Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Teşekkür ederim. Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz, onur verdiniz.
Hiç kimse şunu unutmasın: Bu topraklarda umutsuzluğun yeşermesine asla izin vermeyeceğiz. Bu topraklar bereketli topraklar, alın teri gören topraklar, şehit kanı gören topraklar. Bu toprakların ruhunda umut vardır, gelecek vardır, beraberlik vardır, helalleşme vardır, kucaklaşma vardır. Bunu yapacağız.
Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz. Hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’nda görmekten son derece mutluyum. Ama burada değil, aynı heyecanı alana da taşıyacaksınız. Alanda heyecan var, bekliyor vatandaşlarımız; bekliyor, sizleri bekliyor. Birimiz iki olacağız, ikimiz dört olacağız, dördümüz altı olacağız, onumuz yirmi olacağız, birimiz binlerce olacağız! Bu ülkenin geleceğini inşa edeceğiz. Bu ülkede demokrasiyi inşa edeceğiz. Bu ülkede birlikte yaşamayı hayata geçireceğiz ve biz bunların hepsini yapmaya kararlıyız. Hiç kimsenin kimliğini siyasete malzeme etmeyeceğiz. Hiç kimsenin inancını siyasete malzeme etmeyeceğiz. Hiç kimsenin yaşam tarzını siyasete malzeme etmeyeceğiz. İnsana insan olarak bakacağız, Allah'ın yarattığı en değerli varlık olarak bakacağız ve ona hizmet etmekten onur duyacağız, gurur duyacağız.
Evet arkadaşlar, şeker hastalarının, diyabet 1 hastalarının yakınları ve kendileri buradalar. Büyük sıkıntı çekiyorlar; günde 3 kez, 4 kez parmaktan kan almak, günde 3-4 kez iğne yapmak elbette ki ciddi bir sorun. Özellikle çocuklar için, küçük çocuklarımız, evlatlarımız için bir sorun. Gerekli sensörleri geri ödeme listesine alıp, onlara daha konforlu bir hayat sunma garantisini iktidarımızda veriyorum, bir tarafa yazın. Hiçbir evladımız acı çekmeyecek, hiçbir anne-baba evladı acı çekerken yüreği yanmayacak, onlara her türlü imkanı sağlayacağız. Bir yere yazsınlar; iktidarımıza "ne oldu?" diye soracaklar, hiç endişe etmesinler, sormadan biz bunu yapacağız, onlar sormadan hayata geçireceğiz.
Geçen hafta Konya'daydık. Çiftçi arkadaşlarımızla, kanaat önderlerimizle, geniş bir kitleyle beraber olduk. Gençlerle beraber olduk, kadınlarla beraber olduk, onların dertlerini dinledik. Şanlıurfa'da verdiğim sözü, Van'da verdiğim sözü hatırlattılar, dediler ki çiftçiler: "Ya acaba Konya'da da çiftçiye elektriği ücretsiz verecek misiniz? Bunun sözünü sizden alabilir miyiz" diye. Hiç meraklanmayın dedim. Konya'da da vereceğiz, Şanlıurfa'da da, Diyarbakır'da da, Adana'da da, Mersin'de de, Şanlıurfa'da da, her yerde çiftçiye elektriği ücretsiz vereceğiz. Hiç kimse endişe etmesin.
Ve onlara bunun nasıl yapılacağını da anlattım. Allah'ın güneşi bedava, güneş enerjisi santralleri kuracaksınız. Petrol yok, kömür yok, doğalgaz yok, güneş var; o da bedava. Kuracaksınız, kooperatif şeklinde örgütleneceksiniz, kooperatif elektriğinizi size bedava verecek; artan elektriği de satacaksınız, ayrıca gelir elde edeceksiniz. Bunun sözünü verdim. Bu sözü bir de Ankara'dan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan bütün çiftçilerimize veriyorum.
SADAT'ı sordular. Biraz böyle endişeyle, "acaba seçim güvenliği olur mu?" Onlara da söz verdim; biz hayatta olduğumuz sürece, son Cumhuriyet Halk Partili hayatta olduğu sürece, ayakta olduğu sürece, mücadele ettiği sürece, SADAT ve benzerlerinden asla çekinmeyin, asla korkmayın. Çünkü biz Kuvayımilliyeciyiz.
Milliyetçi arkadaşlarıma da seslendim; milliyetçi arkadaşlarıma da, ülkücü kardeşlerime de seslendim: Sizin patronunuzun, geçmişte patronunuzun desteklediği iktidar, yani Cumhur İttifakı, "ben bayrağı kaldıracağım" diyen, "Türk bayrağını kaldıracağım, yerine başka bayrak koyacağım" diyen adam onların yanında, biz karşısındayız. "Ben Türkçeyi kaldıracağım, Arapçayı getireceğim" diyen adam onların yanında. Biz Türkçemizi kendi bayrağımız yapacağız. Onlar, "Türkiye Cumhuriyeti Devletini kaldıracağım, yerine Asrika kuracağım, yeni bir devlet kuracağım" diyorlar, biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni sonuna kadar savunacağız ve görkemli, itibarlı bir devlet yapacağız diyorum ve diyeceğim.
Bunları söyleyen adam, devletin en mahrem bilgilerinin tartışıldığı bir ortamda MİT Müsteşarı'nın yanında oturuyor, Erdoğan'ın danışmanı olarak oturuyor. Bunları söyleyen adamın o masada ne işi var? "Benim onunla bir işim yok" demişti, "onu tanımıyorum" demişti. Masadaki fotoğrafını yayınladım; Erdoğan başta, beyefendi de orada oturuyor, sırasını da söyledim. Onu, o toplantılara davet eden adamdan bu ülkeye bir fayda gelmez. Bir daha söylüyorum: O kişileri o masaya oturtup, devletin sırlarını paylaşan adamdan bu ülkeye hiçbir fayda gelmez, zarar dışında hiçbir fayda gelmez. Bunların tamamını bitireceğiz.
Efendim, arkadaşlarımız Kayseri'ye gittiler, 700 kişi partimize geldi ve üye oldu. Bunların içinde değişik partilerde olan kardeşlerimiz de vardı ve şunu söyledin: Artık hiçbir yeri kale değildir. Her yerde, her ortamda Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Göreceksiniz Kayseri'de de olacak, Konya'da da olacak, 81 ilde de olacak, 81 ildeki bütün vatandaşlarımızla kucaklaşacağız. Onlar gidemiyorlar, biz gidiyoruz. Onlar kırsala dahi çıkamıyorlar, biz çıkıyoruz. Esnafa gidemiyorlar, çiftçiye gidemiyorlar, emekliye gidemiyorlar, pazara gidemiyorlar ama biz gidiyoruz ve biz şunu söylüyoruz: Biz bu ülkede var olan bütün sorunları çözmeye talibiz. Biz zenginleşmek için, köşeyi dönmek için iktidar istemiyoruz bunların yaptığı gibi; biz, bu millete hizmet etmek için, bu milletin hizmetkarı olmak için biz iktidar istiyoruz diyorum.
Ve Kayseri'de güzel bir görsel şölen vardı, Erciyes Üniversitesi'nin bahar şenliği vardı, binlerce öğrencinin söylediği İzmir Marşı vardı. İzlerken gözüm yaşardı ve o evlatlarımızın bu ülkeye umudu nasıl büyüttüklerini gösterdi bize. Beraber yaşamanın, birlikte yaşamanın, tarihimize sahip çıkmanın önemini bize anlattılar. O şenliğe katılıp İzmir Marşı’nı okuyan bütün Kayserili gençlerin, orada bulunan bütün gençlerin tek tek alınlarından öpüyorum. Siz iyi ki varsınız, iyi ki varsınız.
Ve onlar, emin olun Türkiye Cumhuriyeti'ni büyütecek olanlardır, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne itibar kazandıracak olanlardır. Onlar, hepimize, yaşlımıza, gencimize umut olanlardır ve biz onların her türlü hakkını ve hukukunu koruyacağız. Şenlik mi yapacaklar? Şenlik yapsınlar. O gençlere yine sesleniyorum: İktidar değiştiğinde, "acaba tweet atarsam başım belaya girer mi?" diye sakın düşünmeyin. Bizim iktidarımızda rahatlıkla bizi eleştirebileceksiniz. Bizim iktidarımızda bizi eleştirdiniz diye sabahın 6'sında kapınız asla çalınmayacak ve asla gözaltına alınmayacaksınız. Düşüncelerini her gencimiz özgürce ifade edecek, bunun da sizlere sözünü veriyorum.
Efendim, Aydın'dan çiftçi kardeşlerim buradalar; evet hoş geldiniz, şeref verdiniz. Jeotermalin ne olduğunu biliyorum. Sularınızın, havanızın kirlendiğini biliyorum. Emin olun bütün bu sorunların hepsini çözeceğim. Hepsini çözeceğim yalnız bize katılacaksınız, bize katılacaksınız; kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle bize katılacaksınız.
Biz bir nehir olup okyanusa, yani Türkiye'ye bakacağız, beraber bakacağız. Bu ülkeye kim çalışıyorsa, bu ülkeye kim hizmet veriyorsa onun yanında olacağız. Dolayısıyla bize katılın, beraber havamızı, suyumuzu ve toprağımızı koruyalım. Beraber yapacağız biz bunu.
Efendim, benim mücadele ettiğim alanlardan birisi de uyuşturucu baronları. Uyuşturucu baronları; her gelir grubuna göre uyuşturucu ticareti yapan, pazarlaması yapan kişiler. Bunlar en büyük desteği saraydan alıyorlar, iktidardan alıyorlar, onlarla fotoğraflar çektiriyorlar. Evlatlarımızı zehirleyen bu uyuşturucu baronlarına da sözümdür: İktidarımızda bütün uyuşturucu baronlarının saltanatına son vereceğiz. Onların burunlarından fitil fitil getirmezsem, bana da Kemal demesinler.
Tamamını yapacağız, hiç endişe etmeyin. Uyuşturucu baronları ile de mücadele edeceğiz, gencecik çocuklarımızın zehirlenmesine asla izin vermeyeceğiz.
Bir şey daha: Sivas'tan geldi arkadaşlarım, değişik illere gitmişti milletvekili arkadaşlarımız. Sivas'ın Yakupoğlan Köyü; güzel bir köy, 2 bin civarında nüfusu var. Okulu yıkılmış "deprem var, vesaire" falan diye ve 2019'da "okulunuzu yeniden yapacağız" demişler. 2019, 2020, 2021, 2022... Okul yapılmıyor. 450 öğrenci, 30 kilometre uzaklıktaki bir Güneykaya Köyü'ne gidiyor. Öğrenciler her gün 60 kilometre yol gidiyorlar ve 17 kişilik araca, 50 kişi biniyor. Buradan söyleyeyim: Yakupoğlan Köyü Muhtarı Osman Bal. Sevgili Muhtarım; o arsayı, yani okulun yerini bize tahsis etsinler, ben okulunuzu 1 yıl içinde yapacağım ve size teslim edeceğim. Bunların yapamadığını yapacağız. Bunlarda evlat sevgisi bile yok ama biz yapacağız. Size okulunuzu teslim edeceğiz.
Efendim. Her konuşmamda devletin nasıl yönetileceğinden, devletin nasıl yönetilmesi gerektiğinden söz ederim, devletin kurumlarından söz ederim. Merkez Bankası gibi, Türkiye İstatistik Kurumu gibi, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu gibi, Kamu İhale Kurumu gibi ve bu kurumların başına yetkin kişilerin, liyakatli kişilerin getirilmesini isterim. Bu kurumlara sıcak siyasetin müdahale etmesini istemeyiz. Çünkü bu kurumların görevini belirleyen Türkiye Büyük Millet Meclisi, kanunla belirlemiş, herkes bu görevini yerine getirecek. Ama TÜİK'e, yani Türkiye İstatistik Kurumu'na müdahale ediyorlar "enflasyonu düşük göster" diye. Enflasyonu düşük göstermek ne demektir? İşçiye düşük maaş vereceğim, emekliye düşük maaşı vereceğim, dul ve yetime düşük maaş vereceğim, memura düşük maaş vereceğim... Düşük maaş vermek için baskı kuruyorlar. Namuslu olanlar, düzgün olanlar, ahlaklı olanlar bıraktılar işi, "biz bu vebale ortak olmayız" dediler. Şimdi bunu yapıyorlar.
Değerli arkadaşlarım; kişinin hakkını elinden alırsanız, yasalarla kendisine verilen görevi bir yönetici yerine getirmezse, suç işlemiş olur. Memurun hakkını niye vermiyorsunuz, işçinin hakkını niye vermiyorsunuz, emeklinin hakkını niye vermiyorsunuz, dul ve yetimin hakkını niye vermiyorsunuz? Bunlar enflasyona neden olmadılar ki? Enflasyonu yapan sensin, enflasyonu büyüten sensin, gerekçe arayan sensin. "Hiçbir günahı olmayan memurun, işçinin, emeklinin, dul yetimin hakkını nasıl ellerinden alırım, onlara nasıl daha düşük aylık veririm" diye oturup, TÜİK'e müdahale ediyorsun. Buna karşıyız, bunu da düzelteceğiz. Dolayısıyla işçilere de sesleniyorum, emeklilere de sesleniyorum, dul ve yetimlere de sesleniyorum, memurlara da sesleniyorum: Halkınızın yenmesini istemiyorsanız, bize katılacaksınız, yanımızda duracaksınız, beraber olacağız, birlikte olacağız, hakkınızı teslim edeceğiz, hukukunuzu teslim edeceğiz. (Alkışlar)
Efendim, enflasyon için de bir sürü gerekçe buldular, daha sonra uyduruyorlar her seferinde. İşte; bütün dünyada enflasyon var, bütün dünyada şöyle var, krizler var, şunlar var, bunlar var... Ne hikmetse bu arada "CHP enflasyonu yarattı" demiyorlar. Bir şey oldu herhalde. Çünkü artık onlar da bunun tutmadığını gayet iyi biliyorlar.
Bakın; özellikle vatandaşlarıma, bizi televizyonları başında dinleyen vatandaşlarıma seslenmek isterim: Ukrayna ile Rusya savaş halinde. Savaş halinde olan iki ülkedeki enflasyon rakamlarını vereceğim: Ukrayna da yüzde 16.4, Rusya da 17.8. Savaş halindeki iki ülkede enflasyon 16.4 ve 17.8. TÜİK'in bütün baskılardan sonra kamuoyuna açıkladığı enflasyon ise yüzde 73.50. ENAG'ın, yani Enflasyonu Araştırma Grubu'nun yaptığı araştırmaya göreyse, gerçek tüketici enflasyonu yüzde 160.76. Bunu zaten vatandaş görüyor, alışveriş yaparken görüyor. Üretici enflasyonu, gene TÜİK'in açıkladığı üretici enflasyonu ise yüzde 132.16 değerli arkadaşlarım. Bunun da bilinmesini isterim.
Enflasyonla mücadele konusunda, Hazine ve Maliye Bakanı ilginç bir şey söyledi: "Enflasyonla mücadeleyi tek boyutlu olarak sadece devletin çözeceği bir sorun olarak görmüyoruz" diyor. Kim çözecek peki enflasyonla mücadeleyi devlet çözmeyecekse? Devletin ne olduğunu bilmiyorlar, devletin nasıl oluştuğunu bilmiyorlar. Enflasyonla mücadelede, fiyat istikrarını sağlamada hangi kurumun yetkili olduğunu da bilmiyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu yetkiyi hangi kuruma verdiğini de bilmiyorlar. Bu kadar bilgisiz insanların yönettiği bir ülke, maalesef bu durumda. Fiyat istikrarından sorumlu kurum, -Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkiyi vermiş- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Ama bu yetki ellerinden alınmış durumda, bunu sağlayamıyorlar değerli arkadaşlarım.
Bu arada yaşanan ekonomik buhran dolayısıyla da öyle bir noktaya geldiler ki, şimdi sıra vatandaşı suçlamaya geldi. Erdoğan söylüyor, sarayda oturan zat söylüyor: "Sorunun bir tarafında vatandaşlarımızın bir kısmının tasarruflarını hâlâ döviz cinsinden yapmaktaki ısrarları var. Yani vatandaşlar dolar bazında doları tasarruf olarak tutuyorlar, bu da onların suçu, bizim suçumuz değil..."
Devlet nasıl yönetiliyor değerli arkadaşlarım? Bir devlet böyle yönetilemez. Devleti bu kadar bilgisiz, irfansız yönetemezsiniz. Yönetirseniz, bu noktaya gelir Türkiye. Acaba Erdoğan hiç düşünüyor mu? Ya arkadaşlar, bu vatandaşlar neden tasarruflarını döviz olarak tutuyorlar? Seni yarattığın, tablo dolayısıyla, tasarrufumu koruyayım diye. Ve sen hiç kendine sordun mu? Sen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından neden dolarla borçlandın? Sen borçlanıyorsun, dolarla borçlanıyorsun ve Sen Türkiye'deki ihalelere dolar bazında, avro bazında garantiyi nasıl verdin? Kendisini suçlayacağına, vatandaşını suçluyor "neden doları tutuyorsun bankada" diye. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin buradan çıkması lazım. Tabii "bize katılın" derken, çiftçileri, üreticileri, esnafı, taksiciyi, şoförü herkesi istiyorum ama muhafazakar genç kadınların da bize katılmasını istiyorum.
Muhafazakar genç kadın kardeşlerim, size de iki çift lafım var: Bunların ne yaptığını biliyorsunuz. Gezi Olayları dolayısıyla bu ülkenin annelerine, bu ülkenin kadınlarına nasıl hakaret edildiğini biliyorsunuz. Yarın döner, bunlar size de hakaret ederler. Ama biz şuna inanırız: Cennet, anaların ayakları altındadır ve kadına saygı duyarız.
Efendim, "CHP diyecekler, bize hep gelip CHP'yi kötülediler" diyecekler. Şuna inanmanızı isterim: CHP eski CHP değil, siz eski siz değilsiniz. Artık beraberiz, artık birlikteyiz; aynı değerleri savunuyoruz, aynı değerleri savunmaya devam ediyoruz. Buna da inanmanızı isterim.
Efendim, bu aralar yine AK Parti'nin Kızılcahamam kampında, yine sevgili bakan: "Bu sistemden dar gelirliler zarar görüyor" diye bir açıklama yaptı. İtiraf... Önce kutlamak lazım, yani gerçeği ifade ediyor. "Bu sistemden dar gelirliler zarar görüyor, onlar kaybediyor" diyor bu sistemden. "Onlar bizim sorunumuz değil" diyor.
Değerli arkadaşlarım; bir ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı var olan sistemden dar gelirlerin zarar gördüğünü, onun dışındaki kesimlerin zarar görmediğini itiraf ediyorsa ve bu zarar aynen devam ediyorsa, fakirin fukaranın korunması konusunda hiçbir önlem alınmıyorsa, bu iktidar kendi kuyusunu kazıyor demektir ve biz bu iktidarı hep birlikte göndereceğiz ve tepedekini de emekli edeceğiz inşallah, emekli edeceğiz.
Zalim sarayında oturur, halkı görmezmiş. Halkı gören, halkı için çalışan kişiye saygı duyarız ama sarayında oturup bir elin yağda bir eli balda, etrafındaki insanlarla birlikte fakirden alıp, bir avuç tefeciye dünyanın kaynağını aktarıyorsan, senin bu memlekete hiçbir faydan artık olamaz. Hele hele evlatların buradan malları alıp, Amerikalara götürüyorsa, gökdelenler yapıyorsa, çiftlikler satın alıyorsa, senin bu memlekete bir faydan olmaz. Bu ülkeye faydalı olacak, bu ülkenin halkını düşünenlerdir, vatandaşları arasında hiçbir ayrım yapmayanlardır. Bunu herkesin bilmesini isterim.
Şimdi bu bölümü iyi dinleyin: Nasıl oluyor da alt gelir gruplarından, yani fakirden, fukaradan, memurdan, işçiden, efendim taksiciden, apartman görevlisinden, ev kadınından nasıl oluyor da gelirler bir avuç üst gelir grubuna aktarılıyor? Bunun yolunu, yöntemini nasıl yapıyorlar? Millet fukaralaşırken, nasıl oluyor da tepede bir avuç insan milyar dolarlara sahip oluyor? Hangi politikalarla oluyor bu? Bunu anlatacağım size değerli arkadaşlar. Cumhuriyet tarihinin en büyük kaynak transferini yaşıyoruz aslında. Cumhuriyet tarihini geniş halk kitlelerinden alıp, bir avuç insana kaynak transferinin nasıl yapıldığını görüyoruz.
Önce şöyle yapıyorlar: Büyük ihalelere çağırıyorlar, "sana verdim" diyor ihaleyi. Öyle İhale Kanunu vesaire falan, bunların hiçbir önemi yok. Biz bunlara 5'li çete diyoruz. Milyar dolarlık işleri alıyorlar, bunlara veriyorlar, "al senin olsun" diyorlar, "bu ihaleyi, bu işi sen yap" diyorlar. Bu birincisi.
İkincisi; "Tamam, ben yapacağım ama Türkiye'ye gidiyorum, bankalar bana para vermiyor. Doları, avroyu nereden alacağım? Yurtdışından alacağım. Kim garanti olacak?" Bu çetelere aynı zamanda, bu oligarklara aynı zamanda, bu saray beslenmelerine aynı zamanda Hazine'yi garanti ediyorlar. "Git paranı al, Hazine olarak, devletin hazinesini sana garanti olarak teslim ediyorum" diyor. Yani "ben parayı ödemiyorum" dese, bizim ödediğimiz paralarla onun aldığı borç ödenecek.
Üçüncüsü, gelir garantisi veriyorlar. Şimdi yap-işlet-devret; bir şeyi yapıyorsun, işletiyorsun, belli bir zaman dilimi sonunda devlete devrediyorsun. Buna gelir garantisi verilmez. Bunların zarar etme şansı sıfır ve olağanüstü kârlar elde ediyorlar ve devlet bunlara diyor ki: "Ben sana ayrıca bunu yap. Borç aldın, garanti veriyorum, Hazine garantisi veriyorum. Ayrıca sana gelir garantisi de veriyorum." Ballı Kaymak... Dolayısıyla değerli arkadaşlarım bu üçüncü olay.
Dördüncüsü; diyor ki adam: "Aldım ama bir şey daha yapalım." Ne yapalım? "Dolar bazında aldım ve Amerika'da enflasyon var. Onu da acaba bizim vatandaşların sırtına yıksak mı? Almanya'dan aldım avro, orada da enflasyon var yüzde 6-7, yüzde 10; onu da bizim vatandaşın sırtına yıksak mı?" Evet, yıkalım diyorlar ve o da yıkılıyor. Yani bizim ülkenin enflasyonun dışında, bir de ayrıca dolar aldılarsa Amerika, avro aldılarsa Avrupa'nın enflasyonu da bu ülkenin sırtına, insanın sırtına yıkıyorsunuz. Gelir garantisi dışında, ayrıca enflasyon garantisi de veriliyor.
Yetiyor mu? Hayır. Tabi bunlar akıllı adamdır vurguncu adamlar, besleme adamlar bunlar; aldıkları parayı paylaşıyorlar, rüşvet dağıtan adamlar bunlar aynı zamanda ve bunlar diyorlar ki: "Ya iktidar değişirse ne olur? O zaman sözleşmeye bir hüküm koyalım, iktidar değişirse yetkili, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin mahkemeleri olmasın; yetkili, İngiliz mahkemeleri olsun." “Olur” diyorlar, onu da koyuyorlar oraya ama hepinizin huzurunda söz veriyorum, hepinizin huzurunda: İster İngiliz mahkemelerini, ister Amerikan mahkemelerini, ister Japonya mahkemelerini, ister Avustralya mahkemelerini; nereyi yetkili kılarsanız kılın, geleceğim burnunuzdan fitil fitil getireceğim ve o hakkı alıp bu millete teslim edeceğim.
Daha yetmiyor, daha yetmiyor bunlara. Diyorlar ki: "Parayı aldık, ihaleyi de aldık, garantiyi de aldık. Dağıttım ben bu parayı, bir sürü adam var. Ödemem lazım onlara da, iş takipçisi var bir sürü. Politikacılar var, beslemem lazım, ayda 10 bin dolar alan siyasetçi var. Bu parayı ben ödüyorum, nasıl olacak şimdi?" Meraklanma, sana ayrıca ek gelir garantisi veriyorum diyor. Süreyi uzatacağım; 100 mü kazanıyordun? Biraz süreyi uzatayım, ayrıca 50 daha vereceğim diyor ve ek gelir garanti de veriliyor değerli arkadaşlarım.
Örnek vereyim size: Kuzey Marmara Otoyolu'nun, Kurtköy-Akyazı kesimi sözleşme süresi, yasal sözleşme süresi 2222 gün uzatıldı, beyler daha fazla para kazansın diye. Örnek vereyim, bu vurgunun boyutları ne? Tamam, 6 madde saydık da vurgunun boyutlarını ne?
Yap-işlet-devret modeliyle yapılıp hizmete açılan 8 karayolunun toplam maliyeti -tam rakamı vereyim- 22 milyar 215 milyon 713 bin 989 dolar. Yani kısaca 22 milyar dolar, 8 kara yolunun maliyeti, bunların ortaya koyduğu maliyet. Verilen garantiyi ne kadar? Herhalde 22 milyar maliyeti olunca, garanti biraz üstünde olur derseniz. 22 milyar maliyete karşı verilen garanti 59 milyar 747 milyon 817 bin 122 dolar. Ya bunlarda vicdan var mı? Bunlarda ahlak var mı? Bunlar da insan sevgisi var mı? Ya devletin hazinesi böyle soyulur Allah aşkına ya? 22 milyara mal edeceksin, 59 milyar lira garanti vereceksin. 59 milyarı alan kendi cebine mi koyacak bunu? Birilerinin siyasetini finanse edecek, onların Manhattan'da gökdelen yapmalarına imkan sağlayacak, onların Muhammed Ali Clay’in çiftliğini almasına imkan sağlayacak. Tek başına bunu verirler mi adama?
Bu yol, gelelim şehir hastanelerini ve bir şey daha yaptılar, o da çıktı ortaya; İstanbul Havalimanı'nı yaptılar, işletiyorlar. Atatürk Havalimanı'nı çalıştırmama sözü almışlar sözleşmeyle. Sözleşmeye hüküm koymuşlar, "İstanbul'un Trakya yakasında ikinci bir havalimanı çalıştırılamayacak" diye. Orada duruyor boş, çalıştırmıyorlar, beyler kazanacak. Ne dedik? 22 milyara mal et, 59 milyar lira gelir elde et. Böyle bir düzen dünyanın hiçbir ülkesinde, böyle bir soygun dünyanın hiçbir ülkesinde yaşanmamıştır. 59 milyar doları kim ödeyecek? Bu ülkenin çiftçisi, bu ülkenin emeklisi, bu ülkenin işçisi, bu ülkenin memuru, bu ülkenin sanayicisi, yani 85 milyon insan bir avuç çeteye, bir avuç saray beslemesine, bir avuç oligarka teslim edilmiş vaziyette.
Bir şey daha, hastanelere gelelim. Bu yoldu, hastaneyle ilgili de bilgi vereyim size değerli arkadaşlar, o da enteresan: Kamu-özel işbirliğiyle malum hastaneler de yapıldı. 13 şehir hastanesinin maliyeti, yatırım maliyeti 6 milyar 900 milyon dolar. 13 şehir hastanesini 6 milyar 900 milyon dolara mal ettiler. Verilen garanti; 6 milyara mal olan şehir hastanelerine verilen garanti, 57 milyar 500 milyon dolar.
Şimdi geçmişte AK Parti'ye, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime seslenmek isterim: Böyle bir soyguna sizin vicdanınız el veriyor mu? Fakirin fukaranın hakkının bir avuç beslemeye, bir avuç oligarka teslim edilmesine sizin vicdanınız el veriyor mu? Ha diyorsanız ki: "Ya vallahi el vermiyor.” O zaman size bir sözüm var. Bu tabloyu tersyüz etmek mi istiyorsunuz? Bu saray beslemelerinden vatandaşın verdiği paraları geri almak mı istiyorsunuz? Hakkı, hukuku ve adaleti mi istiyorsunuz? Tek yolu var: Bize katılın!
Bakın bunu gayet açık, gayet net söylüyorum. Verdiğim rakamlar doğru, bunlar gizliyorlar. Çıkıp desinler "bu rakamlar yanlıştır" diye. Bütün bunlara izin veren kişi, sarayda oturan zattır. O süre uzatımı vardı ya 2222 gün süreyi uzatan, altında Erdoğan'ın imzası var. "Yoktur" desin bakayım, diyemez... Görecektir tabloyu, diyemez onu. Kendi imzasıyla yazısını göstereceğim, "benim altında imzam yoktur" desin. Diyemez. Suç ortaklığı, en güçlü ortaklıktır değerli arkadaşlar. Buradaki suç ortaklığıdır. Ha bunlarla helalleşecek miyiz? Yok efendim, bunlarla hesaplaşacağız. O ayrı bir şey, bunlarla hesaplaşacağız.
Ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormuyorsam, siyaseti niye yapıyorum? Vatandaşın hakkını, hukukunu savunmuyorsam, siyaseti niye yapıyorum ben o zaman? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını, çiftçinin, emeklinin, kamyon şoförünün, taksicinin, TIR şoförünün, kantincinin hakkını, hukukunu savunmayacaksam, niye siyaset yapıyoruz? Bunları çözeceğiz ve bunlar bir avuç kişiye çalışıyorlar ve tefecilere çalışıyorlar. O rakamı da vereyim size. 2018'i aldım, eskiye gitmedim. 2018'den, Nisan 2022'ye kadar bunların tefecilere ödedikleri faiz 592 milyar 689 milyon Türk Lirası. 592 milyarla ne yapılır arkadaşlar? "Faizi indireceğiz" diyor. “Faizi indireceğiz” diyorsa, faiz artacak demektir. Enflasyon düşecek diyorsa, enflasyon artacak demektir. Bu ülkede hiç kimse aç değil diyorsa, o da biliyor ki bu ülkede binlerce çocuk aç. Ne söylüyorsa, bilin ki tam aksi olacaktır.
"Benim tek yüzüğüm var, yüzüğümden başka bir şeyim yok" diyenler, Manhattan'da gökdelenler yapıyorlar, Muhammed Ali'nin çiftliğini aldılar. Şimdi merak ettiğim nokta şu: Milletin yüzüne nasıl bakıyorlar bunlar? Emin olun ya, milletin yüzüne nasıl bakıyorlar?
Evet, çözeceğiz. Hiç kimse endişe etmesin, hiç kimse karamsarlığa kapılmasın; beraber, birlikte, kucaklaşarak, el ele vererek, bize katıldığınız sürece bu nehrin okyanusa aktığını göreceksiniz. Bu nehrin Türkiye'yi huzura kavuşturduğunu göreceksiniz. Bu nehrin herkese huzur, herkese bereket getirdiğini göreceksiniz. Bu nehrin bereketli alanları, ovaları suladığını göreceksiniz. Bu nehrin nasıl toplumla helalleştiğini göreceksiniz.
Hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.