Cumhuriyet Halk Partisi Adalet Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, TBMM Adalet Komisyonu’nda; Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmelerine katıldı. Gökçen görüşmede yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“TBMM İçtüzüğünün 34. maddesi gereğince, bir komisyon, kendisine havale edilen teklif yahut herhangi bir mesele için, bir başka komisyonun düşüncesini öğrenmeyi gerekli görürse, teklifin o komisyonda görüşüldükten sonra iadesini isteyebilir.
Teklif, bize göre anayasaya aykırı bir şekilde getiriliyor, içeriğinde de Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bazı kararlara rağmen aynı ya da çok benzer düzenlemeler bulunuyor. Birazdan ayrıntılarına milletvekili arkadaşlarımız girecekler, fakat öncelikle bu bakımdan anayasaya aykırılık konusunda uyarılarımızın dikkate alınması gerektiğini dile getiriyoruz.
Aynı doğrultuda, yalnızca yargı sistemimize ilişkin değil, aynı zamanda birçok farklı konuda önemli değişiklikler getiren bu teklifin ilgili komisyonlarda, Anayasa Komisyonu’nda, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Sanayi Komisyonu’nda ve Dijital Mecralar Komisyonunda da görüşülmesi gerekir.
TBMM İçtüzüğü’nün 38. Maddesine göre;
“Komisyonlar, kendilerine havale edilen tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.”
İçtüzüğün bu düzenlemesine göre anayasaya aykırılıkları görüşmek bizim olduğu kadar sizin de göreviniz.
Öncelikle; bu kanun teklifi, yasama organının üyeleri olan milletvekilleri değil, yürütme organı tarafından hazırlanmıştır. Bu pakete dair Adalet Bakanı’nın açıklamaları, dün Adalet Bakanlığı’nın kendi paylaşımında “8. Yargı Paketi Meclisimizin Onayına Sunuldu” başlığıyla sunulmuştur. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bizzat hazırlıklarda Bakanlığın çalıştığını ifade etmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, sizlerin de çok iyi bildiği gibi, bir onay makamı değildir. Anayasa’nın 7. Maddesi, yasama yetkisini düzenlemektedir. Anayasa hükmüne göre yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. Anayasa’nın 11. Maddesine göre Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Anayasa’nın 8. Maddesine göre Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.
2017 yılında yapmış olduğunuz anayasa değişikliği ile kanun tasarısı ortadan kalkmıştır. Anayasanın 88. Maddesine göre kanun teklif etmeye milletvekilleri yetkilidir. Yürütme organı değil.
İkinci olarak; bu kanun teklifi, bir torba kanun usulüyle getirilmiştir. Kanun teklifi,
- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda 4 maddede
- 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda 1 maddede
- 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda 4 maddede
- 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda 3 maddede
- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda 11 maddede
- 6264 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanunda 10 maddede
- 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununda 4 maddede
- 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda 1 maddede
- 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda 1 maddede
- 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamede 1 maddede değişiklik getirmektedir.
Dolayısıyla bu kanun teklifi, yalnızca birlikte değerlendirilebilecek, bir diğer hükümde güncelleme gerektirdiği için aynı toplantıda görüşülecek hükümler değil; birbiriyle tamamen ilgisiz birden çok kanunun ve konunun bir torbaya dahil edilmesidir. Bu şekilde birbiriyle ilgisiz konuların dahil edildiği türden bir torba kanun uygulaması, kanun yapım tekniği açısından sorunlu olduğu gibi hukuki belirlilik, hukuk güvenliği ve nitelikli yasa kavramları bakımından da hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Üçüncü olarak, Anayasa Mahkemesi’nin 2023/132 Esas ve 2023/183 Karar sayılı kararında iptal ettiği kural, neredeyse aynı şekilde yeniden getirilmektedir. “Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” düzenlemesini Anayasa Mahkemesi, suç ve cezada kanunilik ilkesine aykırılık nedeniyle iptal etmiş ve yasama organına 4 aylık bir süre tanımıştır. Bu süre, düzenleme aynı şekilde getirilsin diye değil, Anayasanın 153.maddesi uygulanması, kişilerin örgütün amacına ne surette katkıda bulunduklarına dair bir belirleme yapılmaması sebebiyle geniş yorumlamaya müsait bir keyfiliğin ortadan kaldırılması için tanınmıştır.
Getirdiğiniz bu teklif eskisinin neredeyse aynısıdır. AYM kararının gerekçesinde olduğu gibi,
- Hem suçun nasıl işleneceği belirsizdir
- Hem de cezada hangi koşullarda indirim yapılacağı belirsizdir
Dördüncü olarak, Anayasa Mahkemesi tarafından, 2022/120 Esas, 2023/107 Karar sayılı kararda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kurumu incelenmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, bize göre hiç var olmaması gereken bir kurum değildir. Ancak uygulamada Anayasa Mahkemesinin deyimiyle, kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önlemekte yetersiz kalmakta ve başta ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler üzerinde caydırıcı etki doğurmaktadır. Getirdiğiniz bu düzenleme, yalnızca yine birbiriyle çelişkili uygulamalar ortaya çıkaracak, itiraz ve istinaf yollarını içermektedir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi Anayasa’nın 13., 17., 35. ve 36. maddelerine aykırılık sürdürülmektedir.
Beşinci olarak, getirdiğiniz bu düzenleme Tazminat Komisyonunun yetkilerini artırmakta, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu etkisiz hale getirmeyi amaçlamaktadır. Tazminat Komisyonu, aynı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunda olduğu gibi yürütmenin belirlediği üyelerden oluşmaktadır. Bu üyeler, yargıç güvencesine sahip değildir.
Tazminat Komisyonunun Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararlarını gözeterek karar vereceğine dair bir düzenleme araya sıkıştırılmıştır. Anayasa’nın 153. Maddesi gereğince, yalnızca “emsal” kararlar değil, Anayasa Mahkemesi’nin tüm kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlamaktadır. Bu kararlar, yalnızca örnek alınacak, gözetilecek, madde gerekçesinde belirtildiği gibi dikkate alınacak değil, tüm kişi ve organlar tarafından uygulanacak bağlayıcı kararlardır. Aynı Can Atalay kararlarında olduğu gibi bu teklifle Anayasa’nın 153. maddesi Anayasa’ya açıkça aykırı bir biçimde yumuşatılmaya çalışılmaktadır.
Altıncı olarak, Kişisel Verilerin Korunması Kanununda yapılmak istenen düzenlemeye göre özel kişisel verilerin işlenmesi ve yurtdışına aktarılması konusunda açık rıza kuralına ciddi istisnalar getiriyorsunuz. Bu istisnaların gerçekleşip gerçekleşmediğine nasıl karar verilecek? Hiçbir şekilde belirtmiyorsunuz. Örneğin sağlık hizmetlerinin finansmanı ve yönetimi amacıyla veri paylaşımının gerekli olması ne demek? Veri işlemenin dini amaçla kurulan bir vakfın ve derneğin mevcut veya eski üyelerine yönelik olması ne demek? Kişisel verilerin yurtdışına aktarılmasına izin veren düzenlemede yeterlilik kararı neye göre verilecek? Kişisel verilerin aktarılacağı ülkenin mevzuatına göre bir işlem yapılacak. Uluslararası bir mevzuattan bahsetmiyoruz. Mütekabiliyet ilkesi de her durumda dikkate alınmıyor. Kişisel verilerin yurt dışına ve şirketlere aktarılması bu kadar muğlak koşullara bağlanabilir mi?
Bu getirdiğiniz teklif birçok açıdan Anayasa’nın 20. Maddesine aykırıdır. Madde 20 şunu söylüyor: “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak, bu verilere erişme, bunların silinmesini talep etme, bunların amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar.”
Şimdi bu kanun teklifinizi okuyoruz. Hangi verinin nasıl işleneceği, hangi verinin nasıl yurt dışına aktarılacağı, hangi ölçütlerin dikkate alınacağı belli değil.
Yeterlilik kararı için teklifte sayıyorsunuz, kurumdan görüş, “ihtiyaç duyulması durumunda” alınıyor, bu ihtiyaç duyulması neye göre olacak, belirsiz; “öncelikle dikkate alınacak” bazı hususlar sayılmış, yani başka hallerde de yeterlilik kararı verilebileceği anlaşılıyor. Belirsizlik taşıyan bir düzenleme, “Avrupa Birliği yolu açıldı” müjdeleriyle haber yapılıyor.
Bu bakımdan da anayasaya aykırılık uyarımızı dile getiriyoruz.
Son olarak, teklifin 22. maddesinde TMSF’nin kayyum olarak atanabileceği şirketlerle ilgili Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 19 ve 20. Maddelerinin kıyasen uygulanacağı belirtilmiş. Bu atıf yapılan 20. Maddede ise 6755 sayılı Kanunun 37. Maddesine bir atıf bulunuyor. Bu atıf aslında 15 Temmuz’dan sonra getirilen hukuki, mali, idari ve cezai sorumluluğu kaldıran hükme bir atıf. Yani bir şirkete terör şüphesi sebebiyle kayyum atanacak, sonra burada görev yapanlar otomatik olarak cezai ve mali sorumsuzluğa kavuşacaklar. Hukuk devleti ilkesine, adil yargılanma hakkına, eşitlik ilkesine, mülkiyet hakkına ve bunun benzeri birçok anayasal ilke ve kurala aykırılık bulunuyor.
Yargı sistemi bir bütündür. İçindeki çelişkileri gidermek ve hem yargıda görev alan yetkililerin işini, hem de yurttaşlarımızın adalete erişimini kolaylaştırmak hepimizin sorumluluğudur. Bu bakımdan ihtiyaçları kullanarak, vatandaşlarımızın infaz sistemine ve yargı sistemine dair eleştirilerini ve beklentilerini de istismar ederek yürütmeden yasamaya bir torba kanun dayatmak doğru bir uygulama değildir.
Vatandaşlarımız bizden tek bir şey beklemektedir: Adalet, adalet, adalet!”