CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ORDU’DA “MUHTARLAR, ŞEHİT GAZİ AİLELERİ VE HEMŞEHRİ DERNEKLERİ TOPLANTISI”NDA KONUŞTU
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Eğer Türkiye’yi ve Türk milletini başka bir mecraya çekmek isterseniz bu anayasa değişikliği çıkar, asıl felaket o zaman olur. Büyük Ortadoğu Projesini unutmayın. Eş başkanı da unutmayın. Büyük Ortadoğu Projesinin Irak’ın başına ne açtığını biliyorsunuz değil mi? Tek adam vardı. Irak parçalandı, Suriye parçalandı, Libya parçalandı. Tek adamın olduğu yerler parçalanır.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ordu’da “Muhtarlar, Şehit Gazi Aileleri Ve Hemşehri Dernekleri Toplantısı”nda yaptığı konuşma şöyle:
Değerli arkadaşlarım, referandum süreciyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. Ama bir şeyi baştan samimi olarak kabul etmeniz ve inanmanızı istiyorum. Ben bir siyasi parti propagandası yapmayacağım. A partisi, B partisi söylemeyeceğim. Çünkü bir anayasa değişikliği yapıldı, bir referandum var. Bunun doğrusu nedir, eğrisi nedir o konuda size ayrıntıları vereceğim ve siz oturup kendi vicdanınızla ölçeceksiniz, tartacaksınız, biçeceksiniz “Evet”i, “Hayır”ı nasıl kullanırsanız başımın üstüne. Çünkü 16 Nisan’da bir seçim yapmıyoruz, bir partiyi iktidara getirip bir partiyi iktidardan götürmüyoruz, bir Cumhurbaşkanını seçip bir başka Cumhurbaşkanını getirmiyoruz. Dolayısıyla bir anayasa değişikliği var. Bu anayasa değişikliğine “Evet” mi diyeceğiz, “Hayır” mı diyeceğiz? “Evet” dersek ne olur, “Hayır” dersek ne olur? Niçin “Evet” diyelim, neden “Hayır” diyelim bu ayrıntıları size sunmaya çalışacağım. Samimi olarak bütün ayrıntıları size sunmaya çalışacağım.
DEVLETİN BİR SİGORTAYA İHTİYACI VARDIR, O SİGORTA DA CUMHURBAŞKANLIĞIDIR
Birinci konumuz şu, Cumhurbaşkanı yani Başkan taraflı mı olsun tarafsız mı olsun? Bu kadar basit bir soru. Cumhuriyetin kuruluşundan yana, bugüne kadar, kuruluşundan bugüne kadar Cumhurbaşkanları tarafsız olmuştur. Felsefesi nedir? Felsefesi şudur, Cumhurbaşkanı adı üstünde cumhuru temsil eder. Yani 80 milyonu temsil eder, yani arabasında Türk bayrağı taşır. Ben taşıyamam, Başbakan da taşıyamaz, bir başka partinin Genel Başkanı da taşıyamaz. Cumhuru temsil eden arabasında bayrağını taşır. Peki, cumhur aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olsun mu? Bir partinin Genel Başkanı olduğunda tarafsız olabilir mi, olamaz mı buna karar vereceksiniz, muhtarlar olarak buna karar vereceksiniz. Hem bir partinin Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı çift başlı, çift başlı bir yapı Türkiye’nin lehine midir, aleyhine midir buna karar vereceğiz. Bunun partilerle ilgisi yok bakın. A partisi, B partisi, C partisiyle de ilgisi yok. Bugün A partisinden birisi gelir, geçer 10 yıl sonra B partisinden birisi gelir, geçer 10 yıl C partisinden birisi gelir. Partinin Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı olsun mu olmasın mı buna karar vereceğiz. Taraflı olursa olur, tarafsız olursa ne olur? Neden bugüne kadar, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana neden Cumhurbaşkanları tarafsız olmuştur? Nedeni şu, devletin bir sigortaya ihtiyacı var, o sigorta da Cumhurbaşkanlığıdır. Devletin yapısı ve işleyişinde bir sorun çıktığı zaman Cumhurbaşkanı hepsini davet eder, gelin bakayım arkadaşlar nedir bu sorun, neden çözemiyorsunuz diye oturur başkanlığını yapar. Konuşur, karara bağlar, ortak aklı egemen kılar. Şimdi biz bundan vazgeçeceğiz. Vazgeçin deniyor. Kararı sizler vereceksiniz, ya vazgeçeceğiz ya vazgeçmeyeceğiz.
Bir başka önemli konu değerli arkadaşlar, bir partinin Genel Başkanı, yani Başkan aynı zamanda, hakim tayin etsin mi, etmesin mi? Hakim tayin etsin, bir şey olmaz, hakim de siyasallaşsın bizim partiden bir hakim olsun diyorsanız “Evet” oyu kullanılacak bu kadar basit. Hayır yargı bağımsızlığı olmalı, hakim bir partinin hakimi olamaz, bu doğru değildir diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız. Öyle çok girift bir olay yok önümüzde, gayet sade bir olay var önümüzde, bir tercih var önümüzde bu tercihi kullanacağız. Hani bir anayasa değişikliği olur da, bir madde olur da anlaşılmaz. Hayır, hepsi gayet anlaşılır.
Adliyeye siyaset girsin mi, girmesin mi? Adliyeye siyaset girsin diyorsanız bir partinin Genel Başkanı hakim tayin etsin. Adliyeye siyaset girmesin, her partiden insanın adliyede davası vardır, adalet dağıtacak bir makamdır orası, adalet mülkün temelidir, mülkün temeline siyaset girerse burası yürümez diyorsanız “Hayır” kullanacaksınız bu kadar basit.
DEMOKRASİYİ İSTİYORSANIZ “HAYIR” DİYECEKSİNİZ
Başka, Başkana yetki veriyoruz. Ne yetkisi veriyoruz? Devletin yönetim ve işleyişiyle ilgili bütün kararları Başkana veriyoruz bu anayasa değişikliğine göre, yönetim ve işleyişiyle ilgili olarak. Yönetimden bir örnek vereyim size, bir Başkan geldi dedi ki, Trabzon, Giresun, Ordu ve Zonguldak’ı birleştiriyorum, tek vilayet olacak. Bir tane de bölge valisi tayin ediyorum. Bu yetkiyi vereceğiz. Bu yetkiyi vermeye razıysanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız, bunun partilerle ilgisi yok. Hayır, bu yetki verilmez derseniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun A partisi, B partisi, C partisiyle ilgisi yok. Bölgeler kurulsun diyorsanız ve bunda tek bir kişi yetkili olsun, Başkan yetkili olsun diyorsanız “Evet” oyunu kullanacaksınız, sorumluluk size ait, vatandaşa ait. Amasya Tamiminde ne diyordu Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları? “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır”, bu karardan önce millet kavramı var mıydı Türkiye’de? Yoktu. Osmanlı’da millet var mıydı? Yoktu öyle bir kavram. Cumhuriyetle beraber millet kavramı geldi. Ne diyoruz? Türk milleti diyoruz. Türk milletinin kaderini de milletin kendisi belirleyecek. Biz anayasa mahkemesine bunun için gitmedik. Millet varsa, kendi kaderini belirleyecekse buyursun belirlesin. Ya demokrasi ya tek adam rejimi bu kadar basit. Demokrasiyi istiyorsanız “Hayır” diyeceksiniz. Hayır demokrasiye gerek yok tek adam rejimini istiyoruz diyorsanız gidip “Evet” oyunu kullanacaksınız. Bunun için böyle uzun uzun düşünmeye, uzun uzun tartışmaya gerek yok. Bu kadar açık, bu kadar net.
YENİ MODELDE MECLİS DEVRE DIŞI
Başka, şu yetkiyi de veriyoruz devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili, Başbakanlık kalkıyor. Niye kalkıyor Başbakanlık? Niçin kalkıyor? Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Başbakanlık var. Niye Başbakanlık var? Çünkü Cumhurbaşkanı tarafsız, devletin tepesinde bir tarafsız kişi olması lazım. Başbakan, başbakan tarafsız olamaz bir partinin genel başkanıdır. Ben de tarafsız olamam, ben de bir başka partinin genel başkanıyım. Devlet Bey o da tarafsız olamaz, o da bir başka partinin genel başkanı. Bizim yeminimizde tarafsızlık yoktur. Milletvekillerinin yemininde tarafsızlık yoktur. Ama Cumhurbaşkanın yemininde tarafsızlık vardır. 80 milyonu temsil edecek çünkü. Şimdi biz bütün yetkileri alıyoruz bir kişiye veriyoruz. Diyoruz ki, sen başbakanlığı kaldırdın, bundan sonra sen yöneteceksin, hem Başkan hem partinin Genel Başkanı. O zaman soru şu, kaç bakan olacak? Kimse bilmiyor. Kaç tane olacak? Belli mi? On, beş, belki de hiç bakan olmayacak. Kim karar verecek? Bir kişi. Peki, Başkanın kaç yardımcısı olacak? Onu da kimse bilmiyor. 1 mi, 3 mü, 5 mi, 15 mi, 55 mi, 105 mi? Kimse bilmiyor. Peki mevcut sisteme göre bugünkü anayasal düzene göre kaç bakanlık olacağına kim karar veriyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bir bakanlık mı kurulacak kanunu çıkar, bakanın görevleri tanımlanır, bakanlığın görevleri tanımlanır ve ondan sonra kanun çıkar. Meclis karar veriyor. Yeni modelde meclis devre dışı, kim karar veriyor? Bir kişi. Diyorsanız ki, bu model eki bir modeldir, meclise ne gerek var her seferinde bakanlık belirleyecek, kanun çıkaracak. Verelim yetkiyi bir kişiye istediği kadar bakanlık kursun, istediği bakanlığı ertesi gün kapatsın diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Bu yanlıştır diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Yani vatandaşa anlatmanın zorluğu da yok bunu, vatandaş kendi vicdanında ölçüp, tartıp, biçip kararını ona göre verecek.
Bir devleti devlet yapan liyakattir. Ehliyet sahibi olmaktır yani, yani bilgidir, birikimdir, tecrübedir, yani deneyimdir. Devleti devlet yapan liyakat budur. Ben doktorluk yapamam çünkü onun eğitimini almadım. Avukatlık yapamam onun eğitimini almadım. Devlette iş bölümü dediğimiz bir kural vardır. Doktor doktorluğunu yapar, hakim hakimliğini, tapu memuru tapu memurluğunu, nüfus memuru nüfus memurluğunu yapar, avukat avukatlığını yapar, muhtar muhtarlığını yapar, milletvekili milletvekilliğini yapar. Bu kuralları kim belirler? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yeni modelde bu kuralları kim belirleyecek? Bir kişi. Bu yetki doğru mudur, yanlış mıdır? Bu yetki doğrudur diyorsanız gidip “Evet” in altına mührünü basacaksınız. Vebali size ait. Bu yetki yanlıştır, meclise 550 milletvekili gönderdik ya böyle şey olur mu diyorsanız, ortak akıl var orada, yanlış varsa düzeltilir diyorsanız gidersiniz “Hayır” oyunu kullanırsınız bu kadar basit.
NE YAPARLARSA YAPSINLAR, BEN BU MİLLETİN FERASETİNE GÜVENİYORUM
Size bunu anlatmamın nedeni şu, daha anlatacağım. Efendim Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor diyorlar. Koro halinde söylüyorlar. Ben de onlara şu teklifi yapıyorum, ben doğruları söylemiyorsam, size televizyonda buyurun gelin oturalım, tartışalım diyorum. Beni mahcup edin. Belki bu kadar propagandaya da hiç ihtiyaç kalmayacak. Diyeceksiniz ki, sen şöyle diyorsun bak anayasanın şu değişikliği, şu maddesi böyle demiyor. Bende diyeyim ki ya doğru bak ben burayı atlamışım. Böyle bir şey demiyorlar, gelmiyorlar, oturup tartışmıyorlar. Gönül neyi ister? Gönül şunu ister, Amerika’da, Fransa’da, İngiltere’de, Japonya’da hangi model var? Seçimden önce liderler bir araya gelirler, referandumdan önce liderler bir araya gelirler, otururlar medeni insanlar gibi tartışırlar vatandaş da kahvesinde, evinde otururken seyreder. Kim doğruyu söylüyor kim doğruyu söylemiyor bizim vatandaşımızın feraseti var, aklı da var. Hem cesaret edemiyorlar gelmeye hem de bize diyorlar ki doğruları söylemiyorsunuz. Söyledim mesela hangisini yanlış söylüyorum dedim? Hangi cümlemiz yanlış? Muhtarsınız, muhtarlığın kurulması da kanunla olur, kaldırılması da kanunla olur. Şimdi devletin yönetim ve işleyişiyle ilgili yetkiyi bir kişiye verdiğimize göre, bir kişi arzu ederse bir sabah kalkar resmi gazetede okursunuz bütün muhtarlar kaldırılmıştır. Bitti, o kadar. Meclisin yetkisi yok çünkü. Şimdi ben doğruları söylemiyorum diye aralara bir belediye sıkıştırıyorlar. Muhtarları belediyeleri Kılıçdaroğlu diyor ki, Başkan kaldıracak. Hayır, belediyeleri kaldırmıyor böyle bir yetkisi yok. O yetki yine meclisin. Ama muhtarlıkları kaldırma konusunda yetkisi var, nasıl bakanlıkları kaldırıyorsa. Hatırlarsınız bir dönem muhtarlık tartışması olmuştu yine kaldıralım, kaldırmayalım diye o zaman kaldırılması için meclisten kanun çıkması lazım, şimdi kanuna gerek yok bir sabah kalkacaksınız muhtarlıklar kaldırılmış. Bitti, o kadar. Bu yetkiyi verelim diyorsanız gidip “Evet” oyunu verin. Bu yetki verilmez bu yetki mecliste olmalı diyorsanız “Hayır” oyu vereceksiniz bu kadar basit bir olay.
Oturuyoruz, düşünüyoruz, tartışıyoruz ve kararımızı ona göre veriyoruz. Olması gereken budur. Anayasa değişiklikleri oldu, niye milletten gizliyorlar, niye millet o tartışmaları izlemedi, niye gizledi, niye gizlediler? Bütün bunları millet öğrenmesin diye. Bakınız sevgili muhtarlar, devletin arabasını kullanıyorlar binlerce araba, devletin uçaklarını kullanıyorlar, devletin parasını kullanıyorlar, devletin televizyonlarını kullanıyorlar, devletin forsunu kullanıyorlar, meydan meydan dünya kadar para harcayarak “Evet” propagandası yapıyorlar. Biz konuştuğumuz zaman belli televizyon kanalları bizi hiç görmüyor zaten. Biz onlara çağrı yapıyoruz ya gelin bak bizi de çıkartın, oturalım biz de konuşalım. Bize soru sorun, üstelik gazetecileri biz değil siz seçin. En zor soruları sorsunlar bize ama korkudan çıkarmıyorlar, çıkaramıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar ben bu milletin ferasetine güveniyorum. Ne söylerlerse söylesinler ben bu milletin sağduyusuna güveniyorum ve “Hayır” çıkacağına inanıyorum. Hayırlı bir iş olacaktır Türkiye için. Evlatlarımız için, çocuklarımız için, demokrasimiz için, bayrağımız için, vatanımız için hayırlı bir iş olacaktır. Ben ve siz birlikte bizim gibi düşünmeyen insanların da söz hakkı olduğuna inanmamız lazım, demokrasi budur. Ortak akıl denen bir kavram vardır. Akıl akıldan üstündür diye bir kavram vardır. Beşer şaşar diye bir kavram vardır. Hata yapabiliriz hepimiz, hata insana mahsustur. Bütün yetkileri birisine verirseniz, tek adama verirseniz hata yaptığı zaman faturayı bu millet öder.
187 TRİLYONU BU MİLLETİN FAKİR FUKARASI ÖDEYECEK
Şimdi hepinize bir soru, milletvekili sayısı 600’e çıkıyor, niçin? Ne olacak yani, 600’e çıkacak ne olacak? Faturası ne kadar? 187 trilyon lira. 550 sizin neyinize yetmiyor? 550 milletvekili neyinize yetmiyor. Normali 450’dir bakın onu da söyleyeyim. Hadi 550 oldu, şimdi 600. Kim ödeyecek parayı? Bu milletin fakir fukarası ödeyecek. Söyledim, fındık fiyatlarını görüyorsunuz nerede, 187 trilyonu milletvekillerine vereceğinize fındık üreticisine verin. Hiç değilse adam çalışıyor, alın teri döküyor, emek harcıyor, çoluk çocuğunu geçindirecek, başka diyarlara göç etmeyecek. Siz diyorsanız ki 600 milletvekili iyidir, bizde parayı ödeyeceğiz, gidip “Evet” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Yetmez diyorsanız doğru değil bu diyorsanız, 550 olsun bu diyorsanız o zaman gidip “Hayır” diyeceksiniz. Bunun partilerle bir ilgisi yok, bir seçimle ilgisi yok bunun. Oturup, birlikte düşüneceğiz, birlikte kararımızı vereceğiz. Hangisi eğri, hangisi doğru ona bakacağız.
Milletvekili yaşı 18’e düşüyor. 18 yaşında çocuğumuz milletvekili olacak, olsun mu? Olur. Ama demiyor ki, 18 yaşında milletvekili olacak, ömür boyu askerlikten muaf olacak, kanun çıkaracağız. 2 yıl milletvekilliği yaparsa milletvekilliği emeklilik aylığına da hak kazanmış olacak. Bir arkadaşım sordu, Suriye’ye bizim çocuklarımız gidiyor, Suriyeli gençler de burada diye. Sizin çocuklarınız nerede? El Bab’ta. Askerlerimiz nerede? PKK’yla mücadele ediyor. Nerede? – 35 derecede, dağların başında. Onlar milletvekili olacak mı? Hayır. Onlar asker. Peki bu ballı işi bizim çocuklarımıza bırakırlar mı, sizin çocuklarınıza bırakırlar mı? Ankara’daki beylerin çocukları olacak. Siz diyorsanız ki bu makuldür, normaldir gidip “Evet” oyu vereceksiniz. Böyle bir rezalet olmaz diyorsanız “Hayır” oyu vereceksiniz bu kadar basit.
SORU SORULAMAYACAK, HESAP VERİLMEYECEK
“Evet” demeyi bir türlü anlatamıyorlar. Anlatamazlar zaten nesini anlatacaksınız siz bunun? Anlatamıyorlar, ne yapıyorlar? Efendim buna PKK’da “Hayır” diyor o nedenle bizde “Hayır” diyoruz. Bilmem kim de “Hayır” diyor, biz de “Hayır” diyoruz. Allah inandırsın. Eğer Türkiye’yi ve Türk milletini başka bir mecraya çekmek isterseniz bu anayasa değişikliği çıkar, asıl felaket o zaman olur. Büyük Ortadoğu Projesini unutmayın. Eş başkanı da unutmayın. Büyük Ortadoğu Projesinin Irak’ın başına ne açtığını biliyorsunuz değil mi? Tek adam vardı. Irak parçalandı. Suriye vardı, Suriye parçalandı. Libya vardı, Libya parçalandı. Tek adamın olduğu yerler parçalanır. 1 Mart Tezkeresini unutmayın. 1 Mart Tezkeresinde hükümeti ikna etmişlerdi, Amerikan askerleri İskenderun Limanından geçeceklerdi ve Iraktan, Türkiye üzerinden Irak’a geçeceklerdi. TBMM’ye geldi, TBMM’de ortak akıl egemen oldu, Suriye Tezkeresi reddedildi.
Meclisten ne istiyorsunuz? Bu soruyu sormak zorundasınız arkadaşlarım, meclisten ne istiyorlar? Hiçbir bakan milletvekili olmayacak. Kurulacak hükümet meclisten güvenoyu istemeyecek, sözlü soru bile verilmeyecek. Sözlü soru nedir biliyor musunuz, sözlü soru önergesi şudur, siz mesela Ordu’da bir hastane de sorun çıkmıştır. Ordu milletvekili çıkar Sağlık Bakanına soru sorar, Ordu hastanesinde böyle bir olay olmuştur bana bunun nedenini açıkla? Bakan çıkar kürsüye nedenini açıklar. Şimdi bu yok, bunu da kaldırıyorlar. Soru sorulamayacak, hesap verilmeyecek.
80 MİLYONU FRENİ BİR OLMAYAN BİR KAMYONA BİNDİRİYORUZ
Genelde annelere sorduğum bir soru var diyorum ki, siz freni olmayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz? Freni bir olmayan bir kamyona biner misiniz? Kimse binmez. Ama biz 80 milyonu bindiriyoruz. Nereye gittiği belli değil, kimin hesap verdiği, hesap verilmiyor bir sefer, kimse hesap vermiyor. Şimdi bu anayasa değişikliğini böyle düşünmek lazım ve böyle değerlendirmek lazım, bu çerçeve de ele alıp değerlendirmemiz lazım, oturup konuşuruz. Bu işin sağı solu yoktur, bu işin partisi yoktur. Bu iş memleket meselesidir değerli arkadaşlarım. Düşünmeyi böyle yapmamız lazım, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan efendim “Hayır” çıkarsa ne olur? Hiçbir şey olmaz. Ne olacak ki? Sayın Cumhurbaşkanı yerinde değil mi? Yerinde. Ne zaman kadar yerinde? 2019’a kadar. Çünkü vatandaş 2019’a kadar seçti. Sonra yeniden bir seçim olacak. Sayın Başbakan o da yerinde. Düşmeyecek ki başbakanlığı. Hükümet yine yerinde, bakanların hepsi yine yerinde. Biz? Biz de yerimizdeyiz.
HESABI SORULMAYAN BİR SİYASET ANLAYIŞI DEMOKRASİLERDE YOKTUR
Peki, “Hayır” ın anlamı ne olacak? “Hayır” ın anlamı şu olacak, 1. Bu millet demokrasi istiyor. Birinci anlamı bu. Farklı düşünceler olabilir, farklı partiler olabilir ama bütün yetkiler bir kişiye verilemez. 2. TBMM, Gazi Meclistir, Milli Kurtuluş Savaşını yönetmiştir, milli irade orada tecelli eder, 550 milletvekili vardır, bir meseleyi görüşecekseniz, vatandaşın sorununu çözeceksiniz meclise gidin orada çözün. Ortak aklı egemen kılın. 3. Devlet yönetimi bir kişiye teslim edilemez. Dünyanın hiçbir ülkesinde de bir kişiye teslim edilmemiştir. Teslim edilen ülkelerde acı, kan ve gözyaşı olmuştur. Örnek, en yakın örneği Libya’dır, en yakın örneği Suriye’dir, en yakın örneği Irak’tır. Hitler’den, Mussolini’den örnek vermiyorum, komşularımızdan örnek veriyorum. Hesabı sorulmayan bir siyaset anlayışı demokrasilerde yoktur. Demokrasilerin temel özelliği siyaset kurumlarının halka hesap vermesidir. Hesap verilmeyen bir sistem olmaz. Ben de hesabını vereceğim, siyasi iktidar da hesabını verecek. Bütçe yetkisini veriyoruz Başkana bütçe yapma yetkisini, gensoru veremiyoruz. Bir bakan yolsuzluk yaptı veya bir Başkan yardımcısı gensoru bile meclise verilemiyor. Konuşulamayacak. Niçin? Hangi gerekçeyle? Peki, bugünkü modelde? Bugünkü modelde bakan dikkat eder bir hatamız olursa mecliste hesabını sorarlar, hesabını sormaktan ben zor duruma düşerim diye yanlış bir şey yapmamaya özen gösterir. Mevcut modelde ne yaparsan yap kimse hesabını sormayacak. Diyorlar ki hesabı sorulacak. Doğru. Nasıl? 400 milletvekili oy verirse hesap sorulacak. 400 milletvekilini nerden bulacaksın?
BU SADECE CHP’NİN SORUNU DEĞİL, HEPİMİZİN SORUNU
Hakim tayin etsin demiştim. Hakim tayin etmek sıradan bir olay değildir. Nedir biliyor musunuz? Diyelim ki Ordu’da bir mahalleyi kamulaştırdınız, Başkan karar verdi dedi ki, Ordu’nun X mahallesini kamulaştırıyorum. Değer? Değer 1 lira değer biçtim. Alın 1 liralarınızı banka hesabına yatırdım burayı kamulaştırdım. Ne yapacaksınız? Mahkemeye başvuracaksınız değil mi? Buranın değeri 1 lira değil, 100 liradır diyeceksiniz. Mahkemeye başvurup adalet isteyeceksiniz. Peki o mahkemeye hakimi kim tayin ediyor? Başkan. Başkanın tayin ettiği hakim sizin lehinize mi karar verecek, Başkanın lehine mi karar verecek? Bunların hepsi olabilecek olaylardır. O nedenle düşünmemiz lazım, eğriyi doğruyu oturup konuşmamız lazım, eğer bunları oturur değerlendirirsek sağlıklı bir şekilde, oturur konuşursak, kahvede konuşabiliriz, evde konuşabiliriz, akrabalar bir araya gelir konuşabiliriz, muhtarın bürosunda konuşabiliriz, birlikte konuşabiliriz. Bunun partilerle ilgisi yok arkadaşlar. Bunun sağla solla ilgisi yok. Bu bir anayasa değişikliği.
Bize diyorlar ki, neden diyorlar siz bayrağı kullanmıyorsunuz? CHP’nin altı okunu, bu sadece CHP’nin sorunu değil ki, hepimizin sorunu. Muhtarın sorunu, çiftçinin sorunu, sanayicinin sorunu, Belediye Başkanının sorunu, bakanların sorunu, hepsinin sorunu, her vatandaşın sorunu, esnafın, sanatkarın sorunu. Anayasa hepimizi ilgilendirecek. O zaman oturup hep birlikte karar vereceğiz.
DEMOKRASİYİ GELİŞTİRELİM DERKEN, DARBE DÖNEMLERİNE DOĞRU GİDİYORUZ
Bakın bir garabet daha anlatayım size, bakanlar hiçbirisi milletvekili değil, başkan yardımcıları hiçbirisi milletvekili değil, ama hepsinin milletvekili gibi dokunulmazlığı olacak. Niçin? Millet seçmemiş, oraya getirmemiş, bir kişi seçiyor ama milletvekilleri gibi dokunulmazlığı olacak ama hesapta vermeyecek. Böyle bir düzen olur mu arkadaşlar? Böyle bir düzene demokrasi denir mi? Bugünkü modelden bir örnek, Sayın Cumhurbaşkanı diyelim ki Afrika’ya gezmeye gitti veya Fransa’ya gitti veya Almanya’ya gitti, herhangi bir yere gitti. Kim vekalet ediyor? Bugünkü modele göre TBMM Başkanı Cumhurbaşkanına vekalet ediyor. Niçin? Çünkü TBMM Başkanı da tarafsız bütün siyasi partilere eşit uzaklıkta olması lazım, artı meclisi temsil ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı olmadığı zaman, Sayın Meclis Başkanı ona vekalet eder. Yeni modelde TBMM Başkanının temsil yetkisi yok. Kim vekalet edecek? Kendisinin tayin ettiği bir yardımcı o vekalet edecek. Seçimle mi gelmiş? Hayır, seçimle gelmemiş. Seçimle gelmeyen birisinin milli iradeyi temsil etmesi doğru mudur? O zaman soru şu, seçimle gelmeyenler ne zaman Türkiye’yi temsil etmişlerdir? Darbe dönemlerinde, Kenan Evren darbeyi yaptı, geldi oturdu seçimle gelmedi. Biz demokrasiyi geliştirelim derken darbe dönemlerine doğru gidiyoruz. Bu mudur demokrasi? Bana diyeceksiniz ki gidin bunu her yerde anlatın, doğru. İmkan olan her yere gidiyoruz ama sizin de sorumluluğunuz var, siz bulunduğunuz mahallenin bulunduğunuz köyün kanaat önderisiniz. Siz köyde ihtiyar meclisinden karar almadan köyün merasını tek başına satabilir misiniz? Biz Türkiye’nin tapusunu bir kişiye emanet ediyoruz. Bir kişiyi ikna ettiniz mi, kandırdınız mı en geç 24 saat içinde devleti ele geçiriyorsunuz. Nasıl olacak? Şöyle, şu anda bütün yetkileri verdik Başkana diyelim, bütün müsteşarlar, bütün genel müdürler, bütün daire başkanları, bütün emniyet müdürleri, bütün büyükelçiler hepsini bir kararnameyle tak diye değiştirir. Meclisten kanun çıkarmaya gerek yok, tek kararnameyle. Ne diyorlardı? Efendim FETÖ terör örgütü 30-35 yılda devlete sızdı paralel devlet kurdu. Şimdi 30-35 yıl uğraşmanıza gerek yok arkadaşlar bir kişiyi ikna edeceksiniz veya kandıracaksınız çıkardığınız kararnameyle devleti ele geçireceksiniz, bitti bu kadar basit.
KADERİMİZİ KENDİMİZ BELİRLEYECEĞİZ
Bir şeyi unutmayın, Çanakkale’den söz edildi. Çanakkale 1915’de yedi düvele karşı mücadele edildi. Çanakkale geçilmez destanı yazıldı, hepsi oradaydı ama Çanakkale’de şehit olanları rahmetle analım, hepsi her metrekaresinde şehit kanı vardır, geçemediler orayı. Sonra ne oldu? Mondros Mütarekesini bir kişi imzaladı, hiç kimse tek kurşun atmadan Çanakkale’yi geçti, geldi Marmara’da demirledi. Bir kişiyi ele geçirdiniz mi oraya gelip demirleyebiliyorsunuz. Tarihe bakacağız, kendi tarihimize bakacağız, yakın tarihimize bakacağız. Olay budur.
Biliyorum hepiniz düşünüyorsunuz bunlar olabilir mi diye? Olup olmaması bu milletin elinde arkadaşlar. Kaderimizi kendimiz belirleyeceğiz. Ya demokrasimizi güçlendireceğiz ya tek adama yol vereceğiz sonu belli olmayan bir maceranın içine Türkiye sürüklenecek. Tek adam her zaman ülkelere felaket getirmiştir. Her zaman her dönemde. Demokrasilerde o nedenle denge ve fren modelleri oluşturulmuştur. Birisi bir şey yaptığı zaman davayı nerede arıyorsunuz? Hakimde arıyorsunuz. Hakimin bağımsız olması lazım, siyasi otoritenin elinde olmaması lazım. Siyasi otoritenin elinde her şeyi bir kişiye bağlarsanız sonuç elde edemezsiniz, hak arayamazsınız. Hakkınızı arayacak yer bulamazsınız. Demokrasi için ne mücadeleler verdi bu ülke? O mücadelelerin arkasında hepimizin durması lazım.
SÜRATLE BARIŞI SAĞLAYIP, BÜTÜN SURİYELİ KARDEŞLERİMİZİ GÖNDERMEMİZ LAZIM
İşin özeti değerli arkadaşlarım, Suriye’de ne olacak, o soru da soruldu. 15 yaşında çocuklarımız şehit oluyor Çanakkale’de söylendi. Bizim çocuklarımız El Bab’ta şehit oluyor, 3 buçuk milyon belki de 4 milyon Suriyeli Türkiye’de. Hastanede asla kuyruğa girmezler, dükkan açarlarsa vergi vermezler, yanındaki esnaftan daha rahat şartlarda olurlar. Üniversite sınavlarına girmezler, dokunulmazlıkları da var. Şimdi değerli arkadaşlarım elbette ki Suriyeliler savaştan kaçıp geldiler, elbette ki bakacağız. Yani ama bu şartlarda değil. Süratle barışı sağlayıp bütün Suriyeli kardeşlerimizi Suriye’ye göndermemiz lazım. Benim çocuğum işsiz. 6,5 milyon işsizi var bu ülkenin, oraya göndermemiz lazım, şimdi diyorlar ki referandum geçecek Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz. Gayet güzel, 4 milyon Suriyeliye vatandaşlık verilmesini istiyorsanız gideceksiniz “Evet” oyunu basacaksınız. “Hayır” diyorsanız bu doğru değil diyorsanız “Hayır” oyunu basacaksınız bu kadar basit.
BU KADAR YETKİ EVLİYAYI BİLE AZDIRIR
Hepimizin düşünmesi lazım, birlikte karar vermemiz lazım, bu ülke hepimizin bakın sağı, solu, ortası ne olursa olsun, ister Karadeniz’de yaşayalım, ister Doğu, Güneydoğu’da ister Ege’de ister Trakya’da yaşayalım, ister İç Anadolu’da, kendi ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz. Kardeşçe yaşamak istiyoruz. Düşüncelerimiz farklı olabilir, farklı düşüncelere sahip olmak ayıp değildir. Tam tersine zenginliktir. Bir ülkenin hızla büyümesini sağlar. Akıl akıldan üstündür bunun için diyorlar zaten. Benim göremediğim bir yanlışı bir başkası görebilir. Benim göremediğim bir olayı bir başkası görebilir, benim düşünemediğim bir yanlışı bir başkası bana hatırlatabilir. Bu böyledir, böyle bakmamız lazım, o açıdan değerli muhtar arkadaşlarım, hepimize görev düşüyor. Sizler kanaat önderisiniz, oturun, düşünün hep birlikte sandığa giderken düşünmemiz lazım, bu işin dediğim gibi sağı, solu bu işin partisi yok. Hangi partiden olursak olalım, A partisi olur, B partisi olur, C partisi olur, A vatandaşı olur, B vatandaşı olur, efendim Urfalı olur, Mardinli olur, Edirneli olur fark etmiyor zaten kendi ülkemize yaşıyoruz. Bu anayasa hepimizin anayasası olacak. Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir. Bütün vatandaşların haklarını güvence altına alan belgedir anayasa, o nedenle anayasa deniyor buna. Ama ilk kez bir anayasa değişikliği toplumu bölüyor, ayrıştırıyor. Oysa bütün anayasaların 80 milyonu bir arada tutması lazım, kucaklaması lazım, genel hükümler içermesi lazım, haklarımızı güvence altına alması lazım, çıkarsa ne olur bir şey daha söyleyeyim, hiç kimsenin can ve mal güvenliği olmaz. İstediği adamın, iş adamının mal varlığına bir kararname çıkarır bütün fabrikalarına el koyabilir, hepsine. Bugün OHAL var, OHAL’le yapıyorlar, OHAL yetkisini meclis veriyor. Mevcut düzende OHAL yetkisi Başkana ait, sonra meclise geliyor. Başkan o arada zaten yapacağını yapıyor. Sonra meclise geliyor. Görüşülür, görüşülmez o ayrı bir şey ama Başkan tek yetkili mal varlığına el koydum diyecek, hadi arkadaşlar güle güle. Bu kadar yetki olmaz arkadaşlar, Anadolu da güzel bir söz var ya, ne diyorlardı bu kadar yetki evliyayı bile azdırır diye. Bu kadar yetki olmaz arkadaşlar. Vatandaşımız söylerken aslında doğruları söylüyor.
Bizim insanımızın ben sağduyusuna güveniyorum, o sağduyu içinde sandığa gideceğini, o sağduyu içinde oyunu kullanacağına inanıyorum. Bakın burada ben bizim partimiz şöyledir, onun partisi böyledir asla demedim. Size anayasa değişikliğinde öngörülen kuralları bir bir saydım bana çıkıp birisi desin ki, arkadaş şu cümlen yanlış. Demiyorlar.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlarım. Hepiniz sağ olun, var olun. Hepiniz düşünün, taşının elinizi vicdanınıza koyun ve oylarınızı ona göre kullanın.CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Eğer Türkiye’yi ve Türk milletini başka bir mecraya çekmek isterseniz bu anayasa değişikliği çıkar, asıl felaket o zaman olur. Büyük Ortadoğu Projesini unutmayın. Eş başkanı da unutmayın. Büyük Ortadoğu Projesinin Irak’ın başına ne açtığını biliyorsunuz değil mi? Tek adam vardı. Irak parçalandı, Suriye parçalandı, Libya parçalandı. Tek adamın olduğu yerler parçalanır.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ordu’da “Muhtarlar, Şehit Gazi Aileleri Ve Hemşehri Dernekleri Toplantısı”nda yaptığı konuşma şöyle:
Değerli arkadaşlarım, referandum süreciyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. Ama bir şeyi baştan samimi olarak kabul etmeniz ve inanmanızı istiyorum. Ben bir siyasi parti propagandası yapmayacağım. A partisi, B partisi söylemeyeceğim. Çünkü bir anayasa değişikliği yapıldı, bir referandum var. Bunun doğrusu nedir, eğrisi nedir o konuda size ayrıntıları vereceğim ve siz oturup kendi vicdanınızla ölçeceksiniz, tartacaksınız, biçeceksiniz “Evet”i, “Hayır”ı nasıl kullanırsanız başımın üstüne. Çünkü 16 Nisan’da bir seçim yapmıyoruz, bir partiyi iktidara getirip bir partiyi iktidardan götürmüyoruz, bir Cumhurbaşkanını seçip bir başka Cumhurbaşkanını getirmiyoruz. Dolayısıyla bir anayasa değişikliği var. Bu anayasa değişikliğine “Evet” mi diyeceğiz, “Hayır” mı diyeceğiz? “Evet” dersek ne olur, “Hayır” dersek ne olur? Niçin “Evet” diyelim, neden “Hayır” diyelim bu ayrıntıları size sunmaya çalışacağım. Samimi olarak bütün ayrıntıları size sunmaya çalışacağım.
DEVLETİN BİR SİGORTAYA İHTİYACI VARDIR, O SİGORTA DA CUMHURBAŞKANLIĞIDIR
Birinci konumuz şu, Cumhurbaşkanı yani Başkan taraflı mı olsun tarafsız mı olsun? Bu kadar basit bir soru. Cumhuriyetin kuruluşundan yana, bugüne kadar, kuruluşundan bugüne kadar Cumhurbaşkanları tarafsız olmuştur. Felsefesi nedir? Felsefesi şudur, Cumhurbaşkanı adı üstünde cumhuru temsil eder. Yani 80 milyonu temsil eder, yani arabasında Türk bayrağı taşır. Ben taşıyamam, Başbakan da taşıyamaz, bir başka partinin Genel Başkanı da taşıyamaz. Cumhuru temsil eden arabasında bayrağını taşır. Peki, cumhur aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olsun mu? Bir partinin Genel Başkanı olduğunda tarafsız olabilir mi, olamaz mı buna karar vereceksiniz, muhtarlar olarak buna karar vereceksiniz. Hem bir partinin Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı çift başlı, çift başlı bir yapı Türkiye’nin lehine midir, aleyhine midir buna karar vereceğiz. Bunun partilerle ilgisi yok bakın. A partisi, B partisi, C partisiyle de ilgisi yok. Bugün A partisinden birisi gelir, geçer 10 yıl sonra B partisinden birisi gelir, geçer 10 yıl C partisinden birisi gelir. Partinin Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı olsun mu olmasın mı buna karar vereceğiz. Taraflı olursa olur, tarafsız olursa ne olur? Neden bugüne kadar, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana neden Cumhurbaşkanları tarafsız olmuştur? Nedeni şu, devletin bir sigortaya ihtiyacı var, o sigorta da Cumhurbaşkanlığıdır. Devletin yapısı ve işleyişinde bir sorun çıktığı zaman Cumhurbaşkanı hepsini davet eder, gelin bakayım arkadaşlar nedir bu sorun, neden çözemiyorsunuz diye oturur başkanlığını yapar. Konuşur, karara bağlar, ortak aklı egemen kılar. Şimdi biz bundan vazgeçeceğiz. Vazgeçin deniyor. Kararı sizler vereceksiniz, ya vazgeçeceğiz ya vazgeçmeyeceğiz.
Bir başka önemli konu değerli arkadaşlar, bir partinin Genel Başkanı, yani Başkan aynı zamanda, hakim tayin etsin mi, etmesin mi? Hakim tayin etsin, bir şey olmaz, hakim de siyasallaşsın bizim partiden bir hakim olsun diyorsanız “Evet” oyu kullanılacak bu kadar basit. Hayır yargı bağımsızlığı olmalı, hakim bir partinin hakimi olamaz, bu doğru değildir diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız. Öyle çok girift bir olay yok önümüzde, gayet sade bir olay var önümüzde, bir tercih var önümüzde bu tercihi kullanacağız. Hani bir anayasa değişikliği olur da, bir madde olur da anlaşılmaz. Hayır, hepsi gayet anlaşılır.
Adliyeye siyaset girsin mi, girmesin mi? Adliyeye siyaset girsin diyorsanız bir partinin Genel Başkanı hakim tayin etsin. Adliyeye siyaset girmesin, her partiden insanın adliyede davası vardır, adalet dağıtacak bir makamdır orası, adalet mülkün temelidir, mülkün temeline siyaset girerse burası yürümez diyorsanız “Hayır” kullanacaksınız bu kadar basit.
DEMOKRASİYİ İSTİYORSANIZ “HAYIR” DİYECEKSİNİZ
Başka, Başkana yetki veriyoruz. Ne yetkisi veriyoruz? Devletin yönetim ve işleyişiyle ilgili bütün kararları Başkana veriyoruz bu anayasa değişikliğine göre, yönetim ve işleyişiyle ilgili olarak. Yönetimden bir örnek vereyim size, bir Başkan geldi dedi ki, Trabzon, Giresun, Ordu ve Zonguldak’ı birleştiriyorum, tek vilayet olacak. Bir tane de bölge valisi tayin ediyorum. Bu yetkiyi vereceğiz. Bu yetkiyi vermeye razıysanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız, bunun partilerle ilgisi yok. Hayır, bu yetki verilmez derseniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun A partisi, B partisi, C partisiyle ilgisi yok. Bölgeler kurulsun diyorsanız ve bunda tek bir kişi yetkili olsun, Başkan yetkili olsun diyorsanız “Evet” oyunu kullanacaksınız, sorumluluk size ait, vatandaşa ait. Amasya Tamiminde ne diyordu Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları? “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır”, bu karardan önce millet kavramı var mıydı Türkiye’de? Yoktu. Osmanlı’da millet var mıydı? Yoktu öyle bir kavram. Cumhuriyetle beraber millet kavramı geldi. Ne diyoruz? Türk milleti diyoruz. Türk milletinin kaderini de milletin kendisi belirleyecek. Biz anayasa mahkemesine bunun için gitmedik. Millet varsa, kendi kaderini belirleyecekse buyursun belirlesin. Ya demokrasi ya tek adam rejimi bu kadar basit. Demokrasiyi istiyorsanız “Hayır” diyeceksiniz. Hayır demokrasiye gerek yok tek adam rejimini istiyoruz diyorsanız gidip “Evet” oyunu kullanacaksınız. Bunun için böyle uzun uzun düşünmeye, uzun uzun tartışmaya gerek yok. Bu kadar açık, bu kadar net.
YENİ MODELDE MECLİS DEVRE DIŞI
Başka, şu yetkiyi de veriyoruz devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili, Başbakanlık kalkıyor. Niye kalkıyor Başbakanlık? Niçin kalkıyor? Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Başbakanlık var. Niye Başbakanlık var? Çünkü Cumhurbaşkanı tarafsız, devletin tepesinde bir tarafsız kişi olması lazım. Başbakan, başbakan tarafsız olamaz bir partinin genel başkanıdır. Ben de tarafsız olamam, ben de bir başka partinin genel başkanıyım. Devlet Bey o da tarafsız olamaz, o da bir başka partinin genel başkanı. Bizim yeminimizde tarafsızlık yoktur. Milletvekillerinin yemininde tarafsızlık yoktur. Ama Cumhurbaşkanın yemininde tarafsızlık vardır. 80 milyonu temsil edecek çünkü. Şimdi biz bütün yetkileri alıyoruz bir kişiye veriyoruz. Diyoruz ki, sen başbakanlığı kaldırdın, bundan sonra sen yöneteceksin, hem Başkan hem partinin Genel Başkanı. O zaman soru şu, kaç bakan olacak? Kimse bilmiyor. Kaç tane olacak? Belli mi? On, beş, belki de hiç bakan olmayacak. Kim karar verecek? Bir kişi. Peki, Başkanın kaç yardımcısı olacak? Onu da kimse bilmiyor. 1 mi, 3 mü, 5 mi, 15 mi, 55 mi, 105 mi? Kimse bilmiyor. Peki mevcut sisteme göre bugünkü anayasal düzene göre kaç bakanlık olacağına kim karar veriyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bir bakanlık mı kurulacak kanunu çıkar, bakanın görevleri tanımlanır, bakanlığın görevleri tanımlanır ve ondan sonra kanun çıkar. Meclis karar veriyor. Yeni modelde meclis devre dışı, kim karar veriyor? Bir kişi. Diyorsanız ki, bu model eki bir modeldir, meclise ne gerek var her seferinde bakanlık belirleyecek, kanun çıkaracak. Verelim yetkiyi bir kişiye istediği kadar bakanlık kursun, istediği bakanlığı ertesi gün kapatsın diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Bu yanlıştır diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Yani vatandaşa anlatmanın zorluğu da yok bunu, vatandaş kendi vicdanında ölçüp, tartıp, biçip kararını ona göre verecek.
Bir devleti devlet yapan liyakattir. Ehliyet sahibi olmaktır yani, yani bilgidir, birikimdir, tecrübedir, yani deneyimdir. Devleti devlet yapan liyakat budur. Ben doktorluk yapamam çünkü onun eğitimini almadım. Avukatlık yapamam onun eğitimini almadım. Devlette iş bölümü dediğimiz bir kural vardır. Doktor doktorluğunu yapar, hakim hakimliğini, tapu memuru tapu memurluğunu, nüfus memuru nüfus memurluğunu yapar, avukat avukatlığını yapar, muhtar muhtarlığını yapar, milletvekili milletvekilliğini yapar. Bu kuralları kim belirler? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yeni modelde bu kuralları kim belirleyecek? Bir kişi. Bu yetki doğru mudur, yanlış mıdır? Bu yetki doğrudur diyorsanız gidip “Evet” in altına mührünü basacaksınız. Vebali size ait. Bu yetki yanlıştır, meclise 550 milletvekili gönderdik ya böyle şey olur mu diyorsanız, ortak akıl var orada, yanlış varsa düzeltilir diyorsanız gidersiniz “Hayır” oyunu kullanırsınız bu kadar basit.
NE YAPARLARSA YAPSINLAR, BEN BU MİLLETİN FERASETİNE GÜVENİYORUM
Size bunu anlatmamın nedeni şu, daha anlatacağım. Efendim Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor diyorlar. Koro halinde söylüyorlar. Ben de onlara şu teklifi yapıyorum, ben doğruları söylemiyorsam, size televizyonda buyurun gelin oturalım, tartışalım diyorum. Beni mahcup edin. Belki bu kadar propagandaya da hiç ihtiyaç kalmayacak. Diyeceksiniz ki, sen şöyle diyorsun bak anayasanın şu değişikliği, şu maddesi böyle demiyor. Bende diyeyim ki ya doğru bak ben burayı atlamışım. Böyle bir şey demiyorlar, gelmiyorlar, oturup tartışmıyorlar. Gönül neyi ister? Gönül şunu ister, Amerika’da, Fransa’da, İngiltere’de, Japonya’da hangi model var? Seçimden önce liderler bir araya gelirler, referandumdan önce liderler bir araya gelirler, otururlar medeni insanlar gibi tartışırlar vatandaş da kahvesinde, evinde otururken seyreder. Kim doğruyu söylüyor kim doğruyu söylemiyor bizim vatandaşımızın feraseti var, aklı da var. Hem cesaret edemiyorlar gelmeye hem de bize diyorlar ki doğruları söylemiyorsunuz. Söyledim mesela hangisini yanlış söylüyorum dedim? Hangi cümlemiz yanlış? Muhtarsınız, muhtarlığın kurulması da kanunla olur, kaldırılması da kanunla olur. Şimdi devletin yönetim ve işleyişiyle ilgili yetkiyi bir kişiye verdiğimize göre, bir kişi arzu ederse bir sabah kalkar resmi gazetede okursunuz bütün muhtarlar kaldırılmıştır. Bitti, o kadar. Meclisin yetkisi yok çünkü. Şimdi ben doğruları söylemiyorum diye aralara bir belediye sıkıştırıyorlar. Muhtarları belediyeleri Kılıçdaroğlu diyor ki, Başkan kaldıracak. Hayır, belediyeleri kaldırmıyor böyle bir yetkisi yok. O yetki yine meclisin. Ama muhtarlıkları kaldırma konusunda yetkisi var, nasıl bakanlıkları kaldırıyorsa. Hatırlarsınız bir dönem muhtarlık tartışması olmuştu yine kaldıralım, kaldırmayalım diye o zaman kaldırılması için meclisten kanun çıkması lazım, şimdi kanuna gerek yok bir sabah kalkacaksınız muhtarlıklar kaldırılmış. Bitti, o kadar. Bu yetkiyi verelim diyorsanız gidip “Evet” oyunu verin. Bu yetki verilmez bu yetki mecliste olmalı diyorsanız “Hayır” oyu vereceksiniz bu kadar basit bir olay.
Oturuyoruz, düşünüyoruz, tartışıyoruz ve kararımızı ona göre veriyoruz. Olması gereken budur. Anayasa değişiklikleri oldu, niye milletten gizliyorlar, niye millet o tartışmaları izlemedi, niye gizledi, niye gizlediler? Bütün bunları millet öğrenmesin diye. Bakınız sevgili muhtarlar, devletin arabasını kullanıyorlar binlerce araba, devletin uçaklarını kullanıyorlar, devletin parasını kullanıyorlar, devletin televizyonlarını kullanıyorlar, devletin forsunu kullanıyorlar, meydan meydan dünya kadar para harcayarak “Evet” propagandası yapıyorlar. Biz konuştuğumuz zaman belli televizyon kanalları bizi hiç görmüyor zaten. Biz onlara çağrı yapıyoruz ya gelin bak bizi de çıkartın, oturalım biz de konuşalım. Bize soru sorun, üstelik gazetecileri biz değil siz seçin. En zor soruları sorsunlar bize ama korkudan çıkarmıyorlar, çıkaramıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar ben bu milletin ferasetine güveniyorum. Ne söylerlerse söylesinler ben bu milletin sağduyusuna güveniyorum ve “Hayır” çıkacağına inanıyorum. Hayırlı bir iş olacaktır Türkiye için. Evlatlarımız için, çocuklarımız için, demokrasimiz için, bayrağımız için, vatanımız için hayırlı bir iş olacaktır. Ben ve siz birlikte bizim gibi düşünmeyen insanların da söz hakkı olduğuna inanmamız lazım, demokrasi budur. Ortak akıl denen bir kavram vardır. Akıl akıldan üstündür diye bir kavram vardır. Beşer şaşar diye bir kavram vardır. Hata yapabiliriz hepimiz, hata insana mahsustur. Bütün yetkileri birisine verirseniz, tek adama verirseniz hata yaptığı zaman faturayı bu millet öder.
187 TRİLYONU BU MİLLETİN FAKİR FUKARASI ÖDEYECEK
Şimdi hepinize bir soru, milletvekili sayısı 600’e çıkıyor, niçin? Ne olacak yani, 600’e çıkacak ne olacak? Faturası ne kadar? 187 trilyon lira. 550 sizin neyinize yetmiyor? 550 milletvekili neyinize yetmiyor. Normali 450’dir bakın onu da söyleyeyim. Hadi 550 oldu, şimdi 600. Kim ödeyecek parayı? Bu milletin fakir fukarası ödeyecek. Söyledim, fındık fiyatlarını görüyorsunuz nerede, 187 trilyonu milletvekillerine vereceğinize fındık üreticisine verin. Hiç değilse adam çalışıyor, alın teri döküyor, emek harcıyor, çoluk çocuğunu geçindirecek, başka diyarlara göç etmeyecek. Siz diyorsanız ki 600 milletvekili iyidir, bizde parayı ödeyeceğiz, gidip “Evet” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Yetmez diyorsanız doğru değil bu diyorsanız, 550 olsun bu diyorsanız o zaman gidip “Hayır” diyeceksiniz. Bunun partilerle bir ilgisi yok, bir seçimle ilgisi yok bunun. Oturup, birlikte düşüneceğiz, birlikte kararımızı vereceğiz. Hangisi eğri, hangisi doğru ona bakacağız.
Milletvekili yaşı 18’e düşüyor. 18 yaşında çocuğumuz milletvekili olacak, olsun mu? Olur. Ama demiyor ki, 18 yaşında milletvekili olacak, ömür boyu askerlikten muaf olacak, kanun çıkaracağız. 2 yıl milletvekilliği yaparsa milletvekilliği emeklilik aylığına da hak kazanmış olacak. Bir arkadaşım sordu, Suriye’ye bizim çocuklarımız gidiyor, Suriyeli gençler de burada diye. Sizin çocuklarınız nerede? El Bab’ta. Askerlerimiz nerede? PKK’yla mücadele ediyor. Nerede? – 35 derecede, dağların başında. Onlar milletvekili olacak mı? Hayır. Onlar asker. Peki bu ballı işi bizim çocuklarımıza bırakırlar mı, sizin çocuklarınıza bırakırlar mı? Ankara’daki beylerin çocukları olacak. Siz diyorsanız ki bu makuldür, normaldir gidip “Evet” oyu vereceksiniz. Böyle bir rezalet olmaz diyorsanız “Hayır” oyu vereceksiniz bu kadar basit.
SORU SORULAMAYACAK, HESAP VERİLMEYECEK
“Evet” demeyi bir türlü anlatamıyorlar. Anlatamazlar zaten nesini anlatacaksınız siz bunun? Anlatamıyorlar, ne yapıyorlar? Efendim buna PKK’da “Hayır” diyor o nedenle bizde “Hayır” diyoruz. Bilmem kim de “Hayır” diyor, biz de “Hayır” diyoruz. Allah inandırsın. Eğer Türkiye’yi ve Türk milletini başka bir mecraya çekmek isterseniz bu anayasa değişikliği çıkar, asıl felaket o zaman olur. Büyük Ortadoğu Projesini unutmayın. Eş başkanı da unutmayın. Büyük Ortadoğu Projesinin Irak’ın başına ne açtığını biliyorsunuz değil mi? Tek adam vardı. Irak parçalandı. Suriye vardı, Suriye parçalandı. Libya vardı, Libya parçalandı. Tek adamın olduğu yerler parçalanır. 1 Mart Tezkeresini unutmayın. 1 Mart Tezkeresinde hükümeti ikna etmişlerdi, Amerikan askerleri İskenderun Limanından geçeceklerdi ve Iraktan, Türkiye üzerinden Irak’a geçeceklerdi. TBMM’ye geldi, TBMM’de ortak akıl egemen oldu, Suriye Tezkeresi reddedildi.
Meclisten ne istiyorsunuz? Bu soruyu sormak zorundasınız arkadaşlarım, meclisten ne istiyorlar? Hiçbir bakan milletvekili olmayacak. Kurulacak hükümet meclisten güvenoyu istemeyecek, sözlü soru bile verilmeyecek. Sözlü soru nedir biliyor musunuz, sözlü soru önergesi şudur, siz mesela Ordu’da bir hastane de sorun çıkmıştır. Ordu milletvekili çıkar Sağlık Bakanına soru sorar, Ordu hastanesinde böyle bir olay olmuştur bana bunun nedenini açıkla? Bakan çıkar kürsüye nedenini açıklar. Şimdi bu yok, bunu da kaldırıyorlar. Soru sorulamayacak, hesap verilmeyecek.
80 MİLYONU FRENİ BİR OLMAYAN BİR KAMYONA BİNDİRİYORUZ
Genelde annelere sorduğum bir soru var diyorum ki, siz freni olmayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz? Freni bir olmayan bir kamyona biner misiniz? Kimse binmez. Ama biz 80 milyonu bindiriyoruz. Nereye gittiği belli değil, kimin hesap verdiği, hesap verilmiyor bir sefer, kimse hesap vermiyor. Şimdi bu anayasa değişikliğini böyle düşünmek lazım ve böyle değerlendirmek lazım, bu çerçeve de ele alıp değerlendirmemiz lazım, oturup konuşuruz. Bu işin sağı solu yoktur, bu işin partisi yoktur. Bu iş memleket meselesidir değerli arkadaşlarım. Düşünmeyi böyle yapmamız lazım, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan efendim “Hayır” çıkarsa ne olur? Hiçbir şey olmaz. Ne olacak ki? Sayın Cumhurbaşkanı yerinde değil mi? Yerinde. Ne zaman kadar yerinde? 2019’a kadar. Çünkü vatandaş 2019’a kadar seçti. Sonra yeniden bir seçim olacak. Sayın Başbakan o da yerinde. Düşmeyecek ki başbakanlığı. Hükümet yine yerinde, bakanların hepsi yine yerinde. Biz? Biz de yerimizdeyiz.
HESABI SORULMAYAN BİR SİYASET ANLAYIŞI DEMOKRASİLERDE YOKTUR
Peki, “Hayır” ın anlamı ne olacak? “Hayır” ın anlamı şu olacak, 1. Bu millet demokrasi istiyor. Birinci anlamı bu. Farklı düşünceler olabilir, farklı partiler olabilir ama bütün yetkiler bir kişiye verilemez. 2. TBMM, Gazi Meclistir, Milli Kurtuluş Savaşını yönetmiştir, milli irade orada tecelli eder, 550 milletvekili vardır, bir meseleyi görüşecekseniz, vatandaşın sorununu çözeceksiniz meclise gidin orada çözün. Ortak aklı egemen kılın. 3. Devlet yönetimi bir kişiye teslim edilemez. Dünyanın hiçbir ülkesinde de bir kişiye teslim edilmemiştir. Teslim edilen ülkelerde acı, kan ve gözyaşı olmuştur. Örnek, en yakın örneği Libya’dır, en yakın örneği Suriye’dir, en yakın örneği Irak’tır. Hitler’den, Mussolini’den örnek vermiyorum, komşularımızdan örnek veriyorum. Hesabı sorulmayan bir siyaset anlayışı demokrasilerde yoktur. Demokrasilerin temel özelliği siyaset kurumlarının halka hesap vermesidir. Hesap verilmeyen bir sistem olmaz. Ben de hesabını vereceğim, siyasi iktidar da hesabını verecek. Bütçe yetkisini veriyoruz Başkana bütçe yapma yetkisini, gensoru veremiyoruz. Bir bakan yolsuzluk yaptı veya bir Başkan yardımcısı gensoru bile meclise verilemiyor. Konuşulamayacak. Niçin? Hangi gerekçeyle? Peki, bugünkü modelde? Bugünkü modelde bakan dikkat eder bir hatamız olursa mecliste hesabını sorarlar, hesabını sormaktan ben zor duruma düşerim diye yanlış bir şey yapmamaya özen gösterir. Mevcut modelde ne yaparsan yap kimse hesabını sormayacak. Diyorlar ki hesabı sorulacak. Doğru. Nasıl? 400 milletvekili oy verirse hesap sorulacak. 400 milletvekilini nerden bulacaksın?
BU SADECE CHP’NİN SORUNU DEĞİL, HEPİMİZİN SORUNU
Hakim tayin etsin demiştim. Hakim tayin etmek sıradan bir olay değildir. Nedir biliyor musunuz? Diyelim ki Ordu’da bir mahalleyi kamulaştırdınız, Başkan karar verdi dedi ki, Ordu’nun X mahallesini kamulaştırıyorum. Değer? Değer 1 lira değer biçtim. Alın 1 liralarınızı banka hesabına yatırdım burayı kamulaştırdım. Ne yapacaksınız? Mahkemeye başvuracaksınız değil mi? Buranın değeri 1 lira değil, 100 liradır diyeceksiniz. Mahkemeye başvurup adalet isteyeceksiniz. Peki o mahkemeye hakimi kim tayin ediyor? Başkan. Başkanın tayin ettiği hakim sizin lehinize mi karar verecek, Başkanın lehine mi karar verecek? Bunların hepsi olabilecek olaylardır. O nedenle düşünmemiz lazım, eğriyi doğruyu oturup konuşmamız lazım, eğer bunları oturur değerlendirirsek sağlıklı bir şekilde, oturur konuşursak, kahvede konuşabiliriz, evde konuşabiliriz, akrabalar bir araya gelir konuşabiliriz, muhtarın bürosunda konuşabiliriz, birlikte konuşabiliriz. Bunun partilerle ilgisi yok arkadaşlar. Bunun sağla solla ilgisi yok. Bu bir anayasa değişikliği.
Bize diyorlar ki, neden diyorlar siz bayrağı kullanmıyorsunuz? CHP’nin altı okunu, bu sadece CHP’nin sorunu değil ki, hepimizin sorunu. Muhtarın sorunu, çiftçinin sorunu, sanayicinin sorunu, Belediye Başkanının sorunu, bakanların sorunu, hepsinin sorunu, her vatandaşın sorunu, esnafın, sanatkarın sorunu. Anayasa hepimizi ilgilendirecek. O zaman oturup hep birlikte karar vereceğiz.
DEMOKRASİYİ GELİŞTİRELİM DERKEN, DARBE DÖNEMLERİNE DOĞRU GİDİYORUZ
Bakın bir garabet daha anlatayım size, bakanlar hiçbirisi milletvekili değil, başkan yardımcıları hiçbirisi milletvekili değil, ama hepsinin milletvekili gibi dokunulmazlığı olacak. Niçin? Millet seçmemiş, oraya getirmemiş, bir kişi seçiyor ama milletvekilleri gibi dokunulmazlığı olacak ama hesapta vermeyecek. Böyle bir düzen olur mu arkadaşlar? Böyle bir düzene demokrasi denir mi? Bugünkü modelden bir örnek, Sayın Cumhurbaşkanı diyelim ki Afrika’ya gezmeye gitti veya Fransa’ya gitti veya Almanya’ya gitti, herhangi bir yere gitti. Kim vekalet ediyor? Bugünkü modele göre TBMM Başkanı Cumhurbaşkanına vekalet ediyor. Niçin? Çünkü TBMM Başkanı da tarafsız bütün siyasi partilere eşit uzaklıkta olması lazım, artı meclisi temsil ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı olmadığı zaman, Sayın Meclis Başkanı ona vekalet eder. Yeni modelde TBMM Başkanının temsil yetkisi yok. Kim vekalet edecek? Kendisinin tayin ettiği bir yardımcı o vekalet edecek. Seçimle mi gelmiş? Hayır, seçimle gelmemiş. Seçimle gelmeyen birisinin milli iradeyi temsil etmesi doğru mudur? O zaman soru şu, seçimle gelmeyenler ne zaman Türkiye’yi temsil etmişlerdir? Darbe dönemlerinde, Kenan Evren darbeyi yaptı, geldi oturdu seçimle gelmedi. Biz demokrasiyi geliştirelim derken darbe dönemlerine doğru gidiyoruz. Bu mudur demokrasi? Bana diyeceksiniz ki gidin bunu her yerde anlatın, doğru. İmkan olan her yere gidiyoruz ama sizin de sorumluluğunuz var, siz bulunduğunuz mahallenin bulunduğunuz köyün kanaat önderisiniz. Siz köyde ihtiyar meclisinden karar almadan köyün merasını tek başına satabilir misiniz? Biz Türkiye’nin tapusunu bir kişiye emanet ediyoruz. Bir kişiyi ikna ettiniz mi, kandırdınız mı en geç 24 saat içinde devleti ele geçiriyorsunuz. Nasıl olacak? Şöyle, şu anda bütün yetkileri verdik Başkana diyelim, bütün müsteşarlar, bütün genel müdürler, bütün daire başkanları, bütün emniyet müdürleri, bütün büyükelçiler hepsini bir kararnameyle tak diye değiştirir. Meclisten kanun çıkarmaya gerek yok, tek kararnameyle. Ne diyorlardı? Efendim FETÖ terör örgütü 30-35 yılda devlete sızdı paralel devlet kurdu. Şimdi 30-35 yıl uğraşmanıza gerek yok arkadaşlar bir kişiyi ikna edeceksiniz veya kandıracaksınız çıkardığınız kararnameyle devleti ele geçireceksiniz, bitti bu kadar basit.
KADERİMİZİ KENDİMİZ BELİRLEYECEĞİZ
Bir şeyi unutmayın, Çanakkale’den söz edildi. Çanakkale 1915’de yedi düvele karşı mücadele edildi. Çanakkale geçilmez destanı yazıldı, hepsi oradaydı ama Çanakkale’de şehit olanları rahmetle analım, hepsi her metrekaresinde şehit kanı vardır, geçemediler orayı. Sonra ne oldu? Mondros Mütarekesini bir kişi imzaladı, hiç kimse tek kurşun atmadan Çanakkale’yi geçti, geldi Marmara’da demirledi. Bir kişiyi ele geçirdiniz mi oraya gelip demirleyebiliyorsunuz. Tarihe bakacağız, kendi tarihimize bakacağız, yakın tarihimize bakacağız. Olay budur.
Biliyorum hepiniz düşünüyorsunuz bunlar olabilir mi diye? Olup olmaması bu milletin elinde arkadaşlar. Kaderimizi kendimiz belirleyeceğiz. Ya demokrasimizi güçlendireceğiz ya tek adama yol vereceğiz sonu belli olmayan bir maceranın içine Türkiye sürüklenecek. Tek adam her zaman ülkelere felaket getirmiştir. Her zaman her dönemde. Demokrasilerde o nedenle denge ve fren modelleri oluşturulmuştur. Birisi bir şey yaptığı zaman davayı nerede arıyorsunuz? Hakimde arıyorsunuz. Hakimin bağımsız olması lazım, siyasi otoritenin elinde olmaması lazım. Siyasi otoritenin elinde her şeyi bir kişiye bağlarsanız sonuç elde edemezsiniz, hak arayamazsınız. Hakkınızı arayacak yer bulamazsınız. Demokrasi için ne mücadeleler verdi bu ülke? O mücadelelerin arkasında hepimizin durması lazım.
SÜRATLE BARIŞI SAĞLAYIP, BÜTÜN SURİYELİ KARDEŞLERİMİZİ GÖNDERMEMİZ LAZIM
İşin özeti değerli arkadaşlarım, Suriye’de ne olacak, o soru da soruldu. 15 yaşında çocuklarımız şehit oluyor Çanakkale’de söylendi. Bizim çocuklarımız El Bab’ta şehit oluyor, 3 buçuk milyon belki de 4 milyon Suriyeli Türkiye’de. Hastanede asla kuyruğa girmezler, dükkan açarlarsa vergi vermezler, yanındaki esnaftan daha rahat şartlarda olurlar. Üniversite sınavlarına girmezler, dokunulmazlıkları da var. Şimdi değerli arkadaşlarım elbette ki Suriyeliler savaştan kaçıp geldiler, elbette ki bakacağız. Yani ama bu şartlarda değil. Süratle barışı sağlayıp bütün Suriyeli kardeşlerimizi Suriye’ye göndermemiz lazım. Benim çocuğum işsiz. 6,5 milyon işsizi var bu ülkenin, oraya göndermemiz lazım, şimdi diyorlar ki referandum geçecek Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz. Gayet güzel, 4 milyon Suriyeliye vatandaşlık verilmesini istiyorsanız gideceksiniz “Evet” oyunu basacaksınız. “Hayır” diyorsanız bu doğru değil diyorsanız “Hayır” oyunu basacaksınız bu kadar basit.
BU KADAR YETKİ EVLİYAYI BİLE AZDIRIR
Hepimizin düşünmesi lazım, birlikte karar vermemiz lazım, bu ülke hepimizin bakın sağı, solu, ortası ne olursa olsun, ister Karadeniz’de yaşayalım, ister Doğu, Güneydoğu’da ister Ege’de ister Trakya’da yaşayalım, ister İç Anadolu’da, kendi ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz. Kardeşçe yaşamak istiyoruz. Düşüncelerimiz farklı olabilir, farklı düşüncelere sahip olmak ayıp değildir. Tam tersine zenginliktir. Bir ülkenin hızla büyümesini sağlar. Akıl akıldan üstündür bunun için diyorlar zaten. Benim göremediğim bir yanlışı bir başkası görebilir. Benim göremediğim bir olayı bir başkası görebilir, benim düşünemediğim bir yanlışı bir başkası bana hatırlatabilir. Bu böyledir, böyle bakmamız lazım, o açıdan değerli muhtar arkadaşlarım, hepimize görev düşüyor. Sizler kanaat önderisiniz, oturun, düşünün hep birlikte sandığa giderken düşünmemiz lazım, bu işin dediğim gibi sağı, solu bu işin partisi yok. Hangi partiden olursak olalım, A partisi olur, B partisi olur, C partisi olur, A vatandaşı olur, B vatandaşı olur, efendim Urfalı olur, Mardinli olur, Edirneli olur fark etmiyor zaten kendi ülkemize yaşıyoruz. Bu anayasa hepimizin anayasası olacak. Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir. Bütün vatandaşların haklarını güvence altına alan belgedir anayasa, o nedenle anayasa deniyor buna. Ama ilk kez bir anayasa değişikliği toplumu bölüyor, ayrıştırıyor. Oysa bütün anayasaların 80 milyonu bir arada tutması lazım, kucaklaması lazım, genel hükümler içermesi lazım, haklarımızı güvence altına alması lazım, çıkarsa ne olur bir şey daha söyleyeyim, hiç kimsenin can ve mal güvenliği olmaz. İstediği adamın, iş adamının mal varlığına bir kararname çıkarır bütün fabrikalarına el koyabilir, hepsine. Bugün OHAL var, OHAL’le yapıyorlar, OHAL yetkisini meclis veriyor. Mevcut düzende OHAL yetkisi Başkana ait, sonra meclise geliyor. Başkan o arada zaten yapacağını yapıyor. Sonra meclise geliyor. Görüşülür, görüşülmez o ayrı bir şey ama Başkan tek yetkili mal varlığına el koydum diyecek, hadi arkadaşlar güle güle. Bu kadar yetki olmaz arkadaşlar, Anadolu da güzel bir söz var ya, ne diyorlardı bu kadar yetki evliyayı bile azdırır diye. Bu kadar yetki olmaz arkadaşlar. Vatandaşımız söylerken aslında doğruları söylüyor.
Bizim insanımızın ben sağduyusuna güveniyorum, o sağduyu içinde sandığa gideceğini, o sağduyu içinde oyunu kullanacağına inanıyorum. Bakın burada ben bizim partimiz şöyledir, onun partisi böyledir asla demedim. Size anayasa değişikliğinde öngörülen kuralları bir bir saydım bana çıkıp birisi desin ki, arkadaş şu cümlen yanlış. Demiyorlar.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlarım. Hepiniz sağ olun, var olun. Hepiniz düşünün, taşının elinizi vicdanınıza koyun ve oylarınızı ona göre kullanın.
Kaynak: chp.org.tr