Sultan Selim Kültür Merkezi’nde ‘Hat Sanatı’ üzerine bir söyleşi gerçekleştiren Yusuf Sezer, unutulmaya yüz tutmuş Hat Sanatı’nın inceliklerini vatandaşlarla paylaştı. 19 yaşında bu sanatla ilgilenmeye başladığını ve icazet aldığını belirten Sezer; ‘’ Cenab-ı Hak kuluna ne yapacağını daha çocukluğunda gösteriyor. Hakses dergileri vardı bilmem hatırlar mısınız? Onun kapaklarında bir takım hatlar olurdu. Daha ilkokula belki gidiyorum belki gitmiyorum. O yazıları patlıcan moru kopya kalemleri vardı o zaman, o kalemle kapağın üst boş kısımlarına taklit ederek yazıyordum. Ama bilmiyordum ki bu bir hat sanatı. Ben sadece bu bir Kur’an yazısı diyerek taklit ediyordum. Meğer Rabbim bunu daha çocukken gönlümüze nakşetmiş. Eğitimim ilk böyle başladı" dedi.
Hat Sanatının başlangıç serüvenine de değinen Sezer; " Kitaplardan öğrendiğimiz kadarıyla ilk örnekleri Yıldırım Bayezit Amasya valisiyken tanıştığı ve ondan Osmanlı’yı yansıtan birtakım çalışmalar yapmasını istediği Şeyh Hamidullah Efendi ile başlayan bir süreç var. Ve onun yazdığı Kur’an-ı Kerim’ler olsun ve diğer eserler bize kadar gelenlerin Osmanlı’daki ilk köprüsü, kapısı oluyor. Ama bugün İslam coğrafyasında ve Türkiye’de genel olarak kullanılan 12 çeşit hat sanatı numuneleri değişik yazı çeşitlerinde eserler verilebilir haldedir. Osmanlı’da hat sanatına ve hattata çok önem veriliyordu. 36 padişahın 18’inin devlet hizmeti yanında hat sanatıyla da fiilen meşgul olduğunu görüyorduk" dedi.
Hat Sanatının Kur-an harfleri ve alfabesiyle yazılan sanat demek olduğunu belirten Sezer; ‘’Buna ecdadımız Arap alfabesi de demiyor bakın. Hüsn-ü Hat diyor. Güzel yazı sanatı. Yani Kur’an harflerinin en güzel bir şekilde biçim ve kompozisyon tertibini yaparak farklı güzellikleri, mesajları ayetleri insanlara daha güzel bir anlam ifade etmesi için özen göstermişler. Öyle hat sanatkârları yaşamış ki, Kur’an-ı Kerim’i yazarken Rabbim ben senin kelamını yazmaya layık mıyım, bana böyle bir lütuf ve ikramda bulunmuşsun, diyerek yazıp bitirene kadar gözlerinden yaş akıtırlarmış. Bu huşu ile bu tevazu ile yazdıklarından bugün her müzedeki o eserlere ağzımız açık hayran hayran bakıyoruz. Yani bizi biz yapan değerler bunlar. ‘’ dedi.
İlk kez bir belediyenin kendisini hat sanatıyla ilgili bir söyleşiye davet ettiğini belirten Sezer, bu ince düşüncelerinden dolayı Başkan Fazlı Kılıç’a da teşekkürlerini iletti. Bu sanatın daha çok kişiye ulaşabilmesi ve yaygınlaşması için gerekli özenin gösterilmesi gerektiğini belirten Sezer’e söyleşinin sonunda Kağıthane’nin sembolü olan lale figürü ile çiçek takdim edildi.