CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU; TRT HABER, TRT TÜRK, TRT RADYO 1 ORTAK YAYININDA YAŞAR TAŞKIN KOÇ’UN SORULARINI YANITLADI, GÜNDEMİ DEĞERLENDİRDİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Tek adam rejiminin en tipik örneğini bu akşam yaşadık. Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, saat 19.00’da bana denmiş ki televizyon programı yapılacak. Ama sözü kesilemiyor, cesaret edemiyor kimse kesmeye, kesilemediği için ’Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, başımız belaya girmesin, Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı kibar bir insandır, nazik bir insandır, o biraz bekler, biz 19.30’da devreye gireriz...’ Sayın Başbakan konuşurken TRT’nin bütün kanalları verdi canlı. Ama bize gelince TRT’nin bütün kanalları vermiyor. Niye vermiyor? Benim param da var burada, tükettiğim elektriğin bedeli de burada. Tarafsız davranması lazım, eşit davranması lazım, en azından seçim sürecinde eşit koşullarda olması lazım. Sayın Başbakan TRT’ye çıkarken TRT’nin bütün kanallarında verilir, biz çıktığımız zaman dar bir alanda verilirse, bu eşit değildir" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TRT Haber, TRT Türk, TRT Radyo ortak canlı yayınında TRT Haber ve Spor Dairesi Başkanı Yaşar Taşkın Koç’un sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yaşar Taşkın KOÇ- İstanbul’dan iyi akşamlar efendim. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla özel röportajımız başlıyor. Sayın Genel Başkan hoş geldiniz yayınımıza.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim.
Yaşar Taşkın KOÇ- Çok konuşulacak şeyler var, son bir haftaya girdik referandumla ilgili. Bu konuyla ilgili sizin çeşitli açıklamalarınız oldu. Son günlerde aslında bir polemiğe dönmüş bazı tartışmalar da var. Bunlarla ilgili de merak edilen sorular var bunları soracağım ama bir yandan da son 48 saatte birdenbire Suriye’de başka bir olay gelişmeye başladı. Biliyorsunuz kimyasal silah kullanılması üzerine ABD tepki gösterdi ve bugün sabaha karşı Suriye’ye ait bir havaalanını vurdu. Sürekli haberler akmaya devam ediyor. Rusya buna karşı sert askeri tedbir almaya hazır olduğunu söylüyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hava sahasını galiba kapattılar.
Yaşar Taşkın KOÇ- Evet kapatıyor. Çeşitli güçler hem kara, hem deniz güçleri kaydırmaya başladı. Siz öncelikle Suriye’deki bu olup bitenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Başlangıç şu; kimyasal silah kullanılması insanlığa karşı suçtur. Bu suçu kim işlerse işlesin, hangi gerekçeyle işlerse işlesin bütün dünyanın karşı çıkması gerekir. Ve bu suçu işleyenlerin süratle yakalanıp evrensel kurallar içinde yargılanması gerekir. Bütün uluslararası sözleşmelerde kimyasal silah kullanmak yasaktır savaşta dahi. Çoluk çocuk demeden ve bütün canlılar için ölümü öngören bir silahtır kimyasal silah. Küçücük çocukların hayatlarını kaybettiğini televizyon ekranlarından izliyoruz.
Dolayısıyla bu konuda bütün insanlığın ortak davranması lazım. Ama bizi üzen bir şey var o da şu; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden şu ana kadar ortak bir karar çıkmış değil. Bu ortak kararın mutlaka bir şekliyle çıkması lazım. Tabi asıl bu işin sorumluları, failler vs. bütün bunların hepsinin de bir şekliyle ortaya konması, uluslararası bir araştırma kurumunun, özellikle Birleşmiş Milletlerin görev vermesi ve bunların Suriye’de çalışmaları, artı Suriye hükümetinin de bu konuda hiçbir engel çıkarmaması gerekir. Olayın bütün safhasının açıklığa kavuşturulması gerekir. ABD’nin Suriye’yi vurmuş olması, Rusya’nın buna karşı farklı bir tepki göstermesi… Aslında iki ülkenin de yapması gereken ve davranması gereken ortak eylem, birlikte bu olayı aydınlığa çıkarmaları, bunun için çaba harcamaları gerekir. Bizim en büyük arzumuz da bu. Eğer bu gerçekleşebilirse ve kimyasal silahı kullananlar bir şekliyle saptanır ve bunlar da uluslararası mahkemede yargılanırsa ve gerekli cezaları alırlarsa böylece bu konuda insanlık önemli bir adım atmış olacaktır.
Yaşar Taşkın KOÇ- Burada Türkiye’nin pozisyonunu nasıl değerlendirmek gerekiyor? Sayın Cumhurbaşkanı ABD’nin bu tepkisini ve açıklamalarını olumlu bulduğunu, Türkiye’nin de bu konuda katkıda bulunabileceğini söylemişti.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer kimyasal silah konusunda Türkiye’nin tepki vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Elbette verilmeli. Kimyasal silah kullanmak bir suçtur ve üstelik çok ağır bir suçtur. Uluslararası belgelere göre de ağır bir suçtur. Biz başından beri Suriye’deki savaşın sonlandırılmasını, özellikle egemen iki ayrı devlet var o coğrafyada Rusya ve Amerika artı İran var, yine o coğrafyada söz sahibi olan ve Türkiye’nin de olması lazım. 1100 kilometrelik sınırı var. Dolayısıyla bu olayın üzerine bütün ülkelerin kararlılıkla yürümesi, olayın soruşturulması, aydınlığa çıkarılması varsa faillerinin ki, olacağı görünüyor zaten bilinen bir olay. Çünkü insanlar hayatlarını kaybettiler. Bu faillerin de bulunması ve yargılanması gerekiyor. Türkiye Suriye’de barışın sağlanmasını, iki devlete de hem ABD’ye, hem Rusya’ya bu konuda ortak hareket etmelerini, Suriye’deki iç savaşı bir an önce sonlandırmalarını ve dolayısıyla bu olayın üzerine yine iki ülkenin kararlılıkla gidip faillerin mutlaka uluslararası mahkemelere çıkarılmaları gerektiği konusunda düşüncelerini hem dünyaya, hem diğer ülkelere rahatlıkla duyurabilmeli ve bu konuda daha aktif rol üstlenebilir diye düşünüyorum.
Yaşar Taşkın KOÇ- Yani hepimiz bunları söylüyoruz ama çok gittikçe de Suriye’de ortalık daha da düzelmeyen bir yapıya geldi. İşte parçalanmış bir Suriye’den bahsediyoruz. Türkiye için kırmızıçizgilerin oluştuğu bir başka yapılanma da var. Pek de dünya sanki bunu çözmek için yeterli adımları atıyor gibi geliyor mu size?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Suriye’deki olayların başlangıcına baktığımız zaman bizim Suriye’de ne işimiz var? Biz niye Suriye’ye şu veya bu şekilde müdahale ettik, iç işlerine neden müdahale ettik. Suriyeli muhalifleri neden Türkiye’ye getirdik, neden burada silahlandırdık? Neden onları Suriye’ye soktuk? Ve Suriye’nin parçalanmasına neden göz yumduk? Bunların hepsinin sorgulanması lazım. Keşke mümkün olabilseydi Dışişleri Bakanı bu konuda ki, daha sonra Suriye politikasının yanlışlığını vurguladılar da zaten, iktidar vurguladı yani başlangıçta hata yaptıklarını vurguladılar. Bu tablonun ortaya çıkmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye’nin Suriye’de izlediği yanlış dış politikadır. Bir ülke düşünün Türkiye Cumhuriyeti gibi sadece bölgesinde değil dünyada saygınlığı olan bir ülke düşünün, Süleyman Şah Türbesinin olduğu yer Türkiye Cumhuriyeti devletine ait bir yerdir ve bu buradan Süleyman Şah Türbesini kaçırmak zorunda kalan bir devlet düşünün. Kırmızıçizgilerimiz var deyip hiçbir çizginin olmadığı gerçeğini ortaya koyan bir Türkiye. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunması gerekirken gözlerinin önünde parçalanan bir Suriye ve bu parçalama sonunda Türkiye açısından risk oluşturacak yeni yapılanmalar, El Bab’a gidip güvenli bölge oluşturmak için tekrar askerini Suriye topraklarına gönderen bir Türkiye. Bütün bunlara baktığınızda yanlış bir hareketin Türkiye için hangi sonuçlar doğurduğunu artık bugün görüyoruz. Eğer Türkiye o yanlış adımları atmasaydı bugün Suriye’de ve Ortadoğu’da böyle bir tablo çıkmazdı ortaya. Eğer bugün böyle bir tablo ortaya çıkmışsa bunun sorumlularından birisi de Türkiye’nin dış politikasıdır maalesef üzülerek ifade edeyim. Gerçek budur.
Yaşar Taşkın KOÇ- Buradan da yavaş yavaş halk oylaması görüşlerinize partinizin neden itiraz ettiğine geçeceğim ama arada da işte biraz önce bahsettiğim polemikler yaşandı. Özellikle birkaç tanesi çok çarpıcıydı ve Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, hükümetin ilgilileri hatta bugün MİT’ten yapılan açıklamaya da bakılırsa bazı kurumlar da itiraz ettiler.
Birincisi kontrollü darbe olduğunu söylediğiniz için buna şiddetle itiraz ediliyor. Bir de şöyle de düşünülüyor. Yani kontrollü de olsa bu kadar tehlikeli, riskli bir işe girilir miydi mantığı da var. İkincisi hani kontrollü darbe olduğu iddiası işte 250 insan hayatını kaybetti, şehit olduğu bir ortamda bunu neden söylediniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 248 şehidimiz var. Taşkın ben size bir şey sorayım. 15 Temmuz günü akşam saat 9.30 civarında bir Türkiye’de darbenin olduğunu herkes öğrendi. Ben uçaktaydım saat 11.00 civarında 11’i biraz geçe galiba yanlış hatırlamıyorsam İstanbul Havaalanına indim ve darbenin olduğunu ben uçakta öğrendim. Ve tepkimizi koyduk. Hem de uçağın içinde tepkimizi koyduk. Daha sonra hemen Ankara’da arkadaşlarımı aradım dedim ki, “hemen hepiniz parlamentoya gidin ve parlamentoda sabaha kadar orada bekleyin ve darbeye karşı en net tavrımızı ortaya koyalım” diye. Hem Grup Başkanvekillerimiz, hem Genel Başkan Yardımcılarımızı oraya gönderdik. Darbe bitti, TBMM darbeyi savuşturdu, bombalar altında sabaha kadar çalıştı. Sonra 4 siyasi parti geldi, darbeyi araştırma komisyonu kuralım dedik. Önce biraz nazlanıldı ama sonunda kuruldu. İktidar buna yanaşmak zorunda kaldı. Darbeleri araştırma komisyonu kuruldu, darbeleri araştıracak yani 15 Temmuz darbe girişimini araştıracak olan komisyona, darbenin iki kilit önemli ismi davet edilmesine karşın…
Yaşar Taşkın KOÇ- Kimler onlar? Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gelmediler. Niye gelmediler? Bir parlamento düşünün, Gazi Meclis düşünün. Milli Kurtuluş Savaşını yöneten bir meclisi düşünün. Kıbrıs Barış Harekatını yöneten bir meclisi düşünün. 15 Temmuz darbe girişimini savuşturan meclisi düşünün. Bombaların altında sabaha kadar çalışan meclisi düşünün. Bu meclis diyor ki, ben bu darbe girişimini araştıracağım ve bütün bilinmeyen noktaları aydınlığa kavuşturacağım, bunun için 4 siyasi parti anlaşıyorlar. Niçin engelleniyor? Bana bu sorunun cevabını bana birisi versin. Darbeleri araştırma komisyonuna muhalefetin istediği ve bütün gerçeklerin ortaya çıkması için çaba gösterdiği bir ortamda, arzu ettiği kişiler Başkana bildirilmesine rağmen Başkan bunları davet etmiyor. Niçin ve hükümet bunların parlamentoya gelip bilgi vermelerini neden engelliyor? Böyle bir olay Amerika’da olsaydı CIA Başkanı da, FBI’ın Başkanı da, Genelkurmay Başkanı da giderdi senatoda senatörlerin önüne çıkardı ve bütün sorulara cevap vermek zorundaydı. Niye bizde olmuyor? Darbeyse darbeye karşıyız. Savuşturmuş mu bu meclis? Sabaha kadar çalışmış. Konumuz aslında referandum olduğu için, bunu daha çok tartışacağız bu konuyu. Göreceksiniz önümüzdeki günlerde bunların bütün ayrıntılarını tartışacağız. Sadece bu değil daha pek çok konu var. Bu konuda diğer televizyon kanallarına da açıklama yaptım, gazetelere de açıklamalar yaptım, köşe yazarları da yazdılar, bugünkü gazetelerde de var zaten. Bu olayın bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkması lazım. Neden mi? 248 şehidimiz varsa o şehitlerin kanı yerde kalmamalı. Bu olay bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmalı.
Gerçekten şunu öğrenmek isterim. Bakın, bir soru sordum ama bir soru daha sorayım. Bu darbenin çikolatacı ayağı var, baklavacı ayağı var, memur ayağı var, asker ayağı var, sanayici ayağı var, esnaf ayağı var, siyasi ayağı yok. Buna kim inanır? Kim söylüyor? Sayın Başbakan söylüyor “bunun siyasi ayağı yoktur” diye. Bir darbeyi bir hükümet örterse, kapatmak isterse, üstünü örtmek isterse, araştırılmasın derse ne dersiniz buna? Ben o 248 şehidin hakkını savunmayacak mıyım? Ben bu 248 şehit niye verdik demeyecek miyim? Bu işin asıl failleri nerelerdedir demeyecek miyim? TBMM’ye bunlar gelip neden hesap vermiyorlar demeyecek miyim? Bu insanlar darbenin ortasındaki bu insanlar, darbeye en yakın tanıklık eden insanlar neden TBMM’ye gelip bilgi vermiyorlar ve hükümet bunu neden engelliyor? Ben bunu sormayacak mıyım? Ben bunu soruyorum. Ben 248 şehidin ve onların yakınlarının ve bütün gazilerin haklarını soruyorum, ben onu soruyorum. Eğer bu tartışılacaksa gelsinler karşıma TRT’de, onların televizyon kanalı, devletin televizyonu, gelsinler otursunlar yan yana konuşalım. Ben sorayım; siz hangi gerekçeyle darbenin odağındaki insanlara TBMM’ye gitmeyin dersiniz ve onları engellersiniz? Hangi gerekçeyle? Meclis mi büyük, 550 milletvekilinin 80 milyonu temsil eden meclis mi büyük yoksa sadece 2 kişimi büyük? Neden gelip bilgi vermezler?
Yaşar Taşkın KOÇ- Buradan yola çıkarak mı bunun…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha başka ayrıntıları var ama şimdilik bu kadarı yeter. Çünkü malum zamanımız son derece kısıtlı ve biz daha referandumu konuşacağız. Çünkü buna daha çok geleceğiz, daha bu konuya çok geleceğiz.
Yaşar Taşkın KOÇ- Adil Öksüz’le ilgili iddianıza MİT’ten bir açıklama geldi. Kendisiyle hiçbir şekilde ne geçmişte, ne kurumsal olarak çalışmışlığımız yoktur dediler. Cevabı gördünüz sanıyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Yaşar Taşkın KOÇ- Bu konuda da eleştirel davranıyor. Yani aksine güvenliği zedeleyecek açıklamalara dönüştü diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Adil Öksüz ismini telaffuz edince güvenlik zafiyeti mi çıkıyor ortaya? Gerçekten merak ediyorum. Adil Öksüz ismini ilk kez dillendiren ve kamuoyunun Adil Öksüz ismine dikkatini çektiren kişi benim. Evet ben bunu söyledim. İki telefonu olacak konuşacak, kimse müdahale etmeyecek. CPS cihazı olacak kimse müdahale etmeyecek. Herkes tutuklanacak Adil Öksüz tutuklanmayacak. Herkesin eline kelepçe vurulacak Adil Öksüz’ün eline kelepçe vurulmayacak ve darbeden çok önce Adil Öksüz’ün de Deniz Kuvvetleri Komutanlığının imamı olduğuna dair iddianame olacak. Bana anlatır mısınız Allah aşkına bunun akılla, mantıkla tutan bir yönü var mı? Bir daha söylüyorum, darbeden önce bunun Deniz Kuvvetlerinin imamı olduğu söylenecek, darbeden sonra Hava Kuvvetlerinin imamı olduğu söylenecek, bu kişi sıradan bir kişi değil, bir akademisyen Sakarya Üniversitesinde bir akademisyen. Bu kişi defalarca gidip geliyor. Bu kişinin elinde iki tane cep telefonu var, bu telefonlarla konuşuyor. Bu kişi yalan ifade veriyor. Diğer benzer ifadeleri verenler tutuklanıyor CPS cihazı var, CPS cihazını neden veriyorsunuz, telefonlarını neden veriyorsunuz, neden kelepçelemiyorsunuz ve neden serbest bırakıyorsunuz? Şimdi ben bu soruyu sormazsam o 248 şehidin kanı yerde kalmayacak mı? Ben bu soruyu sormazsam o gazilerin haklarını kim savunacak, kim koruyacak? Hiç böyle açıklama şu bu falan bunları bıraksınlar. Benim bu sorularımda ben haklı mıyım, değil miyim? Sonuna kadar haklıyım.
Yaşar Taşkın KOÇ- Adil Öksüz konusunda ama herhalde şu şüphe yok değil mi? Yani herkes bunu sorgulayan, soruşturan hükümet olsun, devletin diğer birimleri olsun yani yakalanmaya çalışılan bir o gecenin aktörlerinden birisiydi. Yani o konuda çok hani şüphe duymamızı gerektirecek söylediğiniz gibi tutuklanmaması dışında kimsenin savunduğu ya da kolladığı birisi değil.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kollanmıyorsa neden cep telefonları herkesin alınırken, onun alınmıyor? Neden konuşmasına fırsat veriliyor? Üstelik diğer tutuklananlara göre bu kişinin Deniz Kuvvetlerinin imamı olduğu darbeden önce iddianameye girmiş, savcının iddianamesine girmiş. Yani kimse benim külahıma bir şey anlatmasın.
Yaşar Taşkın KOÇ- Sayın Genel Başkan, hemen son bir soru soracağım bu konuyla ilgili ondan sonra da referandumla görüşlerinizi almak istiyorum. Bir de Bylock kullanımıyla ilgili yüzlerce de kişi olduğunu söylüyorsunuz AKP milletvekilleri arasında. Bunun üzerine de hükümet bütün açıklamalarında bunları açıklasın, belgelerini versin gereğini yapalım diyorlar. Ama bu konuyla ilgili sanıyorum daha sonra mı açıklayacaksınız, partiniz bir çalışma mı yapıyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bylock listelerini kendileri açıklamıyorlar mı? Fethullah terör örgütü soruşturmasını ben mi yapıyorum, yoksa onlar mı yapıyor? Bu kadar mantıksızlık olabilir mi? Bylock kullananların kaç kişi olduğunu onlar biliyorlar, rakamları ben verdim, sayıları da verdim ben. Neden bunları açıklamıyorlar, niye gizliyorlar? Bütün bilgiler, bütün belgeler ellerinde neden açıklamıyorlar?
Yaşar Taşkın KOÇ- Çünkü onlar siyasette yok diyor o yüzden.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olur mu efendim siyasette yok. Az önce söyledim bir darbe olacak, darbeden sonra Türkiye’yi kimler yönetecek? Bu darbecilerin amacı neydi? Herhalde Türkiye’ye gelip hükümeti devirip, Cumhurbaşkanını derdest edip sonra devleti ele geçirmek değil mi? Peki kimdi bunlar, kimler yönetecekti? Kim Cumhurbaşkanı olacaktı, kim Başbakan olacaktı, kimler bakan olacak? Biz 12 Mart darbesini de gördük, 12 Eylül darbesini de gördük. Yani bu işin hiç siyasi ayağı yok mu? 250 bini aşkın Bylock kullanan var, bir tane siyasetçi yok. Ve diyorlar ki bize inanın. Açıklasınlar, yeri geldiği zaman bizi suçluyorlar değil mi? Sizde FETÖ’cüler var, siz FETÖ’cüleri destekliyorsunuz diye bizi suçluyorlar. Ben de diyorum ki, niye beni suçluyorsunuz, niye bizim partimizi suçluyorsunuz buyurun belgeleri açıklayın, bütün gerçekler ortaya çıksın. Bunu söylüyoruz. Açıklayabiliyorlar mı? Açıklayamıyorlar neden? Bu sorunun cevabını versinler.
Yaşar Taşkın KOÇ- Sayın Kılıçdaroğlu buradan halk oylamasına doğru görüşlerinizi almak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi baştan beri hem TBMM’deki oylamalarda, hem de kampanya boyuncu karşı olduğunu söyledi. Neden karşı olduğunuzu konuşmak istiyorum. Dikkatimizi çeken bir şey var. Genelde özellikle sahaya çıkıldıktan sonra, artık anayasa oylamasının yapılacağı kesinleştikten sonra halk oyunun daha sakin bir politika izlediniz. En tartışmalı isimlerden bir tanesi Konya milletvekiliniz bir açıklama yaptı, buna siz de tepki gösterdiniz. Bununla ilgili bir süreç olacak mı, yoksa böyle mi devam edeceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Konu inceleniyor zaten. Yani bu yoğunluk içinde bizim özel bir şeye odaklanmamız çok zor. Çünkü biz anayasaya odaklanmış durumdayız. Alanı geziyoruz, köyleri geziyoruz, illeri geziyoruz, ilçeleri geziyoruz. O bana intikal ettirildiğinde ben zaten televizyon kanallarında da, normal gazeteci arkadaşlarla sohbet ederken de, böyle denize dökeriz, kim kimi denize döküyor? Bunlar doğru değil, bu tür ifadelerin doğru olmadığını ifade ettim zaten, daha kucaklayıcı, daha kapsayıcı bir dil kullanmamız gerektiğini. Çünkü bu bir anayasa değişikliği, dolayısıyla hepimizi ilgilendiren bir değişiklik. Hangi gerekçelerle katılıyoruz, hangi gerekçelerle katılmıyoruz, siyaset kurumunun değişik kanallarının bunu topluma sakin bir dille anlatması lazım. Biz diyoruz ki, bu anayasa değişikliği doğru değildir ve bunun gerekçelerini anlatıyoruz. Ama karşıdaki arkadaşlarımız, özellikle iktidar kanadı, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve Sayın Devlet Bahçeli de evet oyu kullanılması gerektiğini söylüyorlar. Ama neden evet oyu kullanılması gerektiğini ben şu ana kadar öğrenmiş değilim. Çünkü onların evet oyu kullanmakla ilgili dayandıkları tek gerekçe benim, Kemal Kılıçdaroğlu. İşte Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü. İyi de bunun anayasayla ne ilgisi var? 18 maddeye baktım acaba benim bilmediğim, benim ismimin geçtiği, benim görev alanımla ilgili bir düzenleme var da o mu tartışılıyor diye bulamadım. Yok öyle bir şey. O zaman miting meydanlarında neden evet verilmesi gerektiğini anlatmaları gerekirken neden Kemal Kılıçdaroğlu anlayamıyorum ben bunu. Emin olun ben bunu hala şu ana kadar da çözmüş değilim. Anayasayla bir ilgisi yok. Yani benim şahsımın bir anayasayla ilgisi yok. Benim geçmişte kamuda görev yaptığım süreçle de bu anayasa değişikliğinin bir ilgisi yok. O zaman ben niye tartışma konusu oluyorum meydanlarda?
Ayrıca şu kanaate vardım. Demek ki, ben olmasam kesinlikle bunlar miting yapamayacaklar. Benim varlık nedenim onların miting yapmalarına yol açıyor ve bana hak etmediğim en ağır ifadelerle saldırılıyor. Ben bunu bu milletin vicdanına teslim ediyorum. Bir daha söylüyorum, bana yapılan bütün bu saldırıları bu milletin vicdanına, bu milletin ahlakına, bu milletin erdemine teslim ediyorum. Ne yaptım ben? Kamuda görev yaptığım süre içerisinde 5 kuruşluk yolsuzluk mu yaptım? Hayır. Bütün hesapları incelediler. Milletvekili olduğum gün, seçildiğim gün malvarlığımı kendi internet siteme koydum benim malvarlığım budur. Hala daha ben bütün malvarlıklarımı öyle gizli kapaklı, zarf içinde vermem. Normal götürürüm kamuya açık yaparım. Gizlenecek bir şey yok ki. Çalmadık, çırpmadık bir şey. Kul hakkı yemedik, haram yemedik, haram lokma yemedik. Nedir, benden alıp veremedikleri ne, ben bunu anlayamıyorum. Siz bir anayasa değişikliği yapıyorsunuz, ben diyorum ki bu yanlıştır. Sorarsanız ben neden yanlış olduğunu ayrıntılarıyla da anlatacağım. Bu yanlıştır diyorum, bunu yapmayın diyorum. Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmayın diyorum, yazıktır, günahtır bu memlekete diyorum. Onlar tutturmuşlar anayasa değişikliğini bir tarafa bırakıyorlar, referandumu bir tarafa bırakıyorlar, sanki Kemal Kılıçdaroğlu bir yere seçilecek, karşıdaki rakipler de ben buraya seçilmeyim diye oturuyorlar tartışıyorlar miting meydanlarında. Sabah, öğle, akşam, ikindi. Hayret ediyorum, o kadar ki rahmetli Savaş Ay’ın yıllar önce çektiği bir programdaki görüntüler alınıyor miting meydanlarında gösteriliyor. İyi de bunların referandumla ne ilgisi var, anayasayla ne ilgisi var bunların? Çünkü eveti anlatamıyorlar. Bir düşman yaratmak istiyorlar. Ben de onlarla tartışmıyorum.
Ama tartışmıyorum derken benimle görüşmek, benimle tartışmak istiyorlarsa onların arzu ettiği bir televizyon kanalında oturur medeni insanlar gibi 18 maddeyi bende elime alırım, 18 maddeyi onlar da ellerine alırlar oturur insan gibi tartışırız. Arkadaş sen bunu neden getirdin? Ben niçin buna hayır dediğimi, o da neden evet denmesi gerektiğini anlatır evinde oturan vatandaşlar da bizi dinlerler kararını verirler. Sağduyulu bir ortam içinde oturmak, konuşmak, tartışmak hepimizin beklediği bir şey. Amerikalı bunu yapar, Japon’u bunu yapar, İtalyan’ı bunu yapar, İspanyol’u bunu yapar. 1980 öncesinde Türkiye de bunu yapıyordu. Siyasi liderler oturuyorlardı televizyonlarda tartışıyorlardı. Şimdi gelmiyorum, tartışmıyorum ama Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Daha iyi ya elinde fırsat var. Ben doğruyu söylemiyorsam alırsın anayasanın 18 maddesini bak dersin ki Sayın Kılıçdaroğlu sen şunu söyledin, bak bu 18 maddede okuyorum metni burada böyle bir şey yok. Beni mahcup edersin ben sana dünyanın en güzel fırsatını veriyorum. Beni mahcup etme fırsatını veriyorum. Gelmiyor, benimle tartışmaktan korkuyorlar, çekiniyorlar. Neden? Çünkü onlar da çok iyi biliyorlar ki, ben doğruları söylüyorum. Niye doğruyu söylemeyeyim? Ben kişisel çıkar peşinde koşan değilim, makam peşinde koşan değilim. Ben ileride kendime gelecek, çocuklarıma belli ikballer hazırlayacak bir sürecin içine asla girmedim ve asla da düşünmüyorum. Kendi çocuklarım için ikbal de aramıyorum. Onların çocuklarının tamamı bedelli askerlik yaptı, bazıları hiç askere gitmedi benim çocuğum askere gidiyor. Neden? Bu ülkede garibanın çocuğu askere gidiyorsa benim çocuğum da askere gidecek. Ben bunu söylüyorum. Ama ben suçlanıyorum, her türlü hakarete maruz kalıyorum. Onun için bunları bu büyük milletin, bu aziz milletin vicdanına, erdemine ve irfanına teslim ediyorum başka ne söyleyeyim.
Yaşar Taşkın KOÇ- Buradan maddelere de geçelim isterseniz. Çünkü hep diyorsunuz 18 maddeye de görüşlerim var neden hayır dediğimizi açıklıyoruz. Öncelikle bir temelde hepsine birden mi karşısınız? Toplamda bir değişikliğe mi itirazınız var? Yoksa özellikle belli maddelere mi itirazınız var?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bazı maddeler var ki, onlara zaten anayasa görüşmelerinde de, daha önceki görüşmelerde de mesela Askeri Yargıtay’ın kaldırılması, Askeri İdare Mahkemesinin kaldırılması, biz bunları da istiyorduk. Zaten daha önce de bunlar bizim tarafımızdan da teklif edilmişti. Onun dışında ağırlıklı olarak bir kişiyi yetkilendiren maddelere karşıyız.
Bakın, tek adam rejimine en tipik örneğini bu akşam yaşadık, tek adam. Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, saat 19.00’da bana denmiş ki televizyon programı yapılacak. Ama sözü kesilemiyor, kesilemediği için cesaret edemiyor kimse kesmeye, Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, başımız belaya girmesin, biz Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı kibar bir insandır, nazik bir insandır, o biraz bekler, biz 19.30’da devreye gireriz.
Yaşar Taşkın KOÇ- Nezaketiniz için çok teşekkür ederim, ama inanın Siz de olsanız Cumhurbaşkanı TRT kurumsal olarak beklerdi. Yani Cumhurbaşkanı çıkınca…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru değil. TRT’nin…
Yaşar Taşkın KOÇ- Katılmayabilirsiniz haklısınız, ama Cumhurbaşkanı olduğu zaman burası da bir kamu kuruluşu, o da devletin en tepesindeki insan olduğu için, kim olursa olsun ismi önemli değil, Siz de olsanız dediği gibi kamu yayıncılığında Cumhurbaşkanları beklenebilir. O yüzden ben sabrınız için de teşekkür ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Estağfurullah. Kamu yayıncılığında bütün televizyon kanalları ister kamu, ister özel bir programları vardır ve o programlar önceden deklare edilir, olağanüstü bir durum olmadığı takdirde normal program akışına uyulur. Bu program akışının dışında bir olay. Dolayısıyla hani tek adamlığın yarattığı, tabi bu dediğim gibi çok sıradan bir olay. Biz bunları biliyoruz zaten. Sıradan bir olay. Ama işin özü şudur; biz tek adam rejimine karşıyız. Şu sorunun cevabını ben almış değilim…
Yaşar Taşkın KOÇ- Bu değişikliğin tek adam rejimi olacağını mı iddia ediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Şunu ben merak ediyorum mesela şu sorunun cevabını şu ana kadar alamadım. Parlamenter demokratik rejimden niye vazgeçiyoruz ve neden otoriter tek adam rejimini istiyoruz? Tek adam sözcüğü de kendileri de kullandılar. Sayın Başbakan da kullandı, Sayın Cumhurbaşkanı da kullandı. “Evet, tek adam” dedi. “Evet, tek adam rejimi” dedi. Dediler bunu. Biz daha sonra tekrarlayınca ve tek adam rejiminin yarattığı sıkıntıları anlatınca “Hayır, tek adam yoktur” dediler.
Yaşar Taşkın KOÇ- Orada itirazları da hem Cumhurbaşkanı seçiliyor, hem Başbakan seçiliyor arada bir yetki karmaşası olduğuna dair bu karmaşayı ortadan kaldırıp, çift başlılığı kaldırmayı kastettiklerini söylüyorlar. Yani bu yüzden siz de örneğin Cumhurbaşkanını artık halk seçiyor olması bir sorun olduğunu düşünmüyor musunuz Türkiye’de? İki ayrı güç oluştuğunu hem işte parlamenter sistemde Başbakan, hem bir yandan da halkoyuyla seçilen Cumhurbaşkanı olduğu için.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, başka ülkelerde var Cumhurbaşkanını halk seçiyor hiç de bir sorun çıkmıyor. Bizde de Sayın Abdullah Gül, parlamento seçti Abdullah Gül’ü bir sorun çıkmadı. Yani niye bir sorun çıksın, hangi gerekçeyle bir sorun çıksın? Neden sorun çıkmaz? Çünkü anayasada Cumhurbaşkanının görevleri bellidir, sıralanmıştır. Diyelim ki siz TRT’de çalışıyorsunuz, sizin de bir görev tanımız vardır. TRT’nin kurumsal kimliği altında size de bir görev tanımı yapılmıştır, siz o tanımın dışına çıkamazsınız, çıkmamanız lazım. Siz kalkıp Genel Müdürün görev alanına giren bir şey yaparsanız, çift başlılık olur orada ve gücünüzü başka bir otoriteden alırsanız çift başlılık çıkar ortaya. Doğru olmaz bu. Hukuk devletinde herkesin görevi vardır, herkesin görev alanı vardır, görev alanı yasalarla tanımlanmıştır. Tanımlayan da TBMM’dir. Herkes o görev alanı içinde kaldığı sürece hiçbir zaman çift başlılık olmaz. Niye olsun çift başlılık. Yeni rejimde çift başlılık oluyor. Yeni rejimde hem Cumhurbaşkanı, hem partinin Genel Başkanı olacak. İki şapkası olacak. Cumhurbaşkanı taraflı mı olsun, tarafsız mı olsun? Yani partizan mı olsun ya da tarafsız mı olsun? Bugüne kadar Cumhurbaşkanları hep tarafsız olmuşlardır neden? 80 milyonu temsil ettiği için. Bakın, Cumhurbaşkanlığı makamı bizim ortak paydamızdır hangi partiden olursa olsun ve biz hangi partiden olursak olalım Cumhurbaşkanlığı makamı ortak paydamızdır. Neden? Seçildikten sonra Cumhurbaşkanı 80 milyonu temsil eder. İster halk seçsin, ister TBMM seçsin. TBMM seçince kim oluyor? Halk adına seçiyor zaten, milletin temsilcileri oldu, adı milletvekili zaten. Hayır, milletvekillerini devreden çıkaralım doğrudan vatandaş seçsin. Olur, doğrudan vatandaş seçer. Görevi nedir? Anayasada sayılmıştır. O görev alanlarının dışına çıkmalı mı? Çıkmamalı. Çıktığı zaman Başbakanın görev alanına girmiş oluyor. Başkalarının görev alanına girmiş oluyor. O zaman devlet yönetiminde kaos çıkıyor. Ama şimdi bu düzenlemeyle deniyor ki, Başbakanı bırakın, bakanlar kurulunu bırakın, bütün yetkiler bende olsun, meclisin de bazı yetkilerini ben üstleneyim ve bunların tamamını ben yapayım. Peki, kardeşim sen hata yaparsan ne olur? Fatura 80 milyona çıkar hata yaparsan. Peki, bu kadar yetkiyi bir kişiye vermek dünyada hangi devlette vardır? Bu 21.yüzyılda bu kadar yetkiyi üstlenen hangi devlet var? Amerika mı, Rusya mı, Çin mi, Japonya mı, neresidir? Yok böyle bir şey.
Biz 80 milyonu bir kişiye teslim ediyoruz. O nedenle annelere sesleniyorum diyorum ki sevgili anneler, siz freni olmayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz? Hayır diyorlar bindirmeyiz. Peki, nereye gittiği belli olmayan bir trene çocuklarınızı bindirir misiniz? Hayır bindirmeyiz. Şimdi 80 milyonu hem freni olmayan, hem de nereye gittiği belli olmayan araca bindiriyoruz ve tek kişi yetkili. Neden, hangi gerekçeyle? Bu tek yetkililik olayı bizim cumhuriyet tarihimizde hiç olmamıştır ve hiçbir dönemde olmamıştır. Nasıl bir çift başlılık çıkacak onu da söyleyeyim. Devlet iki ayrı kanaldan yönetilmiş olacak. Bir kanal TBMM kanun çıkaracak, ikinci kanal Cumhurbaşkanı kararname çıkaracak. Üstelik kanun hükmünde olacak bunlar. Nasıl olacak bu? İki ayrı yapı, ikisi birbirinden tamamen kopuk.
Yaşar Taşkın KOÇ- Çeliştiği zaman ama üstünlük kanunda değil mi otomatikman, mecliste olmayacak mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Meclis kanun çıkarırsa. Çıkarmazsa olmayacak. Ne olacak? Bir sabah resmi gazeteye bakacağız ki, devlet memurlarıyla ilgili her şey değişmiş. Çünkü devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün kararları orası veriyor. Kaç bakan olacağına kim karar verecek? Meclis. Kanun çıkarıp ben şu kadar bakan olacağına karar veririm meclis diyemeyecek artık. Onlar bitiyor. Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili yetki tamamen başkanda olacak. İstediği kadar bakan, ister 5, ister 15, ister 25. İstediği kadar Başkan Yardımcısı, ister 1, ister 5, ister 25, ister 81. Partisinin İl Başkanlarının tamamını Başkan Yardımcısı tayin edebilecek. Devletin nitelikleri; devletteki liyakat sistemini kim belirliyor? TBMM. Meclisten bu yetki alınıyor bir kişiye veriliyor. Bu nitelikleri sen belirleyeceksin. Kimin müsteşar olacağına, kimin vali olacağına, kimin komutan olacağına, kimin emniyet müdürü olacağına, kimin MİT Müsteşarı olacağına bir kişi karar verecek. Devlette liyakat sistemi dinamitlenmiş olacak. Niye TBMM buna karar vermiyor? TBMM’ye duyulan bu güvensizliğin sebebi ne?
Bakın bunların hiçbirisinin bir partiyle ilgisi yok. Hiçbir partiyle ilgisi yok. Çünkü bu bir anayasa değişikliği. Tüm bu değişiklerin bir kişiyle de ilgisi yok. Çünkü bu sürekli olan bir şey. Bir kişinin görev süresiyle sınırlı bir şey de değil bu. Bir Başkan seçilir, bu tek adam rejiminde bir Başkan seçilir çok iyi yönetir. Onun görev süresi dolar bir başka Başkan gelir o da felaket yönetir. Demokrasilerde kural şudur; bütün yetkiler bir kişiye verilmez, yetkiler paylaştırılır, birisinin yaptığı hatayı bir başka organ telafi eder. Şuna benziyor, bir mahkemeye gidersiniz mahkeme yanlış karar verir. Verir mi, verebilir. Nereye itiraz edersiniz? Bölgeye itiraz edersiniz. O da olmazsa, ona da inanmazsanız, bu karar yanlıştır derseniz nereye müracaat edersiniz? Yargıtay’a. O karar da sizi tatmin etmez ve yanlış olduğuna inanırsanız AİHM’ye gidersiniz.
Yaşar Taşkın KOÇ- Ya da Anayasa Mahkemesine.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Veya Anayasa Mahkemesine sonra oraya gidersiniz. Peki, bu düzende yeni öngörülen rejimde nasıl böyle bir şey? Bu mekanizmalar var mı? Bu mekanizmalar yok.
Yaşar Taşkın KOÇ- Siz maddelere bakarak yani böyle bir tek adam rejimi inşa edildiğini düşünüyor musunuz, görüyor musunuz? Çünkü itiraz da ediyorlar işte hükümet de savunurken ya da işte bu…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mesela ne diyorlar, yoktur derken hangi maddeyi gerekçe gösteriyorlar? Ben mesela onu merak ediyorum. Şu nedenle tek adam rejimi yoktur desinler, bu maddede yazıyor desinler, 18 madde bu, hani 18 bin madde olsa, 1800 madde olsa, 1000 madde olsa, 800 madde olsa, hatta 100 madde olsa deriz ki, ya bir yerden bir şey atladık mı acaba? Topu topu 18 madde. Ki bu tartıştığımız…
Yaşar Taşkın KOÇ- Yani meclisin bulunduğunu denetleme maddelerinin getirildiğini, eskiden yargılanamıyordu şimdi yargılanabileceğini, bunlarla ilgili yeni maddeler nedeniyle tek adam rejimine dönüşmeyeceğini, aksine yargılanabilir bir sorumluluk alanı oluşturduğunu savunuyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yargılanabilmesi için bugünkünden çok daha ağır şartlar getiriliyor. Başkan, başkan yardımcıları ve bakanlar için. Ve ömür boyu dokunulmazlık getiriliyor. Altını da çizeyim ömür boyu dokunulmazlık…
Yaşar Taşkın KOÇ- Buna da şiddetle itiraz var. Yani görevi bittiği zaman dokunulmazlığı kalkıyor deniyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, milletvekillerinde kalkıyor, bunlarda kalkmıyor. Ömür boyu. Bana desinler ki, şu madde de görev süresiyle sınırlıdır desinler, ben özür dileceğim o zaman. Yok öyle bir şey. Ömür boyu dokunulmazlık. Milletvekillerinde görev süresiyle. Yani milletvekilliğin biterse dokunulmazlığın kalkar, eski dosyalar tamamen gelir. Ama diyelim ki, Başkan seçildiniz, Başkan Yardımcısı seçildiniz, o sizi seçti veya bakan seçildiniz. Başkan sizi Bakan olarak atadı. Bir hata yaptınız, bir yanlış yaptınız, bir yolsuzluk yaptınız. Bir; 400 milletvekili gerekiyor ki sizi Anayasa Mahkemesine göndersin. 400 milletvekilini nereden bulacaksınız ve o milletvekillerinin önemli bir kısmını da Başkan seçmişse tek tek isimlerini yazmışsa. Ve ömür boyu böyle olacak. Yani buna diyorlar ki, efendim biz yargılama imkanı getiriyoruz. Getirmiyorlar efendim var olandan çok daha ağır şartlar getiriyorlar.
Bakın, bugünkü şartlardan çok daha ağır şartlar getiriyorlar. Daha önemlisini söyleyeyim, belki bunlar, vatandaş ya bunlar çok önemli değildir diyebilir. Ama vatandaşın anlayabileceği tipik bir örnek vermek isterim. Diyelim İstanbul’dayız, İstanbul’un bir metro sorunu var diyelim bir türlü bitmiyor. İstanbul milletvekili kürsüye çıkıp Ulaştırma Bakanına diyecek ki, Sayın Bakan bu metro için kaç lira para harcadınız ve neden bitmiyor? Gel bunu TBMM’de açıkla. Bu sözlü soruyu sorabiliyor, bugünkü anayasal düzende sorabiliyor. Bakan da gelip o soruya cevap vermek zorundadır TBMM’de bugünkü parlamenter demokratik rejim içinde. Tek adam rejiminde bu milletvekili bu soruyu asla soramayacak çünkü yasak. Bakan da gelip bu soruya asla cevap veremeyecek çünkü parlamentoda böyle bir cevap vermeyeceksin diyor. Kaldırıyorum diyor sözlü soruyu.
Şimdi ben buna evet mi deyim, ben buna hayır mı deyim? Bunun partilerle bir ilgisi var mı? Hayır. Kişilerle bir ilgisi var mı? Hayır. Neyse ilgisi var? Demokrasiyle ilgisi var. Yani bir bakan bir milletvekilinin sözlü sorusuna cevap veremeyecekse TBMM kürsüsünden o meclisin görevi nedir? Efendim meclisin yetkileri artıyor. Hangi yetkisi artıyor? Bir sözlü soruya bile cevap veremeyen bir düzen getiriyorsanız, hangi yetkisi artıyor? Birisi çıkıp, bir Allah’ın kulu şunu bana bir anlatsın. Anlatamıyorlar, neden? Tek konuları var, bunları anlatamazlar. Tek konuları var nedir? Kılıçdaroğlu, akşam Kılıçdaroğlu, öğleden sonra Kılıçdaroğlu. Neden? Kılıçdaroğlu doğruları söylüyor, bunları halk duymasın diye.
Halk duymasın diye ne yapılıyor? Sabah Binali Bey, öğleden sonra Sayın Cumhurbaşkanı, sonra Sayın Devlet Bahçeli, sonra tekrar Sayın Cumhurbaşkanı, sonra tekrar Binali Bey, sonra tekrar Devlet Bey demeyelim o çünkü çok daha az konuşuyor, haksızlık etmeyelim.
Peki biz, biz nerede konuşacağız ve vatandaşa nerede anlatacağız? Şu programı sağlamak için araya bir sürü şey koyduk. Sayın Numan Kurtulmuş’u aradık. Sayın Başbakan konuşurken TRT’nin bütün kanalları verdi canlı. Ama bizde TRT’nin bütün kanalları vermiyor biz gelince. Niye vermiyor? Benim param? Evet benim param da var burada. Tükettiğim elektriğin bedeli de burada. Tarafsız davranması lazım, eşit davranması lazım, en azından seçim sürecinde.
Yaşar Taşkın KOÇ- Biz ama inanın biraz önceki Cumhurbaşkanı yayınlarıyla ilgili olarak da söylüyorum, samimiyetle söylüyorum baştan beri biz Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Siz ve Sayın Bahçeli’yle dördünü çıkaracak bir program yapmak için koşturuyorduk, Sayın Bahçeli’den hala şu saat itibariyle hatta cevap bekliyoruz. Yani ondan da gelirse önümüzdeki hafta kendisini de yayına alacağız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok mutlu oluruz. Ama eşit koşullarda olması lazım. Sayın Başbakan TRT’ye çıkarken TRT’nin bütün kanallarında verilir, biz çıktığımız zaman dar bir alanda verilirse, bu eşit değildir.
Yaşar Taşkın KOÇ- Bu maddelerle ilgili tek adam rejimi olarak tanımlıyorsunuz. Fakat bazıları da popülist siyasi sebeplerle mi şunları söylediniz? Yani işte lokantalarınız kapatılabilir, muhtarlıklar kapatılabilir. Yani bunların hakikaten nasıl olacağını düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Vatandaşa rahat anlayabileceği bilgileri, yani hangi yetkileri verdiğimizi vatandaşa anlatmak için. Bu yetkileri veriyoruz. Ekonomik ve sosyal konularda karar alma, kararname çıkarma yetkisi Başkana ait ekonomik ve sosyal konularda.
Yaşar Taşkın KOÇ- Ama kim olursa olsun bir lokantayı falan kapatmaya kalkar mı? Örnek üzerinden gitmek için soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Birisi kapatmaz da, bir başkası gelir ben yetkim var der kapatıyorum. Yetkisi var mı? Var.
Yaşar Taşkın KOÇ- Siz teorik olarak bu mümkün hale gelir diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Bakın, anayasalar, biz anayasa yapıyoruz sıradan bir kanun yapmıyoruz anayasa yapıyoruz biz. Sadece o değil, arzu ederse Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğini de kapatabilir. Arzu ediyorsa Merkez Bankasını da kapatabilir. Arzu ediyorsa Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumunu da kapatabilir. Muhtarlıklar? Onu haydi haydi arzu ettiği zaman kapatabilir. Bir kararnamenin başında. Bunlar olmaz. Ama siz bu yetkileri veriyorsunuz. Bir kişi bu yetkileri niye istiyor, hangi gerekçeyle istiyor? Peki bu yetkiler şu anda kimde? TBMM’de. Neden? Çünkü böyle bir tasarı, böyle bir teklif, böyle bir öneri geldiğinde önce komisyonlarda görüşülür mecliste. Sivil toplum örgütleri davet edilir, ilgili kamu kuruluşları davet edilir, orada oturulur uzmanlarla beraber tartışılır. Sonra genel kurula iner, genel kurulda tartışılır, sonra kabul edilirse resmi gazetede yayınlanır. Yeni modelde, yeni düzende, önerilen yeni rejimde biz sadece bir sabah resmi gazetede göreceğiz o kadar. Biz diyoruz ki, bu yetkileri niye veriyorsunuz? Bu yetkiler meclisin, TBMM’nin bu yetkiler. TBMM bu yetkileri neden versin bir kişiye?
Şu gerekçeyi söylüyorlar, efendim işte parlamento bizim için ayak bağı, orada gensorular veriliyor, oradan kanun çıkmıyor, bu yetkileri biz alıyoruz ki, süratle kanun çıkaralım. Bizim güzel bir sözümüz vardır “acele işe şeytan karışır” diye. Parlamentolar kanun çıkarma fabrikası değildir. Kaldı ki, parlamento, bizim bu parlamento sadece geçen ay 100’ün üstünde kanun çıkardı. Sadece geçen ay 100’ün üstünde. AB’yle uyum sürecinde gelen yasaların tamamı, tasarıların tamamı oybirliğiyle çıkmıştır. Bir parti dahi çıkıp karşı çıkmamıştır. Neden? Türkiye’nin menfaati vardır diye. Tartışılan yasa sayısı çok azdır. Büyük bir kısmı oybirliğiyle çıkmıştır. Bakanlar gelirler, bürokratlar gelirler, muhalefet partilerine bilgi verirler, derler ki, bu yasanın çıkması lazım oturulur, konuşulur. Türk Ticaret Kanunu bin küsur maddelik, 2 bin, 3 bin maddelik bir kanun. Borçlar Kanunu gene, Ceza Kanunu öyle. Bunlar süratle parlamentodan geçti. Neden? AB’yle uyum yasaları çerçevesinde 4 partide evet Türkiye’nin çıkarları var, bunların çıkması lazım. Evet, oturuldu kısa süre içinde çıktı. Bırakın bir partiyi bir milletvekili bile itiraz etmeye kalksaydı o 3, 4 bin maddelik kanunlar bir yasama döneminde bile çıkmazdı. Yani parlamentonun ne kadar sorumlulukla görev yaptığını anlatmak için anlatıyorum. Niye ayak bağı olsun parlamento? Milletin seçtiği vekilleri ve parlamentoyu ayak bağı olarak görmek demokrasiye sığar mı? Ancak tek adam rejimlerinde olur zaten başka bir yerde olmaz ki.
Yaşar Taşkın KOÇ- Anayasa değişikliğini savunurken ama aslında iktidar en çok şunu savunuyor. Diyor ki, bu koalisyonları sona erdireceği için Türkiye’de geçmişte koalisyonlar döneminde çok zorlu zamanlar yaşadı, çok sıkıntı çektiğimiz dönemlerinde çoğunda koalisyon vardı bu sistemle artık koalisyon olmayacak. En çok savundukları da bu. Sizde geçmişteki yaşananları da bildiğimiz için baktığınız zaman bu savunmaya karşı bir eleştiriniz var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye en büyük büyümelerini, büyük yatırımlarını, bazen tek partili, bazen koalisyon dönemlerinde yapmıştır.
Yaşar Taşkın KOÇ- İşte çoğunun tek partili dönemde…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Açılıp sonuçlarına bakılsın. 15 yıldır tek parti var değil mi? 15 yıldır koalisyon mu var?
Yaşar Taşkın KOÇ- Yok.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir kanunu çıkarmak istediler de kanunu mu çıkaramadılar? Çıkardılar. Bir kararname çıkarmak istediler de kararname mi çıkmadı? Çıkardılar. O zaman bu değişiklik niye, hangi gerekçeyle? Koalisyona karşı çıkmak milli iradeye karşı çıkmak demek değil midir? Vatandaş oyunu verip koalisyon içinde bu ülkeyi oturun yönetin dediği zaman suç mu olur yani? Geçmişte anayasanın 35 maddesi rahmetli Ecevit’in koalisyonu döneminde değişti 35 maddesi. Tam bir oybirliğiyle çıktı. Ne demektir bu? Uzlaşma kültürü demektir. Dayatma kültürü değil. Az önce söyledim 2 bin, 3 bin maddelik kanunlar pekala geçiyor. Yani tek parti var diğerleri tamamen muhalefet ediyor ve dolayısıyla kanunlar çıkmıyor. Yok öyle bir şey. Buyurun son 2,5 yıla bakın. Son 2,5 yıl fiili Başkanlık sistemi değil mi? Hem Sayın Bahçeli söylüyor, hem Binali Bey söylüyor, hem Sayın Erdoğan söylüyor. Fiili Başkanlık sistemi buyurun ekonomiye bakın hangi halde? Buyurun, koalisyon mu var? Sorun çiftçiye, sorun esnafa. Turist gelmiyor sorun niye turist gelmiyor? Koalisyon mu var? Hayır, koalisyon yok tek parti. Şimdi bu yetmiyor bir de meclisin bütün yetkilerini vereceğiz. Ya Türkiye’yi felakete sürüklerse ne olacak bir kişi, nasıl olacak? Niye bütün yetkiyi bir kişiye veriyoruz? Teklik Allah’a mahsustur hiç kimse bunu unutmasın. Hata da insana mahsustur. Canlılar içinde hata insana mahsustur. Çünkü Allah’ın verdiği en değerli şey akıldır. Akıl akıldan üstündür. Bütün aklımızı bir kişiye kiralayamayız. 80 milyon akılsız, bir kişi çok akıllı ve bir kişi devleti yönetecek. Bizim inancımızda da, bizim kültürümüzde de, bizim örfümüzde, adetimizde de, bizim geleneğimizde de istişare vardır, danışmak vardır, konuşmak vardır, tartışmak vardır. Bunları kaldırıyoruz, bir kişiye bütün yetkileri veriyoruz, al arkadaş tepe tepe kullan.
Bakın, bunun partilerle ilgisi yok, şahıslarla ilgisi yok. Bu demokrasiyle ilgili bir olaydır. O nedenle diyoruz ki, bunu efendim A partisi söyledi, aşağısı söyledi diye gidip oy verelim, B söyledi diye karşı çıkalım. Bu yanlıştır. Çocuklarımız için, geleceğimiz için, demokrasimiz için. Bakın bu olursa diyorlar ki, hayır çıkarsa sosyal yardımlar kesilecek. Niye sosyal yardımlar kesilsin, niye kesilsin? Hayır çıkarsa zaten Sayın Cumhurbaşkanı görevinde, hükümet yerinde, bakanlar yerinde niye kesilsin?
Yaşar Taşkın KOÇ- Hayır çıkarsa değişmeyeceğini mi düşünüyorsunuz bunlarla ilgili?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değişmez ki, hayır niye değişsin? Yani bir hükümet niye kendi kendisini intihara sürüklesin. Yani sosyal yardımları keseyim. Niye kesecek? Kaldı ki bakın, hayır oyunun şöyle bir özelliği vardır. Demokrasiyi güçlendirmenin yüksek sesidir hayır. Geçen hafta bir gazetede bir ilan yayınlandı Nilüfer Gürsoy’un ilanı yayınlandı. Celal Bayar’ın kızı, 94 yaşında, müthiş pırıl pırıl bir zeka var. Ben de hayır olsun diyorum, Demokrat Parti geleneğinden geliyor, bütün hayatı Demokrat Parti içinde geçmiş, babası demokrasi mücadelelerini yapmış, “Yeter söz milletindir” diye başladıkları bir demokratik süreç var. O ilanda Cumhuriyet Halk Partisinin tek parti dönemi de eleştirilmiştir, 1961, 1971, 1982, bütün bunların hepsi eleştirilmiştir ve şunu söylüyor Nilüfer Hanım, “Atatürk tek adamlığı aklından geçirmemişti” diyor. Kime dayanarak söylüyor bunu? Celal Bayar’a dayanarak söylüyor. Bütün hayatı o süreç içinde geçti. Başka ne söylüyor? “Getirilmek istenen değişiklik cumhuriyetimizin ve demokrasimizin temel değerlerini sarsıyor” diyor. Evet demokrasimizin ve cumhuriyetimizin temel değerlerini sarsıyor ve Demokrat Parti geleneğinden gelen bu değerli insan, yüksek sesle “hayır çıkmasını ümit ediyoruz” diyor. Ben Cumhuriyet Halk Partiliyim, o Cumhuriyet Halk Partili değil. Ama ben de cumhuriyeti savunuyorum, o da cumhuriyeti savunuyor. Ben de demokrasiyi savunuyorum, o da demokrasiyi savunuyor. Sadece ben ve o mu savunuyoruz? Hayır. Adalet ve Kalkınma Partisine mensup sağduyulu on binlerce insan da cumhuriyeti ve demokrasiyi savunuyor. Milliyetçi Hareket Partisine sahip ya da üye on birlerce kişi onlar da cumhuriyeti ve demokrasiyi savunuyorlar. Şimdi biz demokrasiyi askıya alıyoruz, bir kişiye bütün yetkileri veriyoruz, sen Türkiye’yi istediğin gibi kullan diyoruz. Bunlar yanlıştır.
Bunları keşke şurada bir masa, bir sandalye de olsa, burada da olsa, Sayın Cumhurbaşkanı da, Sayın Binali Bey de, Sayın Devlet Bahçeli de, ben de oturup burada rahatlıkla konuşabilseydik, benim söylediklerimin şurası yanlıştır diyebilselerdi, ben de eğer yanlışsa onlardan özür dileme erdemini gösterebilseydim. Ama ben doğruları söylüyorum. Yanlış yapıyorlar, Türkiye’yi ateşe atıyorlar, demokrasiyi ateşe atıyorlar. Sadece bu mu? Hayır. Bir kişiye olağanüstü hal ilan etme yetkisi veriyoruz bir kişiye. Bugünkü modelde? Milli Güvenlik Kurulu toplanacak, yetmiyor bakanlar kurulu görüşecek, yetmiyor meclise geliyor. 550 kişi oturup ortak akılla komisyonlarda görüşüldükten sonra getiriyoruz ve olağanüstü hal ilan edilsin veya ilan edilmesin kararını alıyor. Şimdi bir kişi alacak kararı. Ya yanlış yaparsa? Ve o bir kişi istediği kişinin, istediği şirketin, istediği kurumun malvarlığına el koyabilecek. Hangi yabancı sermaye Türkiye’ye gelir, hangi turist Türkiye’ye gelir? Türkiye’nin itibarı ne olur? Dönüp demezler mi ya siz cumhuriyeti kurdunuz, bütün İslam dünyasına örnek oldunuz, siz cumhuriyeti kurduktan sonra bütün İslam ülkeleri tek tek cumhuriyete geçti. Siz demokrasiyi geliştirdiniz, bütün ülkeler demokrasiye geçmek için mücadele ediyorlar. Arap halkları, İslam dünyası Türkiye’ye öykünüyor keşke bizim ülkemizde de demokrasi böyle olsa diye. Şimdi biz demokrasiyi alıyoruz bir tarafa koyuyoruz, bütün yetkileri alıp birisine veriyoruz.
Peki, tek adam rejimleri ne oldu? Buyurun Kaddafi’ye bakın, hayatta mı? Değil. Libya diye bir devlet kaldı mı? Hayır kalmadı. Buyurun Irak’a bakın, Saddam değil miydi, tek adam değil miydi? Ne oldu Irak? Esad, Suriye tek adam buyurun ne oldu? Çavuşesku Romanya’da tek adamdı, tek yetkiliydi. Buyurun ne oldu Romanya? Demokrasi kadar güzel bir şey yok. Benim gibi düşünmeyen insanın da düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir rejimdir demokrasi. Çok partili hayattır demokrasi. Efendim çok partili hayat olmayacak bundan sonra iki parti olacak. Niye iki parti olsun, yani insanları neden iki partinin arasına sıkıştırıyorsunuz? Yazık günah değil mi demokrasiye? 141 yıllık parlamento geleneğimiz var. Diyoruz ya örfümüz, adetimiz, tarihimize bağlıyız. Neresine bağlısınız, hangisine bağlısınız? 141 yıllık geleneğe mi, hiç denenmemiş dünyada bilinmeyen, örneği olmayan, yeni getirilen bir modele mi?
Yaşar Taşkın KOÇ- 600 milletvekili ve 18 yaşı seçilmeye ilkesel düzeyde mi karşısınız, yoksa hani buna itirazınız ne?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 600 milletvekili doğru değil. Bu milletin sırtına yeni yük getirmenin hiçbir alemi yok. 2002’den beri meclisteyim, ondan önce de bürokrat olarak meclise çok gittim. Tasarı görüşmelerinde, genel kurulda, komisyonlarda görevler yaptım, bazen hükümeti temsil ettim. 550 milletvekili bile fazladır. Çünkü komisyonlarda görev almadığınız sürece genel kurulda sadece el kaldırıp el indiriyorsunuz. Konuşma süreniz en fazla 5 dakika şahsınız adına isterseniz, grup adına isterseniz 10 dakika, bazen 20 dakika oluyor. Meclis verirse 1 dakika konuşabiliyorsunuz o kadar. 600 milletvekili fazladır. Makulü 450’dir bana göre. Ama 550 olmuş, 550 devam edebilir.
18 yaşa ilke olarak karşı değiliz. Ama 18 yaşında milletvekili olacak, sonra askerlikten muaf olacak. Biz buna karşıyız. Gariban çocuğu askere gidecek, kendi çocukları için ikbal hazırlıyorlar. Çocuğumu işte 18 yaşında milletvekili yaparım, ömür boyu da askerlikten muaf olur. Ondan sonra da 2 yıl milletvekilliği yaptıktan sonrada milletvekilliği emeklilik haklarını kazanmış olur. Biz bunu doğru bulmuyoruz. Eşitsiz buluyoruz bunu.
Yaşar Taşkın KOÇ- Fesih tartışması da çok bir ara şiddetlendi…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi tartışma?
Yaşar Taşkın KOÇ- Fesih. Siz fesih olduğunu iddia ediyorsunuz ama ısrarla iktidar da hayır fesih yok burada çünkü hem tanım olarak yok, hem de zaten aynı anda kendi görevi de sona ereceği için bu fesih olarak kabul edilmez diyor. Bu konuda da görüşünüzü kısa bir şekilde alabilirsem.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hemen kısaca ifade edeyim. Hemen kısaca gerçekten. Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Şentop yaptığı bir açıklama var. Diyor ki, “fesih yetkisini devreye sokacağız” diyor yani ülke ancak çok sıkıntılı bir döneme girerse bu kilitlenmeyi açmak için fesih yetkisi kullanılabilecek. Ben söylemiyorum Mustafa Şentop. Bizim partili değil, AKP’li. Sıradan bir insan değil Anayasa Komisyonu Başkanı. Geldi mi fesih yetkisi? Geldi. Hadi diyelim bunu bir tarafa bırakalım bu gazetedeki bir açıklama diyelim.
Geçiyorum, Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ TBMM’de konuşma yapıyor 9 Ocak 2017’de aynen okuyorum. “Efendim meclisi feshedecek Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının bugünkü anayasamızın ilgili maddesine göre meclisi belli şartlar oluştuğunda fesih yetkisi var mı? Var. Nitekim 7 Haziran seçimlerinden sonra meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verdi mi? Verdi.” Kim söylüyor? Adalet Bakanı. Hangi partinin Adalet Bakanı? AKP’nin Adalet Bakanı. Fesih yetkisi nedir? Sadece iktidar partisi milletvekilleri mi söylüyor? Hayır. MHP’nin yine meclis tutanakları 9 Ocak 2017 Sayın Mehmet Parsak, “116.maddede belli şartlar altında parlamentonun feshedilmesi söz konusu. Cumhurbaşkanına tanınan böyle bir yetki var. Evet yetki var.”
Fesih yetkisi şu; meclisin kendi iradesinin dışında görev süresi dolmadan dışarıdan bir iradeyle görev süresinin sonlandırılması. Fesih budur.
Yaşar Taşkın KOÇ- Siz bu getirilenin fesih olduğunu mu, o yüzden mi savunuyorsunuz? Çünkü hem tanım olarak bu geçmiyor, hem de karşılıklı görev bırakacakları için bu fesih kabul edilmemelidir diye savunuluyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu fesih. Bunu Adalet Bakanı da söylüyor. Bunu hadi oradan da bırakalım, buyurun Türk Dil Kurumunun sözlüğü, sözlükte “parlamentonun feshi” diye fesih maddesi açıklanırken orada da yazıyor. Yani devletin bütün organlarında var. Orada tabi anayasada şuna hak veriyorum, “Fesih” diye bir kelime yok. Ama Cumhurbaşkanının parlamentonun görev süresini sonlandırıp, erken seçime götürmesi var.
Yaşar Taşkın KOÇ- Bu fiili durumun adı siz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, parlamento kendi iradesiyle erken seçime giderse bu fesih değildir. Çünkü meclis kendi iradesiyle oturur, erken seçim kararı alabilir. Ama parlamentonun iradesi dışında dışarıdan bir iradeyle parlamentonun görev süresi sonlandırılırsa, bunun hukuktaki adı fesihtir. Bu fesih yetkisi Mustafa Kemal Atatürk’e de verilmemiştir. Burada Sayın Başkanın meclisle beraber birlikte seçime gitmesi çok önemli bir ayrıntı değildir. Önemli olan bir kişiye parlamentonun, 550 kişinin görev süresini sonlandırması ve feshedip yeniden seçime götürmesidir. Bu yetki bugünkü anayasada var. Ama ne diyor bugünkü anayasada? Diyor ki, seçimlerden sonra 45 gün içinde hükümet kurulmazsa Türkiye Cumhuriyeti hükümetsiz kalmasın diye Cumhurbaşkanı TBMM Başkanının görüşünü alarak erken seçime götürebilir diyor. Görüşünü alarak ve gerekçesi var. Yeni rejimde hiçbir gerekçe göstermeye gerek yok, arzu ettiği zaman buyurun beyler hep beraber seçime gidiyoruz diyebilir.
Yaşar Taşkın KOÇ- Sayın Genel Başkan çok teşekkür ediyorum. Çok merak ettiğimiz sorular da vardı. Çok az da süre kaldı. Sayın Cumhurbaşkanı Hayır çadırına gitmişti, geçtiğimiz günlerde siz Evet çadırına gittiniz. Orada nasıl geçti sohbet? Herhalde gerilimsiz bir sorun olmadı? Nasıl karşıladı vatandaşlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbir sorun olmadı, gayet güzel geçti. Gençlerle biraz sohbet ettik, bana sordular o sizin az önce sorduğunuz…
Yaşar Taşkın KOÇ- Birbirinizi ikna edemediniz sanıyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer bana zaman ve süre verilseydi, ben oradaki bütün gençleri ikna ederdim.
Yaşar Taşkın KOÇ- İddialısınız yani?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet bu konuda son derece iddialıyım. Nitekim 18 yaşı sorduklarında, “18 yaşa karşı değiliz. Ama 18 yaşında milletvekili olup ömür boyu askerlikten muafiyete, istisnaya biz buna karşıyız” dedim. Ses çıkarmadılar. Çünkü onların da bir vicdanı var. 600 milletvekili. Efendim parlamento güçlü olacak 600 milletvekili olunca. Dünyanın en güçlü parlamentosunu yapın o zaman sayıyı çıkarın 1000’e. 1000 milletvekili ve çıkın gezin deyin ki bizim parlamento çok güçlü sayısı 1000. Güç sayıda değildir, güç akıldadır, güç yetkidedir. Bu gerçeği 21.yüzyılda hala kavrayamadıysa Türk siyaseti demek ki daha yolun başındayız.
Yaşar Taşkın KOÇ- Sayın Genel Başkan çok teşekkür ediyorum. Önümüzdeki süreçte biliyorum çok yoğun gündeminiz olacak. Büyük oranda sakin bir dönem geçirildi. İnşallah artık Pazar günü halk kararını verecek ve çıkacak karara hep birlikte “Evet”te çıksa “Hayır”da çıksa hep birlikte saygı duyacağız. Sizin de biliyorum bu mekanda tekrar başka bir toplantınız var. Biraz geciktik, birazda biz yayın süremizi uzattık. Bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Çok teşekkür ediyorum efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim, sağ olun.
Yaşar Taşkın KOÇ- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla yaptığımız özel röportaj burada sona eriyor.
Kaynak: chp.org.tr