CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL’DA MALTEPE VE ATAŞEHİR İLÇELERİ GERİ DÖNÜŞÜM İŞÇİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “18 maddeyle ilgili tartışma bizim dışımızda pek dile getirilmiyor. Başka konular tartışılıyor, amaç gündemi saptırmak. Sizin elinizden alınacak hakları size duyurmamak. Bunun yolunu yöntemini arıyorlar. Ama söz verdim, ayın 16’sına kadar hiçbir kısır tartışmanın içine girmeyeceğim, girmeyeceğim, girmeyeceğim! Bu milletin hakkını savunacağım. Korkuyorlar, baskı kuruyorlar, istedikleri kadar baskı kursunlar, istedikleri kadar eziyet etsinler, istedikleri kadar para harcasınlar, istedikleri kadar yeri göğü “Evet” le donatsınlar, bu milletin bir onuru vardır, bu millet bu devleti sokakta bulmadı, Koskoca Türkiye Cumhuriyetini bir kişiye teslim etmek istemiyoruz” dedi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul’da “Maltepe ve Ataşehir İlçeleri Geri Dönüşüm İşçileri Toplantısı”nda yaptığı konuşma şöyle:
Sayın Başkana teşekkür ederim. Hayatımın her döneminde toplumun sorunlu kesimleriyle hep ilgilendim, her döneminde. Bürokrat olarak, öğrenci olarak, siyasetçi olarak ilgilendim. Her kurultayda çöpten kağıt toplayan milyonlarca insanın haklarının teslim edilmesi gerektiğini söyledim. Mazlumdan yana oldum, haklıdan yana oldum. Mazlumdan ve haklıdan yana olmanın da onurunu her zaman taşıdım. Her yerde bunu rahatlıkla ifade ettim. Bizi güçlü kılan sosyal devlet anlayışıdır. Sosyal devlet şu demektir; sosyal devlet insanı siyasetin odağına koyan devlettir. İnsanın sorunlarıyla birebir ilgilenen devlettir. Toplumun düşük gelirli kesimlerine iyi bir hayat standardı vaat eden devlettir sosyal devlet. İşsizliği önleyen devlet sosyal devlettir. Hastane kapılarında sürünmemek sosyal devletin bir gereğidir. Geliri olmayanlarında asgari bir gelir güvencesine kavuşmaları sosyal devletin güvencesidir, sosyal devletin varlığıdır. Bizim aile sigortasını ısrarla dile getirmemizin nedenlerinden birisi buydu. Hiçbir aile gelirsiz olmasın, her ailenin asgari bir geliri olsun ve her aile yoksulluğun pençesi altında ezilmesin. Çocuklar onurlarıyla okula gitsinler ve anneler, babalar çocuklarını okula gönderebilsinler, eğitimlerini yapabilsinler, eğitim masraflarını gerekirse sosyal devlet karşılasın. En büyük arzumuz buydu.
EKONOMİK VE SOSYAL HAKLAR KONUSUNDA ÇIKARILACAK YASALAR BİR KİŞİNİN İRADESİNE BAĞLANIYOR
Ama sosyal devletin elde edilmesi, sosyal devletin güçlendirilmesi kolay olmamıştır. Tarihe baktığınız zaman ağır bedeller ödenmiştir. Grev hakkının elde edilmesi, asgari ücret hakkının elde edilmesi, örgütlenme hakkının elde edilmesi, sendikalaşma hakkının elde edilmesi, sivil toplum örgütleri olarak kendi haklarımızı savunmak için bir araya gelmemiz kolay olmamıştır. Hepsinde ağır bedeller ödenmiştir. Bugün değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen ilk 4 madde içinde “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir” der. Sosyal hukuk devletidir der. Ama bu sosyal hukuk devleti içinde şu anda bizim karşımızda 6,5 milyon işsizimiz var. O zaman sormak gerekiyor bu sosyal devlet nerede? 17 milyon hanede yoksulluk var, sormak gerekiyor bu sosyal devlet nerede? Anayasal güvence altına alınan ekonomik ve sosyal haklar, tek adam rejimiyle bir kişiye devrediliyor. Bir daha söylüyorum, anayasal güvence altına alınan ekonomik ve sosyal haklar, bu konuda çıkarılacak yasalar bir kişinin iradesine bağlanıyor. Bir kişi arzu ettiği zaman asgari ücreti dondurabilecek, arzu ettiği zaman arzu ettiği derneği kapatabilecek. Arzu ettiği sendikayı kapatabilecek.
“HAYIR” OYU SİZİN ÇIĞLIĞINIZ OLACAKTIR
Sayın Başkan konuşurken “her gittiğimiz yerde hayır cevabıyla karşılaştık” dedi. Şimdi size çok ama çok büyük bir görev düşüyor. Sosyal devleti savunacaksınız. Kendiniz için değil sadece herkes için savunacaksınız. Sadece İstanbul’da insanlar kağıt toplamıyor. Türkiye’nin 81 ilinde toplanıyor. Kağıt toplayanların sosyal güvencesi var mı? Nerede bunların sosyal güvencesi, nerede sosyal devlet? Bütün mücadeleyi niye yapıyoruz? Bütün mücadeleyi insan hakları için yapıyoruz. Bütün mücadeleyi niçin yapıyoruz? Hukukun üstünlüğünü egemen kılmak için yapıyoruz. Yani zayıf insanı güçlü devlet karşısında koruyan sistemi egemen kılmak için yapıyoruz. Hukuk devletinin varlık nedeni budur. Sadece varsılların hakları yok, yoksulların da hakkı vardır, yoksulların da hukuku vardır, onlar da adalet isterler, onların da aileleri vardır, onların da çocukları vardır. Gelir dağılımının olabildiğince eşit olması toplumsa barışın temel unsurudur. Aç insan ne yapacaktır, yoksul insan ne yapacaktır, nasıl beslenecektir, hayata nasıl tutunacaktır? Bütün ekonomik koşullara bakıldığında kağıt toplayan vatandaşlarımın gene en azından yani evlerine akşam giderken götürebilecekleri bir geliri var. Ama milyonlarca insanın böyle bir geliri bile yok.
Siz şimdi haklarınızı arıyorsunuz, sizlere hakkınızı teslim etmek bizim boynumuzun borcudur. Bu hakkı teslim edeceğiz hiç endişe etmeyin. Güçlü bir sosyal devleti birlikte inşa edeceğiz.
16’sında sandığa gideceksiniz, hakkınızı arayacaksınız hakkınızı. Size hayır deyip bütün kapıları sizin yüzünüze kapatanlara bir kez olsun çıkacaksınız ben de “Hayır” diyorum diyeceksiniz. Onurunuzla, gururunuzla sandığa gideceksiniz “Hayır” oyunu kullanacaksınız. Bu sizin bir çığlığınız olacaktır. Sizin hak arama çığlığınız olacaktır. Ben de “Hayır” diyorum diyeceksiniz. Tek adam rejimine ben de “Hayır” diyorum diyeceksiniz. Demokratik parlamenter sistem içinde sizin bütün haklarınız parlamentoda tartışılabilir. Sizin dernekleriniz veya kuracağınız sendikalar parlamentoya davet edilebilir. Orada görüşünüz parlamentonun çatısı altında dile getirilebilir. Tek adam rejiminde siz nereye gideceksiniz, hakkınızı nerede arayacaksınız? Sadece siz değil çocuklarınız, anneleriniz, babalarınız sizin arkanızda durmalı hep birlikte. Hep birlikte mücadele etmelisiniz.
TEK ADAM REJİMİNDE HAK BİLE ARAYAMAZSINIZ
Biz sosyal demokrat bir partiyiz. Burada bir parti propagandası yapmıyorum. Sizin hakkınızı savunmak sadece benim görevim de olmamalı. Yüreğinde insan sevgisi olan herkesin sizin haklarınızı savunması lazım. Siz alın teriyle para kazanıyorsunuz. Toplumun görünmeyen kesimlerisiniz sizler. Herkesin gördüğü ama çoğunun görmezden geldiği bir kesimsiniz. Elinizde, arkanızda araba kağıt toplarsınız. Yolsuzluk yapmazsınız, hırsızlık yapmazsınız, hak yemezsiniz, adaletten yanasınız, çoluk çocuğunuzun rızkını sağlamak istersiniz. Büyük kentin varoşlarında yaşama tutunmak istersiniz. Onurluca tutunmak istersiniz. Kimseye muhtaç olmadan tutunmak istersiniz. El avuç açmazsınız. Ben onurlu bir insanım çalışacağım alın terimle para kazacağım diyen insansınız. Sizin haklarınızı teslim etmek de bizim görevimizdir. En onurlu işi yapıyorsunuz. Günün gerekirse 24 saati çalışıyorsunuz. Alın teriyle kazanıyorsunuz. Bundan daha güzel bir iş yoktur alın teriyle para kazanmak gibi, onurluca para kazanmak gibi güzel bir iş yoktur. Tek adam rejiminde çok şey değişebilir. Hak bile arayamazsınız. Var olan haklar her an elinizden altından kaybolabilir, gidebilir. Bir kişiye devleti teslim etmenin risklerini hepimiz biliyoruz. Akıl akıldan üstündür deriz. Sizler önce kağıt topladınız, sonra düşündünüz bizim de sorunlarımız var nasıl dile getireceğiz? Oturdunuz bir dernek kurdunuz sorunlarınızı dile getirmek için. Sadece İstanbul’da mı? Hayır. Erzurum’a gittim orada da var. Ankara’da var, pek çok yerde var. Şimdi hep beraber bir araya geliyorsunuz. Bir araya gelmek zorundasınız sesinizi daha gür çıkarabilmek için, toplumun dikkatini çekebilmek için. Bir araya gelip ne yapacaksınız? Haklarınızı arayacaksınız, sorunlarınızı dile getireceksiniz. Benim sigortam nerede diyeceksiniz, benim sosyal güvenliğim nerede diyeceksiniz. Ben belli bir yaşa geldikten sonra çalışamayacağım. Peki ben bu ülkede nasıl yaşayacağım, sosyal devlette ben nasıl ayakta duracağım.
ANAYASALAR EŞİT YURTTAŞLIK ESASINA GÖRE İNŞA EDİLİR
Anayasaların özelliği şudur; anayasalar toplumda yaşayan herkesin haklarını güvence altına alan yasalardır. Toplumda yaşayan herkesin, ister çöpten kağıt toplasın, ister sanayici olsun, ister emekli olsun, ister esnaf olsun, ister memur olsun, ister taşeron işçisi olsun, herkesin haklarını güvence altına alan yasalara anayasa deniyor. Vatandaşın hakkını güvence altına alırken anayasalar onun sağcı mı, solcu mu, ortacı mı, doğuda mı yaşıyor, batıda mı yaşıyor, kimliği şöyledir, kimliği böyledir, inancı şudur, inancı budur veya yaşam tarzı budur, yaşam tarzı budur diye bir ayrım yapmaz. Anayasalar eşit yurttaşlık esasına göre inşa edilen yasalardır. Herkes eşittir orada. Herkes hakkını ve hukukunu eşit koşullarda arar. Aramak zorundadır. Anayasalar bu standardı getirir. Şimdi anayasa bu standardı nasıl getirir? Parlamento aracılığıyla getirir. Çünkü parlamentoda yasalar bütün tarafların katılımıyla görüşülür komisyonlarda. Taşeron işçilerin sorunu mu görüşülecek ilgili komisyonda görüşülürken taşeron işçilerin sendikaları veya kuruluşları veya dernekleri davet edilir, gelin bakalım ne diyorsunuz? Kağıt toplayan işçilerin sorunu mu görüşülecek, onunla ilgili mi tasarı veya teklif geldi komisyona sizin dernekleriniz davet edilir buyurun gelin bakalım, oturalım konuşalım sizin derdiniz nedir nasıl çözeriz diye. Sonra genel kurula iner. Tek adam rejiminde bunların hiçbirisi olmaz. Sizinle ilgili kararları sadece siz resmi gazetede okursunuz o kadar. Tartışma bile olmaz. Onun için “Hayır” demenizin hayırlı gerekçeleri vardır.
18 MADDE PEK DİLE GETİRİLMİYOR, AMAÇ GÜNDEMİ SAPTIRMAK
Ve birlikte hep birlikte sandığa gideceğiz. Sadece siz değil, annenizi, babanızı, amcanızı, dayınızı, yeğeninizi de götüreceksiniz. Onlar da sizin haklarınızı savunacak, onlarda sizin yanınızda ve sizin arkanızda duracak. Onlarda size destek verecekler. Toplumun her kesiminden destek almak zorundasınız. Biz bu desteği vereceğiz, birlikte vereceğiz.
Bakın anayasa görüşmeleri, tartışmaları yapılıyor. 18 maddeyle ilgili tartışma bizim dışımızda pek dile getirilmiyor. Başka konular tartışılıyor. Amaç gündemi saptırmak. Sizin elinizden alınacak hakları size duyurmamak. Bunun yolunu yöntemini arıyorlar. Ama söz verdim, karar verdim ayın 16’sına kadar hiçbir kısır tartışmanın içine girmeyeceğim, girmeyeceğim, girmeyeceğim. Bu milletin hakkını savunacağım. Medeni bir insan gibi onlara çağrı yaptım, arzu ederseniz dünya kadar televizyonunuz var, buyurun gelin televizyonda oturalım medeni insanlar gibi konuşalım, kavga edecek halimiz yok, dövüşecek halimizde yok. Bu tek adam rejiminde ne geliyor? Demokratik parlamenter sistemde ne olması lazım? Oturalım konuşalım, cesaret edip gelemiyorlar. Yürekleri yetmiyor, bilgileri yetmiyor. Yaptıkları düzenlemenin topluma nasıl bir felaket getireceğinin onlar da farkındalar. Üstünlerin hukukunu kurmak istiyorlar, hukukun üstünlüğünü değil. Tek bir örnek vereceğim size, kaç bakan olacağına bir kişi karar verecek. O bakanların görevleri ne olacak bir kişi karar verecek. Kaç başkan yardımcısı olacak bir kişi karar verecek. O başkan yardımcılarının görevleri ne olacak bir kişi karar verecek. Parlamento tamamen devre dışı, ekonomik ve sosyal haklarla ilgili bütün kararları ve kararnameleri çıkarmaya bir kişi yetkili olacak, parlamento değil. Bir kişiye devleti teslim edeceğiz. Ne yapacağı tamamen onun takdirine bağlı. Emin olun ben bunu anlamakta zorlanıyorum. Devletin bütün dengeleri alt üst olacak.
DÜNYANIN EN YOKSUL 20 ÜLKESİ BAŞKANLIK SİSTEMİYLE YÖNETİLİYOR
Diyorlar ki, “yeni bir devlet kuracağız biz onun için sandığa gidiyoruz” diyorlar, yeni bir devlet kurmak için sandığa gidiyoruz. Siz Türkiye Cumhuriyeti Devletinden ne istiyorsunuz Allah aşkına? Tarihimiz var, kültürümüz var, birikimimiz var, Cumhuriyeti nasıl kurduğumuz var, el ele kol kola yürek yüreğe mücadele ettik, devletimizi kurduk. Eksiğimiz olabilir oturur düzeltiriz, yanlışımız olabilir oturur düzeltiriz. Tarihimizi niye reddediyoruz? Rejimimizi niye değiştiriyoruz? Size şu örneği vereyim, dünyanın en gelişmiş 20 ülkesi, biri Başkanlık sistemiyle yönetiliyor ABD, diğerleri parlamenter sistemle. Kişi başına gelir 35 bin, 45 bin, 65 bin dolar. Dünyanın en yoksul 20 ülkesi tamamı Başkanlık sistemiyle yönetiliyor, Başkan çok zengin, halk fakru zaruret içinde.
Bize diyorlar ki, 3’üncü lige inelim, 1’inci ligde ne işimiz var, 3’üncü lige inelim diyorlar. Yoksul ülkelerle aynı rejimi benimseyelim diyorlar. Biz de diyoruz ki bu ülkenin zenginleşmeye ihtiyacı var, bu ülkenin düşünce özgürlüğüne ihtiyacı var, bu ülkenin çalışmaya ihtiyacı var, bu ülkenin sosyal güvenliğe ihtiyacı var, bu ülkede çalışan insanların gelecek güvencesine ihtiyacı var, bu ülkede bütün çocukların iyi beslenmeye, iyi okumaya ihtiyacı var. Parlamenter sistemde bunları yapabildik, yapıyoruz da zaten, olabildiğince yapmaya da çalışıyoruz. Neden bu yetkileri alıyoruz? Hepimizin düşünmesi gerekir.
HERKESTEN FAZLA SİZİN “HAYIR” DEMEYE HAKKINIZ VAR
Başkan gayet güzel bir tanımlama yaptı, “gittiğimiz bütün kapılarda bize hayır dediler. İş istedik hayır dediler, sosyal güvenlik istedik hayır dediler. Her kapıda bize hayır dediler. Şimdi elimizde altın gibi bir fırsat var…” Siz de, ben sosyal devlet istiyorum, tek adam rejimi istemiyorum, ben de düşüncelerimi özgürce ifade etmek istiyorum, hakkımı hukukumu ve adaletimi aramak istiyorum deyin, siz de yüreklice, onurluca çok ama çok güzel bir “Hayır” söyleyin. Sizin “Hayır” söylemeye hakkınız var. Sizin “Hayır” söylemeye herkesten fazla hakkınız var. Emin olun bunu inanarak söylüyorum, herkesten fazla sizin “Hayır” demeye hakkınız var. En çok ezilenler sizlersiniz, hak talebinde bulunulduğu zaman kapılar yüzünüze çevrilenler sizlersiniz, kapatılanlar sizlersiniz, görmezlikten gelinenler sizlersiniz, adalet istiyorum dediğiniz zaman sesi duyulmayan sizlersiniz. Onun için sizin herkesten fazla “Hayır” demeye hakkınız var. “Hayır” da alın teri var diyor arkadaşım. Evet, “Hayır” da alın teri var. Sokakta “Hayır” var, evet sokakta “Hayır” var. İstanbul’da da “Hayır” var. Son yapılan çalışmalar şunu gösteriyor, İstanbul’da en az yüzde 53 “Hayır” var. İstanbulluya hayırlı olsun en az yüzde 53. Korkuyorlar, baskı kuruyorlar, istedikleri kadar baskı kursunlar, istedikleri kadar eziyet etsinler, istedikleri kadar para harcasınlar, istedikleri kadar yeri göğü “Evet” le donatsınlar, bu milletin bir onuru vardır, bu millet bu devleti sokakta bulmadı, birlikte huzur içinde yaşamak istiyoruz. Koskoca Türkiye Cumhuriyetini bir kişiye teslim etmek istemiyoruz. Bu devletin parlamentosu olmalı.
SİZİ GÖRMEYENLERE DERS VERME ZAMANIDIR
Bunun bir partiyle ilgisi yoktur değerli kardeşlerim, bunun bir kişiyle de ilgisi yoktur. Bu tamamen demokrasiyle ilgili bir olaydır. Demokraside sözümüz geçer, demokraside derdimizi anlatırız, demokraside hakkı, hukuku, adaleti ararız, eğer hak, hukuk, adalet olmazsa bunların hiçbirisi olmaz. Baskı olur, baskıya direneceğiz. Sizler bu toplumun mazlumlarısınız, bir daha söylüyorum sizler bu toplumun mazlumlarısınız, bu toplumun mağdurlarısınız. Sizlere sahip çıkmak da her onurlu vatandaşın temel görevidir. Sizler alın terinizle kazanıyorsunuz, hak, hukuk ve adalet istiyorsunuz. Özgürce, insan gibi yaşamak istiyorsunuz, bu da sizin zaten en temel hakkınızdır. Saraylarda oturup sizi görmezlikten gelebilirler. Geldiler de zaten, yıllar yılı geldiler. Hala sizin isminizi bir yerlerde telaffuz dahi edemiyorlar, etmiyorlar. Görmediler, göremiyorlar. Sizi görmeyenlere ders verme zamanıdır, 16 Nisan. Bu sizin ders başı yapma zamanınızdır. Görmeyenlere ders vereceksiniz, demokrasi içinde vereceksiniz, sandığa gideceksiniz kimse kusura bakmasın diyeceksiniz. Yıllar yılı ben burada çalışıyorum ekmek için çalışıyorum, yıllar yılı alın terimle çalışıyorum beni görmezlikten geldiler, görmezlikten gelenlere ben de kocaman bir “Hayır” diyeceğim diyeceksiniz.
“Hayır” ınız uğurlu olsun diyorum. Hepinize selamlar, saygılar sunuyorum.
Kaynak: chp.org.tr