Cumhuriyet Halk Partisi Dışişleri Bakanlığından Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel; "Erdoğan olmasa da AKP iktidarda olmasa da Türkiye zaten bölgesinde güçlü bir ülke. 2001'de Türkiye zaten G-20 ülkesi. Türkiye'nin silahlı kuvvetleri bu bölgenin en güçlüsüydü zaten. Dolayısıyla Erdoğan, Türkiye'nin sahip olduğu bu objektif güç verilerini alıp kendi gücüymüş gibi dış politika yapıyor, kendi şahsı çıkarı için kullanıyor bunların hepsini. Türkiye'nin gücünü bir şekilde kendi hesabına geçiriyor. Erdoğan'sız bir Türkiye zaten güçlüdür ama Türkiye'siz bir Erdoğan çok zayıftır" açıklamasını yaptı.
CHP Dışişleri Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel bugün parti Genel Merkezi'nde basın açıklaması yaptı. Uzgel’in açıklaması şöyle:
"TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ SÜRECİ ERDOĞAN'IN SIĞINMACILAR ÜZERİNDEN YAPTIĞI BİR PAZARLIĞA İNDİRGENDİ"
"Bana sorsanız, Türkiye'de dış politikanın en önemli sorunu nedir, bütün hepsini ayıklayıp bir tek şeyi söylerim; o da dış politikanın Erdoğan iktidarını ayakta tutmak için yapılıyor olması derim. Dış politikanın Erdoğan iktidarı devam etsin diye araçsallaştırılması derim. En önemli sorunumuz bu ve bu yıllardır böyle devam ediyor. Erdoğan zayıfladıkça, oy kaybettikçe, izole oldukça, ekonomi zayıfladıkça, sorunlar yaşadıkça bu eğilim artarak devam ediyor. Çıkışı dış politikada arayan bir iktidar var.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üye olma süreci gitti gitti, Erdoğan'ın sığınmacılar üzerinden yaptığı bir pazarlığa indirgendi. Türkiye'nin geleceği, siyaseti, ekonomisi, her şeyini etkileyecek bir süreç en sonunda, Erdoğan iktidarda rahat edeyim, insan hakları konusunda demokratikleşme konusunda çok fazla eleştiri almayayım, iktidarı dışarıdan da kurayım kaygısının bir aracı hâline getirildi.
Kendi yarattığı sığınmacı sorununu sonra da AB ile pazarlık konusu yapan başka bir örnek yok dünyada. Dünyada sığınmacıları siyaseten araçsallaştıran liderler var ama onlar kendi ülkelerinde yaşadıkları sığınmacı sorununun nedeni değiller. O sorun ile karşı karşıya kaldılar. Erdoğan hem bu sorunu yarattı sonra da kendi yarattığı sığınmacı sorununu bir pazarlık unsuru hâline çevirdi ve Türkiye'nin AB ile ilişkilerini bunun üzerine kurmaya başladı.
“TÜRKİYE'Yİ AVRUPA'DAN KOPARMAYA ÇALIŞIYOR ERDOĞAN. ÇÜNKÜ DEMOKRATİKLEŞMEDEN KORKUYOR”
Üyelik talebi var gibi görünse de Türkiye'yi Avrupa'dan koparmaya çalışıyor Erdoğan. Çünkü demokratikleşmeden korkuyor, Erdoğan'ın uykusunu en çok kaçıran şeylerden bu olsa gerek. Demokratikleşen bir Türkiye'de Erdoğan'ın yönetmesi daha zor olacak, bunun farkında.
"TÜRKİYE İLE KATAR ARASINDA BİR İLİŞKİ YOK, ERDOĞAN İLE KATAR EMİRİ ARASINDA BİR İLİŞKİ VAR"
Türkiye'nin tarihinde bu kadar kişiselleştirilmiş bir dış politika anlayışı hiç olmadı. Buradan bir çıkış yok. Kurumsallık bu kadar yok edilmedi. Putin ile neyin pazarlığını yapıyor Erdoğan, bilmiyoruz. Türkiye ile Katar arasında bir ilişki yok artık, Erdoğan ile Katar Emiri arasında bir ilişki var. Bunun Türkiye'ye faydası ne, zararı ne, bunu bilmiyoruz.
Erdoğan olmasa da AKP iktidarda olmasa da Türkiye zaten bölgesinde güçlü bir ülke. 2001'de Türkiye zaten G-20 ülkesi. Türkiye'nin silahlı kuvvetleri bu bölgenin en güçlüsüydü zaten. Dolayısıyla Erdoğan, Türkiye'nin sahip olduğu bu objektif güç verilerini alıp kendi gücüymüş gibi dış politika yapıyor, kendi şahsı çıkarı için kullanıyor bunların hepsini. Türkiye'nin gücünü bir şekilde kendi hesabına geçiriyor. Erdoğan'sız bir Türkiye zaten güçlüdür ama Türkiye'siz bir Erdoğan çok zayıftır. Erdoğan iktidardan düşse, bu dostum dediği Emirler vesaire hiçbiri yüzünü bakmayacak, hiç kimse mikrofon uzatmayacak Erdoğan'a.
Türkiye gibi bir ülke bölgede izole edildi, çok yalnızlaştı bu dönem. Erdoğan kendi bozduğunu kendi toparlamaya çalışıyor. Dikkat ederseniz her ülkenin ayağına gidiyor. Körfez'e gidiyor, Birleşik Arap Emirlikleri'nin ayağına gidiyor, Suudi Arabistan'ın ayağına gidiyor, Putin'in ayağına gidiyor, kavga ettiği Miçotakis'in ayağına gidiyor. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, Amerika gibi bir küresel güç bile hangi bölgeye girse orada belli müttefikler edinmeye çalışıyor. Türkiye, Doğu Akdeniz'de çok yalnız kaldı ve bunu Erdoğan toparlamak için ödün vermek zorunda kalıyor.
"CHP'NİN DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI ERDOĞAN'A ENDEKSLİ DEĞİLDİR"
Dış politikada savrulmanın bir nedeni vardır, o da dış politikanın şahsi olmasıdır, Erdoğan için yapılıyor olmasıdır. Yoksa devletin dış politikası kendisini bu kadar reddederek, kendini bu kadar yanlışlayarak devam edemez zaten. CHP'nin duruşuna gelirsek; Erdoğan bu kadar savrulurken bir sürü noktaya dokunur, bir sürü siyasi çizgiye denk düşer. CHP'nin dış politika anlayışı Erdoğan'a endeksli değildir ve olmamalıdır. Sizin durduğunuz bir yer vardır, CHP bir yerde sağlam duracaktır. Erdoğan bazen savrulurken o çizgiye gelebilir. Bu Erdoğan'ın siyasi tercihlerine destek olarak da görülemez.
Miçotakis'e 'Sen benim için öldün' der, sonra Atina Bildirisi'ni imzalar, 6 ay sonra Erdoğan kavga da edebilir. Ne yapacağız, Erdoğan'ın peşinde mi koşacağız? Erdoğan, 'Netanyahu katil' der, 6 ay sonra görüşebilir. O yüzden dış politikayı, herhangi bir siyaseti, iç politikayı da Erdoğan'a endeksleyerek devam etmenin imkânı yoktur. Bu kadar oynak bir dış politika olmaz. Bu kadar şahsileşmiş bir dış politikanın arkasında durulamaz.
"FİDAN BLINKEN'A 'ATEŞKES İSTEDİM' DEMİŞ. GÖLGE BAKAN OLARAK BEN DE ATEŞKES İSTEDİM"
Bir de Dışişleri Bakanı var, Hakan Fidan. Biraz düşük profilli bir Dışişleri Bakanı oldu. En büyük sınaması Gazze krizi. Bir Eylem Grubu kuruldu, İslam İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde ve Arap Ligi çerçevesinde, hiçbir sonucu yok. Sayın Hakan Fidan demiş ki, 'Amerikan Dışişleri Bakanı Blinken ile açık konuştum. Ateşkes istedim' diyor. Ben de istedim. Gölge bakan olarak ateşkes istedim. Aramızda çok bir fark kalmadı. Koskoca Türkiye'nin Dışişleri Bakanı, Blinken'a 'Ateşkes istedim' demiş. Somut hiçbir şey yok. Erdoğan iktidarının ve Hakan Fidan'ın yaptığı temaslar, Oslo'ya gidiyor. Ülke ülke dolaşıyor. Hiçbir sonuç alınamadı, bir gram faydası olmadı. Bu kadar etkisiz bir dış politika ben hiç görmedim.
Dış politika Erdoğan'ın rahatça top koşturduğu, 'Burası benim alanım. Burayı ancak ben dizayn ederim, ben kontrol ederim. Benim izin verdiğim kadar burada olursunuz' dediği bir alan olmaktan çıkacak. Erdoğan gittiği yerlerde hep bu hissi yaratıyor, Türkiye'nin Erdoğan'dan ibaret olmadığını göstereceğiz. Son 1,5 ayda, ilk kez bir CHP Genel Başkanı görevdeki bir Alman Başbakanı ile görüştü. İlk kez bir CHP Genel Başkanı bir başka ülkedeki Sosyal Demokrat Parti'nin Kongresi'nde kendi dilinde konuştu."