CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, SAMSUN’DA MUHTARLAR VE STK TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Otoriter tek adam rejimi olsun diyorsanız “Evet” oyu, parlamenter demokratik sistem olsun diyorsanız Hayır oyu kullanacaksınız. Bunun partilerle, kişilerle, seçimle bir ilgisi yok. Bu bir rejim tercihi” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun’da muhtarlar ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplantının basına açık bölümünde yaptığı konuşma şöyle:
Sevgili dostlarım, değerli muhtar arkadaşlarımız, şehit aileleri, gazilerimiz, sivil toplum kuruluşlarının değerli üyeleri, bugün düşüncelerimi aktaracağım size anayasa değişikliği dolayısıyla. Ama bir siyasi partinin Genel Başkanı olarak değil, ülkesini seven sizler gibi, bayrağını seven sizler gibi, milletin seven sizler gibi bir vatandaş olarak konuşacağım. Çünkü 16’sında Nisan’ın sandığa gittiğimizde bir seçim yapmıyoruz, bir siyasi partiyi seçmiyoruz, bir siyasi partiye oy vermiyoruz, ülkemizi, milletimizi, torunlarımızı, geleceğimizi ilgilendiren bir anayasa değişikliğine “Evet” mi diyeceğiz, “Hayır” mı diyeceğiz? Bir referandum yapacağız.
Bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Siyasete giren, devlette 27,5 yıl çalışan, rahmetli Özal’dan tutun rahmetli Demirel’e kadar, Erdal Bey’den tutun Tansu Hanım’a kadar çalışan, bu ülkeye çalışan, siyasete girdiği günde alın teriyle kazanılan malvarlığını kendi internet sitesine koyan bir vatandaş olarak sizlerle konuşacağım.
BİZİM ÜLKEMİZ DÜNYANIN EN GÜZEL ÜLKESİ
Bugün Nevruz Bayramı, baharın uyanışı, ağaçların çiçeğe durduğu tarih, gün. Bahar hepimizin kanını kaynatır, doğanın, tabiatın uyanışını görürüz, yaprakların, dağların yeşillendiğini görüyoruz. O yeşilliğe baktığımızda evimizin önünde beyaz çiçek açan bir erik ağacı varsa ona böyle bir gönül ferahlığı içinde bakarız. Tabiatın ne kadar güzel olduğunu görürüz.
Girişi böyle yapmamın nedeni şu; bizim ülkemiz dünyanın en güzel ülkesi, dünyanın çok ülkesini gezdim, en güzel ülke bizim ülkemiz. Bu güzel ülkede niye birbirimize farklı bakıyoruz, niye kutuplaşıyoruz, niye kavga ediyoruz? Siyasetin görevi halka hizmet etmekse halka hizmette yarışalım biz, niye kavgada yarışıyoruz, hangi gerekçeyle? Neredeyse komşumuzun kimliğini soruyoruz, inancını sorguluyoruz, yaşam tarzını sorguluyoruz, o da insan, ben de insanım, siz de insansınız, hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Ortak paydamız ne? Bayrağımız. Seviyor muyuz? Baş tacı. Ülkemiz ortak paydamız, seviyor muyuz, elbette baş tacımız. Şehitlerimiz boşuna mı hayatlarını veriyorlar? Toprak için, vatan için, bayrak için. Peki nasıl yaşamak istiyoruz? Bir arada, beraber, kardeşçe yaşamak istiyoruz. Tabiata bakın, ormana bakın, her türden ağaç vardır. Her türden canlı vardır. Ama tabiatın bir uyumu vardır. İnsanoğlu bozmazsa tabiatın kendi içinde bir uyumu vardır, bir dengesi vardır. Bizim toplumumuzda, demokratik toplumlarda uyumu sağlayan temel adına anayasa diyoruz. Bir toplumda uyumu sağlar. Neden? Çünkü anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir. Muhtarında, sanayicinin de, vatandaşında, kadınında, erkeğinde haklarını güvence altına alır. O nedenle biz buna anayasa diyoruz, yasaların anası diyoruz. Peki anayasalar nasıl olmalı? Bir toplumu bölmemeli, ayrıştırmamalı anayasalar. Anayasalar tam tersine toplumu birleştirmeli, kaynaştırmalı.
DİLİNE HAKİM OLAMAYAN DEVLETİ İYİ YÖNETEMEZ
Tarihten küçük bir örnek vereyim size. Devlet yönetimi nasıl olur? Devlet yönetiminde istişare vardır danışma, müşavere, devlet yönetiminde sağduyu vardır, devleti yönetenler dillerine hakim olmak zorundadırlar. Diline hakim olamayan devleti iyi yönetemez. Devleti yönetecek kişilerin bilgili olması lazım, birikimli olması lazım, sabırlı olması lazım, sağduyulu olması lazım, vatandaşları arasında ayrımcılık yapmaması lazım, her vatandaşını kucaklaması lazım. Tarihimize baktığımız zaman böyleyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldi, Samsunlular için gurur vesilesidir. Öncesine gidelim 1915’e Çanakkale’ye. Yedi düvel Çanakkale’yi geçmek istedi. Çanakkale’nin her karış toprağında şehitlerimiz vardır. Yedi düvel Çanakkale’yi geçemedi. “Çanakkale geçilmez” dedik.
Dolayısıyla Çanakkale üzerine söylenen türküler hepimizin yüreğini acıtan türkülerdir. “Çanakkale içinde vurdular beni” derken bir askerin Çanakkale’de yaşadıklarını anlatır. “Ölmeden mezara koydular beni.” Bu türküyü dinleyip de duygulanmayan bir insanımız var mı? Yoktur. İzin verilmedi, bu ülke korundu. 14 – 15 yaşında çocuklarımız orada şehit düştü. Geçiyorum 3 yıl sonrasına. Çanakkale geçilmez, güzel. 3 yıl sonra bir kişi kalktı bir imza attı Çanakkale boğazını bizim o savaştığımız bütün savaş gemileri ve devletler geldiler ve Marmara’da demirlediler. 16 Mayıs 1919 ve Atatürk Samsun’a geldi. Bir kişiye verilen yetki Çanakkale’nin geçilmesine yol açtı. Bir kişinin attığı bir imza düşman gemilerinin gelip Marmara’da demirlemesine yol açtı. Atatürk Samsun’dan Amasya’ya geçerken Amasya Tamimi yayınlandı. Ne diyordu tamimde? “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır.“
AKIL AKILDAN ÜSTÜNDÜR
Sevgili muhtar kardeşlerim, bu cümleyi sakın unutmayın. Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bizim tarihimizde millet kavramının resmi bir belgeye girdiği belki de ilk belgedir Amasya Tamimi. Çünkü Osmanlı’da millet kavramı yoktur. Millete en güçlü vurgu yapmıştır Amasya genelgesi. Millet azim ve kararlılıkla milletin istiklalini kurtaracaktır diye. Sonra Erzurum, sonra Sivas Kongreleri. Hiçbirisinde tek adam yoktur. Erzurum Kongresinde tek adam var mı? Hayır kongre var, heyet var orada oturup konuşuyorlar. Sivas Kongresinde tek adam var mı? Hayır heyet var oturup konuşuyorlar. Hatta Tıbbiyeli Hikmet vardır orada, genç bir doktor. Mandacılık tartışılır Sivas Kongresinde. Biz kendi kendimizi mi yönetelim yoksa Amerika veya İngiltere mi gelsin Türkiye’yi yönetsin? Tıbbiyeli Hikmet çıkar kürsüye ve Mustafa Kemal Atatürk’e şunu söyler, “Mandacılığı reddediyoruz, siz mandayı savunursanız size karşıda direniriz” diyor ve mandacılığa karşı çıkılıyor Sivas Kongresinde. Neden tek adama yetki verilmiyor? Çünkü ortak akıl denen bir şey var akıl akıldan üstündür. Bir kişi yanılabilir, bir kişi hata yapabilir. Benim görmediğimi herhangi bir vatandaşım görebilir. Allah’ın bize verdiği en değerli hazine akıldır. İnsan dışında aklını kullanan başka bir canlıda yoktur. O nedenle hata insana mahsustur.
BİR KİŞİ 80 MİLYONDAN BÜYÜK MÜDÜR?
Şimdi biz bir anayasa değişliği yapıyoruz. Bir kişiyi olağanüstü yetkilerle donatıyoruz. Bu değişiklikle bir kişiyi olağanüstü yetkilerle donatıyoruz. Diyeceksiniz ki ne tür yetkiler veriyoruz? Mademki muhtar arkadaşlarım burada çoğunlukta söyleyeyim. Seçilir bir Başkan gelir bir kararname yayınlar, muhtarlıklar kaldırılmıştır o kadar. Bir kararname, muhtarlıklar kaldırılmıştır, resmi gazetede yayınlanır muhtarlar da tası tarağı toplarlar evlerine çekilirler bitti. Bu yetki doğrudur diyorsanız, bu yetki verilmelidir deniyorsa gidilip referandumda “Evet” oyu kullanılacak. Bu yetki yanlıştır, böyle bir yetki verilemez deniyorsa referandumda gidilecek “Hayır” oyu kullanılacak. Bakın zor bir şey değil bu kadar basit. Belki bazı muhtar arkadaşlarım şunu söyleyebilirler olur mu muhtarlık kaldırılır mı? Biz o kişiye aynı zamanda TBMM’yi fesih yetkisi veriyoruz. İstediği zaman meclisi feshedip seçime götürme yetkisi veriyoruz. Dönüp size diyecek ki ne demek istiyorsun kardeşim ben meclisi fesih yetkisi bile aldım muhtarlığımı feshetmeyeceğim. Parlamentoyu fesih yetkisini vermek doğru mudur? Bunu da oturup konuşmamız lazım. Milletvekillerini kim seçiyor? Hepimiz seçiyoruz. A partisi, C partisi, hangi partidense. Vatandaşlarımız seçiyorlar Ankara’ya milletvekili olarak gönderiyorlar Türkiye Büyük Millet Meclisini kendi aralarından bir başkan seçiyorlar ve meclisi oluşturuyorlar. Milli irade Türkiye Büyük Millet Meclisinde en güçlü şekilde tecelli ediyor. Peki bizim, 80 milyon vatandaşı temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisini bir kişi hangi gerekçeyle feshedecek ve niçin feshedecek? Mademki bir kişi milli iradeyi feshetme yetkisine sahipse, bu milli iradenin değeri var mıdır? Yani bir kişi 80 milyondan büyük müdür? Bu 80 milyonun aklı yok mudur, niye milletvekillerini seçti oraya gönderdi?
PARLAMENTER DEMOKRATİK SİSTEMDEN, OTORİTER TEK ADAM REJİMİNE GEÇİYORUZ
Peki bugünkü modelde nasıl onu anlatayım. Bugünkü modelde diyelim ki, muhtarlıkları kaldıracaklar, bunun için bir kanun gelmesi lazım, mecliste görüşülmesi lazım, komisyonlarda görüşülmesi lazım. Muhtar temsilcilerinin, dernek temsilcilerinin komisyonlara gelir, komisyonlarda konuşurlar, ya kapatılsın veya kapatılmasın görüşleri neyse ifade ederler. Mecliste tartışılır ve ona göre karar verilir. Kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi alır bir kişi almaz. Meclis yeniden seçime gidebilir mi? Elbette gidebilir. Erken seçim kararını kim alır? Bir kişi almaz Türkiye Büyük Millet Meclisi alır. Oturur milletvekilleri derler ki, biz yeniden erken seçime gideceğiz. Kendileri karar verirler yani milli irade karar verir bir kişi karar vermez. Buna evet mi diyeceksiniz, hayır mı diyeceksiniz? Takdir tamamen size aittir. Sadece bu mu verdiğimiz yetki? Hayır. Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili her türlü kararnameyi Başkan çıkaracak. Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili her türlü kararı alabilecek. Mesela ne? Kaç bakanlık olacak? Sadece Başkan bilir kaç bakanlık olursa. 10 tane mi? 10. 50 tane mi? 50. Hiç bakanlık olmayabilir de takdir tamamen ona ait. Peki mevcut sistemde bir bakanlığın kurulmasına kim karar veriyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Milli Eğitim Bakanlığı mı kurulacak Türkiye Büyük Millet Meclisi karar verir, bakanın görevlerini tanımlar, bakanlığın görevlerini tanımlar. Kim neyi nasıl yapacak onları belirler. Milli Savunma Bakanlığı mı o, Bilim Teknoloji Bakanlığı mı kurulacak Türkiye Büyük Millet Meclisi kurar. Yeni modelde meclisin böyle bir yetkisi yok. Başkan karar verecek, falan bakanlığı kurdum. Peki kaç Başkan Yardımcısı olacak? O da belli değil. Afganistan’da Cumhurbaşkanının iki yardımcısı yani iki başkan yardımcısı yine seçimle gelir. Sayı bellidir iki. Afganistan’dan söz ediyorum Türkiye’den söz etmiyorum. Bizde hiç sayı belli değil. Hiçbirisi de seçimle gelmiyor tamamen takdire bağlı, başkanın takdirine bağlı. Siz buna çok doğrudur diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Bu yanlıştır böyle bir şey olmaz, meclis ikinci sınıf bir meclis değildir diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Bunun siyasi partilerle bir ilgisi yok. A partisi, B partisiyle de bir ilgisi yok. Bu devletin yönetim şekli, rejimi değiştiriyoruz. Rejim parlamenter demokratik sistemden, otoriter tek adam rejimine geçiyoruz. Otoriter tek adam rejimi olsun diyorsanız “Evet” oyu kullanacaksınız, parlamenter demokratik sistem olsun diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Öyle kafaları karıştıracak bir soru da yok ortada. Her şey çok açık, her şey çok net.
BUNUN PARTİLERLE BİR İLGİSİ YOK
Bakın size bir örnek daha vereyim. Bugünkü sistemde diyelim ki Sayın Cumhurbaşkanı yurtdışına gitti olur Afrika’ya gider, Fransa’ya gider, Almanya’ya gider. Ne zaman? 3 gün, 5 gün, bir hafta veya hastalanır. Ne olur? 3 gün, 5 gün birisi vekalet eder. Bugün mevcut sistemde Sayın Cumhurbaşkanı bir yere gittiğinde ona vekaleti Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı yapar. Neden? Çünkü Millet Meclisi Başkanı aynı zamanda tarafsızdır. Bütün siyasi partilere eşit mesafede davranmak zorundadır. Cumhurbaşkanı olmadığı zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı onu temsil eder. Mevcut sistem böyle. Peki getirilen değişiklik? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı vekalet edemiyor. Kim vekalet edecek? Başkanın seçtiği bir yardımcısı vekalet edecek. O da seçimle gelmemiş. Seçimle gelmiş milletvekili olmuş, sonra Başkan Yardımcısı olmuşsa milletvekilliğinden istifa etmek zorunda. Meclisle Başkan arasındaki bütün köprüler atılıyor. Diyorsanız ki, bu model doğrudur gidip “Evet” oyu vereceksiniz. Bu model yanlıştır Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı cumhur bir yere gittiğinde Cumhurbaşkanına kim vekalet eder? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı vekalet etmelidir diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Kendimize bir soru daha soracağız. Cumhurun Başkanı yani Başkan taraflı mı olmalı, tarafsız mı olmalı? Tarafsız olarak görev mi yapmalı, yoksa partizan mı olmalı bu kadar açık bir soru. Tarafsız olmalı partizan olmamalı diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız. Hayır Başkan taraflı da olabilir, partizan da olabilir-aynı zamanda partisinin Genel Başkanı olacak çünkü yeni anayasa değişikliğine göre, Başkan aynı zamanda hem Başkan, hem partisinin Genel Başkanı olacak-Bu normaldir diyorsanız gidip “Evet” oyunun altına mührü basacaksınız, tercihiniz öyle olacak. Zor bir soru mu? Hayır. Anlaşılmayan bir soru mu? Hayır hepsi gayet açık, gayet net. Bunun partilerle bir ilgisi var mı? Hayır hiçbir partiyle ilgisi yok. A partisi, C partisine oy verebilirsiniz o ayrı bir şey. Seçim yapmıyoruz, bir anayasa değişikliğini oylayacağız referandum. Onun için referandum.
BU KADAR YETKİ VERDİĞİMİZ KİŞİ, HİÇBİR YERDE HESAP VERMEYECEK
Bize dediler niye Anayasa Mahkemesine gitmediniz diye. Milletin istiklalini milletin azim ve kararı belirleyecektir arkadaşlar. Milletin kaderini mahkemeye bırakamayız, terk edemeyiz. Millet kendi kaderini kendisi belirleyecek. Ben demokrasi istiyorum diyorsa gidip oyunu kullanacak, otoriter rejim istiyorum diyorsa gidip oyunu kullanacak. “Evet” diyenin de, “Hayır” diyenin de başımızın üstünde yeri var. Bakın onu da söyleyeyim. Hiçbir vatandaşımı niye “Evet” diyorsun, niye “Hayır” diyorsun diye özel bir suçlama getirmiyorum. Öyle bir hakkımızda yok zaten. Ama benim sizden tek isteğim sandığa giderken düşünün elinizi vicdanınıza koyun, oturun, konuşun, tartışın sandığa öyle gidin o kadar. Benim istediğim o. Faturayı kim öder yanlışlık olduğunda? Başkana her türlü yetkiyi verdik, birisi kalktı bir yanlış yaptı. A Başkanı yanlış yapmaz da, B Başkanı gelir o yanlış yapar. B Başkanı yapmaz da, C Başkanı gelir 10 sene sonra o yanlış yapar. Bu kadar yetkiyi bir kişiye vermek doğru mudur? Onu oturup konuşmanız lazım. Ve şunu düşünün, bu kadar yetki verdiğimiz Başkan hiçbir yerde hesap vermeyecek.
BUNUN KİŞİLERLE DE İLGİSİ YOK, BU TAMAMEN REJİMLE İLGİLİ
Bugünkü modeli anlatayım size. Seçim olur, sizler oylarınızı kullanırsınız, çoğunluk partisinin Genel Başkanı Başbakan olur. Bugün örnekte olduğu gibi Binali Bey Başbakanlık görevini yapar. Başbakan seçilince ne olur? Kendi kabinesini kurar, milletvekillerinden oluşan bir bakanlar kurulu oluşturur. Bakanlar kurulu listesini alır götürür Cumhurbaşkanına, ona onaylatır. Sayın Cumhurbaşkanı Cumhuru temsil ediyorsunuz, 80 milyonu temsil ediyorsunuz, bizim hükümetimiz şu bakanlar oluşuyor. Cumhurbaşkanı imzalar. Sonra hükümet kendi programını hazırlar. Ben önümüzdeki 4 yıl içinde şunları yapacağım diye bir hükümet programı hazırlar. Ne yapar hükümet programını? Türkiye Büyük Millet Meclisine getirir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu ister, bana güvenin der. Güvenoyunu alır icraatına başlar. Geçiyorum şimdiki sisteme yani önerilen sisteme. Önerilen sistemde güvenoyu diye bir şey yok. Meclise gideceğiz güvenoyu isteyeceğiz böyle bir şey yok. Sözlü soru önergesi de yok. Gensoruda yok. Diyeceksiniz ki, peki bu milletvekilleri ne yapacak? Maaş alacaklar. Niye güvenoyu istenmiyor? Sözlü soru önergesi nedir biliyor musunuz? Diyelim Samsun’da bir şey oldu hastaneye gitti bir vatandaş mağdur oldu veya 20 yıldır hastane inşaatı bitmiyor veya 10 yıldır falan yol yapılmadı. Bir milletvekili kalkar o yolun yapımından sorumlu olan bakana mecliste soru sorar bu yol niye yapılmadı diye. Bakanda kürsüye çıkar cevabını vermek zorunda kalır. Şimdi bu soru sorulamayacak asla. Niye bu yol yapılmadı sorusunu kimse soramayacak. Niye sorulmuyor arkadaşlar? Çoğunuz apartmanda oturuyorsunuzdur büyük bir ihtimalle. Apartmanda oturuyorsunuz apartmana bir yönetici seçiyorsunuz değil mi? Aidat ödüyorsunuz 10 lira, 20 lira, 50 lira neyse aidat ödüyorsunuz. O aidat paraları nereye harcanıyor? Bir de denetim kurulu var onu da seçiyorsunuz. O da denetliyor bu paralar doğru yere harcandı mı, harcanmadı mı? Şimdi yeni modelde bir apartmanda bir kooperatifte öngördüğümüz titizliği 80 milyon vatandaşın olduğu bir Türkiye’de denetim hiç yok arkadaşlar kimse soru soramayacak. Siz buna doğrudur, böyle olması lazım diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız, bu yanlıştır bu kadar olmaz diyorsanız gidip “Hayır” oyunu kullanacaksınız. Bunun partilerle falan bir ilgisi yok. Kişilerle de ilgisi yok. Bu tamamen bir rejimle ilgilidir. Rejim değişikliği tek adam mı olsun, demokratik sistem mi olsun budur. Bir daire alırken ne yaparız? En azından eşimize sorarız hanımla beraber gideriz, bakarız ya bu daireyi beğeniyor muyuz, beğenmiyor muyuz diye? Evde bir karar alırken oturur konuşuruz çocuklar büyükse onlarında görüşünü alırız. Bunlar yok arkadaşlar. Bir ailede olan danışma bir devletin yönetiminde yoksa orada devlet yoktur. Sadece bu mu? Hayır. Şunu düşünün, bir partinin Genel Başkanı hakim etsin mi, etmesin mi? Bir partinin Genel Başkanı hakim etsin diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. Diyeceksiniz ki, parti başkanı hakim tayin etsin ne olacak. Böyle bir şey olmaz diyorsanız, yargı bağımsızlığı olmaz diyorsanız, her vatandaş hak aramak için mahkemeye başvuracaktır, partili hakim olur mu, böyle bir rezalet olur mu diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyunu kullanacaksınız. Bunun partilerle bir ilgisi yok, seçimle de bir ilgisi yok. Bu bir referandum, bir rejim tercihidir. Bu tercihi oturup konuşacağız.
REFERANDUMDA “EVET” OYU VERSİNLER DİYE GENÇLERE BİR TUZAK KURULUYOR
Şimdi bir şey daha getiriyorlar. Hem parlamentoda denetim yetkisi kalkıyor, gensoru verilmiyor, sözlü sorular verilmiyor, hiçbir şey verilmiyor milletvekili sayısını 600’e çıkarıyorlar. Niye 600? Ben mesela sebebini bilmiyorum. İçinizde bilen var mı onu da bilmiyorum. Bir Allah’ın kulu çıkıp bana bunu anlatsa çok memnun olacağım. Geçen bir gazete yazmış 600 milletvekilini CHP istedi diye. Niye isteyelim? Bizim arzu ettiğimiz milletvekili sayısı 450’dir. 550 bile fazla. Neden biliyor musunuz? 550 milletvekili arkadaşlarım burada, bir milletvekili komisyonlarda görev almıyorsa genel kurulda tek işi var el kaldırıp indirmek o kadar. Gerçekçi olalım, samimi olalım. 450 milletvekilinin her alanda bir şekliyle komisyonlarda, yeni kurulacak komisyonlarda, araştırma komisyonlarında görev alabilirler. 550 fazla 600’e çıkarıyor. 5 yıllık maliyeti 187 trilyon lira. Kim ödeyecek? Bu milletin fakir fukarası ödeyecek. Niye ödesin bu parayı? Diyorsanız ki, 550 milletvekili az 600 çok doğru bir rakamdır gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Hayır 600 milletvekili fazla birde boşu boşuna 187 trilyon vermeyelim diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun zor bir tarafı yok. Bütün mesele nedir? Akıl süzgecinden bunları geçirmektir.
Milletvekili yaşı 18’e inecek. Gençlere bir tuzak kuruluyor, gençler referandum sırasında “Evet” oyunu versinler diye. 18 yaşında milletvekili olacaksın, ömür boyu askerlikten muaf olacaksın, 2 yıl milletvekilliği yaptıktan sonra da milletvekili emekli aylığı almaya hak kazanacaksın. Allah aşkına 18 yaşında çocuğu veya torunu olup da benim çocuğum 18 yaşında milletvekili olacak, ömür boyu da askerlikten muaf olacak, ben bundan yararlanırım diyen bir Allah’ın kulu var mı? Kim için? Kendi çocuklarının istikbali için. Peki fakir fukaranın, garip gurebanın çocuğu nereye gidecek? El Bab’a gidecek. Nereye gidecek? Suriye’ye gidecek. Nereye gidecek? Eksi 35 – 40 derecede PKK’yla mücadeleye gidecek. Diyorsanız ki bu çok doğru bir karardır gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. Bu yanlıştır böyle saçma şey olmaz diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız.
HEM “MİLLİ İRADE” DİYECEKSİN, HEM DE ÖNÜNE DUVAR ÖRECEKSİN
Bunun partilerle bir ilgisi yok, seçimle de bir ilgisi yok. İktidarla da bir ilgisi yok. Bu tamamen rejimle ilgili bir olay. Rejimi değiştirelim mi, değiştirmeyelim mi? Bu da tartışılabilir. Bana sorarsanız bugünkü rejimde hatalar var mı, eksiklikler var mı? Var tabi. Söyleyeyim. Bir; siyasi ahlak kanununa ihtiyacımız var. İhale takipçisinin mecliste ne işi var? Yolsuzluk yapanın mecliste ne işi var? Siyasi ahlak kanunu çıkmak zorundadır. Sayın Davutoğlu çıkaracaktı görüş birliğine vardık ama ömrü yetmedi. Sen misin siyasi ahlak kanunu çıkaran kapının önüne kondu. İki; yüzde 10 seçim barajı doğru değil. Niye yüzde 10 seçim barajı? Bir parti yüzde 9,99 oy alsa dahi bir milletvekili meclise gelmiyor. Niye gelmiyor? Biz ne diyoruz? Yüzde 1 oy alan partinin Genel Başkanı da meclise gelsin. O da çıksın kürsüden konuşun milletin kürsüsü değil mi? 1 milyon oy almış meclise bir milletvekili sokamıyor. Olmaz, yanlıştır. Hem milli irade, milli irade diyeceksin hem de önüne duvar öreceksin. O zaman soru şu; bu yüzde 10 seçim barajını kim getirdi? Kenan Evren ve arkadaşları getirdiler. Onlar kimdi? Darbeciydi. Şimdi darbe kanunlarını savunmak ne demektir? Darbeciliği savunmak demek değil midir? Biz karşı çıkıyoruz çünkü biz darbe istemiyoruz. Bu ülkede bu millet kendi kaderini tayin etmelidir. Bu milletin ferasetine, izanına ben güveniyorum. Millet kendi kaderini tayin ederken oturup düşünecektir. Türkiye öyle çok rahat kurulan bir ülke değildir. Bu ülkenin kuruluşunda şehitler vardır, gaziler vardır, acılar vardır. Dolayısıyla biz ülkemizi sokakta bulmadık. Hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım.
Başka? Bugünkü sistem içinde en temiz seçim, en güzel seçim, en demokratik seçim muhtar seçimleridir. Muhtar çıkar mahalleye veya köye, der ki ben adayım. Vatandaşlar gelirler muhtarını seçerler. Milletvekili seçimlerini millet mi yapıyor? Hayır, arkadaşlar. O da bir darbe yasasıyla geldi. Sizin önünüze siyasi partiler liste koyuyorlar, bunlara oy vereceksiniz diye, siz milletvekilini seçmiyorsunuz, siz listeyi seçiyorsunuz. Biz ne diyoruz? Milletin vekilini de millet seçmeli. A’yı mı seçecek A, B’yi mi seçecek B, A partisinden mi, A partisinden seçsin. Ama listeyi önüne koyduğunuz zaman milletvekilini millet seçmemiş oluyor. Sadece listeye oy vermiş oluyor. Bu doğru değil. Buna benzer pek çok düzenleme yapılabilir bu sistem içinde. Demokratik parlamenter sistemimizi güçlendirebiliriz. Aksaklıkları giderebiliriz bunların hepsi olabilir. Bizim itirazımız yok. İki yasama dönemi öncesinde anayasa değişikliği için dört parti masaya oturdu 80 maddede uzlaştık arkadaşlar 80 maddede, affedersiniz 60 maddede, 60 maddede uzlaştık. Demek ki dört parti bir araya gelip anayasa değişikliğinde uzlaşabiliyorlar.
“Hayır” çıkarsa ne olur? “Hayır” ın en güçlü mesajı şu olur, biz demokrasiyi istiyoruz, demokratik parlamenter sistemi istiyoruz. Bu sistemin aksaklıkları var, ey partililer oturun bu sistemin aksaklıklarını giderin. Bu mesaj Türkiye’ye verilecek en güçlü mesajdır. Evet, oturacağız aksaklıkların tamamının giderilmesini isteyeceğiz. Bunu savunacağız.
Anlattıklarımın bazı çevreler tarafından Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor diye söyleniyor. Ben de kendilerine şunu söyledim, benim doğru olmadığımı, söylemediğimi düşünüyorsanız sizin arzu ettiğiniz televizyon kanalında, sizin arzu ettiğiniz gazetecilerle buyurun gelin medeni insanlar gibi oturalım, konuşalım. Ben de anlatayım, siz de anlatın bir araya gelelim, kavga edecek halimiz yok ya. Siz bana derseniz ki, ey Kılıçdaroğlu sen bunu söyledin ama bak bu değişiklikte senin söylediğin gibi olmuyor. Beni anlatırsınız, millete gösterirsiniz ben de derim ki, ya çok mahcup oldum gerçekten ben burada yanılmışım. Belki hiç propagandaya bile gerek kalmaz, belki hiç meydanlara bile çıkmaya gerek kalmaz. Ben de mahcup olurum bir köşeye çekilirim. Gelin diyorum beni mahcup edin o zaman. Buyurun, ben mi doğruları anlatıyorum, siz mi doğruları anlatıyorsunuz? Hiçbirisi gelmiyor arkadaşlar, niye gelmiyor? Çünkü onlarda biliyorlar ki ben doğruları söylüyorum. Onlar da biliyorlar ki ben doğrulardan yanayım, onlar da biliyorlar ki ben adaletten, haktan, hukuktan yanayım. Onlar da biliyorlar ki ben hiçbir vatandaşımı ayırmıyorum. Kimliği ne olursa olsun, yaşam tarzı ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun, siyasi görüşü ne olursa olsun bu memlekette yaşıyorsa, beraber yaşıyorsak, huzur içinde barış içinde yaşamak zorundayız. Görüşlerimiz farklı olabilir, ama birbirimize selam vermeliyiz. Görüşlerimiz farklı olabilir, ama bir kahvede oturup sohbet edebilmeliyiz. Görüşlerimiz farklı olabilir, ama yeri zamanı gelince tokalaşmalıyız, yeri zamanı gelince ortak değerlerde buluşmalıyız.
BU MECLİSTEN ALIP VEREMEDİĞİNİZ NEDİR?
Bakın ben size şunu anlatayım, 15 Temmuz’da bir darbe girişimi yaşadık. Hep beraber bütün siyasi partiler karşı çıktı mı? Karşı çıktı. TBMM sabaha kadar bombalar altında görev yaptı mı? Görev yaptı. Bu meclis Milli Kurtuluş Savaşını yönetti mi? Yönetti. O nedenle adı Gazi Meclis midir? Gazi Meclistir. Bu meclis Kıbrıs Barış Harekatını yönetti mi? Kıbrıs Barış Harekatını yönetti. Bu meclisten alıp veremediğiniz nedir? Niye meclisin yetkilerini elinden alıyorsunuz? Ne olacak biliyor musunuz? Diyorlar ya FETÖ, FETÖ 35 yılda devletin içine sızdı, paralel devlet kurdu. Bu değişiklik geçerse hiç 35 yıla gerek yok, bir kişiyi ikna ettiğinizde veya bir kişiyi kandırdığınızda en geç 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyeti devletini elde edersiniz. en geç 24 saat içinde. Nasıl mı? Bütün yetkiler bir kişide, bir kararnameyle bütün valileri, bütün kaymakamları, bütün emniyet müdürlerini, bütün genel müdürleri, bütün müsteşarları, bütün müftüleri, bütün büyükelçileri bir kararnameyle hepsini değiştirebilirsiniz. Bu yetkiyi veriyoruz. Diyorsanız ki bu yetki çok normaldir verilmesi lazım, gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Bu yanlıştır koskoca Türkiye Cumhuriyeti bir kişiye teslim edilemez diyorsanız “Hayır” oyu vereceksiniz, bu kadar basit bunun zor tarafı yok. Öyle 30-35 yıl devletin içine gireyim, efendim müsteşar elde etmek için okullar kurayım, cemaatler oluşturayım bunlara gerek yok bir kişiyi ikna edeceksiniz.
Aklıma şu soru geliyor, Büyük Ortadoğu Projesi neydi, düşünüyor musunuz hiç? Eş başkanı kimdi? Büyük Ortadoğu Projesi uygulamaya konulduktan sonra Suriye ne oldu? Parçalandı. Irak ne oldu? Parçalandı. Nasıl bir yetki veriyoruz Başkana biliyor musunuz? Samsun, Giresun, Ordu, Rize, Trabzon hepsini birleştiriyorum, tek vilayet yapıyorum bir kararnameyle, başına da bir genel vali atıyorum. Diyorsanız ki bu çok güzel bir şey, bir de boşu boşuna meclise götürüp oradan kanun çıkarmayalım diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. Bu yanlıştır böyle saçma şey olur mu diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bu memleket sadece benim memleketim değil, hepimizin memleketi. Ben vatanseverim diğerleri değil öyle bir düşüncemde yok, hepimiz vatanseveriz. Hepimizin ülkenin geleceğine karşı sorumluluğumuz var.
“EVET” İN VEBALİ ÇOK AĞIRDIR
Ben genç bir bürokratken İstanbul’da Fikirtepe’de bir okulda gittim 12 Eylül darbe anayasasına “Hayır” oyu kullandım. Ben bunu yaptım ve çocuklarıma da övgüyle anlatıyorum ki yüzde 90 küsürle “Evet” çıkmıştı. Ben “Hayır” oyu kullananlardan birisiyim. Çocuklarınıza, torunlarınıza bu ülkede demokrasiyi kaldırmak istediler, tek adam rejimi getirmek istediler ben sandığa gittim “Hayır” oyunu kullanarak demokrasiyi savundum diye onurlu bir söylemde bulunmak istiyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız. Hayır, Türkiye önemli değil, bir kişiye verelim bir de biz boşu boşuna düşünmeyelim, o bizim adımıza düşünsün, bizim adımıza karar versin diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Ne olacak? “Evet” in vebali çok ağırdır arkadaşlar. Bir daha söyleyeyim “Evet” kullanmanın vebali çok ağırdır. Zaten onlar da neden “Evet” oyu kullanılmalı zaten onu anlatamıyorlar. Oysa çık vatandaşın önüne zaten bütün televizyonlar emrinizde, günün 24 saati kullanıyorsunuz zaten. Vatandaşa neden “Evet” oyu kullanması gerektiğini anlatın. Efendim çift başlılık kalkacak, tam tersi çift başlılık anayasal kurum haline geliyor. Neden? Başkan çift başlı hem partinin Genel Başkanı hem Cumhurun Başkanı. Olur mu? Olmaz. Cumhurun Başkanı 80 milyonu temsil eder, partinin başkanı da kendi partililerini temsil eder. Sadece tepede mi, aşağıda da çift başlılık, İl Başkanı kimi temsil eder? Partisinin Genel Başkanını temsil eder. Bizim İl Başkanımız burada. Vali kimi temsil eder? Cumhuru temsil eder. Yeni modelde? Hem vali hem İl Başkanı ikisi de Cumhurbaşkanını temsil edecek. Buyurun aralarındaki kavgaya sen mi temsil edersin iyi, ben mi temsil ederim iyi? Kim diyor çift başlılığı kaldırıyoruz diye?
BİR DEVLET BİR TERÖR ÖRGÜTÜYLE MUHATAP OLMAZ
Efendim terörü bitireceğiz. 15 yıldır iktidardasınız, ne istediniz de çıkmadı. Hangi kararı almak istediniz de alamadınız. Dilimde tüy bitti, dedim ki terörü bitirin bizden ne istiyorsanız bütün desteği vereceğiz size. Terör hepimizin ortak sorunu, benim de sorunum onların da sorunu. Teröre karşı milli bir duruş evet, milli bir duruş sergilememiz lazım, terörden canımız yandı, gencecik fidan gibi çocukları toprağa veriyoruz. Yazık günahtır. Patlayan bombalarda yaşlı, genç, çocuk demeden bir sürü insan hayatını kaybediyor. Ne istediniz de size engel oldu, birisi engel oldu, kim engel oldu? Engel olan yok, niye bitiremediniz? Bir kanun vardı da çıkaramadınız, söyleyin hangi kanunu çıkaramadınız? Bir karar vardı da alamadınız, söyleyin hangi kararı alamadınız? Biz size ne dedik? Biz size dedik ki, devleti meşru bir organı gayri meşru bir organla muhatap etmeyin dedik. Doğru. Bir devlet bir terör örgütüyle muhatap olmaz. Bunu söyledik. Devleti bir terör örgütüyle muhatap etmek yanlıştır. Dünyanın her tarafında da yanlıştır. Ama sen terörle mücadele edeceksen ne destek istiyorsan her türlü desteği veririz. Yeter ki engelle. Sorun çok.
BİZ Mİ MAĞDURUZ, ONLAR MI MAĞDUR?
Bütün bunlara rağmen bakın devletin forsunu kullanıyorlar, devletin arabalarını kullanıyorlar, devletin uçaklarını kullanıyorlar, devletin televizyonlarını kullanıyorlar, devletin paralarını kullanıyorlar ve biz mağduruz diyorlar. Ya biz? Devletin parasını kullanmıyoruz, arabasını kullanmıyoruz, uçaklarını kullanmıyoruz, televizyonlara zaten bizi hiç çıkarmıyor. Devlet televizyonları ayrı yazı yazdık, telefon ettik arkadaş bizi niye çıkarmıyorsun? Benim vergimle sen TRT’de yapıyorsun. Bizi niye çıkarmıyorsun? İzin alamıyorlar. Nereden izin alacaksın kardeşim? Tarafsız yayın yapacaksın. A’yı çıkarıyorsan B’yi de çıkaracaksın. Beraber çıkacaklar veya ayrı ayrı çıkaracaklar. Şimdi biz mi mağduruz onlar mı mağdur? Ama söyledim ya ben bu milletin ferasetine güveniyorum, ben bu milletin vatan sevgisine, bayrak sevgisine güveniyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar bu millet hayırlı bir iş yapacak. Çünkü demokrasinin ne kadar güzel olduğunu hep beraber biliyoruz. Demokrasi güzel bir şey, benim gibi düşünmeyen insanın da konuşmaya hakkı var. Benim gibi düşünmeyen insanın da yazmaya hakkı var, benim gibi düşünmeyen insanın da benimle kucaklaşmaya hakkı var. Birlikte olmalıyız, sevmeliyiz birbirimizi. Sevgi üzerine her şeyi kurarsak, emin olun Türkiye asıl o zaman güçlü bir devlet olur. Sevgi üzerine kuracağız her şeyi, dostluk üzerine kuracağız, kardeşlik üzerine kuracağız. Öyle noktaya Türkiye taşındı ki, şehitler arasında bir ayrım yapıldı arkadaşlar. Şehitler bizim şehidimizdir. 15 Temmuz şehidinin de başımızın üstünde yeri var, El Bab şehidinin de başımızın üstünde yeri var, terörle mücadele edip şehit olan kardeşimizin de başımızın üstünde yeri var. Şehidin ayrımı olur mu? Şehit annelerinin gözyaşları arasında bir fark var mı arkadaşlar? Yoktur öyle bir şey.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Hepiniz sağ olun, hepiniz var olun diyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.
Kaynak: chp.org.tr