CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN OLAĞANÜSTÜ MYK SONRASI BASIN AÇIKLAMASI
(25 ARALIK 2017)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, Olağanüstü MYK Toplantısı sonrasında Genel Merkezde basın toplantısı düzenledi.
Genel Başkan Yardımcısı Tezcan şunları kaydetti:
Değerli basın mensupları, Şemdinli’de yine hain terör saldırısına kurban verdiğimiz şehitlerimiz var, acımız büyük. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, milletimize başsağlığı diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Şehitlerimizin olmadığı günleri hep beraber dayanışma içerisinde kuracağımıza inanıyor ve terörü bir kere daha lanetleniyorum.
YENİ DARBE BİLDİRİSİ
Değerli arkadaşlar, Türkiye dün bir yeni darbe bildirisiyle uyandı. Bunu niye söylüyorum? İki yeni Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde kararnamesi yayınlandı. 695 ve 696 sayılı kanun hükmünde kararnameler.
Değerli arkadaşlar, askeri darbeleri sıkıyönetim bildirileri vardır. Askeri darbeler toplumu sıkıyönetim bildirileriyle yönetirler, sivil darbeler ise OHAL KHK’larıyla yönetirler. Ne yazık ki, Türkiye 20 Temmuz darbesinden bu yana 17 ay geçti, 17 ay darbe bildirisi olan OHAL KHK’larıyla yönetiliyor. İktidar, Erdoğan iktidarı, Erdoğan’ın AK Parti iktidarı Türkiye’yi darbeyle yönetmeye alıştı. Darbenin sağladığı imkanlar uyuşturucu bağımlısı gibi bu iktidarı darbe bağımlısı haline getirdi. 17 aydan bu yana çıkardıkları ilgili ilgisiz OHAL’le ilgisi olmayan birçok kanun hükmünde kararnameyle ekonomik, toplumsal, siyasal, hukuksal yaşamı işlemez hale getirdiler, felç ettiler, dünkü kanun hükmünde kararnameler buna tuğ diken kanun hükmünde kararnamelerdir.
Değerli arkadaşlar, 17 ayda neyi yapamadılar? Hala Türkiye niye OHAL şartları altında? İlk olağanüstü hali ilan ettikleri zaman darbenin üzerinden yeni 5 gün geçti hızla bir ya da iki ay uzun bir süre değil, belki üç ayı kullanmayacağız bile diye milleti kandırdılar. Uzata uzata 17 ayı doldurdular. Anlaşılan o ki niyetleri gelecek sandığa kadar Türkiye’yi OHAL şartları altında yaşatmak. Ama buna müsaade etmeyeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bıraktılar. 15 Temmuz darbe girişimine karşı direnen, hepimizin içinde olduğu ve tepemize bombaların atıldığı Türkiye Büyük Millet Meclisini işlevsiz hale getirdiler, Türkiye Büyük Millet Meclisini etkisizleştirdiler. Şimdi OHAL KHK’larıyla tamamen Meclisi fiilen yok etme noktasına geldiler.
Dikkat edin, çağrı yaptık. Taşeronla ilgili, diğer konularla ilgili gelin parlamentoyu kapatmayalım, çalıştıralım hızla geçirelim dedik muhalefet olarak. Ama meclisi tatil ettiler, ettiklerinin ertesinde pazar günü iki KHK’yla aslında parlamentoda yapmaları gereken düzenlemeleri kanun hükmünde kararnameyle yaptılar ve yayınladılar. Buna ilk itirazı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının yapması gerekirdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin şanını, şerefini, onurunu korumakla yükümlü olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıdır. Ama görüyoruz ki, Sayın Meclis Başkanının böyle bir derdi yoktur. Sayın Meclis Başkanı Meclisin itibarını korumak değil, Meclisin etkisizleştirilmesinin temsilcisi olmaya aday bir noktadadır. Şu anda ne yazık ki böyle bir görevi yürütüyor.
Değerli arkadaşlar, bu kanun hükmünde kararnameler, bu OHAL KHK’ları Türkiye’de devleti ve toplumu militarize eden anlayışın çok açık işaretlerini veriyor. Toplum ve devlet militarize edilmeye çalışılıyor. Tek adam rejimi tahkim ediliyor. Hangi biçimde? Militarist bir biçimde. Tek adam rejimlerinin militarist bir biçimde tahkim edildiği rejimlerin adı diktatörlüklerdir. Onlara demokratik rejimler denmez. O yüzden başkalarını faşistlikle itham eden AK Parti Genel Başkanına sesleniyorum, yapılan uygulamaların siyaset literatüründe, siyaset tarihinde adı çok bellidir. Buradan demokrasi değil, buradan faşist rejimler çıkar, diktatörlükler çıkar. Türkiye bu noktaya doğru ne yazık ki sürüklenmiştir.
BU MADDE İKTİDAR ELİYLE SİVİL SİLAHLI ÇETE KURMA MADDESİDİR
Değerli arkadaşlar, militarist bir toplum, militarist bir devlet yaratılmaya çalışılıyor. Bakın, bu kanun hükmünde kararnamelerin en çok tartışılan maddesi dünden bu yana 121.maddesi. 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 121.maddesi, yani bir cezasızlık hükmü içeren madde. Ne diyor 121. madde? Diyor ki, resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına bakmaksızın. Dikkat edin, resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına bakmaksızın veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile dikkat edin. Bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında birinci fıkra hükümleri uygulanır diyor yani ceza verilmez diyor. Yani diyor ki, resmi sıfatı olsa da, olmasa da devletin herhangi bir görevlisi olmadan sokaktan geçen kişi ben terörle mücadele ediyorum diye üzerine vazife alıp suç işlerse buna ceza vermeyeceksin diyor. Hiçbir hukuk devletinde bırakın hukuk devletini hiçbir ciddi devlette olmaması gereken bir şey. Nerede olur? Militarist devletlerde olur. Nerede olur? Faşist devletlerde olur. Nerede olur? Paramiliter güçler kurarak toplumu kontrol etmek isteyen sivil milisler eliyle toplumu korkutmak ve terörize etmek isteyen diktatörlüklerde olur. Bunlar tarihte acılı örnekleri yaşandı. Bu madde iktidar eliyle sivil silahlı çete kurma maddesidir. Bu madde iktidar eliyle sivil silahlı çetelere altyapı hazırlama maddesidir. Niyetimiz bu değildi diyorlar. Niyetiniz o değilse niyetinizi doğru ifade edin. Niyetinizi doğru ifade edecek şeyler yazın. Niyetinizin ne olduğunu müneccim değil, kimsenin anlaması için müneccim olması gerekmiyor. Yazarsın anlatırsın.
Bakın, bu hüküm bir örtülü af getirmektedir öncelikle. Yani geçmişte böyle suç işlemiş olanları ben affediyorum diyor. Neyle? Kanun hükmünde kararnameyle, OHAL KHK’sıyla. Oysa Türkiye Büyük Millet Meclisi af hükmü getirecek olsa 5’te 3 çoğunluğa ihtiyaç var. Meclisin 5’te 3’ünün oy vermesi lazım. Böyle getirebileceği bir şeyi suç işlemiş birinin fiilini suç olmaktan çıkarıyor. Ne zaman? İşlendikten sonra. Bunun adı af değil mi? Bunun adı af. Bunu parlamentoya getirmeyip kanun hükmünde kararnameyle yapıyorsun. Peki darbe girişimine karıştı adı altında günahı olmayıp da öldürülenlerin hesabı ne olacak? Devlet bu hesabı sormakla da yükümlü, sorumlu değil mi? Bu aynı zamanda bir cezadan muafiyet. Yani bundan sonrada bunları yaparsan, terörle mücadele ediyorum adı altında bunları yaparsan benim koruma ve kollamam altında bunları yaparsan ben sana ceza verilmeyecek bir ortam yaratabilirimin işaretidir. Bu çok tehlikeli bir süreçtir. Bu toplumun bağrına fitili çekilmiş bir bomba koymaktır. Ne yapmak istiyorsunuz siz? Türkiye’yi bir ateşin içine atmak peşinde misiniz? Tarihimizde acılı deneyimler var. Türkiye’yi kendi içerisinde bu acılı deneyimlerin yeniden yaşanacağı bir cehennem ortamına taşıma niyetinde misiniz? Böyle bir akılsızlık, böyle bir aymazlık nasıl olabilir anlamakta zorluk çekiyoruz. Milletin huzurunu bozmayın.
Bakın, şimdi sizin niyetinizin salih olduğuna nasıl itimat edeceğiz? AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan 26 Kasım 2014’te ne diyordu esnaflara yaptığı konuşmasında? Esnaf gerektiğinde asayişi sağlayan polistir diyordu. Esnaf gerektiğinde asayişi sağlayan askerdir diyordu. Hiçbir resmi görevi olmayan esnafı daha darbe girişiminden önce bu, polis ve asker gibi asayiş sağlamakla görevlendireceği inancını içinde yaşayan ve bu diline vuran bir kişiden bahsediyoruz. Bütün bu kanun hükmünde kararnamelerin oluşumunda etkisi olduğunu bildiğimiz bir kişiden. Nasıl güveneceğiz salih olduğuna. Ne kadar salih olursanız olun aşağıda tabandaki insanlar kendilerince işgüzarlık yapıp böyle bir toplumsal çatışmanın fitilini ateşlerse ne yapacaksınız? Devlet sorumluluğuyla bağdaşan bir tutum mu, hükümet sorumluluğuyla bağdaşan bir tutum mu? Derhal bu tehlikeli uygulamalardan vazgeçmeye çağırıyoruz iktidarı. Toplumu militarize eden, devleti militarize eden ve iktidar eliyle sivil silahlı çete oluşturmaya yarayacak bu düzenlemelerin derhal kaldırılması gerekir.
FETÖ İCADI YÖNTEMLERİ KULLANARAK FETÖ’YLE MÜCADELE EDEMEZSİN
Değerli arkadaşlar, aynı kanun hükmünde kararnamede yüksek yargının düzenlendiğini görüyoruz OHAL KHK’sıyla. Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesiyle yüksek yargı, Yargıtay ve Danıştay düzenleniyor. Yargıtay’a 100 yeni üye, Danıştay’a 16 yeni üye getiriliyor, üye sayısı artırılıyor. Bu yöntem tanıdık bir yöntem Sayın Erdoğan. Bu yöntem bilindik bir yöntem. Yeni icat edilmiş bir yöntem değil. FETÖ icadı yöntem. FETÖ icadı yöntemleri kullanarak FETÖ’yle mücadele edemezsin. FETÖ icadı yöntemleri beraber uyguladınız, daha önce Yargıtay’ı, Danıştay’ı, yargıyı rezil ettiniz, perişan ettiniz, kurtulmak için 15 Temmuz darbe girişimini beklemek durumunda kaldınız. Şimdi aynı FETÖ usulü yöntemlerle yol yürümeye devam ediyorsunuz. O yol dünde hayırlı değildi, bugünde hayırlı değil. Yargıtay’a 160 militan atayıp ondan sonra Allah verdikçe veriyor diyenler sizin iktidarınızdı. Ondan sonrada bunları terör örgütü devletin içine yerleşti diye yakınmaya başladınız. Allah’ta, millette bizi affetsin dediniz. Bunları yapmaya devam ederek, bu uygulamaları, FETÖ usulü yöntemleri yapmaya devam ederek Allah’ın ve milletin sizi tekrar tekrar affedeceğine inanıyor musunuz? Kimi kandırıyorsunuz? Bu yöntemler sizin ortak yöntemlerinizdi, ortaklığı bozdunuz şimdi devam ediyorsunuz. 1,5 sene önce Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayılarını indirme kararı aldınız. İçtihat mahkemesi olsun dediniz. Şimdi Yargıtay ve Danıştay demek ki artık içtihat mahkemesi olsun demiyorsunuz. Aradığınız şey içtihat mahkemesi değil talimat mahkemesi demek ki. Demek ki talimat mahkemesi arıyorsunuz. Talimat mahkemesi aradığınızdandır ki, işaret ederek 100 yeni Yargıtay üyesi, 16 yeni Danıştay üyesiyle Yargıtay ve Danıştay’daki oylamaları etkileme planındasınız. Bu çerçevede dairelerin durumunu yeniden düzenleme peşindesiniz. Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulunu yeniden oluşturma peşindesiniz. Bu şekilde yüksek yargıda talimatla karar çıkarmak istiyorsunuz. Yani açtığınız tazminat davaları lehinize sonuçlansın, aleyhinize açılan tazminat davaları lehinize sonuçlansın, kendi açtığınız davaları kazandıracak, size açılan davaları kaybettirecek bir yargı arayışındasınız. Yani sizin işlediğiniz suçlarla ilgili eli kolu bağlı, yandaşlarınızın suçlarıyla ilgili eli kolu bağlı ama hasımlarınızın üzerinde hukuk, adalet ve vicdanı olmayan bir yargı yaratma peşindesiniz. Bu ülkenin böyle bir kötülüğü hak etmediğini hepimiz biliyoruz. Kanun hükmünde kararnameyle yüksek yargıyı düzenleyemezsiniz. Yürütme organı, yargı organlarını kanun hükmünde kararnameyle düzenleyemez. Olağanüstü hal size bu yetkiyi vermiyor. Olağanüstü hal size darbe girişimiyle mücadele edin yetkisi veriyor. Onun dışında başka bir yetki vermiyor. Sana ne Yargıtay’ın üye sayısından? Niye Yargıtay ve Danıştay’daki hakimlerle uğraşıyorsun? Niye uğraştığını biliyoruz. Çünkü diktatörlük peşindesin.
GUANTANAMO ÖZENTİSİ İÇERİSİNDESİNİZ
Değerli arkadaşlar, yine aynı kanun hükmünde kararnamelerle tek tip elbise şartı getiriliyor. Tutuklulara tek tip elbise şartı. Bunun tek bir adı vardır, Guantanamo özentisi. Guantanamo özentisi içerisindesiniz. Bunu ben söylemiyorum, bunu AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan söylüyor, örnek verdiği yer Guantanamo. Aldığı örneğe bakın dünyanın nefret ettiği bir örneği bizim halkımıza, milletimize, Türkiye’ye layık gören bir kişiyle karşı karşıyayız. Bu kişi devleti idare ediyor, şu anda devletin tepesinde, hükümetin tepesinde.
Değerli arkadaşlar, tek tip elbise darbe dönemlerinin ürünüdür. 12 Eylül askeri darbesi dönemini Türkiye unutmadı, hafızalardadır. 12 Eylül cuntacıları cezaevlerinde tek tip elbiseyi dayatmıştır ve hafızalarımızda çok acı hatıralar vardır. Bu uygulama bile 20 Temmuz darbesi koşullarının devam ettiğini göstermeye yeter.
Değerli arkadaşlar, bu masumiyet karinesine açıkça aykırıdır. Bu önyargılı ve intikam alma yargılamasının işaretidir. Yarın kimin o elbiseyi giymek zorunda kalacağı belli olmaz. Siyaset cilvelidir, hayat cilvelidir. Kimin nerede olduğunu bilemezsiniz. Bugün buradasın, yarın oradasın. Herkes için geçerlidir bu. Onun için sadece bir yol vardır şaşmayacağımız evrensel hukuk ilkeleri. Evrensel hukuk ilkelerini çiğneyerek Türkiye’yi hiçbir yere taşıyamazsınız. 696 sayılı kanun hükmünde kararnamede bir başka düzenleme taşeron işçilikle ilgili düzenleme.
BÜTÜN TAŞERON İŞÇİLER KAPSAM İÇERİSİNE ALINMAMIŞTIR
Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu söyleyeyim. Taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi Cumhuriyet Halk Partisi’nin sahibi olduğu ve takipçisi olduğu bir projedir. 2015 7 Haziran seçimlerinden bu yana patenti bize ait olan ortaya attığımız bir projedir. O günden bu yana takipçisiyiz, takipçisi olmaya da devam edeceğiz. İktidarın en azından söylem düzeyinde bunu kabul etmek zorunda kalmış olması sevindirici bir şeydir. Ama daha önce defalarca söyledik, bizim bu projemizi önce çaldılar, ona bir şey demedik keşke yapsalar iktidar gücü ellerinde. Sonra ifsat ettiler, bozdular, milleti de iğfal ettiler, kandırdılar. Şimdi ortaya çıkan tablo şudur.
Bir; parlamento devre dışı bırakılmış, parlamentoda bütün boyutlarıyla konunun tartışılmasının önü kapatılmıştır.
İki; işçi sendikaları ve çalışma örgütleri devre dışı bırakılmıştır. Bu çerçevelerde çalışma örgütleriyle, işçi sendikalarıyla en geniş paydaşlarla bu konu görüşülerek en iyi şekilde bir düzenleme ortaya çıkarılmasının önüne geçilmiştir.
Üçüncüsü, durumu kurtarmaya dönük bir düzenleme yapılmıştır. Yetersizdir, eksiktir, tamamlanması gerekir.
Tabi burada bütün bu olumsuzluklara rağmen sınırlıda olsa belirli bir miktar taşeronda çalışan işçiye kısmen kadro verilmiş olması öncelikle sevindirici bir husustur. Şimdi derhal bu eksiklikleri gidermek gerektiğini konuşmak durumundayız. Gidermek gerekiyor.
Şimdi bakın, getirilen düzenlemede eşitlik yok. Bütün taşeron işçiler kapsam içerisine alınmamıştır. Özellikle 52 kuruluş kamuda, 26 özel bütçeli kuruluş ve 26 rakam o iktisadi teşekkülü kapsam dışı bırakılmıştır. On binlerce işçi demektir bu. Bunlar kapsam dışındadır. Çalışma Bakanı dün açıklama yaptı baklayı ağzından çıkardı 450 bin kişiyi etkileyen bir düzenleme yaptık dedi. Taşeronda çalışanların sayısının yaklaşık 1 milyon olduğu biliniyor söylenen rakamlar. Çok farklı rakamlar var 2 milyon da deniyor ama bunun 1 milyon olduğu söyleniyor, biliniyor. Bunların tamamını kapsayan bir düzenleme yapılmamıştır. İl Özel İdareleri ve Belediyelerde çalışanlar için kadro verilmemiş, bunlar belediye iktisadi teşekküllerine geçişleri sağlanmıştır. Gerçek anlamda kadroya geçişleri sağlanmamış, tam tersine BİT’lere Belediye İktisadi Teşekküllerine geçişleri sağlanmıştır. Bu da arzu edilen kadro düzenlemesi değildir.
Bir başka garip nokta, sınav getirilmiş. Yani diyor ki, yazılı, sözlü veya uygulamalı sınav yapacaksın. Neyin sınavını yapacaksın? Bu yıllarca orada çalışıyorsa, bu işi yapıyorsa zaten sınavı işin içerisinde olmuş demektir. Kendini kanıtlamış, olmasaydı çalıştırmazlardı yapamasaydı işini. Bir daha neyin sınavını yapacaksın? Sınav dediğin anda gerçekten kadro vermek değil, yeni yandaşlara kadro açma peşinde olduğunun işaretidir. Bu kabul edilebilir bir şey değil.
Bir başka konu güvenlik soruşturması şartı getirmişler. Taşeronda çalışan işçiyi kadroya alacaksın. Başbakanlık Müsteşarı mı atıyorsun, devlete müsteşar mı tayin ediyorsun, neyin güvenlik soruşturması, ne yapacaksın güvenlik soruşturmasını yapıp da? Zaten bir şey varsa kapının önüne koyuyorsun. Neyin güvenlik soruşturmasını yapacaksın?
Bir başka önemli nokta, bunlar haklarından feragat edecekler diyor. Yani ben sana bunu veririm, sanki dilenci, sanki taşeron işçiyi kadroya geçirmek dilenciye sadaka vermek, haklarından feragat edeceksin, davalarından. Hiçbir şey istemeyeceksin diyor. Ya, kadroya geçtikten sonra devam eden ve yeni çalışmasına eklemlenecek haklarından vazgeçmesini istemeni anlarız. Ama bütün haklarından feragat edeceği hükmünü nasıl getiriyorsun? Sadakamı veriyorsun? Bu bir bakış açısının işaretidir. O yüzden tam kadrolu çalışma hakkı mücadelesi hala devam etmesi gereken bir mücadeledir. Taşerona tam kadro hakkı önümüzdeki dönemde de devam edecek mücadele olacaktır.
BU KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYİ ANAYASA MAHKEMESİNE GÖTÜRECEĞİZ
Değerli arkadaşlar, bu başta söyledim bu kanun hükmünde kararnameler 20 Temmuz darbesinin sıkıyönetim bildirileridir. Artık Türkiye OHAL KHK’larıyla yönetiliyor. Yani sivil darbenin sıkıyönetim bildirileriyle yönetiliyor. Böyle bir tablo içerisindeyiz. Şimdi Anayasa Mahkemesinin aslında 1991 yılında verdiği iki önemli karar vardı içtihat. Dünyanın örnek aldığı evrensel hukuka uygun örnek alınacak iki içtihadı. Diyordu ki, OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler OHAL’in amacına uygun olmak zorundadır. OHAL’in amacını aşarsa bu anayasaya aykırıdır ve ben bunu denetlerim diyordu. Bugünkü Anayasa Mahkemesi konjonktür mahkemesi olduğu için, aslında Anayasa Mahkemesi değil, ana darbe mahkemesi gibi hareket ettiği için o içtihadından döndü. Çok büyük bir günah işledi. 17 aydır Türkiye’nin yaşadığı bu sıkıntının altında en önemli vebal sahiplerinden birisi Anayasa Mahkemesidir. Şimdi o Anayasa Mahkemesine bir tövbe istiğfar etme fırsatı vereceğiz. Bu kanun hükmünde kararnameyi Anayasa Mahkemesine götüreceğiz. Daha önce götürdüğümüzü reddetmiş olmasına rağmen, evrensel içtihadından dönmüş olmasına rağmen bir kere daha onlara günahlarını affettirme, tövbe istiğfar etme fırsatı vereceğiz, götüreceğiz. Bakalım vicdanları sızlamış mı, bakalım 17 aydan bu yana işledikleri kusurun Türkiye’ye, bu millete, bu halka bedeli neymiş anlamışlar mı? Bakalım Yargıtay’ın ve Danıştay’ın da OHAL KHK’larıyla düzenlendiği bir yerde yarın bu anlayışın Anayasa Mahkemesini de kapattım diyebilecek pervasızlık içerisinde olmasını, olabileceğini hissedecek mi? Bunun yaratabileceği kaosu fark edebilecek mi? Onun için Anayasa Mahkemesini bir kere daha bütün bu süreci bildiğimiz halde göreve çağıracağız.
OHAL TEK ADAM REJİMİNİN TERCİHİDİR
Değerli arkadaşlar, Türkiye derhal olağanüstü hal rejiminden kurtulmak zorundadır. Türkiye derhal 20 Temmuz darbe koşullarından çıkmak zorundadır. OHAL halkın ihtiyacı değildir. OHAL tek adam rejiminin tercihidir. Halkın ihtiyacı olmayan tek adam rejiminin tercihi olan bir darbe düzeni içerisinde yaşıyoruz. Ve OHAL sadece hak ve özgürlükler sorunu değildir. OHAL varsa mülkiyet hakkı güvence altında değildir. OHAL varsa girişim özgürlüğü güvence altında değildir. OHAL varsa sermaye güvence altında değildir. Bunlar güvence altında olmadığı bir ülkede yatırım olmaz. Bunların güvence altında olmadığı bir yerde ülkeye sermaye gelmez. Hani Erdoğan dedi ya sermaye dışarı kaçıyor diye, bunların güvence altında olmadığı yerde sermaye ülkeden dışarı kaçar. İşte öyle bir ülkede yatırım yoksa işsizlik var demektir. İşsizlik varsa yoksulluk var demektir. Bugün kendi yaptıkları anketlerde bile en önemli sorun ekonomik sorunlar diye başa çıkmışsa, en başa ekonomik problemler yükselmişse yoksulluk, işsizlik en önemli mesele haline gelmişse bunun arkasındaki en temel sebeplerden birisi OHAL rejimidir. Güvenliğin olmadığı, endişenin olduğu, özgürlüğün olmadığı rejimdir. Onun için OHAL’e karşı çıkmak sadece romantik bir temel hak ve özgürlük talebi değildir. OHAL’e karşı çıkmak aynı zamanda bir ekmek talebidir, iş talebidir, yoksullukla mücadele talebidir. Bu nedenle Türkiye düze çıkmak istiyorsa OHAL’e karşı mücadele bayrağını yükseltmek zorundadır. Önümüzdeki dönemin en önemli sorunlarından birisi bu olacaktır.
Hepinize teşekkür ediyorum, sorular varsa cevap verebilirim.
Soru- Meclisin olağanüstü toplantıya çağrılması gündeminizde olacak mı bu süreçle ilgili olarak? HDP’den de bu yönde bir çağrı geldi ama sizde Ana Muhalefet olarak bu sayıya ulaşabiliyorsunuz.
Bülent TEZCAN- Parlamentonun çalışması gerektiğini, parlamentonun bu sürece müdahil olması gerektiğini her zaman söyledik, söylüyoruz. Bu konuda gerekli karar verilip gerekli adım atılabilir. Parlamentonun aktif olması gerektiği konusunda daha öncede ifade ettik bu eğilimimiz güçlü bir eğilimdir. O noktada yetkili kurullarımız bir karar verecek ve ona hareket edeceğiz.
Soru- Efendim taşeronlara kadronun verilmesi ve hemen sonrasında Sayın Başbakanın yeni kadrolar ihdas edileceğine yönelik açıklaması bir süredir devam eden 2018’de seçim olacak, erken seçim olacak iddialarını biraz daha kuvvetlendirdi. Siz nasıl bakıyorsunuz efendim bu bağlamda 2018’deki seçim ihtimaline?
Bülent TEZCAN- Efendim bizim seçimle ilgili görüşümüz çok açıktır. Seçim milletin önüne sandığın gelmesidir ve seçimden bahsedenlerin Türkiye’de hızla demokratik bir ortamı tesis etme yükümlülüğü vardır. Muhalefet partisi her zaman seçime hazırdır ama bugün Türkiye’de temele mesele demokratik hak ve özgürlüklerin sağlanacağı OHAL rejiminden Türkiye’nin çıkacağı bir güvenli sürece gitmektir. Temel meselemiz budur. Ne zaman diyorlarsa biz seçime hazırız.
Soru- Diktatöryal dediniz. Dünden bu yana iç savaş senaryoları konuşuluyor. Yani sizin bu konudaki düşünceniz nedir? İç savaş mı tırnak içinde?
Bülent TEZCAN- Arkadaşlar, sözcükleri, ifadeleri dikkatli kullanmaya çalışıyorum. Dikkati kaçırırsak Türkiye sıkıntılı bir sürece sürüklenebilir. Bu düzenlemeyi yapanlar sorumsuz bir tutum içerisinde hareket ettiklerini gösterdiler. Biz muhalefet olarak bu sorumsuzluğun parçası olacak bir dil yerine biraz önce anlattığım çerçevedeki bir dille devam edeceğiz.
Soru- Yeni düzenlemeyle ilgili Mahir Ünal 15 – 16 Temmuz tarihlerini kapsıyor sadece dedi. Sizde incelediniz sanırım, nasıl bir değerlendirmeniz olur?
Bülent TEZCAN- Öyle diyorsa doğru yazsalardı. Meramını doğru anlatsaydı. Yani ondan sonra devam eden süreçte de teröre karşı mücadele edenleri ben cezasız bırakacağım demesi neyi ifade ediyor? O zaman doğru yazsalardı. Kaldı ki, o dönemi bile ifade etse resmi hiçbir görevi olmayanların terörle ya da darbeyle mücadele ediyorum adı altında mesela köprü üzerinde sadece emirle oraya gitmiş olan er ve erbaşların linç edilmesini hangi vicdan kabul edecek? Bunun hesabı sorulmayacak mı?
Değerli arkadaşlar, niyet ettiğiniz şeyi doğru yazarsınız. Doğru yazarsanız kimse yanlış anlamaz.
Teşekkür ediyorum.
Kaynak: chp.org.tr