CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Fethi Açıkel, 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda hunharca öldürülen Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Türkiye’de görülen davasının Suudi Arabistan makamlarına devredilmesinin, Türk yargısının bağımsızlığının hiçe sayılması ve ulusal egemenlik haklarımızın adeta devredilmesi anlamına geldiğini belirtti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Açıkel’in açıklaması şu şekilde:
AKP, Suudi Kralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud'un vefatı sebebiyle 24 Ocak 2015'te bir günlük milli yas ilan etmiş ve bu gelişmeden üç yıl sonra Suudlu yetkililer, Türkiye’de Cemal Kaşıkçı cinayetini işlemişti. Bu cinayet, AKP’nin Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına çektiğini ve Türk topraklarının İslamcı akımlar arasındaki iç çatışmaların av sahası haline getirildiğini gösteren bir vaka olarak tarihe geçti. Cemal Kaşıkçı cinayeti, tıpkı diğer ülkelerin daha önce Türkiye’de işlediği benzer cinayetler gibi bir insani trajedi olduğu gibi, daha vahim olan Türkiye Cumhuriyeti adına itibar zedeleyici ve doğrudan egemenlik haklarımız ve sınır güvenliğimize yönelen bir saldırı olmasıdır.
Kaşıkçı cinayetinden sonra AKP’nin tüm kadroları Suudi Arabistan’ı koro halinde kınadı, dahası bu olayı uluslararası kurumlara taşıyacaklarını ifade ettiler ve yoğun bir kampanya yaptılar. Cinayetin dünyaya duyurulması amacıyla Anadolu Ajansı kitap hazırladı, İletişim Başkanlığı yabancı film yapımcılarına vatandaşın vergileriyle küresel bir kampanya için cinayetin belgeselini yaptırdı.
‘Erdoğan Belgeleri Asla Vermeyiz Diyordu, Şimdi Cinayetin Tüm Dosyasını Devretti’
Erdoğan cinayetten sonra, “Belgeleri dinletiriz ama vermeyiz, bir de bunları yok mu edeceksiniz? Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir.” dedikten dört yıl sonra yaşanan bu çaresiz ve yakışıksız teslimiyet tablosunda, AKP’nin dış politikadaki çıkışlarının ulusal çıkarlarımıza ve itibarımıza zarar veren kuru gürültüden başka hiçbir anlamının olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Türk yargısının elindeki bir cinayet dosyasının adeta ihale usulüyle başka bir ülkeye teslim edilmesi, Sarayın kuru gürültü diplomasisinin de göstergesidir.
‘Saraylı Kafası, Dış Politikada Devletimizin İtibarini ve Halkımızın Menfaatlerini Değil, Şahsi Menfaatlerini Düşünüyor’
AKP’nin bugün gelinen noktada; devletin ve milletin menfaatlerini geri plana atan; şahsi menfaatleri ve şahsi ilişkileri ön plana çıkartan hamasi ve çığırtkan bir diplomasiyi Cemal Kaşıkçı cinayetinde de benimsediğini görüyoruz.
Mavi Marmara Krizinde, Rahip Brunson’un hapsi ve Deniz Yücel’in tutuklanması olaylarında, 15 Temmuz’un finansörü denilen BAE ile barış sürecinde ve İdlib’te 33 askerimizi şehit eden Rusya’ya gidip kapıda bekleme vakalarında olduğu gibi bu olayda da AKP’nin tutarsız çarkıfelek diplomasisi, ülkemizin itibarını ayaklar altına almaktadır. AKP’nin kısa vadeli dar çıkarları için, feda edemeyeceği hiçbir şey olmadığını bir kez daha göstermektedir.
‘AKP’nin Hamaseti, Suudi Boykotuna Neden Oldu; Kaybeden Türk Ekonomisi Oldu’
AKP’nin ulusal çıkarlardan ziyade zümre menfaatlerine dayanan dış politikası nedeniyle körfez ülkeleriyle bozulan ticari ilişkiler ve Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından Türkiye’ye uygulanan boykot yüzünden, Türk ekonomisi son yıllarda çok büyük zarar gördü. Bu ülkelere ihracat yapan firmalarımız, lojistik sektörümüz ve bu ülkelerde inşaat yapan pek çok firmamız krizlerle ve iflaslarla karşı karşıya kaldı. Yaşanan ambargo yüzünden Suudi Arabistan’a ihracatımız son iki yılda 3,2 milyar dolardan 265 milyon dolara kadar geriledi.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bölge barışı ve ulusal çıkarlarımız için Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı (OBİT) kurarak başta Suriye Arap Cumhuriyeti olmak üzere tüm bölge ülkeleriyle ve Ortadoğu’daki tüm komşularımızla diplomatik ilişkileri tesis edecek ve düzelteceğiz. Suriye Arap Cumhuriyeti ile tüm komşularımızla ve Ortadoğu’daki bölge ülkeleriyle sınır ticaretini yeniden başlatacağız.
Akılcı, barışçıl ve ulusal çıkarlarımızı gözeten, uluslararası hukuka ve meşruiyete önem veren bir dış politika izleyeceğiz. Günübirlik dış politika ve çarkıfelek diplomasisi yüzünden Türkiye boykotlara muhatap olmayacak. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında milletimiz, dış politikadaki hamasi savrulmalar yüzünden bedeller ödemeyecek.