CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL 2. BÖLGE MUHTARLAR TOPLANTISINDA KONUŞTU

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL 2. BÖLGE MUHTARLAR TOPLANTISINDA KONUŞTUCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğ..

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL 2. BÖLGE MUHTARLAR TOPLANTISINDA KONUŞTU

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Osmanlı’da bile padişahın bu kadar yetkisi yok.Bu neyi doğurur. Bu bir parti devletini doğurur. Parti devletinde ne olur, o partinin üyesi olmayanlar ikinci sınıf vatandaş olurlar. Önyargılarımızla sandığa gitmeyelim, bir kişiyi çok sevebiliriz, bir partiyi çok sevebiliriz, bir partinin üyesi olabiliriz ama bunun partilerle ilgisi yok. Kontrolsüz güç felaket getirir” dedi.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul 2. Bölge Muhtarlar Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:

Efendim hepinize afiyet olsun. Güzel bir gün, dışarıda güneş var, iyi bir atmosferdeyiz. Güzel bir sohbet yapacağız. Neyi konuşacağız, düşüncelerimi hangi çerçevede size aktaracağım? Değerli arkadaşlarım 16 Nisan’da sandığa gideceğiz, oy kullanacağız. Bu bir parti seçimi değil. Bir kişiyi de seçmiyoruz. Bir parti iktidara gelsin, öbür parti iktidardan gitsin, A partisi fazla oy alsın, B partisi fazla oy alsın bununla da bir ilgisi yok. Peki oylanacak konu ne? Oylanacak konu hangi partiden olursa olsun, kimliği ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun, Türkiye’nin neresinde yaşıyorsa yasasın bütün vatandaşları, 80 milyonu ilgilendiren bir anayasa değişikliği. Bu değişikliğe “Evet” mi, “Hayır” mı diyeceğiz? Sandığa bu çerçevede gideceğiz ve 18 maddenin oturulup tartışılması, konuşulması ve üzerinde düşünülmesi gerekir. Öyle binlerce madde yok, yüzlerce madde yok. Topu topu 18 madde. Bu 18 madde bize ne getiriyor ve bizden neleri götürüyor?

BU 18 MADDE TÜRKİYE’NİN HANGİ DERDİNİ ÇÖZÜYOR?

Size bu konuşmayı Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak değil, bu konuşmayı sizler gibi vatanını seven, milletini seven, bayrağını seven bir yurttaş olarak yapıyorum. O nedenle yapacağım konuşma siyasi bir konuşma olmanın ötesinde hepimizi ilgilendiren bir düşünce jimnastiği olacak. Düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.

Şu soru akla gelebilir. Bir anayasa değişikliği var, mevcut anayasa çok mu güzel, onu mu savunuyorsunuz diye bir soru akla gelebilir. Önce şunu ifade edeyim, mevcut anayasada değişmesi gereken çok madde var. Ve biz bu konuda iki yasama dönemi öncesinde 4 siyasi parti temel haklarla ilgili olarak 60 madde üzerinde uzlaştık. Demek ki, 4 siyasi parti bir araya gelip anayasanın değişmesi gereken 60 maddesi üzerinde uzlaşma sağladı. Demek ki, bir uzlaşma kültürümüz var. Artı sadece anayasa da değil, 12 Eylül darbe hukukunun da değişmesi lazım. Bir ülkeye demokrasi anayasa ve o anayasaya paralel çıkarılan yasalarla sağlanır.

Diyeceksiniz ki, darbe hukukundan neyi kast ediyorsunuz? Şunu kast ediyorum, mevcut anayasada şu hüküm var, “Basın hürdür sansür edilemez.” Yeni bir anayasa yazsak aynı şeyi yazacağız, basın hürdür sansür edilemez. Dönüp o zaman kendimize şu soruyu sormamız lazım. Basın Türkiye’de gerçekten hür mü? Yoksa basın üzerinde baskılar var mı? Eğer basın üzerinde baskılar varsa, 150’den fazla gazeteci hala hapisteyse, bu gazetecilerin önemli bir kısmı hakkında aylardır tutukla olmalarına rağmen iddianame dahi yazılmıyorsa, yani neden içerdeler bunlar. Savcı hangi gerekçelerle bunları içeri attı ve hangi gerekçelerle bunların mahkum olması lazım. Bir iddianame hazırlamıyorsa orada basın hür değildir. O nedenle biz darbe hukukunun değişmesini istiyoruz. Anayasa ve anayasayla beraber anayasaya aykırı olan düzenlemelerin, 12 Eylül sonrası çıkarılan düzenlemelerinde değişmesini istiyoruz. Biz yüzde 10 seçim barajının da kaldırılmasını istiyoruz. Yüzde 1 oy alan partinin Genel Başkanı gelip TBMM’de konuşma yapmalı ne eksiği var. Yani bir partinin Genel Başkanı TBMM’ye gelip konuşsa ne zararı var? Milli irade demiyoruz mili irade. Yüzde 9,99 oy almış ama meclise gelemiyor, partisi milletvekili çıkaramıyor. O zaman bir sorunumuz var. Buna benzer düzenlemelerin değişmesi lazım. Siyasi partiler kanununun değişmesi lazım, siyasi ahlak kanununun çıkması lazım. Buna benzer düzenlemeler gerekiyor ve ivedi olarak gerekiyor bu ülkeye demokrasinin tam gelmesi için.

Şimdi aklımıza şu soruda gelebilir. Bu 18 madde Türkiye’nin hangi derdini çözüyor, hangi sorununu çözüyor? Hiç böyle düşündünüz mü? Dün Burdur’daydım, Burdur’un ilçesi Bucak’taydım sonra Isparta’ya geçtim, gece geç saatlerde buraya geldim. Yolda çevirdi vatandaş soruyor, “bu anayasa değişikliği bizim hangi derdimizi çözecek bana anlat.” Doğru vatandaş haklı düşünüyor. Niye dedim bu soruyu soruyorsun. “Biz geçim derdindeyiz, birileri seçim derdinde. Biz geçim derdindeyiz” diyor. “Bizim sorunumuzu çözüyor mu” diyor. Doğru hangi sorunu çözüyor? Muhtarların sorunları var mı? Var. Muhtarların sorunlarıyla ilgili çözüm öneren bir madde var mı? Madde yok. İşsizlik sorunu var. Resmi rakamlara göre 6,5 milyon işsizimiz var. Sorunu çözüyor mu? Hayır. Ekonomide istikrar yok, dövizde istikrar yok, ekonomide ve dövizde istikrarı sağlayacak bir düzenleme var mı? O da yok. Dış politikada Türkiye’nin itibarını artıracak bir düzenleme var mı? O da yok. Yargının bağımsızlığını sağlayacak, gerçek anlamda yargının bağımsızlığını sağlayacak bir düzenleme var mı? O da yok. Belki bazı arkadaşlarım şunu sorabilirler, söyleyebilirler. Efendim 18 maddenin birincisi diyor ki, yargı bağımsızdır ve tarafsızdır daha ne olsun. Yazıyor, yargı bağımsızdır ve tarafsızdır. Mevcut anayasada da yargı bağımsızdır diyor, oraya tarafsızdır ifadesini ekliyorlar. Peki bu anayasa değişikliğiyle gerçekten yargı bağımsız ve tarafsız oluyor mu? O soruyu da sormamız lazım. Olmuyor neden? Çünkü bir siyasi partinin Genel Başkanı hakim tayin ediyor yeni gelecek anayasa değişikliğine göre. Bir siyasi partinin Genel Başkanı hakim tayin ederse, Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’sini tayin ederse, Hakimler Savcılar Kurulunun 12 üyesinden 6’sını tayin ederse bir siyasi partinin Genel Başkanı orada adalet olur mu, o yargı bağımsız olur mu? Şöyle düşünün, beni düşünün diğerlerinden örnek vermiyorum kendimden örnek veriyim.

MECLİSİN YETKİLERİNİ ELİNDEN ALIYORSUN, BİLLBOARDLARA “GÜÇLÜ MECLİS” YAZIYORSUN

Diyelim ki, bana böyle bir yetki verdi millet, kalktım Hakimler Savcılar Kuruluna da, anayasaya da üyeler atadım. Yarın benimle ilgili bir sorun çıktı, hangi mahkemeye düştü? Benim tayin ettiğim mahkemeye düştü veya bir başka siyasi partinin milletvekili veya il başkanı veya ilçe başkanının bir derdi çıktı onun da işi benim tayin ettiğim mahkemeye düştü. O vatandaş ne diyecek? Bu mahkemede adalet olmaz. Niçin? Bu hakimi Kılıçdaroğlu atadı, ben de AKP’denim, bu hakim tarafsız davranamaz. Doğru mu düşünüyor? Evet doğru düşünüyor. Biz neye itiraz ediyoruz? Bir siyasi partinin Genel Başkanı mahkemeye hakim tayin etmemeli. Bu nereden kaynaklanıyor? Yeni anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanı hem Cumhurbaşkanı olacak, hem de siyasi partinin Genel Başkanı olacak. Cumhurbaşkanı bağımsız olduğu zaman hakim tayin edebilir ona itiraz etmeyiz. Bağımsızdır, tarafsızdır çünkü. Bütün siyasi partilere eşit mesafededir. 80 milyonu temsil ediyor. Tarafsız olduğu için ve tarafsızlığına inandığımız için ve tarafsızlığı üzerine gelip TBMM’de namusu ve şerefi üzerine yemin ettiği için o hakim tayin edebilir buna itiraz etmeyiz. Ama aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olursa bu doğru değildir. Neden? Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin edemez. O nedenle sandığa gidip oy kullanırken hepimizin bütün bu ayrıntıları bilmesi lazım.

Deniyor ki, efendim bu anayasa değişikliğiyle TBMM’yi güçlendiriyoruz. Güçlü meclis olacak deniyor. İstanbul’u geziyorsunuz, bütün billboardlar donanmış vaziyette. Hangi parayla donanmış ben de bilmiyorum donanmış vaziyette. Ne deniyor? Meclis güçlü olacak. Ben size bir soru sorayım arkadaşlar. Gerçekten elinizi vicdanınıza koyup bu soruyu düşünün. Bir meclisin yetkileri alındığı zaman güçlü olur mu Allah aşkına? Elinden yetkileri alıyorsun, meclisin yetkilerini alıyorsun, billboardlara yazıyorsun “güçlü meclis.” Yetkileri aldın nasıl güçlü olacak? Düşünün muhtarların yetkileri var. Kör topal da olsa kanunda bazı yetkiler tanımlanmış. Düşünün bir kanun çıkarıyoruz bütün bu yetkileri alıyoruz, referanduma gidiyoruz yetkileri alan otorite diyor ki, güçlü muhtarlık müessesi kuruyoruz. Siz de dönüp bakıyorsunuz ya bütün yetkilerimiz alındı biz nasıl güçlü oluyoruz? Çocuk kandırır gibi. Hepimizin düşünmesi lazım.

BİR KİŞİ MİLLİ İRADEYİ FESHEDEBİLİYOR

Bakın, sözlerimin başında dedim ki, bu bir parti seçimi değildir. Bu bir kişi seçimi değildir, bu Türkiye’nin kaderini belirleyecek olan bir referandumdur, halk oylamasıdır. Bu anayasa değişikliği Türkiye’nin lehine midir, aleyhine midir? Güçlü meclisin şu cümlesi doğru. Milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkıyor. Sayısal fazlalık var. Yetkileri alınmış bir mecliste milletvekili sayısı niye 600’e çıkıyor ve hangi gerekçeyle 600’e çıkıyor? Bir Allah’ın kulunun çıkıp bunu bana anlatması lazım. 5 yılda sizin ödeyeceğiniz para 187 trilyon olacak. Yazık günah değil mi? 550 milletvekili de fazla. Makulü 450’dir. Hadi 550 oldu tamam niye 600? Ve başka bir yetki daha veriyoruz. Güçlü meclise bakın şimdi, başka bir yetki daha veriyoruz. Bir kişiye yetki veriyoruz, arzu ettiği zaman TBMM’yi feshedip kendisiyle beraber seçime götürebiliyor. Bu nasıl bir güçlü bir meclis ki, milli iradeyi bir kişi sahipleniyor ve o bir kişi milli iradeyi feshedebiliyor ve seçime götürebiliyor. Efendim Cumhurbaşkanının fesih yetkisi yok deniyor. Muhtarların görev süresi ne kadar? Diyelim 5 yıl. Sizin görev süreniz dolmadan bir kişi kalkıp böyle bir yetki versek, bir kişi kalkıp ben muhtarların görev süresini saymıyorum, tanımıyorum buyurun bütün muhtarlar seçime gitsin dediğimiz zaman muhtarlığın görev süresini feshetmiyor muyuz? Görevini tamamlıyor mu? Tamamlamıyor. Milli irade milletvekillerini kaç yıl süreyle seçti? 4 yıl süreyle. Yeni düzenlemeye göre 5 yıl süreyle seçiyor. 5 yıl dolmadan örneğin birinci yıl dolduktan sonra Cumhurbaşkanı feshederse seçime gidecek, görev süresi dolmamış olacak. Peki mevcut uygulamada nasıl? Mevcut anayasada nasıl? Bu anayasada da fesih var ama nasıl? Şöyle, seçim yapılır, seçim yapıldıktan sonra 45 gün içinde yeni hükümet kurulmazsa Cumhurbaşkanı arzu ediyorsa, zorunlu değil, meclisi fesheder ve seçime götürür. Nedeni şu; Türkiye uzun süre hükümetsiz kalmasın. Bir gerekçesi var. Yeni modelde hiçbir gerekçe yok. Hiçbir zaman dilimi de yok. Her zaman yapabilir.

Mesela şunu yapabilir, mecliste bir gece çok tartışma olmuştur, birisi kalkmıştır Cumhurbaşkanını sert eleştirmiştir o da sabahleyin kalkıp ben size gösteriyim, meclisi feshediyorum buyurun beyler seçime gidiyoruz. Diyebilirsiniz ki böyle bir şey olmaz. Ama bu bir kişiye mahsus değil ve bir zaman dilimine de özgü değil. Yani 3 yıl için biz anayasayı değiştirmiyoruz, 5 yıl için anayasayı değiştirmiyoruz. Belki bu düzenleme 60 yıl yürürlükte kalacak, 70 yıl yürürlükte kalacak. Birisi yapmaz öbürü gelir yapar. Yetki veriyor muyuz? Veriyoruz. Sınır var mı? Sınır yok. Neden diyorum sandığa giderken düşünmemiz lazım, neden diyorum çocuklarımızı düşünmemiz lazım, ülkemizi düşünmemiz lazım, demokrasiyi düşünmemiz lazım. Bunun için. Bunun için birlikte karar vermemiz lazım.

YARDIMCI VE BAKAN SAYISI BELLİ DEĞİL

Cumhurbaşkanı yardımcı sayısı kaç kişi olacak? Hiç belli değil. Deniyor ki, efendim 1 olur, iki olur, bilemedin 3 olur. Açıyorum 18 maddeyi ne 1 rakamı var, ne 2 rakamı var, ne 3 rakamı var. Yani 1’de yok, 2’de yok, 3’te yok. Ne var? Cumhurbaşkanı Başkan Yardımcıları tayin eder arzu ettiği kadar. 5 mi? 5’te olur. 500? 500’de olur. 81? 81’de olur. 100? 100’de olur. Takdir kime ait? Bir kişiye ait. Birisi gelir der ki, 3 tane Başkan Yardımcısı bana yeter. Olabilir. Ama sonra bir başka seçimle gelen derki 3 tane yetmez ben 300 tane yapacağım. Sınır var mı? Sınır yok. Peki şu soruyu soruyum size. İstanbul’da kaç vali var? Bir tane. Nerede yazılı? Kanunda yazılı. Paris’te kaç tane büyükelçi var? Bir tane. Nerede yazılı? Kanunda yazılı. İstanbul’un kazalarında kaçar tane kaymakam var? Her kazada, ilçede bir tane kaymakam var. Maliye Bakanlığında, Adalet Bakanlığında veya Milli Eğitim Bakanlığında kaç tane Müsteşar var? Her birisinde birer tane var. Niye? Kanunda yazılı. Şimdi biz Cumhurbaşkanı Yardımcısı diyoruz sayı belli değil. Tamamen keyfi. Doğru mu? Doğru değil. Amerika’dan vazgeçtim, diğer ülkelerden de vazgeçtim Afganistan’a bakalım. Afganistan’da Başkan var 2 tanede Başkan Yardımcısı var ve beraber seçime giderler. Üçüncüsü olmaz. Nerede yazılı? Afganistan anayasasında yazılı. Bizde tamamen keyfi.

Dönüyorum başka bir şeye. Kaç bakanlık olacak yeni anayasa değişikliğine göre kaç bakanlık olacak? Belli değil. Tamamen Başkanın keyfine bağlı. İster 10 tane bakanlık kurar, ister 100 tane bakanlık kurar, ister 5 tane bakanlık kurar veya hiç bakanlık kurmaz. Gerek yok der bakanlığa. Zaten Başbakanlıkta kalkıyor. Peki bugünkü modelde kaç bakanlık var ve kim belirliyor? Bugünkü modelde kaç bakanlığın olacağını TBMM belirliyor. Her bakanlığın ayrı kanunu var. Milli Savunma Bakanlığı kanunu var. Bakanın görevleri var, müsteşarın görevleri var, Genel Müdürlerin görevleri var, her şubenin görevleri tanımlanır. Kim belirler? TBMM. Milli Eğitim Bakanlığı kanununu kim çıkarır? TBMM. Yetkilerini kim belirler? TBMM. Yeni modelde, önerilen modelde bunların tamamını bir kişi belirleyecek Başkan. Peki sadece bakanlıkların sayısını mı belirliyor? Hayır. Devlette görev alacak bütün kadroların niteliklerini ve atanmalarını da kendisi belirleyecek. Diyeceksiniz bundan neyi anlatıyorsunuz? Şunu anlatıyorum, devlette müsteşar olmak için hangi kriterlere sahip olmak lazım bugünkü modelde bunu TBMM belirliyor. Dolayısıyla hükümet o niteliklere uyan kişiyi ancak müsteşar olarak tayin eder veya genel müdür olarak tayin eder veya şube müdürü olarak tayin eder veya daire başkanı olarak tayin eder veya müsteşar yardımcısı olarak tayin eder. Yeni modelde kimin hangi niteliklere sahip olacağını TBMM değil, Başkan belirleyecek. Mesela şunu yapabilir; dayısının oğlu vardır, ortaokul mezunudur önemli değil bir kararnameyle müsteşar olmak için ortaokul mezunu yeterlidir deyip ortaokul mezununu herhangi bir yere müsteşar olarak tayin edebilir. Büyükelçi olarak tayin edebilir, genel müdür olarak tayin edebilir. Engel var mı? Engel yok. Çünkü TBMM devrede değil. Bu kadar fazla yetkiyi bir kişiye vermek yazık günah değil midir? Hata bize ait, insana aittir hata. Kişi hata yaparsa ailede, bireylerden birisi hata yaparsa faturayı o aile öder. 80 milyonu temsil eden bir kişi hata yaparsa faturayı 80 milyon öder. O nedenle devlet yönetimlerinde bütün yetkiler bir kişiye verilmez. Yetkiler paylaştırılır ki, birisi hata yaptığı zaman o hatayı telafi edecek mekanizma devreye girsin. Bunu kaldırıyoruz. Ayrıca bu olursa ne olur? Yani Başkan istediğini belirlesin ne olur yani?

YETKİYİ BİR KİŞİYE VERİRSENİZ DEVLETTE LİYAKAT SİSTEMİ ÇÖKER

Şu olur değerli muhtar arkadaşlarım, devlette liyakat esası vardır. Yani işi ehline verme esası vardır. Bu bizim inancımızda da böyledir, kültürümüzde de böyledir, bütün dünya devletlerinde de temel kuraldır. Siz ameliyathaneye girecek adam için kaymakamı görevlendiremezsiniz. Çünkü ameliyat yapamaz. Ama bir doktoru da getirip diyelim ki zorla ressam yapamazsınız. Çünkü onun alanı farklı, öbürü farklı. Liyakat esası dediğimiz işi ehline vermek eğitimle başlar ve o işi en iyi bilenler arasından hükümet seçer, yasaların tanımladığı ölçüler içinde oraya atar. Eğer yetkiyi bir kişiye teslim eder ve verirseniz devlette liyakat sistemi çöker. Çünkü bir kişi çok baskı altında kalır. Amcamın oğlunu tayin et, dayımın oğlunu tayin et, şunu tayin et, bunu yap, emniyet müdürü yap bunu, şunu götür müsteşar yap. Bunalır. Ölçü? Ölçü kendisine ait, kendisi belirliyor. Mevcut durumda birisi gelip bakana dese ki, benim yeğenimi müsteşar olarak ata derki, bir özgeçmişini getir bakıyım üniversite mezunu mu? Devlette 12 yıl üst görevlerde bulunmuş mu? Bulunmuşsa ancak müsteşar olarak ben atayabilirim diyor bakan. Yeni modelde bunlar yok. Türkiye’yi nasıl bir tehlikeli sürecin içine soktuğumuzu hepinizin bilmesini isterim. Bu ne olur?

Bu şu olur değerli arkadaşlar, size daha açık, daha net bir şey söyleyeyim. Eğer bir kişiyi ikna ederseniz, bir kişiyi satın alırsanız veya bir kişiyi kandırırsanız en geç 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçirirsiniz. Bir daha söyleyeyim, buna itiraz etmiyorlar çünkü. Bir kişiyi ikna ederseniz veya satın alırsanız veya kandırırsanız Türkiye Cumhuriyeti devletini en geç 24 saat içinde ele geçirirsiniz. Nasıl mı? Bütün müsteşarlar, bütün emniyet müdürleri, bütün komutanlar, bütün genel müdürler, bütün müftüler, bütün daire başkanlarını 24 saat içinde bir kararnameyle tamamını değiştirebilirsiniz. Bu yetki var. Hani deniyor ya efendim işte FETÖ terör örgütü, evet, işte 30 – 35 yılda devletin içine sızdılar. Hiç 30 – 35 yıl devletin içine sızmaya gerek yok. Bir kişiyi ikna edeceksiniz, bir kişiyi satın alacaksınız veya kandıracaksınız. Kararname listesini önüne koyacaksınız imzalayacak, yayınlayacak. Bitti. Başka bir şey yapmanıza gerek yok. Peki koskoca Türkiye Cumhuriyetini böyle bir sürecin içine sokmak doğru mudur? Kararı siz vereceksiniz, beraber vereceğiz, millet verecek kararı. Bu gerçeklerin anlatılması lazım, bu gerçeklerin söylenmesi lazım. Bir kişiye bu kadar yetkiyi vermek doğru mudur, yanlış mıdır? Bana birisi çıkıp desin ki, bu yetki Gana’da var, bu yetki Amerika’da var, bu yetki Papua Yeni Gine’de var, bu yetki Sudan’da var veya Suudi Arabistan’da var. Bu yetki efendim Fransa’da, Almanya’da, İspanya’da, İtalya’da, Fas, Tunus, Cezayir’de var desin. Yok böyle bir yetki dünyada örneği yok. Sandığa giderken hepimizin düşünmesi lazım. Nasıl bir riskle Türkiye karşı karşıya hepimizin oturup düşünmesi lazım.

DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEM Mİ, OTORİTER TEK ADAM SİSTEMİ Mİ?

Diyebilirsiniz ki, efendim Ey Kılıçdaroğlu sen zaten çalışıyorsun, meydan meydan geziyorsun, sivil toplum örgütleriyle, muhtarlarla, meslek kuruluşlarıyla toplantı yapıyorsun sen zaten anlatıyorsun yeter. Hayır yetmez. Benim sorumluluğum var doğru, her birinizin tek tek sorumluluğu var. Hiç kimse bu sorumluluktan kaçamaz. Hepimizin çocuklarımıza, torunlarımıza hesap vermesi gerekir. Nasıl bir Türkiye devredeceğiz onlara? Hepimizin birlikte yaşayabileceği, barış içinde yaşayabileceği bir Türkiye mi, demokrasisi gelişmiş bir Türkiye’yi mi yoksa bütün yetkilerin bir kişiye verildiği ve o kişinin her türlü yetkiyi arzu ettiği gibi kullanabildiği bir Türkiye’yi mi tercih edeceğiz? Yani demokratik parlamenter sistem mi, otoriter tek adam sistemi mi? Bu ikisinden birisine karar vereceğiz.

Şunu da yapma yetkisi var. Bir sabah kalkıp bütün muhtarlıkları kaldırdım diyebilir. Bir kararname. Efendim yetkisi yok. Bana söylesinler nerede yetkisi yok? Ne diyor? Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili her türlü kararı alır. Ekonomik, sosyal konularda da karar alır. Mesela kıdem tazminatı fonunu kaldırdım diyebilir. Asgari ücreti dondurdum diyebilir. Bunlar doğrudur diyorsanız o ayrı bir şey. Bunlar yanlıştır olmaması lazım diyorsanız onun üzerinde düşünmemiz lazım. Peki yeni modelde böyle, eski model yani bugünkü modelde nedir? Bugünkü modelde muhtarların yetkilerini kim kaldırabilir veya muhtarlıkları kim kaldırabilir? Kaldırma yetkisi TBMM’de, kanun çıkması lazım. Kanun çıkması içinde teklif gelir veya tasarı gelir, komisyonlarda görüşülür, partiler muhtarlıkların kuruluşlarını, üst kuruluşlarını davet ederler, onlara söz hakkı verilir komisyonlarda, genel kurula iner, genel kurulda kim muhtarlıkların kaldırılmasını savundu, kim savunmadı hep beraber siz görürsünüz. Yeni modelde hiç görmenizi gerek yok. Sadece bir gün resmi gazetede okursunuz ki muhtarlıklar kaldırılmıştır. Hepinize geçmiş olsun. Bu yetkinin verilmesi doğru mu? Evet oturup kararı siz vereceksiniz. Hep birlikte vermek zorundasınız. TBMM niye yetkilerini elinden alıyoruz? Neden alıyoruz? 23 Nisan 1920’de kuruldu, milli kurtuluş savaşını yönetti. O nedenle unvanı Gazi Meclis. Kıbrıs Barış Harekatını yönetti. 15 Temmuz darbe girişimini püskürttü. Bu meclisin yetkilerini artırmamız gerekirken meclisin yetkilerini alıyoruz bir kişiye veriyoruz.

Bakın, daha garip bir şey anlatıyım. Diyelim ki, sizin muhtarlık bölgesinde bir sorun var, yıllardır çözülmüyor. Açtınız telefonu bir İstanbul milletvekiline dediniz ki, ya şu sorun çözülmüyor, Allah aşkına bir bakana sorar mısınız bu sorun niye çözülmüyor? Milletvekili çıkar meclisin kürsüsüne bir Salı günü sözlü soru sorar. Sayın Bakan, İstanbul’da şu sokakta yıllardır bu sorun çözülmüyor, muhtar arkadaşlarım diyorlar ki, Sayın Bakana sorun bu sorun neden çözülmüyor? Bugünkü anayasaya göre o bakan millet meclisinde kürsüye çıkıp bu sorunun cevabını vermek zorundadır kaçamaz. Peki yeni modelde? Milletvekili bu soruyu asla soramaz, bakanda meclis kürsüsüne gelip bu soruya cevap vermez. Çünkü kaldırıyorlar, anayasaya göre böyle bir şey yok. Bu doğru mudur, bu yanlış mıdır? Kararı siz vereceksiniz, bu millet verecek kararı. Size bir örnek daha veriyim. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı herhangi bir yere gittiğinde ona TBMM Başkanı vekalet eder. Çünkü TBMM Başkanı seçimle gelmiştir, milletvekilidir, meclis başkanlığına meclis tarafından seçilmiştir ve bütün parti gruplarına karşı tarafsızdır. Meclis Başkanının böyle bir özelliği vardır. Adı üstende Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı. Cumhurbaşkanının Türkiye’de olmadığı veya ayrıldığı bir dönemde ona Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı vekalet eder. Peki yeni modelde? Yeni modelde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının vekalet etmesi sözkonusu değildir. Kim vekalet edecek? Seçimle gelmeyen bir başkan yardımcısı vekalet edecek. Peki seçimle gelmeyen birisi milli iradeyi temsil edebilir mi? Seçimle gelmeyen birisi seçimle gelen Cumhurbaşkanını temsil edebilir mi? Oturup düşünün, vicdanınızda ölçün, biçin ve tartın. Şu soruyu da soruyum, seçimle gelmeyenler Türkiye’yi ne zaman temsil etmişlerdir? Darbe dönemlerinde. Kenan Evren seçimle mi geldi? Hayır. Dedi ben Türkiye’yi temsil ediyorum. Bitti. Peki bu anayasa değişikliğiyle Türkiye farklı bir darbe sürecinin içine mi giriyor? Evet farklı bir darbe sürecinin içine giriyor. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi yani milli irade saraya bağlanmış oluyor. 80 milyonun iradesini bir kişiye bağlamak doğru mudur, yanlış mıdır? Kararı siz vereceksiniz. Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır yok. Kişilerle ilgisi var mı? Hayır yok. Neyle ilgisi var?  Demokrasiyle ilgisi var bunun. Ya demokrasiyi tercih edeceğiz veya tercih etmeyeceğiz. Çocuklarınıza nasıl bir miras bırakmak istiyorsanız öyle davranın.

2010 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TÜRKİYE’Yİ 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİYLE KARŞI KARŞIYA BIRAKTI

Ben 12 Eylül 82 Anayasası görüşülürken referandumunda İstanbul Göztepe’de, Fikirtepe’de gittim bir ilkokulda “Hayır” oyunu kullandım. Bugün çocuklarıma diyorum ki, ben o darbe anayasasına “Hayır” oyu vermiştim. Bunun onurunu taşıyorum. 2010 referandumunda da “Hayır” oyu kullandım. Çünkü 2010 anayasa değişikliği Türkiye’yi 15 Temmuz darbe girişimiyle karşı karşıya bıraktı. Sadece Yargıtay’a 160 militan atandı arkadaşlar sadece Yargıtay’a. Nasıl oldu bunlar? O anayasa referandumuyla oldu. Düşünmedik. Yargı bağımsızlığı sağlanacaktı. Nasıl bir yargı bağımsızlığıdır ki bu Yargıtay’a 160 tane militan atıyorsunuz ve onların büyük kısmı hala hapiste. Peki atayanlar nerede? Atayanlar diyorlar ki, bize yeni haklar verin. 12 Eylül darbe anayasasından çok daha geniş haklar verin. Üstelik bir kişiye verin ben istediğim gibi yöneteyim. Osmanlı’da bile padişahın bu kadar yetkisi yok. Osmanlı’da Sadrazam var Başbakan. Vezirler var Bakan. İstişare var. 141 yıllık parlamento geleneğimiz var 141 yıl. Tarihe bağlıyız. O zaman tarihe bağlıysak niye bundan vazgeçiyoruz, hangi gerekçeyle vazgeçiyoruz? Bu neyi doğurur onu da söyleyeyim. Bu bir parti devletini doğurur değerli arkadaşlar. Ne demek parti devleti? Cumhurbaşkanı partili, bakanlar partili, başkan yardımcıları partili, valiler partili, kaymakamlar partili, emniyet müdürleri partili, hakimler partili. Nedir bunun adı? Parti devletidir. Parti devletinde ne olur? O partinin üyesi olmayanlar ikinci sınıf vatandaş olurlar. Hak ve hukuk arayamazlar.

KONTROLSÜZ GÜÇ GÜÇ DEĞİLDİR, KONTROLSÜZ GÜÇ FELAKET GETİRİR

İş dünyası onlar da dinlesinler. Bu anayasa değişikliği geçerse yabancı sermaye Türkiye’den kaçar. Hiçbir yabancı gelip burada yatırım yapmaz. Niçin? Hukuk yok ki niye gelsin? Mal güvenliği var mı? Hayır. Can güvenliği var mı? Yine hayır. Bugünkü anayasal düzenden söz ediyorum bugünkü düzenden. OHAL nasıl ilan ediliyor? Önce bir Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor. Arkasından o karar aldıktan sonra bakanlar kuruluna tavsiyede bulunuyor. Sonra? Bakanlar kurulu bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüyor OHAL ilanına karar veriliyor. Süre bu. Akıl süzgecinden geçmesi lazım her aşamada. Yeni modelde bunlar tamamen bitiyor. Bir kişi kalkıyor bir sabah ben Türkiye’de OHAL ilan ettim diyor Başkan. O kadar. Ali’ye de kızmış, Ali’nin de malvarlığı var bir kararnameyle onun da malvarlığına el koyuyor. Hak arayacağım, hukuk arayacağım, Anayasaya Mahkemesine gideceğim. Gidemez. Bugün gidebiliyorlar mı? Gidemiyorlar. O zamanda gidemeyecek. Yabancı sermaye gelir mi? Gelmez. İş adamı yatırım yapar mı? Yapmaz. İş adamları yurtdışına kaçmak istiyorlar, oralardan ev satın alıyorlar, iş yerlerini oraya açıyorlar, fabrikalarını taşıyacaklar Romanya’ya, Bulgaristan’a hep beraber göreceksiniz. Nasıl bir tehlikeli sürecin içine Türkiye’nin sürüklendiğini hep beraber göreceksiniz.

Onun için diyorum ki, hep birlikte düşünelim. Akıl süzgecinden geçirelim, vicdan terazisinde tartalım. Doğrusu nedir, eğrisi nedir ona göre karar verelim. Gün düşünme zamanıdır. Önyargılarımızla sandığa gitmeyelim. Bir kişiyi çok sevebiliriz, bir partiyi çok sevebiliriz, bir partinin üyesi olabiliriz ama bunun partilerle ilgisi yok. Bunun kişilerle de ilgisi yok. Yetki demokrasilerde kontrol edilmek için vardır. Bir reklam vardı meşhur “Kontrolsüz güç güç değildir” der. Kontrolsüz güç güç değildir. Kontrolsüz güç felaket getirir. Demokrasilerin varlık nedeni gücü kontrol etmektir. Anayasanın varlık nedeni nedir? Devletin gücü karşısında vatandaşın hakkını güvence altına almaktır. Anayasanın varlık nedeni de budur. Bundan şimdilik vazgeçeceğiz eğer izin verirseniz. Hayır vazgeçmeyelim, herkesin hakkı ve hukuku korunsun, adalet güçlü olsun, adalet mülkün yani devletin temeli olmaya devam etsin diyorsanız o zaman gideceğiz onurumuzla, gururumuzla çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için “Hayır” oyu kullanacağız hayırlı bir iş için.

Ben bunları söyleyince diyorlar ki, Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Hangi cümlem yanlış onu söyleyin bari. O cümleyi de söylemiyorlar. Oturalım medeni insanlar gibi sizin arzu ettiğiniz bir televizyon kanalında yan yana gelip konuşalım. Sizde 18 maddeyi ben de 18 maddeyi alıyım. Olur ya ben yanılmışım. Daha iyi ya elinize büyük bir fırsat geçti. Ben doğruyu söylemiyorum, daha iyi ya elinizde büyük bir fırsat. Çıkın televizyonda beni mahcup edin vatandaşta televizyondan seyretsin bunu. Hayır diyorlar gelmiyorlar. Gelemezler. Niye gelemezler? Çünkü onlarda biliyorlar ki ben doğruları söylüyorum. Onlarda gayet iyi biliyorlar. Devletin forsunu kullanıyorlar, devletin arabalarını kullanıyorlar, devletin uçaklarını kullanıyorlar, devletin televizyonlarını kullanıyorlar, devletin paralarını kullanıyorlar. Buna rağmen vatandaşa neden “Evet” demesi gerektiğini bir türlü anlatamıyorlar. Ama biz neden “Hayır” denmesi gerektiğini ve bu işin “Hayır” oyunun ne kadar hayırlı bir şey olduğunu anlatıyoruz. Peki bizim güvendiğimiz ne? Biz Allah’ımıza ve milletimize güveniyoruz. İşin özeti budur.

Efendim hepinize yürekten teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun diyorum. 



Kaynak: chp.org.tr

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

SİYASET Haberleri