Milli Eğitim Bakanlığı, Anayasa ve yasalarımızda belirtilen amaçlara uygun olmak kaydıyla uluslararası, ulusal ve yerel birçok kuruluşla ortak proje yapabilmekte, proje kapsamında işbirliğinin amaç ve sınırlarını, kapsamını belirleyen protokoller imzalamaktadır.
Ancak bu projeler ve iş birliği protokolleri Anayasanın 42. Maddesi gereği Milli Eğitim Bakanlığının üstlendiği eğitim-öğretim faaliyetinin devri anlamına gelecek uygulamalardan uzak olmak durumundadır.
Ne var ki Milli Eğitim Bakanlığı TÜGVA, TÜRGEV, Ensar Vakfı, İnsan Vakfı, Server Gençlik ve Spor Kulübü Derneği vb kuruluşlarla yapılan protokollerde bu ilkeyi göz ardı eden kararlara imza atmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının bu tür protokolleri için açılan davalarda alınan yürütmeyi durdurma, iptal veya kısmi iptal kararlarında yargı organı her defasında bu ilkeye atıf yapmıştır.
Örneğin Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ile Ensar Vakfı arasında “Çeşitli Eğitim, Seminer ve sosyal Etkinlikler Düzenlenmesine Dair İş Birliği Protokolü Danıştay 8 Dairesinin 2017/6650 esas sayılı dosyası ile açılan davada 03.04.2018 tarihli kararıyla protokolün örgün öğretim yönünden yürütmesi durdurmuştur. Yine Danıştay 8. Dairesi 11.06.2020 gün ve E: 2019/5086 sayılı kararıyla MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile TÜGVA arasında imzalanan 18.01.2018 tarihli protokolün Değerler Eğitimi ve Sosyal Etkinlikler İmam - Hatip liselerinin dışındaki örgün eğitim kurumlarına uygulanmasını durdurmuştur.
Ancak buna rağmen Milli Eğitim Bakanlığı, halkın dini duygu ve düşüncelerini istismar eden bu çerçevede devletin asli görevlerine talip olan yapılara pirim vermeye devam etmiştir. Bunun yeterli olmadığının görüldüğü noktalarda ise bizzat devlet kurumları devreye sokulmuştur. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı sözde değerler eğitimi adı altında gerçekleştirilen projelerde Milli Eğitim Bakanlığının yeni ortakları olmuştur.
03.11.2021 tarihinde MEB Din Öğretimi Genel Müdürü, MEB Temel Eğitim Genel Müdürü ile Diyanet İşleri Başkanlığı adına Din Hizmetleri Genel Müdürü, Gençlik ve Spor Bakanlığı adına Gençlik Hizmetleri Genel Müdürü’nün imzaladığı “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi İş Birliği Protokolü” kısa adıyla ÇEDES bu ortaklığın belgelerinden biridir.
Protokol aşağıda belirtilen özellikleri nedeniyle kabul edilemez niteliktedir.
1.Protokolün Amaç bölümünü düzenleyen 4. Maddesi “1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’da vurgulandığı gibi öğrencilerimizin ‘milli, ahlaki, insani manevi ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan geliştiren’ fertler olmalarına, ayrıca çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış, bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi kendi yaşantılarında inşa etmiş, aklı selim, kalb-i selim ve zevki selim sahibi, bedensel ve sosyal bakımdan dengeli bireyler olarak yetiştirilmesine katkı sağlamaktır ” biçimindedir
1739 Sayılı Milli Temel Kanuna atıf yapan bu madde, sözkonusu kanunun hangi maddesine atıf yaptığını açıkça belirtmemekle birlikte kanunda eğitim sisteminin genel amaçlarını düzenleyen 2. Maddesiyle bir ilgisi yoktur. Çünkü kanunda yer alan 2. maddenin 1. fıkrası aynen şöyledir:
“Madde 2 – Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,
1. (Değişik: 16/6/1983 - 2842/1 md.) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;”
Bu fıkrada yer alan “milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan geliştiren” ifadesinin öncesi ve sonrasında yer alan ifadeler dikkate alınmayarak, sınırları ve içeriği belirsiz bir amaç maddesi yazılmıştır. Bununla birlikte Kanunda yer alan amaçlar başı ve sonuyla bir bütün, birbirinden bağımsız ele alınamayacak nitelikte ifadelerdir.
Ayrıca 1739 Sayılı Temel Eğitim Kanununda “çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış, bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi kendi yaşantılarında inşa etmiş, aklı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim sahibi, bedensel ve sosyal bakımdan dengeli bireyler olarak yetiştirilmesi” ifadeleri içeren bir amaç yoktur.
Bu cümleyle, sözde Kanun 2. Maddesinin ikinci fıkrasına atıf yapılıyormuş izlenimi verilmektedir. Oysa kanunun 2. Maddesinin 2. Fıkrasında böyle bir amaç cümlesi bulunmamaktadır. İkinci fıkra şöyledir:
“2. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;”
Görüldüğü üzere protokol, dayanağını aldığı kanun ve yönetmeliklerin maddesini ve madde fıkrasını açıkça belirtmeyerek idari işlemlerde olması gereken kanuni dayanak ilkesini göz ardı etmektedir.
Hukuk devleti açısından kanuni dayanağı bulunmayan böyle bir protokol kabul edilemez. Çünkü Anayasanın 42. Maddesinin ikinci fıkrası “Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir” demektedir. Burada ise protokol ile düzenlenmektedir. Anayasanın aynı maddesinin bir başka fıkrasında ise “Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür” demektedir. Oysa protokolün etkinlik havuzunda eğitim, öğretim programlarıyla ilişkilendirilmeyen, araştırma ve inceleme amacı taşımayan geziler, yardımlaşmalar, çevre etkinlikleri ve genel etkinlikler yer almaktadır.
2.Milli Eğitim Bakanlığı, protokolde yapılması düşünülen etkinlikleri kendisinin neden tek başına yapamadığını açıklamak ve şu soruların cevaplarını vermek durumundadır.
• Bizim okullarımızda tespit edilen manevi değer eksikleri nelerdir?
• Böyle bir eksiklik var ise, bu nasıl ve hangi araçlarla, araştırmalarla tespit edilmiştir?
• Bu eksiklik bütün okullarımızda aynı oranda mevcut mudur?
• Neden bu eksiklikler oluşmaktadır?
• Değerler eğitimiyle ilgili bir ihtiyaç ortaya çıkmış ise bu ihtiyacı neden Milli Eğitim Bakanlığı kendisi karşılayamamaktadır?
• Ayrıca bu ihtiyaçların bu proje kapsamında karşılandığının kanıtı nedir?
3.Basına yansıyan haberlere göre bu protokol kapsamında İzmir’de 842 imam hatip, kuran kursu öğreticisi, vaiz ve din hizmetleri uzmanı kişinin okullara görevlendirmesinin yapıldığı, bu görevlendirmelerin devam edeceği bilgisi yer almaktadır. Değerler eğitimi, bir eğitim faaliyeti olduğuna ve okulda gerçekleştirildiğine göre okullarımızda bu tür eğitimler ancak öğretmenler eliyle verilir. Her okulumuzda din bilgisi dersleri öğretmeni yeterince bulunmaktadır. Din bilgisi öğretmeni var iken vaiz, kuran kursu öğreticisi, din hizmetleri uzmanı kişilerin okullarda görevlendirilmesi asıl amacın eğitim olmadığını göstermektedir.
Okullarımıza, sınıflara önceden izin alınmak kaydıyla ve öğretmenlerin gözetiminde olmak şartıyla tanıtım yapma bilgilendirme amacının dışında kimse eğitim yapma amacıyla giremez. Görülüyor ki bu protokol, eğitimimizin bu yerleşik ilkesini yok saymaktadır.
4.Anayasanın 128. Maddesi:
“Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. (Ek cümle: 12/9/2010-5982/12 md.) Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.”
Bu maddeye göre kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Bu memurların ve görevlilerin nitelikleri ise özel kanunlarla belirlenir.
Bu protokol gereği okullara manevi danışman olarak görevlendirilen Diyanet gençlik merkezlerinde görevli din görevlilerinin nitelikleri, eğitim görevlerini üstlenmeye uygun mudur? Ne yazık ki bu kişilerin hangi eğitim ve birikime, pedagojik yeterliliğe sahip olduğu belirsizdir. Buradan hareketle Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik Spor Bakanlığı personelinin sadece kamu görevlisi olması Anayasada belirtilen hükmün yerine getirildiği anlamına gelmez. Çünkü bu tür kişilerin Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde faaliyet yürütmesine yönelik yasal bir düzenleme yoktur. Böyle bir düzenleme yok iken bir protokolle bu kişiler üzerinden eğitim faaliyeti düzenlenmesi açıkça yasa dışı faaliyette bulunmaktır.
5.Protokol belli bir süreyle de sınırlandırılmamıştır. Bu da gösteriyor ki asıl amaç bir eksikliğin giderilmesi, bir daha oluşmamasını sağlamak değildir.
Asıl amaç okullardaki eğitimin sözde değerler eğitimi ve çevreye duyarlı olmak adı altında 1739 Sayılı Temel Eğitim Kanununda belirlenen amaçlardan ve ilkelerden uzaklaştırmaktır. Protokol, değerler eğitiminden bahsetmekte ama bu değerlerin neler olduğundan bahsetmemektedir. Çevreye duyarlılıktan söz etmekte ama bu çevrenin nasıl bir şey olduğu belirtilmemiştir.
Oysa hukuk devleti olmak; gereklilik, açıklık/belirlilik, ölçülülük, amaca uygunluk gerektirir. Bu protokol de başka birçok protokol gibi hukuk devleti olmayla uyumlu değildir. Yasal dayanağı bulunmadığı için protokol kendiliğinden sonlandırılmış kabul edilmelidir.