CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İNEGÖL TAŞIYICILAR KOOPERATİFİ ÜYELERİYLE BİR ARAYA GELDİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İnegöl Kamyon ve Tır Garajı ziyaretinde yaptığı konuşmada, “Her siyasi parti iktidar olduğunda halkına hesap vermek zorundadır. Hesap vermeyen siyaset demokrasilerde olmaz. Ancak dikta yönetimlerinde ülkeyi yönetenler vatandaşa hesap vermezler.“ dedi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle:
Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Siyasetçilerin bir görevi var. Siyasetçilerin görevi biz ülkeyi daha iyi yönetiriz anlayışıyla yola çıkarlar ve kendi alanlarında, kendi ülkelerinde siyasi rekabet içinde söylemlerini geliştirirler. A partisi başka bir şey söyler, B partisi bir şey söyler, C partisi bir şey söyler. Sonuçta vatandaşa gideriz vatandaş oyunu verir, vatandaşın oyu başımızın üstüne deriz, kimisi iktidar olur, kimisi muhalefet olur, kimisi parti barajı aşar meclise girer, kimisi de oy alır ama barajı aşamadığı için meclise girmez.
DİKTA YÖNETİMLERİNDE ÜLKEYİ YÖNETENLER VATANDAŞA HESAP VERMEZLER
Birinci konumuz şu değerli arkadaşlar, biz kendi ülkemizde demokrasiyi savunalım mı savunmayalım mı? Bizim ülkemizde çağdaş demokrasilerde olduğu gibi bir Almanya’da, bir Fransa’da, bir Japonya’da, bir İspanya’da, bir İtalya’da, bir Avusturalya’da olduğu gibi, bir İngiltere’de olduğu gibi demokrasimizi geliştirelim mi, geliştirmeyelim mi?
Şimdi demokrasinin önemi nedir? Demokrasinin önemi şudur; her vatandaş özgür ortamda kendi dertlerini dile getirir. Kendi derdini dile getirirken şuna inanır, ‘ben derdimi dile getiriyorum derdimi dile getirdiğim için kimse bana dokunamaz.’ Peki bu hak nerede yer alıyor? Bu hak anayasalarda yer alır. Anayasalar bütün vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlayan temel yasalardır. Düşünce özgürlüğü; ben A şeklinde düşünürüm, siz B şeklinde düşünürsünüz. Ama birbirimize saygı göstermek zorundayız. Ama bütün siyasi partilerin üzerinde durdukları tartışmasız durmaları gereken bir konu vardır. Nedir? Her siyasi parti iktidar olduğunda halkına hesap vermek zorundadır. Hesap vermeyen siyaset demokrasilerde olmaz. Ancak dikta yönetimlerinde ülkeyi yönetenler vatandaşa hesap vermezler. Hesabın özü nedir? Demokrasilerde hesabın özü, toplanan vergilerin nerelere harcandığının hesabının verilmesidir. Siz vergi veriyorsunuz. Bir vergi değil, iki vergi değil. Kaç? 19, 20 vergi veya 60 tane vergi veriyorsunuz. Ben de vergi veriyorum. Bir çocuk doğduğu andan itibaren vergi verir. Altına bez alır annesi vergi öder, su içer vergi öder. Hanım bulaşık yıkar vergi öder. Kefen bezi alırsınız vergi ödersiniz. Vergi ödemediğimiz bir bu hava var, teneffüs ettiğimiz hava. Bunun için vergi ödemeyiz. Şu suyu içerken bile vergimizi öderiz, çayımızı içerken bile vergimizi öderiz. O zaman demokraside öz nedir? 80 milyon vergi ödüyorsa siyasi otorite alınan vergilerin nerelere harcandığının hesabını verecek millete. Demokrasinin özü budur. Şu soruyu kendimize soracağız. Hesap vermeyen bir siyasi partiyi mi iktidara getirmeliyiz, anayasayı ona göre mi yapmalıyız, yoksa hesap veren bir siyasi anlayışı mı iktidar yapmalıyız ve anayasamızı ona göre yapmalıyız? İşin özü budur arkadaşlar. Hesap verip vermemektir.
YENİ MODELDE MALI GÖTÜR, KİMSE SORU SORAMIYOR
Yeni anayasa değişikliği yapılıyor. Diyelim ki, kamyoncuların sorunu var, sizin dünya kadar derdiniz var. Sayın Başkan da bana 14 madde halinde verdi sorunumuz budur diye. Diyelim ki ben bugünkü düzeni anlatıyorum size, bizim bir milletvekilimiz diyelim Bursa Milletvekilimiz Genel Başkan Yardımcımız veya Bursa Milletvekilimiz Orhan Bey burada, Orhan Sarıbal, çıktı meclis kürsüsünde şu soruları Ulaştırma Bakanına sordu: “Sayın Bakan şu soruları soruyorum bana cevap vereceksin.” Bugünkü modelde Ulaştırma Bakanı kürsüye çıkıp bu 14 sorunun cevabını vermek zorundadır. Çünkü anayasa bunu öngörüyor, meclis iç tüzüğü bunu öngörüyor. Yeni modelde? Yeni modelde bu yok. Ne Orhan Sarıbal, ne Lale hanım, ne de herhangi bir milletvekili hiçbir Bakana ve Başkan Yardımcısına sözlü soru soramaz kalkıyor. Diyorsanız ki bu çok doğru bir şey, ya bir de gidip Bakana soru mu soralım, derdimizi mi anlatalım gerek yok buna diyorsanız referandumda gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. Olur mu öyle şey milletin derdini milletvekili bakan sormayacak da nerede soracak bunu diyorsanız, o zaman gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bu işin partilerle ilgisi yok arkadaşlar. A partisi, C partisiyle de ilgisi yok. Bu iş doğrudan doğruya demokrasi işidir, memleket işidir yani. Tercihi buna göre yapacaksınız. Veya bir Bakan düşünün, hepiniz vergi ödüyorsunuz, ben de ödüyorum, 80 milyon. Bakan kalktı yolsuzluk yaptı. Ne yapıyoruz? Bakan hakkında gensoru veriyoruz. Denir ki, bu Bakan çıktı şunu şunu şunu işte belgesi, işte dokümanı. Bu soru bu müessese olduğu için bakanlar dikkatli davranırlar, yolsuzluk yapmamaya derler ki ya bizi mecliste gelecek, hakkımda gensoru verilecek, ben çıkacağım kürsüye hesabını vereceğim dikkatli davranır. Yeni modelde? Yeni modelde Bakan hakkında gensoru vermek yoktur arkadaşlar kalkıyor. Nasıl sözlü sorunu soramıyorsan gensoru da yok. Malı götür kimse soru soramıyor. Diyorsanız ki, asıl doğrusu budur bırak malı götürsün. Gideceksiniz “Evet” oyu vereceksiniz. Bu yanlıştır diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu vereceksiniz. Bunun A partisi, B partisiyle ilgisi var mı? Hayır. Hiçbir partiyle ilgisi yok. Tamamen demokrasi olayıdır. Bu demokrasi olayını kabul ediyor muyuz, etmiyor muyuz? Siyasi kurum, siyasetçi hesabını versin mi, vermesin mi?
Apartmanda oturan arkadaşlarım vardır büyük bir ihtimalle. Apartmanda bir yönetim kurulu var mı? Var. Aidat ödüyor muyuz? Ödüyoruz. Yönetici bu parayı doğru yerde harcıyor mu, harcamıyor mu diye bir de denetim kurulu seçiyoruz değil mi? Onu da seçiyoruz. Peki apartmanda bile hesap sorarken, 80 milyonu yöneten bir düzende niye hesap sormayacağız? Bunun partilerle bir ilgisi var mı? Yok ilgisi. Şimdi bunun anlatılması lazım millete. Bu 18 maddede ne var, ne yok bunun anlatılması lazım. Şimdi bu anlatılmıyor, anlatılmadığı için bir kavga, sanki bir kavga var Türkiye’de ne kavgası var? Ali bunu yaptı, Veli bunu yaptı. Bunların hiçbir önemi yok. Bütün önemli olan konu biz kendi ülkemizde demokrasiyi savunacak mıyız, savunmayacak mıyız?
Köprüden şikayet eden var notlar arasında. İşte mecburi yollarda bile bizden para alınıyor, şu yapılıyor, köprü geçiş ücretleri çok pahalı vs. vs. “Evet” dediğinizde bu soruların hiçbirisini Ulaştırma Bakanına soramayacak. Sadece ben değilim, kendi partisindeki milletvekili de soramayacak. Yok çünkü kaldırıyorlar, bu soruları soramazsınız. Doğru mudur, yanlış mıdır? Kararı siz vereceksiniz, ben vermeyeceğim kararı. Kendi ülkenizin geleceği için. Bu bir bayrak meselesidir, bu bir vatan meselesidir, memleket meselesidir. Bu bir gelecek meselesidir. Bu çocuklarımıza daha güzel bir Türkiye’yi bırakma meselesidir, budur. Tercihi buna göre yapacağız.
“HAYIR” DENDİĞİ ZAMAN ÜLKEDE NİYE KAOS ÇIKSIN?
Şunu hep söyledim, devleti yönetenin diline sahip olması lazım. Diline sahip olamayan devleti iyi yönetemez. Bu sadece bizim ülkemiz için söylenmiş bir laf değildir. Dünyanın her tarafında böyledir. Suriye’yle kavga ettik. En büyük zararı kim gördü? Sizler gördünüz. Eskiden tırlar Suriye’de kapıda beklerdi, Afrika’ya giderdi, diğer yerlere giderdi. Ne oldu şimdi? Kapılar kapandı. Niçin, niye kavga ettik Suriye’yle? Bana bir Allah’ın kulu çıkıp Suriye’yle şu gerekçeyle kavga ettik desin. En çok zararı kim gördü? Siz gördünüz, oradaki Türkmenler gördü. Mısırla kavga ettik. Mısır’la niye kavga ederiz? Ne yaptı? Ro-Ro seferlerini iptal etti. Eskiden tır şoförleri Ro-Ro’yla giderdi Mısır’a, Mısır’dan diğer ülkelere giderdi, fiyat düşüktü, ihracat vardı. Bu bitti. Niçin kavga ediyoruz? Emin olun düşünerek sandığa gidersek, aklın süzgecinden geçirip vicdanımızda tartarsak kararı makul ve mantıklı vermiş oluruz. Ben size gidin illa “Hayır” oyu kullanın veya illa “Evet” oyu kullanın diye bir tercihte bulunmuyorum. Ben buraya bir siyasi propaganda yapmaya da gelmedim. Size sadece olayları anlatıyorum tercih sizindir arkadaşlar. İster “Evet” deyin, ister “Hayır” deyin. “Evet” deseniz ne olur, “Hayır” deseniz ne olur? Soruyorlar ve bazen diyorlar “Hayır” dendiği zaman ülkede kaos çıkar. Niye kaos çıksın? Sayın Cumhurbaşkanı 2019’a kadar zaten görevinin başında kalacak. Ben seçmedim ki millet seçti. Milletin seçtiğine saygı duymayacak mısınız? Saygı duyacaksınız. Tercihi öyle olmuş 2019’a kadar görevinin başında. Binali Bey? Başbakan. O da görevinin başında. Bakanlar? Onlarda görevinin başında. Ben? Bende buradayım. Devlet Bey? O da yerinde. Herkes yerinde. Niye kaos olsun? Siyaset kurumu sorun yaratmak için oluşmaz. Siyaset kurumu sorunu çözmek için oluşur. Bir sorun varsa sorun siyaseten çözülür.
FUTBOL TAKIMINI TUTAR GİBİ PARTİ TUTULMAZ
Kamyonculardan vergi alınmayacak. Kim karar verecek? Meclis karar verecek, siyaset kurumu karar verecek. Veya kamyoncuların vergisini biraz daha artıralım. Kim karar verecek? Siyaset kurumu karar verecek. Siz tercihlerinizi neye göre yapacaksınız? Sizin lehinize çalışan siyasi partilere “Evet”, sizin aleyhinize çalışanlara da “Hayır” diyeceksiniz. Bu kadar basit. Oy da böyle kullanılır demokrasilerde. Yani futbol takımını tutar gibi partiler tutulmaz. Partilerin programları vardır, seçim bildirgeleri vardır, bakılır edilir ona göre denir ki, bakıyım bu parti ne düşünüyor? Doğruyu yapıyor mu, yapmıyor mu bir görelim denir. Bizim en büyük eksiğimiz önyargılarla hareket etmemiz. Önyargılardan kurtulmamız lazım. Türkiye bir sürecin içine doğru gidiyor. Biz kendi ülkemizde, emin olun kendi ülkemizde huzur olsun istiyoruz. Siyasette kavga. Vallahi ben bıktım. Niye kavga ediyoruz? Anayasa değişiklikleri, söylüyorlar işte Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Kardeşim ben doğruları söylemiyorsam eline büyük bir fırsat veriyorum sana alırsın 18 maddeyi senin arzu ettiğin televizyon kanalında ki, iktidara yakın yüzlerce televizyon kanalı var. Senin istediğin bir televizyon kanalında beraber çıkalım. Hatta siz üçünüz dördünüz çıkın ben yalnız çıkacağım söz. İstiyorsanız ekibinizi alın ben gene yalnız çıkacağım, 18 madde atla deve değil. Sen de konuşursun, ben de konuşurum, vatandaş burada televizyonu izler, evinde televizyonu izler, çay kahve içerken izler bakar kim doğruyu söylüyor, kim söylemiyor. Vatandaş kararını verir. Biz yan yana gelince kavga mı edeceğiz? Hayır niye kavga edelim. Olayı alıp başka yerlere taşıyorlar. Bu da bende rahatsızlık yaratıyor.
SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR
Efendim 15 Temmuz sonrası işte kuzu kuzu geldi saraya. Bu da doğru değil arkadaşlar. Aynı olay olsa, yine Türkiye bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalsa söz konusu vatansa gerisi teferruattır arkadaşlar. Gene giderim. Böyle kalkıp da kısır tartışmalara, çekişmelere bu memleketi sokmamak lazım. Yazıktır, günahtır.
Türkiye’nin bir derdi varsa siyasetçiler yeri, zamanı gelince bir araya gelmeli, oturup tartışmalı, oturup konuşmalı. Memleket sadece benim memleketim değil, hepimizin memleketi. Sadece ben mi sorumluyum? Hayır hepimiz sorumluyuz, sizlerde sorumlusunuz. Annenizden, babanızdan, çocuklarınızdan, torunlarınızdan, onların geleceğinden sorumlu değil misiniz? Niye ekmek kazanıyorsunuz? Niye direksiyon sallıyorsunuz? Eve iki parça lokma helal ekmek götüreyim diye. Kimseye muhtaç olmasın benim çoluk çocuğum ailem diye. Bunun mücadelesini veriyorsunuz. Ama bu mücadele demokrasi içinde verilirse bir anlamı vardır. Vatandaş derdini dile getirecek. Bizim derdimiz bu. Emin olun başka bir derdimiz yok bizim. Seçim yapmıyoruz hani A partisi mi iktidar olacak, B partisi mi yok öyle bir şey. Bir referandum yapıyoruz referandumda sizden tek isteğim sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun oyunuzu öyle kullanın o kadar. Tercih sizin. Artısının da, eksisinin de vebali bu milletin vebali. Vebalse bu milletin vebali, kararsa bu milletin kararı, sevapsa bu milletin sevabı. Kararı biz vereceğiz.
BAL GİBİ FESİH YETKİSİ VAR
Meclisi fesih yetkisi yok diyorlar. Bal gibi fesih yetkisi var. Bir kişi, siz 550 milletvekili seçip gönderiyorsunuz değil mi? Oyumuzu kullandık 550 milletvekili A partisi, B partisi, C partisi 4 parti grubu var. Eğridir, doğrudur ama sonuçta milli irade tecelli etmiştir milletvekilleri oraya gitmiştir ve milletvekilleri görevlerini yapıyorlar. Eksik yaparlar, fazla yaparlar o da tartışılır. Ki demokrasilerde her şeyin tartışılması lazım artısı ve eksisiyle. Varlık nedeni de budur zaten. Şimdi bir kişi diyor ki, yetki vereceğiz istediğim zaman meclisi tekrar feshedip seçime götüreceğim. Niçin? Mevcut anayasada var mı? Var. Nasıl mevcut anayasada? Seçim yapılır 45 gün içinde hükümet kurulmazsa Türkiye Cumhuriyeti hükümetsiz kalmasın diye Cumhurbaşkanı arzu ederse meclisi tekrar seçime götürebilir. Peki mevcut önümüze konulan referandumda yeni değişikliğe göre ne? 45 gün falan yok. Sayın Başkan ne zaman arzu ederse meclisi fesheder ve yeniden seçime götürür. Doğru mu bu? O zaman niye milli irade diyoruz? Yani 80 milyonun seçtiği bir meclisi bir kişi niye kaldırıp da feshettim buyurun beyler yeniden seçime gidelim ve hiçbir gerekçe göstermeden. Şimdi bu doğru diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Hayır bu yanlıştır diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız.
BİZİM BAŞKA VATANIMIZ YOK
Bunun partilerle ilgisi yok. A partisi, B partisiyle ilgisi yok. Bu ülkenin ülkücüsü de, milliyetçisi de, sosyal demokratı da, mütedeyyini de herkes, hepimiz beraber yaşayacağız. Bizim başka vatanımız mı var? Yok arkadaşlar. Bu ülkede nasıl yaşamak istiyoruz? Beraber yaşamak istiyoruz, barış içinde yaşamak istiyoruz. Herkes değerli midir? Herkes değerlidir. Ama herkesin değeri, herkesin düşüncesi ne zaman önemlidir. Demokrasi içinde önemlidir. Ha şu da bir tercihtir denir ki, bu kadar demokraside fazla kardeşim bir adama bütün yetkileri verelim birisi konuştuğu zaman elinde sopayla kafasına vursun yerine otursun diyorsanız o da bir tercihtir. O zaman “Evet” oyu diyeceksiniz. Hayır bu kadar fazla bizde düşüncelerimizi ifade etmeliyiz diyorsanız o zaman gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız tercih bu. Tercih tamamen hepimize bağlı.
ÖNYARGILARIMIZDAN UZAK OLMALIYIZ
Birlikte düşüneceğiz, birlikte karar vereceğiz. Sonuçta hepimizin bu memlekete karşı sorumluluğu var. Bayrağıma karşı benim sorumluluğum var sizin yok mu? Sizin de var. Vatanıma karşı benim sorumluluğum varda sizin yok mu? Hepimizin var. Benim de sorumluluğum var, sizin de var, simitçi arkadaşın da var, ayakkabı boyacısının da var, tamircisinin de var, sanayicisinin de var, tır şoförünün de var, taksi şoförünün de var. Herkesin sorumluluğu var. Hepimiz bu ülkede düşüncelerimizi rahatlıkla söyleyebilmeliyiz. Herkes herkesin düşüncesine saygı gösterebilmeli. Elin oğlu bunu yapıyor da biz niye yapmıyoruz? Elin oğlu demokrasisini büyütüyor da biz niye büyütmüyoruz? Bütün arzum bu, düşünerek sandığa gidin oyunuzu aklınızın süzgecinden geçirin, vicdanınızda tartın oyunuzu öyle kullanın. Benim söylemek istediğim tek nokta bu. Gerisi size kalmış. Bize dediler niye Anayasa Mahkemesine gitmediniz. Bir milletin kaderini mahkemeler belirlemez arkadaşlar. Milletin kaderini, milletin istiklalini milletin azim ve kararı belirler. 1919 Amasya Tamimidir. Millet kavramı ilk kez ve güçlü bir şekilde Amasya Tamiminde girmiştir. Osmanlı’da millet yoktur. Millet kavramı Türkiye Büyük Millet Meclisinden önce Amasya Tamimine girmiştir. Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Çünkü o tarihe kadar millet yok ahali var. İslam milliyeti yok, İslam ümmeti olur. Ümmet ayrıdır, millet ayrıdır. İkisi arasında fark vardır. Ümmet aynı inanca sahip olanların bir arada olmasıdır. Örneğin Pakistan’daki Müslümanlarımız, Cezayir’deki Müslümanlarımız, Irak’taki, Mısır’daki Müslümanlar hep beraber bir ümmettir ama kimisi Arap’tır, kimisi Çerkez’dir, kimisi Türk’tür, kimisi Kürt’tür bunların tamamı millet değildir. Millet, belli bir soydan gelenlerdir. Onların içinde başka inançlardan da insanlar olabilir ama bu çerçevede değerlendirmek lazım, yani kavramları yerli yerine oturttuğumuz zaman daha güzel, elbette ki İslam dünyası, İslam ümmeti önemlidir elbette. Ben az önce konuştum. Şunu söyledim, bilime İslam kadar önem veren ikinci bir din yoktur, bilime ve ahlaka. Neden biliyor musunuz? Sevgili Peygamberimiz ne diyor? “İlim Çin’de bile olsa gidip öğreniniz.” Diyor. Çin’de bile… Niye diyor Çin’de? Çünkü Çin o dönem ulaşılması mümkün olmayan bir yerdir. Oraya bile gideceksiniz, ilim Çin’de bile olsa git öğren diyor. Hz. Ali ne diyor? “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Bir harf kırk yıl kölesi oluyor. Ne diyor sevgili Peygamberimiz, “Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir.” Bir alim ölürse alem ölmüştür diyor, bu kadar önemli diyor. Şimdi bütün bunları bilmek zorundayız. Peki, akıl nedir? Yüce Rabbimiz kendi kitabında ne diyor? “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” diyor. Bir yerde değil, birden fazla yerde diyor. Çünkü yüce yaratanın bize verdiği en değerli hazine akıldır ve 21.yüzyılda insanoğlu şunu keşfetti, akıl dünyanın en stratejik ürünüdür, insan beyni dünyanın en stratejik ürünüdür. Biz bütün bunları bilmek zorundayız. O nedenle diyorum, aklımızın süzgecinden geçirelim, düşünelim. Hata insana mahsustur. Çünkü akıl insana mahsustur. Aslan gidip bir ceylanı yediğinde aslana sen hata yaptın demeyiz, akrep gelip beni ısırdığında veya seni ısırdığında akrebe sen hata yaptın demeyiz, çünkü o güdüleriyle hareket eder, aklıyla değil. Ama insanoğlu aklın süzgecinden geçiremediği için geçiremezse hata yaptığı zaman deriz ki sen hata yaptın. Hata o nedenle insana mahsustur. Aklımızı iyi kullanmak zorundayız, sorgulamak zorundayız. Akıl akıldan üstündür diyor benim babam, sizin de babanız, sizin de dedeniz, bizim geleneklerimizde akıl akıldan üstündür. Doğru. Benim görmediğimi bir başkası görür. Niye İslamiyet’te meşveret vardır, istişare vardır? Akıl akıldan üstün olduğu için. Aklınızı kullanmıyor musunuz diye yüce rabbin talimatı nedeniyle meşveret vardır, istişare vardır, oturup konuşmak vardır, tartışmak vardır, meseleyi olgunlaştırmak vardır. Bütün bunları hep birlikte düşünmek zorundayız. Önyargılarımızdan uzak olmalıyız.
Beni İstanbul Türk Ocağında bir toplantıya davet ettiler, İslam dünyasının sorunları diye orada bir konuşma yaptım. Konuşmamın bir bölümü şudur, bütün İslam dünyasındaki üniversite sayısını alın Amerika’daki üniversite sayısından daha az. Niye, niçin? Cumhuriyeti önce biz kurduk. Bütün İslam dünyası sonra Cumhuriyeti kurdu, bizi örnek aldılar. Dünyanın en yoksul kesimi İslam dünyasında, neden? Oysa bilime önem verilmesini hem kitabımız, hem Peygamberimiz diyor bilime önem verin. “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmezsen bu nice okumaktır” diyor Yunus Emre diyor ben demiyorum. Bir halk ozanı ne diyor, “Cehennem dediğin dal, odun yoktur herkes ateşini buradan götürür.” Bundan daha güzel insan ahlakını tanımlayan bir şey var mıdır? Sen kimseye kötülük yapmadıktan sonra senin cehennemle bir ilgin yok ki. Bizim Anadolu’muzun çok zengin, çok köklü bir kültürü vardır. Anadolu Müslümanlığı dediğimiz bir kavram vardır. Mevlana’sı buradadır, Hacı Bektaşi Veli’si buradadır, Yunus Emre’si buradadır, Erzurumlu Emrah’ı buradadır, Dadaloğlu buradadır, Karacaoğlan buradadır. Bakıldığı zaman bütün bunların hepsini görürsünüz. Biz kendi kültürümüzü ve kendi köklerimizi yeteri kadar çocuklarımıza anlatamadık. Bunların anlatılması lazım, bunların bilinmesi lazım, bunların konuşulması lazım, anlatamıyoruz bazı şeyleri. Dediğim gibi önyargılarla birbirimize anlatıyoruz.
CUMHURİYET OLMASA BEN CHP’NİN GENEL BAŞKANI OLABİLİR MİYDİM?
Çok özür dileyerek bir kısa sadece partiyle ilgili bir şey söyleyeceğim, özür dileyerek bu dediğim gibi normal konuşmanın dışına çıkıyor. Bizi hep suçlarlar CHP elitlerin partisidir diye. Ben kendimi alıyorum, Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde doğdum. Rahmetli annem okuma yazma bilmez, ablam da okuma yazma bilmez, yedi kardeşten üniversiteye giden sadece benim, pardösü sahibi üniversiteye geldiğim yıl oldum, pardösümüz yoktu. Lastik ayakkabı giyerdik, sadece ben değil herkes ki benim babam memur olduğu için, küçük bir memur diğerlerine göre benim durumum daha iyiydi. Üniversiteyi bitiren sadece benim, sınavlara girdim, devletin en önemli yerlerine geldim, genel müdürlük yaptım, müsteşar yardımcılığı yaptım, daire başkanlığı yaptım, kimin sayesinde yaptım? Cumhuriyetin sayesinde, Cumhuriyet olmasa ben oradan kalkıp CHP’nin Genel Başkanı olabilir miydim? Hayır. Cumhuriyet olmasaydı Sayın Abdullah Gül TBMM’nin önce üyesi daha sonra Cumhurbaşkanı olabilir miydi? Olamazdı. O da bir esnafın çocuğu. Aynı şey bakın şimdiki Cumhurbaşkanımız için de Cumhuriyet olmasaydı şimdiki Cumhurbaşkanımız Cumhurbaşkanı olabilir miydi? Olamazdı. Neden? Cumhur yoktu ki. Bir kişi vardı Osmanlı, babadan oğula devreden bir miras var. İktidar orada. Bir de ümmeti var. Cumhuriyeti kurduk güzel bir şey yaptık. Bütün İslam dünyası bizi örnek aldı, güzel bir şey yaptık. Okullar kurduk, şu tarihi biliyor musunuz, Cumhuriyet kurulduğu zaman toplu iğne üretemiyorduk, ne oldu biliyor musunuz 1925 yılında? Toplu iğne üretemeyen ülke 1925 yılında Kayseri’de uçak fabrikası kurdu. 9 yıl sonra Kayseri’den kalkan ilk milli uçağımız Ankara’ya indi. 1940’lı yıllarda Türkiye, uçak ihraç ediyordu. Erbakan’a kızarız değil mi? Erbakan milli bir adamdır. Tank yapmaktan, top yapmaktan, uçak yapmaktan söz etmiştir. Kendi denizaltımızı yapıyorduk, bugün yapamıyoruz. Dolayısıyla bu milletin becerisi, bilgisi var. Ama bir tarihe yabancılaşma süreci de yaşandı bunu kurtarmamız lazım, kendi tarihimizi çok iyi bilmemiz lazım.
Dumlupınar’a gittim-Dumlupınar Meydan Savaşı yapılmıştı- Dumlupınar’a gittim. Dumlupınar müzesini gezdim, tüfekler asılı orada savaşta kullanılan tüfekler. Rus tüfeği var, Amerikan tüfeği var, Alman tüfeği var, Osmanlı’nın tüfeği yok. Niye yok? Fatih Sultan Mehmet en güçlü döneminde top döktürmek için, İstanbul surlarını vurmak için, top döktürmek için ustayı dışarıdan getiriyor, Osmanlı’da usta yok. Osmanlı niye battı, bunun üzerinde hep beraber düşünmemiz lazım, güçlü bir devlet miydi? Evet. Dünya’ya egemen miydi? Evet. Akdeniz’i bir göl haline getirdi mi? Evet. Karadeniz’i bir göl haline getirdi mi? Evet. Dünyaya meydan okudu mu? Evet. Ama bu büyük devlet niçin battı? Biz hep söyleriz, 16 büyük devlet kurduk, demek ki 15’ini de batırmışız. Aynı hataları tekrar etmeden yolumuza güçlü, iradeli, yeri geldiği zaman kendi gücünü, saygınlığını demokrasiyle hukukun üstünlüğüyle, üretimiyle gösteren bir devlet inşa etmek zorundayız. Bu demokrasi içinde olur.
Efendim bazen anayasa dedik, bazen tarih dedik, bazen ümmet dedik, bazen millet dedik ama sonuçta şuraya geldik, kendi ülkemizde huzur içinde farklı görüşlerimiz de olsa, farklı dünya görüşlerimizde olsa, farklı kimliklerimizde olsa bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz, demokrasi içinde yaşamak istiyoruz. Herkesin fikrine saygı göstereceğimiz bir düzeni birlikte yaşamak istiyoruz.
Beni dinlediğiniz için, bize bu olanağı sağlayan Sayın Başkan’a ve sizlere yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun diyorum.
Kaynak: chp.org.tr