşıma zorunluluğunun getirilmesi, soyadının vazgeçilmezlik, devredilmezlik ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kadının soyadı bakımından geçerliliğini etkilediği görülmekte. Belirtilen uygulamanın, Anayasa’nın 17'nci maddesinde tanımlanan manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.” dedi Anayasa Mahkemesi.
KADININ SOYADI KENDİ KİŞİLİĞİYLE SIKI SIKIYA BAĞLI, VAZGEÇİLEMEZ, DEVREDİLEMEZ BİR HAKKIDIR
Yani Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Kadının soyadı kendi kişiliğiyle sıkı sıkıya bağlı, vazgeçilemez, devredilemez bir hakkıdır ve Anayasa’nın 17'nci maddesinde tanımlanan maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının tam ortasındadır, tam bir parçasıdır, dolayısıyla buna müdahale edemezsiniz kardeşim.” Sonra, Anayasa Mahkemesi kararları var. Anayasa Mahkemesi, mahkemenin başvurması sonrasında yine bir karar veriyor, diyor ki: “Gerekçeler: Nüfus kayıtlarındaki karışıklığın önlenmesi, soy bağının sağlıklı şekilde tespit edilmesinde kamu yararı vardır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası da var herkesin, ben bu karardan okuyorum, artı, nüfus hizmetlerinde bilişimi de kullanıyoruz.
AİLENİN ORTAK BİR SOYADINA SAHİP OLMASININ TEK YOLU BU DEĞİL
Kamu yararının korunmasının yegâne yolunun ancak ve ancak kadının soyadının arkasına eşinin soyadının getirilmesi zorunluluğuyla sağlanamayacağını, başka yollar bulunması gerektiğini, hatta gerekiyorsa Anayasa’nın eşitlik ilkesinden başlayın, hukuk devleti niteliğinden devam edin, Anayasa’nın 17'nci maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkından devam edin, neresinden bakarsanız bakın, Anayasa’nın ihlal edilmesi ve kadın ile erkeğin eşit görülmemesi yoluyla düzeltilemez.” ve devam ediyor, “Anayasa’nın 41'inci maddesinde -özellikle yaslandıkları- birinci maddesinin birinci fıkrasında Türk toplumunun temeli olduğu belirtilen ailenin toplumsal değerlerinin sonraki nesillere aktarılması gibi önemli işlevi bulunmaktadır. Doğru ancak kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almasının ailenin ortak bir soyadına sahip olmasının mümkün kılan tek seçenek olmadığı açıktır.” Anayasa Mahkemesi diyor bunu.
GELENEKSEL YAPI KADINI İKİNCİ SINIF GÖREREK KORUNMAZ
Yani diyor ki: “Senin 1 tane soyadı ile eğer gerçekten kamu yararı, o geleneksel aile yapısının korunması gibi bir niyetin var ise bunu ancak ve ancak kadınları ikinci sınıf görerek, kadını erkeğin malı gibi görerek, kadını anayasal eşitlik hakkından mahrum ederek yapamazsın.” Ve “Bu bağlamda, eşlere içlerinden birinin soyadını veya bunun dışında bir adı ortak soyadı olarak belirleme imkânının tanınması ya da ortak soyadının eşlerin evlenmeden önceki soyadların birleşiminden oluşacağının öngörülmesi de mümkündür.” diyor. Bakın, size yol da gösteriyor. Nitekim, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak teklifimizi hazırladık, Komisyonumuza da teklif edeceğiz.
KADIN KOCA DEĞİL EŞ DİYECEĞİZ EŞİTLİK DİYECEĞİZ
Bir yasal değişiklikte “kadın-koca” diye başlamayı bile reddediyoruz biz, “eş” diyeceğiz arkadaş, “eş” yani bu kadın olur, erkek olur. Dolayısıyla bütün düzenlemeler kişinin cinsiyetinden bağımsız olarak herkes için geçerli olacak. İşte bunu yaptığımız zaman ancak biz gerçek anlamda eşitliği sağlamış oluruz. Ve bakın, biz “eşitlik” dedikçe size oy veren kadınların son derece politik olduklarını, son derece algılarının yüksek olduğunu ve kulaklarının, gözlerinin bu Komisyonda ve Mecliste olacağını ben biliyorum; biz sokaklardayız. Ateşle oynadığınızı bilin. Nerelerden akıl aldıysanız, kimlerden telkin aldıysanız tekrar bir değerlendirin.
AİHM KARARLARI DA AYNI
Şimdi, AİHM kararlarına gelelim. Bunlar, bizim ulusal mahkemelerimiz, en yüksek yargı organımızın kararları. Avrupa Konseyi üye ülkeleri arasında böyle bir düzenlemeyi gündeme taşıyan tek ülke Türkiye; tebrik ediyoruz sizi. Bu konuda, Türkiye'nin o ayrıcalığını gerçekten kimseye kaptırmamışsınız. Yine, AİHM diyor ki: “Türkiye'nin buradaki tutumu, kadın ve erkeklerin aile içerisinde eşit haklara sahip olmasını sağlama yönündeki genel eğiliminin dışında da konumlandırmamaktadır. Aile birliğinin erkeğin soyadı aracılığıyla yansıtılması Türk yasalarının o zamana kadar savunduğu geleneksel aile görüşüne karşılık gelmekteydi” diyor.
GELENEK DİYE YASLANDIĞINIZIN ASLINDA KADINA İKİNCİL BİR ROL BİÇMEK
2001 öncesi değişikliğini söylüyor ama 2001 değişikliğinin amacının, kadın ile erkeği gerçekten Anayasa’da olduğu gibi eşit bir konuma taşımak olduğunu söylüyor. Yine, Türk tipi bir gelenek olduğuna da saygılı ve diyor ki: “Bu geleneğin erkeğin aile içerisinde sahip olduğu birincil ve kadının sahip olduğu ikincil rollerden kaynaklandığı açıktır.” Yani, sizin gelenek diye yaslandığınızın aslında kadına ikincil bir rol biçmek olduğunu AİHM açıkça söylüyor. Buna itirazınız var mı? Yani, biz burada, bu ülkede, maalesef, kadın cinayetlerini önleyemiyoruz, kadınlara karşı ikinci sınıf muameleyi önleyemiyoruz, eşitliği sağlayamıyoruz, yaşamın her alanında bunu görüyoruz ama bunun altında biriken bu politik tutumu önümüze getiren alttaki kodlara baktığınızda işte bu “geleneksel aile yapısı” dediğiniz anlayış yatıyor.
GELENEK DİYEREK AYRIMCILIK YAPAMAZSINIZ
Bizim geleneklerimize bağlı olmakla bir sorunumuz yok, geleneklere tabii bağlı olacağız ama geleneklerimiz kadına ikinci sınıf bir rol biçiyorsa biz o geleneğin yanında değiliz. Biz o geleneği elimizin tersiyle itiyoruz, bu da böyle bilinsin. Dolayısıyla “Geleneğimiz efendim.” deyip geçiştiremezsiniz. Sonrasında diyor ki: “Geleneğiniz var ama ayırımcılık yapmama ilkesinden vazgeçemezsiniz.” Geleneğiniz var diye ayrımcılık yapamazsınız diyor AİHM. Yine “Aile birliği, aile soyadı olarak erkeğin soyadının kabul edilmesiyle yansıtılabileceği gibi kadının soyadının ya da çift tarafından seçilen ortak bir soyadın kabul edilmesi yansıtılabilir.” diyor. Aynı Anayasa Mahkememizin kararı gibi, gerçekten de öyle.
KELİME HOKKABAZLIKLARI İLE DÜZENLEME
Mahkemesi kararlarını etkisiz hâle getiren, sonuçsuz bırakan, “Anayasa Mahkemesi kararları geriye dönemez.” hükmünden yararlanan, Anayasa'yı istiskal eden, Anayasa’yla alay eden veyahut da Anayasaya meydan okuyan böyle kararlar olduğunda Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma yetkisi vardır ve bu yetkisini de kullanmak zorundadır. Bunu kullanmadığı sürece de Anayasa Mahkemesi de ne kararlarıyla bir sonuç doğurabilir ne de bu Meclisin yetkisini kullananların küstahlığına boyun eğmek durumunda kalır. Normal bir hukuk düzeninde Anayasa Mahkemesinin böylesine kelime hokkabazlıklarıyla yapılacak düzenlemelere karşı vereceği bir cevap da olmalıdır, olacaktır.