CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, KOCAELİ’DE STK’LARLA BİR ARAYA GELDİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Demokratik sistemde bir kurum, bir kişi hata yaptığında onu bir başkası, bir başka kurum düzeltir. Tek kişilik yönetimde onun yaptığı hatanın düzeltilmesi mümkün değildir. Faturayı vatandaş öder” dedi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kocaeli’de STK’lar Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Efendim hepiniz hoş geldiniz. Beni dikkatle dinlemenizi istiyorum, sizden tek isteğim bu. Bir propaganda yapmayacağım. Çünkü bir seçim yok. Bir kişiyi seçmiyoruz, bir partiyi seçmiyoruz. Ama çok önemli bir şeyi yapacağız, çok önemli bir şeyi gerçekleştireceğiz. Anayasa değişikliğini oylayacağız.
Değerli arkadaşlarım, istiklal marşıyla başladık. Bu marşı yazan Mehmet Akif Ersoy, “Allah bir daha bize İstiklal Marşı yazdırmasın” demiştir. Çünkü İstiklal Marşının ve o İstiklal Savaşının hangi koşullarda kazanıldığının tanığıdır aynı zamanda Mehmet Akif Ersoy. Sabahki toplantıda bir örnek verdim. Bir kişiye verilecek bir yetkinin toplumu nasıl bir felakete sürükleneceğini anlattım. Çanakkale Savaşında yedi düvel geldi Çanakkale’ye 13, 14 yaşındaki çocuklarımızı şehit verdik, ama Çanakkale geçilmez destanını yazdık. Bütün gemiler geldiler Alman’ından İngiliz’ine kadar ta Avusturalya’dan, Fransız’ına kadar geldiler. Ama Çanakkale geçilmedi, izin vermedik. Sonra ne oldu? Sadece 3 yıl sonra bir kişiye izin verildi, bir kişi yetkisini kullandı, o gemilerin tamamı Çanakkale’den bir tek mermi atmadan Marmara’ya geldiler, Dolmabahçe’nin önünde demirlediler ve İstanbul’u işgal ettiler, bir kişinin imzasıyla. Geriye dönüp şu soruyu sormamız lazım. Çanakkale savaşını niye verdik biz? Binlerce şehidimizi niye biz verdik? Eğer birisi gelip bir tek imzayla İstanbul’u işgal edecekse neden biz bunu yaptık? O işgalden hemen sonra Amasya’ya gitti Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Amasya tamimi çok önemlidir. Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır demiştir. Neden Mustafa Kemal Atatürk millet sözcüğünü kullanmıştır? Çünkü millet kavramı bizim bugün anladığımız anlamda millet kavramı Osmanlı’da yoktur. Osmanlı’da padişah vardır ve padişahın kulları vardır. O nedenle millet ve milletin egemenliği önemlidir. Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E VERİLMEYEN BİR YETKİYİ BİR KİŞİYE VERELİM DİYE REFERANDUMA GİDİYORUZ
Arkasından Sivas Kongresi, arkasından Erzurum Kongresi. Bütün bunlara baktığınız zaman tek adam yoktur. Mustafa Kemal ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyetini kurarlar. 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanır. Orada da tek adam yoktur. 1921 yılında yeni anayasa görüşülür, ilk anayasa, bizim ilk anayasamız. Birinci cümlesi, “Hakimiyet bila kaydü şart milletindir” diye başlar. Çünkü milletin egemenliğine dayanmayan bir yönetim baki olamaz demiştir. Bir kişiye hiçbir zaman sonsuz yetki verilmemiştir. İstediğini yap yetkisi hiçbir zaman verilmemiştir. 1924 Anayasası görüşülür, 1924 Anayasasında Mustafa Kemal Atatürk’ü bir yetki verilmek istenir. Mustafa Kemal Atatürk’e, meclisi tek başına fesih yetkisi verilmek istenir. İki genç milletvekili kürsüye çıkar derler ki, “Biz Gazi Paşayı seviyoruz, bu memleket için neler yaptığını da çok iyi biliyoruz. Erzurum Kongresini, Sivas Kongresini, Amasya Tamimini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışını, bütün bu mücadeleleri de biliyoruz. Filistin’de, Yemen’de çarpışan Gazi Mustafa Kemal’i de biliyoruz. Ama bizi buraya Gazi Mustafa Kemal Atatürk taşımadı, bizi buraya Türk milleti taşıdı. Meclisin fesih yetkisi kimse kusura bakmasın Atatürk’e dahi verilemez” denmiştir ve o öneri reddedilmiştir. Şimdi biz Mustafa Kemal Atatürk’e verilmeyen bir yetkiyi bir kişiye verelim diye referanduma getiriyoruz.
Hepinizin sorumluluğu var hepinizin. Çocuklarınıza karşı sorumluluğunuz var, tarihinize karşı sorumluluğunuz var, demokrasimize karşı sorumluluğunuz var, bayrağınıza karşı sorumluluğunuz var, vatanınıza karşı sorumluluğunuz var. Bir kişiye her türlü yetkiyi vermek Türkiye’yi nereye götürür ve niye verelim? Babalarımız bize öğretti, akıl akıldan üstündür diye. Beşer şaşar, evet beşer şaşar. Hata insana mahsustur, başka bir canlıya değil. Bir kişi hata yaparsa, bütün yetkileri verdiğimiz bir kişi faturayı 80 milyon ödeyecek. Demokratik sistemle tek adam rejimi arasındaki temel farklılık nedir? Demokratik sistemde bir kurum, bir kişi hata yaptığında onu bir başkası düzeltir, bir başka kurum düzeltir. Tek kişilik yönetimde onun yaptığı hatanın düzeltilmesi mümkün değil. Ve faturayı doğrudan vatandaş ödeyecek.
ARZU ETTİĞİ ZAMAN BİR SABAH KALKACAK DİYECEK Kİ, “BEN BU MECLİSİ FESHEDİYORUM”
Önünüze gelecek düzenlemelerin ana kaynağı budur. Şunu düşünebilirsiniz, bir kişiye de verelim ne olacak yani Türkiye Büyük Millet Meclisini arzu ettiği zaman fesih etsin, yeniden seçime gitsinler, kendisi de seçime gidecek diyebilirsiniz. Sorun burada değil. Sorun nerede? Milli iradenin seçip parlamentoya gönderdiği ve milli iradenin tecelli ettiği bir mekanı bir kişinin fesih etmesidir. Yani 80 milyonun iradesini ben tanımıyorum, istediğim zaman feshederim. O zaman milli iradeden söz ediyoruz biz. Bir kişinin iradesi mi çok güçlüdür, 80 milyonun iradesi mi güçlüdür? O zaman biz niye milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır dedik, dedelerimiz bunu dediler, babalarımız bunu dediler. Neden dedik biz bunu? Neden egemenlik kayıtsız şartsız milletindir dedik? Egemenlik bizimse, milletinse demokrasi yapmışız, bir noktaya gelmişiz, seçim oluyor 550 milletvekili seçmişiz, çoğunluk partisi ülkeyi yönetiyor. Bir kişi bir sabah kalkıp hiçbir gerekçe göstermeden ben meclisi feshediyorum desin neden? Şu ana kadar bir Allah’ın kulu çıkıp bana bu sorunun cevabını vermiş değil. Bu sorunun cevabını almış değilim. İstirham ediyorum, rica ediyorum ülkenin Cumhurbaşkanı, ülkenin Başbakanı, ülkenin diğer muhalefet liderleri kim “Evet” diyorsa çıksın bana bunun makul bir cevabını versin. Bir kişi neden Türkiye Büyük Millet Meclisini hiçbir gerekçe göstermeden feshetsin neden? Öyle ya bir anayasa değişikliği yapıyoruz çıksınlar anlatsınlar. Niye ben bu yetkiyi veriyorum? Bu vatandaş bu yetkiyi neden versin, hangi gerekçeyle versin? Size belki şunu söyleyeceklerdir mevcut anayasada da fesih yetkisi var. Evet doğru mevcut anayasada da var. Ama nedir? Seçim yapılır. 45 gün içinde hükümet kurulamazsa memleket hükümetsiz kalmasın diye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görüşünü alarak meclisi fesheder ve yeniden seçime götürür. Bir gerekçe var. Memleket hükümetsiz kalmasın. Şimdi verdiğimiz yetkide? Hiçbir gerekçe yok. Arzu ettiği zaman bir sabah kalkacak diyecek ki dün mecliste beni eleştirmişler ben de bu meclisi feshediyorum. O zaman hangi milli iradeden söz ediyoruz? Bir kişinin iradesi neden 80 milyonun iradesinden daha değerli ve daha etkili olur.
Fesih nedir? Fesih şudur arkadaşlar, görev süresi dolmadan bir kurumun veya bir meclisin iradesinin dışında görevinin sonlandırılmasıdır. Fesih budur. Meclisin görev süresi ne kadar? 4 yıl veya 5 yıl. Görev süresi dolmadan meclisin iradesinin dışında bir başka irade meclisin görev süresini sonlandırıyorsa o fesihtir. Ama eğer meclis kendisi karar alırsa erken seçim gibi o fesih değildir. Çünkü kendisini oraya taşıyan irade, kendisini temsil eden irade yani milli irade kendi kendisine diyor ki, hep beraber oturduk 550 milletvekili erken seçime karar verdik. Bu erken seçimdir. Bu meclisi fesih değildir.
NİYE BU MECLİSİN ELİNDEN BAZI YETKİLERİ ALIP BİR KİŞİYE VERİYORUZ?
Sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun ve oyu öyle kullanın. Bir kişi Türkiye Büyük Millet Meclisini hiçbir gerekçe göstermeden feshetsin mi, feshetmesin mi? İş bu kadar basit. Bunun partilerle ilgisi yok, kişilerle de ilgisi yok. Tamamen demokrasiyle ilgili bir olaydır. Bunun sağı, solu yok, ortası da yok. Ülkücüsü, milliyetçisi de yok. Mütedeyyini efendim ateisti bunlarla da bir ilgisi yok. Tamamen demokrasiyle ilgili bir olaydır. Bir kişi Türkiye Büyük Millet Meclisini feshetsin mi, feshetmesin mi? 1924 yılında anayasa görüşmeleri sırasında Mustafa Kemal Atatürk’e verilmeyen bir yetki şimdi 21.yüzyılda bir kişiye verilsin mi, verilmesin mi? Olay budur. Hepimizin düşünmesi lazım. Hepinizin tek tek vatandaş olarak sorumluluğunuz var tek tek. İster yaşlı, ister genç, ister kadın, ister erkek, ister doğuda yaşa, ister batıda, ister güneyde ister kuzeyde. Hepimizin sorumluluğu var. Sadece ben vatansever değilim ki hepimiz vatanseveriz. Bayrak benim sadece bayrağım değil ki hepimizin bayrağı, hepimiz demokrasi içinde yaşamak istiyoruz. Benim gibi düşünmeyen insanın da düşüncesini özgürce ifade etmesi lazım. Demokrasi budur. Seçim olsa gelip burada bir seçim propagandası yaparım, ama seçim değil anayasa değişikliği. Niçin böyle bir yetkiyi bir kişiye veriyoruz? Tek adam yönetimi sadece bununla mı sınırlı? Hayır. Bir partinin Genel Başkanına hakim tayin etme yetkisi veriyoruz. Bir partinin Genel Başkanına Genelkurmay Başkanını tayin yetkisi veriyoruz. Bir partinin Genel Başkanına valisi, kaymakamı, diyanet işleri başkanı, müsteşarı, devletin bütün kadrolarını tayin etme yetkisi veriyoruz. Doğru mu, yanlış mı? Kararı siz vereceksiniz. Vicdanınız “Evet” diyorsa gidip oyunuzu kullanın. Böyle bir şey olmaz deniyorsa o zaman gidip “Hayır” oyunu kullanacaksınız. Bu işin ortası, sağı, solu yok arkadaşlar. Hangi partiye oy verirseniz verin hiçbir sorun yok seçim olduğunda. Biz size niye illa şu partiye oy veriyorsunuz diye gelip kızmaya hakkımız var mı? Hayır. Vatandaş gider beğendiği partiye oy verir, partinin çoğunluğu varsa gelir hükümeti idare eder, devleti idare eder. Demokrasi budur. Şimdi bu yetki meclisin elinden alınmak isteniyor büyük ölçüde. Peki bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinin özelliği nedir, niye bu kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinde duruyoruz, sebebi ne, sebebi hikmeti ne bunun? Sebebi şu; dünya tarihinde Milli Kurtuluş Savaşını yöneten meclis Türkiye Büyük Millet Meclisidir başka bir meclis yoktur. O nedenle unvanı Gazi Meclistir. Bu meclis aynı zamanda Kıbrıs Barış Harekatını yöneten meclistir. Bu meclis aynı zamanda 15 Temmuz darbe girişimini savuşturan bir meclistir. Bu meclisin kabahati ne, bu meclisin kusuru ne? Niye bu meclisin elinden bazı yetkileri alıp bir kişiye veriyoruz? Örnek, bugün kaç bakanlığın olacağına Türkiye Büyük Millet Meclisi karar verir. Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Bilim Teknoloji Bakanlığı, bütün bunların tamamına Türkiye Büyük Millet Meclisi karar verir ve her bakanlığın kanunu vardır. Maliye Bakanlığı görevi bellidir. Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, bakanın görevleri, genel müdürlerin, müsteşarların görevlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi belirler bir kişi belirlemez. Demokratik parlamenter sistem içinde ortak aklı egemen kılar ortak akıl. Diyoruz ya akıl akıldan üstündür diye. Ortak aklı egemen kılarız.
DEVLET LİYAKAT ÜSTÜNDE YÜCELİR
Yeni gelecek tek adam rejiminde arzu ettiği bakanlığı kurma ve kaldırma yetkisi bir kişiye ait. Bir sabah kalkıp diyebilir ki ben Milli Eğitim Bakanlığını kaldırdım. Hatta bütün bakanlıkları kaldırdım. Bakanlıkların kanunu bir kişi kararnameyle çıkaracak bir kişi. Yeni bir bakanlık kurdum diyecek resmi gazetede sadece siz okuyacaksınız o kadar. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeyecek. Kaç bakanlığın olacağına ve kaç Başkan Yardımcısının olacağına bir kişi karar verecek. Siz buna doğrudur böyle bir şey ne gerek var bu mecliste kalksın tek tek bakanlıklarla uğraşsın, bakanlıkların kanununu çıkarsın buna gerek yoktur bir kişiye bütün yetkiyi verelim alsın memleketi tepe tepe kullansın diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Böyle bir rezalet olmaz diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız. Zor bir soru değil, partilerle ilgili bir olay da değil, şahıslarla ilgili bir olay da değil. Neyle ilgili? Demokrasiyle ilgili bir olay. Bunun partisi var mı? Hayır yok. Demokrasi sadece benim için mi geçerli? Hayır. Her partiden, her sivil toplum örgütünden arkadaşım için demokrasi geçerlidir, geçerli bir kuraldır. Bir kişi belirlerse ne olur, 550 kişi belirlerse ne olur? Bu önemli bir soru sıradan bir soru değil. Neden önemli? Devlet liyakat üstünde yücelir değerli arkadaşlarım. İnancımızda da diyoruz ya işi ehline veriniz. Türkiye Büyük Millet Meclisi müsteşarın nitelikleri nedir onu belirler. Genel Müdür, her önüne gelen yapamaz onu belirler. Vali kim olacak onu belirler. Doktor kim olacak onu belirler. Büyükelçi kim olacak nitelikleri Türkiye Büyük Millet Meclisi belirler. Hükümet o niteliklere uygun birisini tayin eder.
Bugünkü düzende, yani demokratik parlamenter sistemde bir kişinin müsteşar olması için 12 yıl devlette ve önemli bir kısmını üst kademelerde geçirmesi lazım. Yoksa müsteşar atayamazsınız hangi hükümet olursa olsun. Tek adam rejiminde Başkan isterse ilkokul mezunu birisini, isterse hiç devlet memuriyetinde görev almamış birisini müsteşar olarak tayin edebilir. Yani bana ne liyakat diyebilir. Bu yetki doğru mudur, yanlış mıdır bunu tartışacağız. Bunun partilerle ilgisi yok. Bu yetki yanlıştır diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız. Doğrudur, boş ver bir adam istediği amcasının oğlu ilkokul mezunuymuş efendim maliyeye müsteşar yapacağım. Yapabilir. Ona da diyeceksiniz ki “Evet” oyu veriyorum. Tercih tamamen size ait.
BU TEK ADAM REJİMİNDE BİR KİŞİYİ KANDIRIRSANIZ, 24 SAAT İÇİNDE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ ELE GEÇİRİRSİNİZ
Sivil toplum, sendika, efendim meslek kuruluşları herkesin oturup düşünmesi lazım esnafın, sanatkarın herkesin düşünmesi lazım. Anayasa nedir? Bizim can ve mal güvenliğimizi sağlayan temel kanundur. Bugünkü düzeni alıyorum demokratik parlamenter düzende OHAL nasıl ilan edilir? Önce Milli Güvenlik Kurulunda görüşülür bugün yaşadığımız gibi. Sonra gelir Bakanlar Kurulunda görüşülür, sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir ve orada görüşülür sonra meclis kararıyla OHAL ilan edilir, hükümete yetki verilir. Tek adam rejiminde yani oyladığımız rejimde bir kişi sabah kalkar der ki, ben OHAL ilan ediyorum o kadar. Böyle meclis, Milli Güvenlik Kurulu bunların hiçbirisi yok. Dersiniz ki, en doğrusu budur ne gerek var Milli Güvenlik Kurulu, ne gerek var bakanlar kurulu, ne gerek var Başbakan, ne gerek var meclis. Bir kişiye yetki verdik istediği kullansın diyorsanız gidin “Evet” oyu kullanın vebali, günahı size ait. Hayır, böyle bir rezalet olmaz diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun partiyle ilgisi var mı? Şahıslarla ilgisi var mı? Yok öyle bir şey. Hepimiz aklımızı başımıza toplayacağız. Bu memleketin geleceği için gideceğiz referandumda oy kullanacağız. İşin özü budur. Eğer siz bunu kabul ediyorsanız, bu memlekette demokrasi lazım, bu memlekette hukuk lazım, bu memlekette adalet lazım diyorsanız “Hayır” oyunu kullanmak zorundasınız arkadaşlar. Zorundasınız diyorum bakın. Niye zorundasınız? Bir partinin Genel Başkanı bir yere hakim tayin eder ve siz de o hakime herhangi bir davanız düşerse ve sizde karşı görüşten olursanız o mahkemenin adalet dağıttığını düşünür müsünüz? Ben şahsen düşünmem. Nasıl olurda bir siyasi partinin Genel Başkanı hakim tayin edecek? O adalete kim güvenecek? Adalet neydi? Mülkün yani devletin temelidir. Hak, hukuk, adalet bir kişiye teslim ediliyor. İnsaf denen bir şey var. Bir kişiye devlet teslim edilir mi bir kişiye? Bir kişiyi ikna ederseniz bu tek adam rejiminde bir kişiyi ikna ederseniz, bir kişiyi satın alırsanız veya bir kişiyi kandırırsanız 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçirirsiniz. Nasıl mı? Yetkisi var. Bütün müsteşarları, bütün bakanları, bütün başkan yardımcılarını, bütün valileri, bütün kaymakamları, bütün komutanları, bütün müftüleri, bütün emniyet müdürlerini, bütün büyük elçileri bir kararnameyle değiştirme hakkına sahip. Sabah bir kalkarsınız hepsi yayınlanmış bitti. Diyorsanız bu çok güzel bir şey bırakalım ya yetkiyi istediği gibi kullansın. Gidin “Evet” oyu kullanın. Sorumlulukta, vebalde size aittir. Bu yanlıştır deniyorsa gidilip “Hayır” oyu kullanılacak. Bunun partilerle martilerle bir ilgisi yok arkadaşlar.
MİTİNG YAPIYORLAR, KONUSU KEMAL KILIÇDAROĞLU!
Ben bunları anlatıyorum. Daha çok şey anlatıyorum. Diyorlar ki, Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Özür dileyerek onların ifadesiyle kullanayım, onların ifadesini dillendireyim Kılıçdaroğlu yalan söylüyor diyorlar. Ama şunu söylemiyorlar neresi yanlış, neresi yalan? Yani şurası, şu cümle yalan desinler ben deyim ki ya biz onu atlamışız. Tam tersi. Miting yapıyorlar mitingin konusu anayasa değişikliği değil. Mitingin konusu ne? Kemal Kılıçdaroğlu. Ya arkadaşlar, 18 maddeye baktım içinde Kemal Kılıçdaroğlu’yla ilgili hiçbir madde yok. Emin olun yok. Baktınız mı, bakmadınız mı bilmiyorum vallahi de yok, billahi de yok. Ya arkadaş miting yapıyorsun vatandaşa neden “Evet” demesi gerektiğini anlat. De ki, şunun için biz bu anayasa değişikliğini yapıyoruz, bunun için sevgili vatandaşım git “Evet” oyunu kullan. Bende anlayım niye “Evet” oyu kullanacağını. Bunların tamamı bırakılmış sabah Kılıçdaroğlu, öğle Kılıçdaroğlu, akşam Kılıçdaroğlu, ikindi Kılıçdaroğlu. Ya Kılıçdaroğlu size ne yaptı arkadaşlar? Emin olun ne yaptım? Devletin parasını kullanırlar, devletin uçaklarını kullanırlar, devletin arabalarını kullanırlar, devletin televizyonlarını kullanırlar, devletin forsunu kullanırlar tek hedefleri var Kemal Kılıçdaroğlu. Ben arabayı kullanmıyorum, uçaklarını kullanmıyorum devletin. Ne arabasını, ne uçağını, ne parasını, ne televizyonlarını, ne forsunu kullanmıyorum.
NEDEN DOĞRULARI ANLATIYORUM DİYE RAHATSIZ OLUYORLAR
Bütün bunlara rağmen kendilerine medeni bir insan gibi çağrı yapıyorum. Olur ya insanız hepimiz, bende hata yapmış olabilirim. Gelin arkadaşlar sizin istediğiniz televizyonda, sizin istediğiniz gazetecilerle siz kim oluyorsanız, kaç kişi geliyorsanız buyurun gelin oturalım konuşalım medeni insanlar gibi. Vatandaş da bizi evinde otururken dinlesin. Gelirler mi? Ben de adım gibi biliyorum gelemezler. Çünkü onlar da biliyorlar ki, emin olun onlar da biliyorlar ki ben doğruları anlatıyorum ve rahatsız oluyorlar neden doğruları anlatıyorum diye. Ne yapayım arkadaşlar? Varsa bir yanlış gelsin bana söylesinler. Çıksınlar televizyonlarda söylesinler, başka yerlerde söylesinler. Ama doğrudan doğruya doğruları söylemiyor yalan söylüyor. Zaten 18 madde. Hani olur da 1800 madde olur deriz ki bir maddeyi atlamışız. Topu topu 18 madde bunu anlatıyoruz zaten. Yazıktır günahtır bu memlekete, gerçekten yazıktır, günahtır, üzülüyorum. Vatandaşın çoğu da bu gerçekleri bilmiyor. Türkiye büyük bir ülke. Bunların anlatılması lazım. O nedenle diyorum her birimizin tek tek sorumluluğu var diye. Annelerin, babaların hepsinin sorumluluğu var. Frensiz bir otobüs olur mu arkadaşlar? Nereye gittiği belli olmayan bir tren olur mu? 80 milyonu freni olmayan ve nereye gittiği belli olmayan bir otobüse bindirmek istiyorlar. Buyurun beyler hep beraber gidiyoruz. Nereye? Nereye gidiyoruz? Belli değil.
YARATILMAK İSTENEN ÜSTÜNLERİN HUKUKU
Biz bu ülkeyi kolay kurmadık arkadaşlar. Bu ülke acıyla, kanla, gözyaşıyla kuruldu. Binlerce şehidimiz var. Anlatmamız lazım, söylememiz lazım. Bunların tamamından hepimiz sorumluyuz. Öyle yetkiler veriyoruz ki, mesela sendikacı arkadaşlarım da var. Bir kararnameyle ben falan sendikayı kapattım diyebilir, hatta bütün sendikaları kapattım diyebilir bir kararnameyle. Yetkisi var. Bir kararnameyle muhtarlıkları kapattım diyebilir yetkisi var. Bir kararnameyle Türkiye Odalar Borsalar Birliğini kapattım diyebilir. Bir kararnameyle Mimar Mühendis Odalarını kapattım diyebilir yetkisi var. Peki bugünkü düzende, demokratik parlamenter sistemde? Kapatması için meclisten kanun çıkarması lazım. Kanun nasıl çıkar? Bir teklif gelir komisyonlarda görüşülür, diyelim ki muhtarlıkların kaldırılmasıyla ilgili bir teklif geldi hükümetten görüşülür, muhtarların temsilcileri davet edilir veya sivil toplum örgütlerinin temsilcileri davet edilir, komisyonlarda onlara söz verilir, onlar kalkar konuşurlar, muhalefet konuşur, sonra genel kurula iner. Genel kurulda da konuşulur bazen reddedilir, bazen kabul edilir. Tek adam rejiminde sadece siz bir sabah kalkarsınız, resmi gazetede görürsünüz o kadar. Hiç haberiniz olmaz, hiçbir yerde de tartışılmaz. Böyle bir rejim nerede var, dünyanın hangi ülkesinde var? O soruyu da sordum böyle bir rejim olur da bir ülkede var biz de diyelim ki şu ülkede uygulanmış bir bakalım nasıl uygulanmış? Böyle bir model yok. Türk tipi model diyorlar, Osmanlı’da bile böyle bir model yok arkadaşlar. Osmanlı’da padişah var, veziri azam var, yani Başbakan ve vezirler var yani Bakanlar. İstişare var, danışma var, Şeyhülislam var çok önemli bir mevkidedir aynı zamanda, padişah şeyhülislamdan fetva almadan bir şey yapamaz. Şimdi biz öyle yetkiyi bir kişiye veriyoruz ki, her şeyin üstünde. Sakın unutmayın teklik Allah’a mahsustur, başka bir kişiye değil.
Yaratılmak istenen nedir? Yaratılmak istenen üstünlerin hukuku, hukukun üstünlüğü değil. Aramızda çok sayıda sivil toplum kuruluşlarından arkadaşlarım da var. Hukukun üstünlüğü şudur, vatandaşı devletin gücüne karşı koruyan hukuka hukukun üstünlüğü diyoruz. Hakkını arar. Nerede? Bağımsız mahkemelerde arar. Benim hakkım vardır, benim hukukum vardır, nereden kaynaklanır? Anayasadan kaynaklanır. Anayasalar herkesin hakkını ve hukukunu korur. O nedenle anayasalar temel kanunlardır. Almanya’dan örnek vereyim, Almanya kralı giderken bir çiftlik görür, çiftçiye der ki bu araziyi bana vereceksin. Çiftçi ben vermem der. Beni tanımıyor musun der? Hayır. Ben kralım der. Olabilir ama bu arsa da benim arsam der. Satın almak ister yine satmaz. El koymak ister Berlin’de mahkemeler var benim hakkımı hukukumu o mahkemeler korur der. Kral o arsayı almaz, üzerinde bir yel değirmeni vardır, arkasındaki araziyi satın alır sarayını oraya yapar. Kralken bir çiftçinin, bir köylünün yel değirmeni arazisini bağımsız mahkeme nedeniyle alamaz. O nedenle Berlin’de mahkemeler var sözü çok önemlidir tarihte. Çünkü o hakimi kral tayin etmemiştir oraya. Şimdi partinin genel Başkanına diyorsun ki, buyurun hakimleri de sen tayin et. Hangi adaletten söz edeceğiz? Hangi haktan ve hukuktan söz edeceğiz? Bütün bunların hepsinin düşünülmesi lazım, hak, hukuk ve adalet kavramı hem inancımızda da çok önemlidir hem kültürümüzde de çok önemlidir, tarihte de önemlidir ve bundan sonra da önemini koruyacaktır. Bir bilge der ki, “Adalet kutup yıldızı gibidir yerinde sabit durur bütün kainat onun etrafında döner.” Adalet bu kadar soylu bir kavramdır. Şimdi biz adaletin içine siyaseti koyuyoruz.
KIŞLAYA DA, ADLİYEYE DE, CAMİYE DE SİYASETİ SOKUYORLAR
Yenikapı’da söyledim. 12 madde saydım, bir daha Türkiye Cumhuriyetinde darbe olmasın diye 12 maddeyi saydım, bunların olması lazım dedim. 12 maddeden birisi, kışlaya siyaseti sokmayın. Adliyeye siyaseti sokmayın, camiye siyaseti sokmayın kardeşim dedim. Bu üç yere siyaseti sokarsanız Türkiye’yi ayrıştırırsınız, bölersiniz Türkiye’yi. Camiye her görüşten insanımız gider, kışlaya hepimizin çocukları askere gider, adliye hepimizin hakkını arar arkadaşlar. Hakimin önüne gidince sen hangi partidensin diye sorarsa orada adalet olmaz. Bunların hepsini düşündük, söyledik, şimdi tam tersini yapıyorlar, kışlaya da, adliyeye de, camiye de siyaseti sokuyorlar. Yazıktır günahtır bu memlekete, gerçekten yazıktır günahtır.
Gerçekten hepimizin oturup düşünmesi lazım, öyle bir devlet inşa etmek istiyorlar ki üstünlerin hukuku, hiç hesap vermeyecekler. Bakanlar hiçbirisi milletvekili değil, olmayacak yeni tek adam rejiminde hiçbir bakan milletvekili olmayacak. Hiçbir Başkan yardımcısı milletvekili olmayacak, ama hepsi milletvekilliği dokunulmazlığına sahip olacak, ama milletvekili gibi görev süresiyle sınırlı değil, ömür boyu dokunulmazlıkları olacak. Bu ne demektir? Kul hakkını yiyenden hesap dahi soramayacaksın. Bakan hakkında gensoru dahi veremeyeceksin, biz bir sözlü soru dahi meclis kürsüsüne çıkıp soramayacağız. Bu demokrasi midir, bu adalet midir, bu hak mıdır, bu hukuk mudur, bu nedir? Bunun için anlatamıyorlar değerli arkadaşlarım, bunun için gelin, oturun konuşalım dediğimiz zaman kaçıyorlar devamlı. Hak ve hukuktan da, kendilerine göre hak ve hukuk en tipik örneği de 18 yaşındaki çocuğun milletvekili olması. Sizin çocuklarınız mı 18 yaşında milletvekili olacak? Yoksa bu Ankara’daki beylerin çocukları mı? 18 yaşında çocuklarını ikbal için milletvekili yapacaklar, ömür boyu askerden muaf yapacaklar, iki yıl milletvekilliği yaptığı zamanda milletvekilliği emeklilik haklarını kazanmış olacaklar. Bu kaymağı size mi bırakacaklar, ballı böreği size mi bırakacaklar, sizin çocuklarınıza mı bırakacaklar? Sizin çocuklarınız El Bab’a gidecek, sizin çocuklarınız gidecek, eksi 35- 40 derecede PKK’yla mücadele edecek. Bu beylerin çocukları ömür boyu askerden muaf, ondan sonra gideceksin milletvekilliği, milletvekilliği emeklilik hakları ve bunun adı da adalet olacak.
“EVET” DEMENİN VEBALİ AĞIRDIR
Hepinize görev düşüyor, şimdi bir şey daha düşünüyorlar, 4 milyon Suriyeli var “Evet” çıkarsa Suriyelilere de vatandaşlık verecekler. Gözünüz aydın, eğer siz diyorsanız ki zaten nüfusumuz az, zaten çocuklarımızın hepsi iş, güç sahibi fabrikalar işçi arıyor dolayısıyla mecburen dışardan işçi ithal edeceğiz diyorsanız gidin “Evet” oyu verin. Böyle bir rezalet olmaz, bizim çocuklarımızın işi gücü var benim çocuğum El Bab’a gidecek, Suriye için Suriyeli 35, 25, 15 yaşındaki 20 yaşındaki çocuk Türkiye’de volta atacak. Ben şehit olacağım o burada sefalar sürecek. Benim esnafım vergi ödeyecek, Suriyeli vergi ödemeyecek. Bizim çocuğumuz üniversiteye gitmek için sınava girecek, onların çocukları sınavsız üniversiteye girecek. Bu adalet mi, hak mıdır, hukuk mudur bu? Bana “Hayır” demeniz yeterli değil. Sandığa gideceksiniz orada “Hayır” diyeceksiniz. Ben size sadece gerçekleri anlatıyorum. “Evet” olması halinde nelerin olacağını anlatıyorum, boşuna mı diyorum “Evet” demenin vebali ağırdır diye, “Evet” demenin vebali ağırdır.
12 Eylül anayasası 1982’de oylanırken ben genç bir bürokrattım, gittim İstanbul Fikirtepe’de bir ilkokulda “Hayır” oyunu kullandım. Ben bugün torunuma da çocuklarıma da diyorum ki ben o anayasa değişikliğine “Hayır” verdim diyorum. Şimdi önümüzde böyle bir fırsat var, herkesin çocuklarına, torunlarına onurla bırakacağı güzel bir miras var. Demokrasiyi rafa kaldırmak istediler, ben izin vermedim “Hayır” oyunu kullandım diye anlatabiliriz. Başbakanlığı kaldırmak istediler izin vermedik Başbakanlık yine yerinde kalacak. Bakanlar Kurulunu kaldırmak istediler, milletvekilliğine, TBMM ile saray arasına duvar ördüler ben o duvarın oluşmasına izin vermedim diyeceksiniz. Ben hükümet kurulduğu zaman meclise gelip hesap vermeli ve güvenoyu vermeli diye savundum, onlar kaldırmak istediler ben buna izin vermedim. Benim seçtiğim milletvekili benim sorunumu TBMM’de kürsüde dile getirecekti onu kaldırmak istediler, ona izin vermedim. Ben bir partinin Genel Başkanı mahkemelere hakim tayin edecekti, ben ona izin vermedim diye övüneceğiniz çok şey var. “Hayır” demenin böyle onurlu ve güzel bir tarafı var.
Hepinize hayırlı olsun diyorum. Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Kaynak: chp.org.tr