Saadet Partisi Genel Başkanı, Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "30 yaşından önce kimse evlenmiyor" sözlerine, "Eğer gençler çalışamıyorsa, kendilerinin aldıkları kredileri ödeyecek durumda bile değillerse, ailelerine muhtaçlarsa nasıl evlenecekler" yanıtını verdi. Karamollaoğlu, Türkiye'nin Afganistan'a asker göndermesi konusunda ise "Biz bir ülkenin iç çatışmasında taraf olursak o zaman istesek de istemesek de çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalırız" dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) hakkındaki tartışmalara değinen Karamollaoğlu, HDP'nin kapatılması davası konusunda ise "Ümit ediyorum ki Anayasa Mahkemesi bu konuda adil davranır, bitaraf davranır" dedi.
Karamollaoğlu'nun açıklamalarışöyle:
"MKE’NİN ÖZELLEŞTİRMENİN BİR ADIMI OLDUĞU KANAATİNE HAKİMİZ"
Kırıkkale'de karşılaştığımız manzaraya da burada bir temasta bulunmayıönemli gördüm. Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, bir kurum olmaktan çıkarılıp A.Ş. hüviyetine büründürülmeye çalışılıyor. Bu karar verilmiş aslında. Bunun, özelleştirmenin bir adımı olduğu kanaatine hakimiz. Bu kurum, tarihi bir kurumdur. Türkiye'nin savunma sanayiinde çok önemli bir yer işgal etmiştir. Geçmişte Kırıkkale nüfusu aslında burada çalışan insanlardan oluşmuştur. Çalışan insanın adedi bir zamanlar 20 bine kadar dayanmıştır, bugün bu rakam 1500'e kadar inmiş bulunuyor. Ben iktidarın bu noktadaki tavrının bir defa daha dikkate alınması gerektiğini özellikle vurgulamayı bir görev addediyorum.
"AFGANİSTAN'DA İÇ ÇATIŞMALARDA YER ALMAMAMIZ GEREKİR DİYE DÜŞÜNÜYORUZ"
Son dönemde Afganistan'a asker gönderme gündeme geldi ve bu asker gönderme ne Afgan hükumetinin ne de Taliban'ın talebiyle oldu. Doğrudan doğruya ABD'nin talebiyle böyle bir durumla karşı karşıyayız. Geçmişte de NATO çerçevesinde Afganistan'a asker gönderme gündeme geldiğinde Türkiye zorlandı. Daha doğrusu Türkiye'yi zorladılar. Bunun üzerine şöyle bir karar alınmıştı: "Biz Afganistan'a asker gönderelim ama bir şartla. Bizim askerimiz Kabil'in dışına çıkmayacak, sadece Kabil korumasında önemli bir görev üstlenecek ama çatışmaların içine girmeme kararındayız" denilmişti. Bu karar isabetli bir karardı. Bugüne kadar orada askerimiz bulundu. Zaman zaman bazışehir içindeki çatışmalara da müdahil olma mecburiyetinde kaldı ama iç savaşta hiç taraf tutmadı, yer almadı. Geçmişte biz Afganistan'daki çatışmalara, Afgan halkının yanında durarak taraf olmuştuk. Ruslar Afganistan'ı işgal ettiklerinde mücahitlere bütün dünyadan, bütün İslam ülkelerinden ve Türkiye'den de yardımlar gitmişti. Ne için? Dışarıdan gelen bir işgale karşı direnenlere destek olmak için. Sonra Ruslar çıkarıldı, bir yönetim oluşturuldu ama arkasından bu sefer ABD müdahil oldu, NATO müdahil oldu. Şimdi biz, onlar oradan kuvvetlerini geri çekerken onların yerine görev almaya davet ediliyoruz. 40 kere düşünmek lazım. Biz bir ülkenin iç çatışmasında taraf olursak o zaman istesek de istemesek de çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalırız. Maalesef ABD ve NATO yıllardır Afganistan'da bulunuyor ama Taliban'la baş edemedi. Taliban, ABD'de bizzat Amerikalılarla kaç kere görüştü ama bir mutabakat sağlanamadı. Onların istedikleri tek bir şey vardı, işgal güçleri bütünüyle Afganistan'ı terk etsin. Şimdi biz onların işgal gücü olarak tarif ettikleri yeri doldurmaya kalkarsak istesek de istemesek de bir taraf olmak durumunda kalabiliriz, çatışmaların içinde kendimizi buluruz ve bu Afganistan'la olan münasebetlerimizin daha da gerilmesine ve bir sürü askerimizin hiç yoktan hayatını kaybetmesine vesile olur. Bundan dolayı ben hangi şartlarda olursa olsun hükumetin bu kararı yeniden gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum. Aslında onlar da mütereddit, onlar da girmek istemiyorlar ama Amerika bir bakıma emrivaki ile Türkiye'yi karşı karşıya bırakmaya çalıştı. Sanki bunu da en sonunda başardı gibi. Onun için biz dost ve kardeş bir ülke olarak gördüğümüz Afganistan'da iç çatışmalarda yer almamamız gerekir diye düşünüyoruz.
"SÜRATLE ESNAFIN, İŞSİZLERİN PROBLEMLERİNİÇÖZECEK ACİL ADIMLAR ATILMALI"
1 Temmuz'dan itibaren Sayın Cumhurbaşkanı'nın açıklamasıyla kısıtlamalar bütünüyle kaldırılacak, normale döneceğiz. Bu durum elbette bir rahatlama meydana getirecek. Ancak kısıtlama kalktıktan sonra bugüne kadar insanlarımızın omzunda, özellikle işçevrelerinin büyük kısmının omuzlarındaki yükler kalkacak mı, esas soru burada. Maalesef bu problemlerin ortadan kalkacağına dair bir sürecin başlayacağı kanaati ne esnafta ne vatandaşta ne de bizde var. "Normalleştik, artık kendi yağınızda kavrulun" derse iktidar, bu; problemlerin daha da büyümesine, esnaf üzerindeki yükün daha da artmasına ve bugüne kadar olan iflaslardan çok daha fazlasının gerçekleşmesine vesile olur kanaatindeyiz. Çünkü bu süreçte birçok insan işsiz kaldı, birçok ekmek teknesi kapandı. İktidarın bu mağdur kesime el uzatacağına, bunlara bankanın yolunu göstermesi, onları borç ve faizle karşı karşıya bırakması elbette isabetli bir tutum olmaz. İktidara seslenmek istiyorum. Süratle esnafın, mağdur durumda bulunan insanların, işsizlerin problemlerini çözecek birtakım acil adımlar atması gerekiyor. Bu adımlar atılmazsa perişanlık bundan sonra çok daha fazla olur. Çünkü bir esnafın iş yerinin kapanması ve batması bir kişinin, bir ailenin mağdur olmasına değil; orada çalışan bütün insanların, orayla irtibatta olan diğer kesimlerin de zarar görmesine vesile olur. Bundan dolayıdır ki iktidarın çok ama çok titiz davranması gerekir. Bugüne kadar geç ve maalesef eksik yürütülen süreç bundan sonra daha zor bir dönemin habercisi olma mahiyetinde kalır. Bu bizi ciddi manada endişelendiriyor.
"GENÇLER ÇALIŞMIYORSA, AİLELERİNE MUHTAÇLARSA NASIL EVLENECEKLER?"
Sayın Cumhurbaşkanı geçenlerde bir ifadede bulundu, "Yeni moda başladı, 30 yaşından önce kimse evlenmiyor" diye. Gençler evlenmiyor mu, evlenemiyor mu? 30 yaşına kadar bir gencin iş bulma ihtimali hangi seviyede? Eğer gençler çalışamıyorsa, kendilerinin aldıkları kredileri ödeyecek durumda bile değillerse, ailelerine muhtaçlarsa nasıl evlenecekler. Evlilik öyle kolay bir iş değil ki. Mobilyacılara gidiyorsunuz belki 100 belki 150 bin lirayı buluyor bir evi döşemek. Böyle bir imkan yok. Ailelerinin de böyle bir imkanı yok, devlet de zaten böyle bir imkanı evlenecek gençlere tanımıyor. Onlar, borçla hayata başlayacaklar manasına geliyor. Bu bir modaymış gibi tarif etmek isabetli bir yaklaşım değil. Konuyu ya bilmemek ya da bilmiyormuş gibi gözükmek manasına gelir bu. Onun için gençlerimiz kendi bugünkü problemlerini çözemedikleri için evlenmiyorlar. Ailelerinin desteğine muhtaç olan ve şu anda 30 yaş altında bulunan gençlerin yüzde 25'ten fazlası işsiz. Bir işe girdiği taktirde de alacağı maaş belli. Bunun nasıl karşılanacağını düşünmeden biz bu gençlerimizin sanki bir moda gereği "Genç yaşta değil 30'dan sonra evlenelim" demesini bir moda gibi görmek isabetli olmaz kanaatindeyiz.
"BU AKŞAM İŞÇİ TOPLANTIMIZI YAPACAĞIZ"
Türkiye'nin merkezi yönetim borç stoğu Mayıs sonu itibariyle 2 trilyon 1,4 milyar liraya yükselmiş. Diğer borçlar buna dahil değil. Hepsini birden yüklediğimizde borç yükü 5-6 trilyonu geçiyor Türkiye'de. Bu manzaranın süratle düzelmesine ihtiyaç var. Dışarıdan borç aranıyor, borç bulmak mümkün değil. Başkaları neredeyse sıfır faizle ya da yüzde 1, 1.5 ile borç alırken biz o borcu döviz bazında yüzde 6,5 - 7 ile bulamıyoruz. Güvenmiyor çünkü ülkeler Türkiye'ye borç verirken. Bunun da temelinde Türkiye'deki maalesef adalet anlayışı yatıyor. Biz ülkemizde huzurlu bir hayatı garanti edemezsek, adalete güveni sağlayamazsak dışarıdan Türkiye'ye kimse gelip burada yatırım yapmaz. Bıraktık dışarıdan gelecek yatırımı, parası olan Türkiye'de yatırım yapmıyor. Onun için biz bu borç yükünün ne manaya geldiğini çarşıya pazara çıktığımız zaman anlıyoruz. Çünkü hükumet bu borçlarıödemeyi ancak vergileri artırarak tesis etme yoluna gidiyor. O da vatandaşı bir başka yönden perişan ediyor. Ne yeni havaalanlarına, ne yeni yollara, ne yeni kanallara ihtiyacımız var. Bizim ihtiyacımız üretime dönük yatırımlara, ülkemizi biraz daha kalkındıracak yatırımlara ihtiyacımız var. Bundan dolayıdır ki vatandaşın çığlıklarına kulak kabartmak lazım. Biz bu akşam işçi toplantımızı yapacağız. Geçim İttifakı konusunda esnafımızla, çiftçimizle toplantılar gerçekleştirdik. Bu akşam da bizim doğrudan doğruya emeğiyle geçimini sağlayan insanlarla bir toplantımız var. Burada da biz çalışan insanımızın sıkıntısını doğrudan doğruya kendi ağzından dinleyeceğiz.
"ŞEFFAFLIK ÇOK ÖNEMLİ BİR ŞEY"
Dün Sayın Cumhurbaşkanı, belediye başkanlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantıda belediye başkanlarına birtakım tavsiyelerde bulundu; çok yerinde, çok isabetli tavsiyeler. Ama aynısının merkezi hükumet tarafından da yapılması gerekmez mi sorusu herkesin aklına geldi. "Bütün ihaleler şeffaf olsun; vatandaşlarıçağırın görsünler ihalelerin nasıl yapıldığını, kime verildiğini" diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Peki aynı durum merkezi hükumet tarafından da gündeme getirilmemeli mi, takip edilmemeli mi? Şeffaflık çok önemli bir şey. Biz zaten sayarken baştan itibaren lisanımıza dikkat edelim diyoruz. Fikir ve inanç hürriyetini mutlaka koruyalım diyoruz. Bunlar ancak adaletle tesis edilir diyoruz. Liyakate önem verilmezse ülkenin problemleri çözülemez diyoruz. İktidar mutlaka şeffaf olmalı diyoruz ve mutlaka bu şeffaflık denetlemeyle düzeltilmelidir diyoruz. Onun için bizim bu ısrarla üzerinde durduğumuz prensipler bugün merkezi yönetim için de geçerli, bunu da hiçbir zaman dikkatten uzak tutmamalıyız diye düşünüyorum."
"ÜMİT EDİYORUM Kİ ANAYASA MAHKEMESİ BU KONUDA ADİL DAVRANIR, BİTARAF DAVRANIR"
Karamollaoğlu açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. HDP'nin kapatılması davasıyla ilgili soruya yanıt veren Karamollaoğlu şunları söyledi:
"Parti kapatmalarının mutazarrır olan bir anlayışın sahibiyiz, böyle bir geçmişimiz var. Parti kapatmak, yanlışları düzeltmez ama mademki bir dava açıldı ben, Anayasa Mahkemesi'nin kararını beklemeye ihtiyaç var diye düşünüyorum. Ümit ediyorum ki Anayasa Mahkemesi bu konuda adil davranır, bitaraf davranır. Tabii bu noktada Sayın Cumhurbaşkanı'nın da ben benzer bir duyguyu taşıdığı kanaatindeyim. Çünkü uzun bir zamandır bu konu gündeme getirilmiş olmasına rağmen ancak birkaç ay önce bu karar alındı. Biz kendilerine geçmiş olsun dileklerimizi de ilettik ama doğrudan doğruya temas önümüzdeki günlerde nasıl olur, onu bilemiyorum."
"ŞU AN BİR KONGRE GÜNDEMDE DEĞİL"
Karamollaoğlu, Oğuzhan Asiltürk'ün geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından yaptığı ve "kongre çağrısı" olarak algılanan konuyla ilgili sorulan soruya şu yanıtı verdi:
"Ben Oğuzhan Bey ile görüştüm. Orada kongre çağrısından çok kongreye hazırlık babında bazı ifadeler kullanılmıştı. Tekrar kendisiyle görüşmemiz olacak. Ancak şu an bir kongre gündemde değil. Sizin de bildiğiniz gibi partiler kanununa göre kongreler iki senede bir yapılır, üç seneyi de geçmemelidir. Bu yıl da bu konu görüşülmedi."
"BÖYLE POLEMİKLER BİZE BİR FAYDA SAĞLAMAZ KANAATİNDEYİM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz kabine toplantısının ardından "müzik" ile ilgili yaptığı açıklamaların sorulmasıüzerine Karamollaoğlu şu değerlendirmeleri yaptı:
"Yerleşim merkezlerinde 12'den sonra bugün de yasak ama yerleşim merkezlerinin dışında bu pek gözetilmeyen bir husus. Böyle polemikler bize bir fayda sağlamaz kanaatindeyim. Özellikle turistik bölgelerde bu konu gündeme gelebilir. Yerleşim merkezlerinden uzakta, kimseyi rahatsız etmeyen mekanlarda olabilir diye düşünüyorum. Bu sanki müzisyenlere karşı alınmış bir karar gibi algılanmaz diye ümit ediyorum ve uygulanmaz da."
"ORADAN RANT BEKLEYEN KİŞİLER, KANAL İSTANBUL OLMAZSA BUNA BİR TEPKİ GÖSTERİRLER"
Saadet Partisi Genel Başkanı, cumartesi günü temel atma töreni yapılacak olan Kanal İstanbul'un sorulmasıüzerine şöyle konuştu:
"Burada tabiri caizse bir inatlaşma var. Sayın Cumhurbaşkanı yıllar önce Kanal İstanbul'un aslında faydalı, doğru ve isabetli bir yatırım olmadığını kendisi de ifade etmişti. Aradan geçen zaman zarfında bu fikir değişti. Tabii oradaki özellikle arsalar çok ciddi bir rant kapısı oldu, el değiştirdi. Şimdi oradaki arsa sahipleri, oradan bir rant bekleyen kişiler eğer Kanal İstanbul olmazsa buna bir tepki gösterirler. Ben Kanal İstanbul'un ne Türkiye'ye ne İstanbul'a ne de çevreye bir fayda sağlayacağı kanaatinde değilim."