Siyaset toplumun kılcal damarlarına kadar bir virüs gibi işlemiş durumda.
Siyasi partiler sokaklara kadar inen bir teşkilatlanma modeliyle toplumun en alt tabakasını merkezi ve gündelik siyasetin parçası haline getiriyor ve bunu bir başarı olarak kabul ediyor.
Merkezin siyasi dostlukları ve siyasi düşmanlıkları üzerinden sokaktaki insana sirayet eden bir davranış modeli gelişerek, birey yok ediliyor.
Bireysel bir davranış modeli olmayan adeta programlanmış robotik davranışlarla, merkezden yüklenmiş taklitsel davranışları sergileyip insan ilişkileri kuran/sürdüren bir insan profili ortaya çıkıyor.
Siyaset dışında hiçbir şey konuşmayan bir toplum olduk ve giderek cahilleşiyoruz. Henüz olgunlaşmamış fikirlerin ve projelerin toplumun en alt kesiminde hararetle konuşulması, kültürel olarak alt yapısı yetersiz toplumun alt kesimlerinde katî inanca dönüşerek hararetli tartışmalara, hatta kavgalara neden oluyor. Eğitimli kesimler dahi buna çoğu zaman dahil oluyor.
Kendi sokağına, kendine dair yaşadığı gündelik sıkıntılara dahi yabancılaşmış insanımız, devletin merkezinin iyileşmesi halinde kendi problemlerinin de çözüleceğine inanıyor. Merkezi teşkilatın, kendisine iyileşmemesine sebep olarak ürettiği ne kadar bahane varsa koşulsuz kabullenerek hayatını sürdürüyor.
Sanat, ekonomi, iş, bilim, spor, ilahiyat ve daha birçok alanda konuşulacak hiçbir konu bulamıyor.
Kendi kentiyle, mahallesiyle dahi ilgilenmemeye başlayan daha büyük meseleleri kendi meselesi haline getiren insanlar, fikri olarak felç geçirir ve yakın çevresinde olana bitene duyarsızlaşır.
Siyasetin öldürücülüğü tam da budur.
Geniş toplum kesimlerine laf anlatmaya çalışan az sayıda fikir adamı, ham fikirler üzerine kurulu batıl inançlara maruz kalarak, toplumsal lince maruz kalıyor.
Siyaset fikir işidir. Fikir ortaya atamayan, eleştiremeyen, geliştiremeyen insanlar, siyasetin karanlık odalarında mahvolur.
İşte tam bu noktada insanları gündelik siyasetin sıkıntılarından kurtarmak gerekiyor. İlçelere, mahallelere, sokaklara kadar teşkilatlanmış devasa siyasi parti yapıları, toplumda sivil bürokratik bir hiyerarşi meydana getiriyor. Mahallede sokakta ve ilçelerde eşit sivil yurttaş yapısının yerine, devlet bürokrasisiyle irtibatlı bir zümre ortaya çıkıyor.
Siyasi Partilerin küçülmesi, daha merkezi teşkilatlara dönüştürülerek, temel siyasal fikirlerine taban yaratacak eğitim ve sanat faaliyetlerine yönelmeleri, toplumun fikren zenginleşmesi için büyük fayda sağlayacaktır.
Son yıllarda siyaset, idealler ve toplumun kültürel ve zihinsel gelişimi için yapılmaktan uzaklaşarak, partililerin özgeçmişlerine yer arandığı bir mecra halini aldı. Herkes tuttuğu köşede kendisiyle en fazla fotoğraf çektirmiş üyesini, yönettiği devlet aygıtının bir kademesinde değerlendirme eğiliminde. Belirli bir yere kadar bunun anlaşılır tarafı olduğu muhakkak. Fakat sadece yönetim kademesinde gerçekleşmesi gereken kadrolaşma hakkı, yönetilen devlet mekanizmasının veya ilgili kurumun geneline yansıtılıyor. Fikri hiçbir tartışmanın olmadığı, siyasi partiler arasındaki ayrımın tabana aktarılacak rantla sağlandığı siyasi düzenin yıkıcılığı, günden güne daha çok anlaşılıyor.
Devlet aygıtını sadece rantın kendi tabanına aktarımı olarak gören ve kullanan siyaset bürokrasisi, vatandaşa sadece seçildiği dönem kadar hizmet etme vizyonuyla hareket ediyor. Bu da devletin uzun vadeli yatırımlarını yapamamasına ve ekonomik olarak devletin maliyesinin verimli kullanılmamasına ve giderek boşalmasına neden oluyor.
Devlet bürokrasisiyle kavga ederek iktidar olan siyaset bürokrasisinin, mağlup düşman gibi gören bakış açısı değişmezse; kurumları olmayan, kuralları dahi bakanlara, yöneticilere göre değişen ve işleyen veya işlemeyen istikrarsız bir devlet halini alacağız.
Bunun için siyaset bürokrasisin küçülmesi düşünülebilir.
Siyasi Partilerin ilçe başkanlıkları dahil bir çok teşkilatlanmasının/örgütlenmesinin terk edilerek daha merkezi yapılar halini alması düşünülebilir. Sadece seçim dönemlerde açılacak seçim irtibat büroları, merkezin istişarelerle olgunlaştırdığı fikir ve projelerini, ilçe ve mahalle temsilciliklerinde anlatabilir. Seçim olmayan zamanlarda ise siyasi partinin fikirleri doğrultusunda üretilen kültür-sanat, düşünce, spor ve daha birçok alanda etkinlikler düzenlemenin yolu açılabilir.
Elbette bunun için Siyasi Partiler Kanununun öncelikle tekrar hazırlanması gerekiyor.
Üstelik bu gereklilik sadece toplumu gereksiz siyaset konularıyla yorduğu için ve sivil bürokratik bir yapıyla karşı karşıya bıraktığı için oluşmuyor.
Başkanlık sisteminin gelişiyle Türkiye erken seçimlere de veda etti gibi görünüyor.
Seçimlerin aralarının açılmasıyla ortaya çıkan “siyasi istikrar”, hem tabanda siyasi partilerin ilçe teşkilatlarının etkisizleşmesine ve önemsizleşmesine sebep oldu, hem de beş yıllık aralarla yapılan seçimler sebebiyle ilçelerin finanse edilmesini oldukça zorlaştırdı.
İlçe ve mahalle başkanlıklarını ayakta tutmak için harcanan bütçe il yapıları içerisinde çok daha etkin değerlendirilerek yerel siyaset daha güçlü hale getirilebilir ve aynı zamanda daha doğru tercihler yapabilen bir toplum ve siyasi kavgalardan uzak, toplumsal güven ilişkisi içerisinde yaşayan bireylerin gelişmesine fırsat verebilir.
Av. Burak DİYARBAKIRLIOĞLU