“Leyla ve Mecnun’dan sonra ​​ne dizi çekebildim, ne de tekrarına dönebildim”

-         “Çok karanlık yüzler hakim oldu artık televizyonlara gibi geliyor bana. Bazen böyle tanıtımları, billboardları görüyorum.  Hep böyle sakallı, Yalnız ama kötü bakan abilerimiz var gibi…”

-         “Ve Ferhan Şensoy’un ‘Kalemin Sapını Gülle Donattım’ kitabıyla tanıştım.”

-         “Leyla ve Mecnun’dan sonra ​​ne dizi çekebildim, ne de tekrarına dönebildim.”

-         “Bu niye yayından kaldırıldı denildi insanlar tarafından.  O dönem hükümet sözcüsü Bülent Arınç reyting yüzünden kaldırıldığını söylemişti. Fakat biz ilk kez defa reyting arttırmıştık son sezonda.”

-         “Ben ilk filmi çekerken Yılmaz Erdoğan oynayacaktı ve bana dediler ki ‘Yılmaz Erdoğan çok gergin bir adamdır’ dikkat et! Nasıl yani dedim? Hatta bir reklam filminde oynamıştı o dönem, senaryoyu yırtmış atmış.  O kadar… Eyvah dedim, bir yandan da terliyorum yani.”

İsmail Abi'si, Erdal Bakkal'ı, Mecnun'un Çınar'ıyla 2011'de başlayan ve 3 sezon süren ama finali yapılamayan absürt komedi dizisi Leyla ile Mecnun'un hem bir kitabı hem de finali var.  Televizyonculuk tarihinin en iyi 50 dizi arasına giren 'Leyla ile Mecnun'un senaristi Burak Aksak aynı isimli kitabının imza gününde okurlarıyla buluştu. Tuzla Belediyesi’nin düzenlediği ‘Kitap Günleri’ fuarında gerçekleşen buluşmada Leyla ile Mecnun'un finalini yazdığım’ dediği kitabını hayranları için imzaladı.

Seslendirme sanatçısı ve metin yazarı Deniz Yüce Başarır'ın sorularını da yanıtlayan Aksak, yazarlık serüvenini, gelecek planlarını, ilham aldığı kitapları ve çok daha fazlasını kitapseverlere anlattı.  Sevenlerinin saatler öncesinden etkinlik alanına geldiği buluşmada zaman zaman Aksak'a dizideki replikleri hatırlatılıp espriler yapıldı.

Ve şimdi o dünyayı biraz da ondan dinleme zamanı:

Deniz Yüce Başarır: Sizde hem senaristlik hem yönetmenlik,  hem oyunculuk da var. Daha sonra işin içine yayıncılık girdi. Bunlardan hangisi ağrı basıyor? Merak ediyorum. Bir de nasıl başladı bu işler?

Burak Aksak: Bende biraz hikâye anlatıcılığı vardı kendimi ifade etmeye çabaladığım bir dönem oldu. Ve Ferhan Şensoy’un ‘Kalemin Sapını Gülle Donattım’ kitabıyla tanıştım. Kuzenim Selçuk ile birlikte. O kadar güzel bir kitaptı ki…

Ferhan Şensoy'un kaleminden kendi hayatını anlatıyordu ama o kadar güzel anlatıyor ki.  Biz de ‘böyle nasıl yazabiliriz, ne yapabiliriz?’ diye yazmakla başladık aslında. Sonra yazmayı yetmedi. Biz bunları görsel olarak ne yapabiliriz, görsel olarak ne gibi kurgularla oynayabilir diye biz kısa filmler çekmeye başladık. O kısa filmler bir şekilde işte sektörün kapılarını açtı. Senaryo yazmaya başladım.  Sonra filmi çekmeye başladım. Sonra yayıncılık, kitap öyle gitti. Ama içlerinde ben en çok hikâyeyi anlatmayı seviyorum.  Diziler, filmler çektik… Fakat yazmak başka bir dünya, yabancı bir dünya.  Biraz aslında arıyorum.

Deniz Yüce Başarır: Aslında bütün bu işlerin arasında muhtemelen en popülerinin Leyla ile Mecnun olduğu hem dizi olarak hem kitap olarak söylemek yanlış olmaz. Leyla ile Mecnun'dan önce ve sonra arasında da bir fark vardır herhalde?

Burak Aksak: Var yani bayağı var bayağı. Leyla ile Mecnun yazarken her şeyden önce çalışmanız gerekiyor. (Sonrasında) Sektörel anlamda bir iş yapabilir miyim, ne yapabilirim diye bakarken benim bir senaryom vardı. Bir film senaryosu. Biraz yer altı bir hikâye, biraz da festival filmi tadında. Çok ağır hikâyesi olan bir filmdi. Leyla ve Mecnun’dan sonra ​​ne onu çekebildim, ne tekrar ona dönebildim, olumsuz anlamda böyle bir etkisi oldu.

Beklenti çünkü hep o yönde oluyor değil mi?

Hem beklenti hem de yön hem de artık yazarken zorlanıyorum. Şimdi haliyle oraya dönmek yazarken beni de korkutan bir şeydi. Ama bir gün ona dönmeyi çok istiyorum. Bu durum süreci biraz geciktirdi. Bana olumsuz tarafı oydu.

Ben hep şeyi çok merak etmişimdir. Leyla ile Mecnun gibi bir dizi nedir? Normalde özel televizyonların daha ağırlıklı olarak tutan dizileri lanse ettiği bir dönemde diyelim ki TRT'de bu kadar çok izleyici toplaması ve başlangıçta neden TRT sorusu da insanın içine geliyor. Yani normalde özel televizyonlar kaparlar ya da böyle projeler. Nasıl oldu bu?

Ben başımızı yakan demeyeyim de… Aslında bize hep şu dendi. Birinci bölümden itibaren izleyenler hep dediler ki TRT’de nasıl böyle bir şey var ve TRT bu işi nasıl aldı? 104 bölüm boyunca.  105. bölüm bizi kovdular. Sonra insanlar dediler ki, TRT bu işi nasıl kaldırılır? Söyleye söyleye, dillendirdiniz dillendirdiniz bu oldu diye.

Ama şaşırtıcı bir şey kabul edelim!

Yani aslında özel televizyon için de kolay iş değil. Formatı itibariyle. Hatta o dönemde, ben bunu ilk yazdığımda bir arkadaşımın yapımcı abisi vardı. Ona gitmiştik, o kimi kanallara gönderdi. Hatta o kanaldan birinden gelen, yapımcılarından birisinin mailini bana gösterdi. Yapımcı karakterleri tutarlı bulmadığını, inandırıcı aşk hikâyelerinin olmadığını ve bu absürtlükte bir mizahın Türkiye'de yapılamayacağı yazmıştı?

Tutmaz dediler yani?

Evet, tam olarak ‘tutmaz’ dediler özel kanallarda. Burada onları haksız da bulamam çünkü belli bir ezber var. Arada işte birileri çıkarak o ezberi bozmaya çalışıyor. TRT o dönem çıkıp onu yaptı. Böyle bir şey deneyelim dedi. (Deneme süreci) 4 bölüm sürecek ve 4’üncü bölümden sonraki duruma bakacağız denildi. O, 13 (bölüm) oldu. 13'ten sonra 26 (bölüm) oldu derken işte 104 bölüme kadar gitti. Şuan TV’lerde dizi olarak alternatif anlamda, mizah anlamında şu an hiç şey yok. Şu an televizyonda hiç yok.

Peki siz aslında Leyla ile Mecnun'un bu kadar çok insana ulaşmasının özünde neyin yattığını düşünüyorsunuz? En azından size çok geri dönüş vardır.

Yani en büyük geri dönüş insanlar çok kendinden gördü. Bir mizah anlayışı olarak, yani farklı bir mizah.  Ben bunu istiyordum, arıyordum vardı. Bir de o mahalle kültürü, çok muhtemelen benzer yerlede büyümüşlük diyebilirim. Televizyonda da sınırlı sayıda olan bir şeydi.  

Aslında bir zamanları çok tutan bir konsept. (Bizimkiler işte Süper Baba falan) Mesela Bizimkiler’in, Ekmek Teknesi’nin farklı kuşağı içindi. Ben 85 doğumluyum. Biraz o kuşağın mahallesiydi bizimkisi. Hani apartmanların da olduğu, müstakil evlerin de olduğu karma bir yapıydı.  Biraz belki o mahalle kültürünün de etkisi var.

Çok karanlık yüzler hâkim oldu artık televizyonlara gibi geliyor bana. Bazen böyle tanıtımları, bilboardları görüyorum.  Hep böyle sakallı, Yalnız ama kötü bakan abilerimiz var gibi geliyor. Ama bunların arasında sıyrılıp bir şeylerde işte Bahar mesela geçen sezon bir sıyrıldı. Evet. Kadın yüzlü bir dizi sıyrıldı.

Senaryo yazarken aynı zamanda kitabını da yapmaya karar verdiniz. O nasıl gelişti? Kitap da çok ilgi gördü çünkü…

Süreç içerisinde gelişen bir şey oldu. TRT döneminde kafanızda haliyle haftalık senaryo olduğu için nerde ne yapacağınızı planlayamıyorsunuz ama bir yol haritanız oluyor. Bu süreç içerisinde 4 oyuncumuz çeşitli sebeplerle ayrıldı. Gidenler oldu, yapımcıyla anlaşamayanlar oldu.  Kafamdaki finali yapamamış oldum. En azından kafandaki finali kitapta yapayım diye çıktım yola. Onu orada anlattım ve rahatladım. En başından bu kadar uzun tutmasaydık zaten buna yakın bir final olacaktı. Ama uzun sürdüğü için başka finaller çıktı gibi bir şey oldu.

O kitapta kaç bölüm var?

Kitap aslında şu an geriye bakınca aslında en fazla 3 bölüm. Televizyon çok tüketiyor yani. Çok uzun süre tüketilen bir şey. Bizim dizi de zaten zamanı çok yazan bir şey değil. Olay olur ve bitiririz gibiydi. En fazla 3 bölüme sığdırabildim. 

 Senaryo yazmak da tuhaf yoğun bir iş değil mi? Önceden belki stokla çıkıyorsunuzdur ama bir yerde geliyor o stok tükeniyor muhtemelen. Çünkü ben bütün,  senaryo yazan arkadaşlarımın hayatının çok zor geçtiğini görüyorum..

Ya şöyle ben biraz dizi dönemi hayatsızdım. O dönemde şöyle bir dönemdi. İlk dizi başladığında AKM'nin önünde toplanıp eylemlerin olduğu (O zaman eylem yapılabilen dönemlerdi ve yerli dizi yersiz uzun diye eylemler vardı) dönemlerdi.  Dizi süreleri 60 dakika olsun, 90 dakika çok diyorduk. Şu anda 90 dakikalık bir dizi için kanalı ikna etmeye çalışıyoruz. Keşke 90 olsa. 120'ler, 150'ler, 150'ler de.  O dönem 80 sayfa yazıyordum ben haftada ve rutinim belliydi. Şu an 80 sayfa yazamam mesela tek başıma. Şu an çünkü iki kızım var. 

Şimdi senaryoyu yazarken şöyle şeyler de oluyordur. Reytinglerde düşüş oldu. Senaryoda değişiklik talepleri. ‘Şurada çok ilgi oldu, orayı biraz parlatalım’ talepleri… Bunlar TRT'de de olur mu?

Senaryo yazarken reytinglere göre değişiklik yapılıyor mu mesela? Bunlar TRT de olur muydu?

Biz o konuda şanslıydık.  Çünkü bizim reytingimiz öyle çok yoktu. Reyting manasında tabi ki ölçülüyordu. Zaten bizim hiç reytingimiz böyle yüksek bir seviyede olmadı. Ama sosyal medyanın o zaman Twitter (şimdi X) yeni yeni hayatımızdaydı. Sözlüklerin en tepesinde insanların konuştuğu işte bir Behzat Ç vardı,  bir de Leyla'yla Mecnun vardı. TRT dedi ki “Bu sosyal medyadaki bu kadar ilgi görünce devam etsin.” Öyle devam etti ve 100’üncü bölümlerde artık biz ilk ona girmeye başlamıştık. Yani biz reytingi arttırdık son sene. Hatta biz yayından kaldırılınca ‘Gezi’ dönemiydi. Bu niye yayından kaldırıldı denildi insanlar tarafında.  O dönem hükümet sözcüsü Bülent Arınç reyting yüzünden kaldırıldığını söylemişti.  Fakat biz ilk kez defa reyting arttırmıştık son sezonda. Öyle bir şey vardı ama bana hep bu sorusu geliyor yani. Dizi neden kalktı? Gezi olaylarının bir ilgisi var mı? Ben Bülent Arınç’ın söylediğini söylüyorum. Bülent Arınç böyle dedi, reyting yüzünden…  Bilmiyorum neden yani. Sebebi oymuş. Bir reyting baskısı aslında yoktu, sosyal medya baskısı ama bu arada vardı.

Sizin yönettiğiniz filmlerde mesela unutmadığınız set hikâyesi var mıdır mesela?

Çok fazla oluyor ama ilkim (unutamadığım) …  Bir film çekimimde Yılmaz Erdoğan oynayacaktı ve bana dediler ki Yılmaz Erdoğan çok gergin bir adamdır dikkat et! Nasıl yani dedim? Hatta bir reklam filminde oynamıştı o dönem, senaryoyu yırtmış atmış.  O kadar… Eyvah dedim, bir yandan da terliyorum yani.

Güzel bir sahnemiz vardı. Baba/oğul sahnesi ve setin 3’üncü günüydü geldiğinde. Zaten setin kendisine alışamamışken, Yılmaz Erdoğan’la çalışmak beni çok germişti. Fakat en güzel günüm ve setim olarak geçti. Tek tekrarda aldık. Her şey yolundaydı ve o da bir yazar olduğu için benim yazarken ne düşündüğümü, ne duyguda olduğumu çok iyi biliyordu. En çok aklımda kalan sete dair anım bu mesela.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Tuzla Haberleri