CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (21 ŞUBAT 2018)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (21 ŞUBAT 2018) CHP Merkez Y..

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (21 ŞUBAT 2018)

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), 36. Olağan Kurultayın ardından ilk toplantısını Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında genel merkezde gerçekleştirdi.

Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Tezcan, MYK’nın gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şu değerlendirmede bulundu:

 



Değerli basın mensupları, Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı yaptık, devam ediyoruz. Yine acılı bir haberimiz var, Kuzey Irak’ta iki şehidimiz var, acı haber aldık. Öncelikle şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Şehitlerimizin ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Şehitlerin olmadığı bir Türkiye özlemimi tekrar ediyorum. Biran önce terörle mücadelede başarıya ulaşıp Türkiye bu problemden kurtulacağı günlere kavuşsun dileklerimizi tekrar etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye mirasyedi bir hükümetle karşı karşıya. 16 yıllık AK Parti hükümeti milletin dişinden tırnağından artırılmış, alın teriyle yapılmış ne varsa sattı, sattı, sata sata doymadı. Şimdi de 14 şeker fabrikasını özelleştirme adı altında satıyorlar. Bundan önceki kamu kuruluşları, kamu servetleri, kamu iktisadi teşekküllerinde olduğu gibi burada da yandaşlarına peşkeş çekerek milletin malını satarak ayakta durma, iktidarda durma alışkanlıklarına devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, Türkiye 6 milyon işsizin olduğu bir ülke, 16 milyon yoksulun olduğu bir Türkiye ve böyle bir tabloda fabrika kapatan bir hükümet. Eğer ihanet arıyorsanız ülkeye en büyük ihanet bu. 6 milyon insanımız işsiz, 16 milyon yoksulumuz var ve bu millet bu varlıkları dişinden, tırnağından artırarak yaptı, yandaşa peşkeş çekerek satarak, sata sata doymadılar. Bu saltanatlarının finansmanıdır. Milletin malını satarak, fabrikaları satarak, devletin, milletin fabrikalarını satarak saltanatları finanse eden bir saltanatla karşı karşıyayız. Biliyorsunuz bunların saraylarının bir dakikalık maliyeti bir asgari ücrete bedeldi. Saraylarının bir dakikasında bir asgari ücret yiyen bir canavar gibi orada milletin varlığını yiyen bir düzen var, bir sistem var. Şimdi bunu finanse etmek için doymadılar 16 senede sattılar sattılar şimdi de 14 şeker fabrikasını satıyorlar. Milletimize sesleniyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bu satışların hesabını soracağız. Milletin satılan mallarını tekrar millete kavuşturmak hepimizin görevidir, boynunun borcudur.

Değerli arkadaşlar, siyasetin gündeminde ittifak tartışmaları var. Şimdi bugün sanıyorum AK Parti ve MHP temsilcileri, bu konudaki komisyon üyeleri de bir açıklama yapacak herhalde. Şimdi ilginç bir tablo var. 16 Nisan 2017’de referanduma giderken AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ve referandumu savunanlar ne diyorlardı, bu anayasa değişikliğine evet deyin diyenler millete, ne diyorlardı? Koalisyon dönemi bitecek diyorlardı. Şimdi bu yaptığınız ne? Bu ittifakla ilgili yapmaya çalıştığınız düzenlemeler seçim öncesi bir koalisyon değil mi? Hani bitecekti koalisyon? Hani bitecekti koalisyonlar dönemi? Milleti aldatmaya doymadınız ama milleti aldatırken yüzünüz kızarmadan dün için en azından bir çıkıp özürde dilemiyorsunuz. Bu bir tek adam rejimi ittifakıdır. Bu bir tek adam koalisyonudur. Daha öncede söyledik, söylemeye devam edeceğiz, ortada bir tek adam koalisyonu vardır ve bu koalisyonun bir tane hedefi vardır tek adam rejimini yerleştirmek, bu koalisyonun başındaki kişi AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ında bir tane hesabı vardır, tek bir hesabı Cumhurbaşkanı olmak. Ne olursa olsun ben Cumhurbaşkanı olayım diyor. Ne olursa olsun Cumhurbaşkanı olayım başka hiçbir şeyin önemi yok. Bütün sistemi bunun üzerine kurgulamışlar, bütün çalışmaları buna odaklanmış, endekslenmiş. Onun için milleti kutuplaştırmaktan çekinmiyor, benden olmayan herkes teröristtir demekten çekinmiyor, toplumda çatışma dilini yerleştirmekten çekinmiyor. Ben yeter ki yeniden Cumhurbaşkanı seçilebileyim diye millet birbirini boğazlasa umurunda olmayan bir koalisyon lideri var ve bir de o koalisyonun sözcüsü var. O koalisyonun sözcüsü de, tek adam koalisyonunun sözcüsü de Bahçeli.

Şimdi bakın, Cumhurbaşkanlığına giden yolun yarın bu koalisyondan değil de bugün teröristsiniz dedikleriyle yan yana gelmekten geçtiğine inansın, anlasın hiç şüphe yok ki Bahçeli’ye sırtını döner, millete de döner derki Bahçeli beni aldatmış der, bugün terörist dedikleriyle yarın oturur yeni bir koalisyon ve yeni bir ittifak kurar hiç tereddüdünüz olmasın. Yeter ki, Cumhurbaşkanı olsun, her şeyin önünde bu hırs. Tabi iktidardan gitme korkusu iktidara yerleşirse o ülkede demokrasi ciddi tehlike ve tehdit altındadır.

Şimdi bu söylediklerime delil mi istiyorsunuz? Delil çok açık, ne diyordu HDP’yle ilgili? Siz PKK’dan talimat alıyorsunuz diyordu. HDP önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş çıktı açıkladı, üç tane önemli haber açıkladı. Ne dedi? Bu hükümet, Erdoğan hükümeti, Erdoğan’ın bakanları, Erdoğan’ın siyasetçileri bana üç sefer HDP’ye mesaj getirdi dedi. Nereden? İmralı’dan. Birinci mesaj 2010 referandumunda. 2010 referandumunda hükümetin bir bakanı Abdullah Öcalan’ın el yazılı mektubunu getirmiş referandumda evet deyin demiş. Bunu Sayın Selahattin Demirtaş duruşmada söyledi ifadesinde. Şimdi muhatapların bir şeyi açıklama borcu vardır. O bakan kim, hangi bakan getirdi? Öcalan’ın mektubunu hangi bakan getirdi? Hangi bakan İmralı’yla HDP arasında işbirliği yaptı, aracılık yaptı? Hangi bakan Öcalan’ın talimatını HDP’ye getirdi? Bunun açıklanması lazım. Erdoğan bunu açıklasın. Başka muhatapları bunu açıklasın, milletin bunu bilmeye hakkı var. Öyle ağzınızı açtığınız zaman HDP’den, PKK’dan, Kandil’den talimat alanlar diye herkesi töhmet altında bırakıp suçlarken talimatın aracısı siz olmuşsunuz. Devletin bakanını mektup taşıyıcısı yapmışsınız, postacı yapmışsınız, devleti postacı yapmışsınız. Bir çıkın açıklayın bakalım, hiç mi yüzünüz kızarmayacak?

İkinci haber, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi. Yine Sayın Selahattin Demirtaş diyor ki, İmralı üzerinden adaylığımı çekme baskısı yapıldı. Yani Cumhurbaşkanı adayı olma demişler. Beyefendi rahatsız sizin Cumhurbaşkanlığı adayınızdan diye haber gelmiş İmralı üzerinden bu baskı yapıldı bana diyor. Sayın Erdoğan bunu millete açıklama borcun yok mu? Talimatın aracısı sen miydin?

Üçüncüsü 2015 yılı 7 Haziran seçimleri. Yine ifadesinde çok açık şahitleriyle söyleyeceğim diyor hem de. 2015 Haziran seçimlerinde İmralı üzerinden parti olarak seçimlere girmeyin diye talimat geldi bize diyor. Buna rağmen girdik diyor.

Şimdi o zaman şunu söyleme hakkımız doğuyor. Eğer Öcalan’ın talimatıyla hareket eden birilerinden bahsediyorsanız talimatın aracısı sizsiniz. Talimatı getiren sizsiniz. Tabi o günler aşk günleriydi. O zamanlar şu veya bu şekilde beraber görüşülen günlerdi. Ne zamanki kendi iktidarının şu veya bu biçimde tehlikeye düştüğünü anladı şimdi başka bir dil oluştu başka bir dil. O zamanın dili çözüm diliydi kendi tabirleriyle, bugünün dili çatışma dili. Bunun hesabını millete vermeyecek misiniz? İşte tek adam koalisyonunun hedefi bu. Biraz önce söyledim ya yani yarın yeniden Cumhurbaşkanlığına gitmenin yolunu buradan geçtiğini görsün hiç tereddüt yok döner sırtını ve bir başka yeni dille dönüp Bahçeli’de beni aldatmış diyebilir.

Şimdi ben merak ediyorum bu işe tek adam koalisyonunun sözcüsü Sayın Bahçeli ne diyor, ne diyecek? Sayın Bahçeli’den böyle bir cevap bekleme hakkımız olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Deniz Yücel. Deniz Yücel haksız yere tutuklanmış ve bugün tahliye edilmiş, bir sene hapis yattıktan sonra tahliye edilmiş bir gazeteci. Deniz Yücel’in bir kere çok net şunu söyleyelim, tutuklanması yanlıştı, tahliyesi doğru, tahliye şekli rezalettir. Tutuklanması yanlıştır. Tahliyesi doğrudur, tahliye şekli rezalettir. Türk yargısı için utanç tablosudur. Hukuk için utanç tablosudur. Talimatla tutuklanmıştır. Devletin en tepesinde oturanlar iftiranın ve talimatın sözcüsü olmuştur, daha yargı iddianame bile, savcılar iddianame bile düzenlemeden casus diye Cumhurbaşkanlığı makamını işgal edenler tarafından suçlanmıştır ve şimdi arkasında Merkel’in gücüyle hükümetle yapılan pazarlıkla serbest bırakılmıştır. Kendisi de rahatsız. Hukukla serbest bırakılmadığı için, pazarlıkla serbest bırakıldığı için kendisi de rahatsızdır ve ifade etmiştir bunu, kamuoyuyla paylaşmıştır. Anayasa Mahkemesi kararını dinlemeyen bir yargı var. Anayasa Mahkemesi diyor ki, bu gazetecilerin tutuklanması hukuka aykırıdır, yargıda diyor ki ben senin kararını uygulamıyorum. Ama Anayasa Mahkemesinin kararını uygulamayan, Merkel’in talimatıyla sarayın talimatını uygulayan bir yargı var. Türkiye bundan daha büyük bir utancın içerisine sokulabilir mi? Böyle bir ülkede vatandaşın güvenliği olabilir mi? Anlamak mümkün değil. Bu memlekete giydirilen bu deli gömleğini izah etmek mümkün değil. Nereye gidiyoruz, nereye gidiyoruz aklımızı başımıza almak zorundayız. Yani şimdi herkesin arkasında bir Merkel mi olmak zorunda tahliye edilebilmesi için? Herkes arka kapı diplomasileriyle mi tahliye edilecek? Yani şimdi Erdoğan talimatlı bir yargı oluşturacaksınız, ne diyordu Deniz Yücel meselesinde? Ajan, terörist, ben görevde olduğum sürece tahliye edilmesi, iade edilmesi, kurtulması mümkün değil diyordu. Ne oldu şimdi? Hangi güç sana üstün geldi? Hukukun sana üstün gelmediğini görüyoruz, burada ne yazık ki bağımsız Türk yargısı değil sana üstün gelen, uluslararası hangi güç sana üstün geldi, hangi ihtiyaçla yargıya bir yeni talimat vererek bizi bu rezilliğin içine soktunuz hukuku çalıştırmayarak. Bu söylediklerimin hiçbirisi tahliyeden bir rahatsızlık değildir tam tersine başta söyledim tutuklanması yanlıştı, tahliyesi doğrudur, tahliye şekli rezalettir. Bu kadar açık.

Şimdi Enis Berberoğlu’na da casus demişti. Ne oldu? Mahkeme ceza vermekle, haksız bir karardır ceza bu doğru ama haksızdır bunu ifade ediyoruz. Beraat etmesi gerekirdi ve inanıyoruz ki Yargıtay’da beraat edecek. Ama siz casus dedin sen çıktın mahkeme dedi ki casusluk yok dedi. Ne yapacaksın şimdi? O söylediğin sözleri nasıl yutacaksın? Ama biz alıştık. Yani şimdi Erdoğan’ın aldatıldık demesine alıştık, aldatılmasına alıştık, dönüp her seferinde sayısını unuttuk artık, aldatılma sayısını unuttuk, çocuğunuz bu kadar aldatılsa çocuğunuzun cebine harçlık koymazsınız biri aldatır da cebindeki harçlığı alır diye, harçlık emanet etmezsiniz ama devleti emanet etmişler aldatılan bir adama. Kimle oturduysa, kalktıysa aldatılmış, masasına oturduğu aldatıyor. Şimdi hakimlere sesleniyorum, bütün bu siyasetin emri ve talimatı altıdaki hakimlere ve savcılara sesleniyorum. Hukuka uyan hakimleri ve savcıları tenzih ediyorum. Bağımsız hareket eden, her şeye rağmen cesaretle bağımsız hareket eden hakimleri, savcıları tenzih ediyorum, siyasetin emri altındaki hakimleri ve savcıları uyarıyorum. Hangi konuda? Dikkat edin ha Erdoğan’ın talimatıyla iş yapıyorsunuz, Erdoğan alışıktır yarın döner derki bu hakimler beni aldattı, yanılmışım der kabak sizin başınıza patlar. Onun için hukuktan ayrılmayın, hukuktan ayrılmayın kabak yarın sizin başınıza patlamasın.

Değerli arkadaşlar, Afrin konusu sıcaklığını koruyor. Türkiye biran önce kendi güvenliği açısından arzumuz, beklentimiz başta da söyledik kendi güvenliği açısından biran önce bu harekatın Zeytin Dalı Harekatının başarıya ulaşmasıdır. En az kayıpla başarıya ulaşmasıdır. Tabi ilk gün yaptığımız açıklama şöyleydi onu tekrar hatırlatmakta yarar var. Süreç siyasi çözüme odaklanmalıdır. Siyasi çözüm Suriye’nin toprak bütünlüğüdür, Suriye’nin egemenliğidir, bölgede devlet egemenlikleri üzerinden bir siyasetin kurgulanmasıdır. Devlet dışı örgütlenmeler üzerinden yürütülen siyasetin Türkiye’nin güvenliğine bir faydası yoktur ve olamaz. Bölgede dört önemli devlet var. Birisi Türkiye, diğeri İran, öbürü Suriye ve bir diğeri Irak. Bu dört önemli devletin bir araya gelip bölgede bu sorunları çözecek bir birliktelik oluşturması gerekir, ortak hareket etmesi gerekir.Bakın meselelerin nereye savrulacağını göremiyorsunuz, Esad’a Eset diyerek, ondan sonra tekrar Esad’a çevirerek, ondan sonra tekrar Eset’e çevirerek bu meseleler çözülmez. Husumetle bu meseleler çözülmez. Suriye hükümetiyle derhal ve hızla temasa geçilmelidir, mutlaka arka kapı diplomasisi yürütülebilir bu başka bir şey. Ama onun ötesinde hükümetler doğrudan devletler arası ilişkiyi kurmak zorundadır. Bölgede Suriye rejimiyle temas şarttır, onların desteğini alarak, dört büyük devletin bölgede bu krizi çözmek üzere ortak hareket etmesi şarttır.

Bir başka gündemdeki önemli konu çocuk istismarları. Türkiye’de çok önemli bir problem değerli arkadaşlar. Şimdi çocuk istismarıyla ilgili bir yasal çalışma yaptığını hükümet kamuoyuna açıkladı. Şunun net olarak bilinmesi gerekir, çocuk istismarına karşı etkili bütün yasal düzenlemelerin gecikmeksizin yerine getirilmesi gerekir. Daha önce de bunu söyledik. Etkili bütün yasal düzenlemelerin yapılmasına evet diyoruz, bütün etkili yöntemlerin. Ancak bu yetmez. Mesele sadece cezai düzenlemelerle çözülebilecek bir mesele olmanın çok ötesindedir. İstismarı yaratan kültürü üretmemek gerekir. Ne yazık ki Ak Parti iktidarı dönemi istismarı yaratan kültürün tekrar tekrar üretildiği bir ortam yarattı. Bu çok ciddi bir sıkıntıdır. Dolayısıyla istismar bataklığını kurutmamız gerekir. Bir taraftan yasal önlemler alırken, cezai önlemler alırken öbür taraftan da istismar bataklığını kurutmak zorundayız. İstismar bataklığını kurutmadan bu iş olmaz. Bakın, 10 yılda çocuk istismarı sayısı yüzde 700 artmış oran olarak.Düşünebiliyor musunuz 10 yılda istismar sayısı yüzde 700 artmış. Bataklığın en çarpıcı ifadesi. Bu bataklık nerede üredi, nerede türedi? Çocuk istismarına imkan veren bütün kültürel altyapının tahrik ve teşvik edildiği bir süreç yaşandı. Bakın kaçak yurtlar, merdiven altı eğitim kurumları, kaçak eğitim kurumları, sıbyan mektepleri. Bütün bunlar AK Parti döneminde potansiyel bir artış gösterdi, hızla fırladı, hızlı bir şekilde artış gösterdi. Biz 2013 yılında kaçak eğitim merkezlerinin suç olmaktan çıkarılmasına karşı çıkmıştık AK Parti kaçak eğitim merkezi açmayı suç olmaktan çıkardı. Ondan sonra kaçak eğitim merkezleri patladı. Kaçak eğitim merkezi ve kontrolsüz yurtlarda ortaya çıkan çocuk istismarının sayısını hesap etmek bile mümkün değil. Cumhuriyet Halk Partisi mücadele etti bununla. O sebeple Anayasa Mahkemesine kadar götürdük ama ne yazık ki Anayasa Mahkemesi de görevini tam yerine getirmedi oy çokluğuyla bizim iptal davamızı reddetti. Türk Ceza Kanununun 263. maddesindeki ceza hükmünü kaldırdılar. Kaçak eğitim yurtlarında ceza düzenlemesi yapan hükmü kaldırdılar. Türkiye’de bu kültürü ortadan kaldıracak bir mutabakata ihtiyacımız var. Mesele ceza hükümleriyle tek başına çözülebilecek bir mesele değildir. Bu kültürü tetikleyen, besleyen nerede ne varsa hepsini elbirliğiyle ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Hepinize teşekkür ediyorum, sorularınız varsa alabilirim arkadaşlar.

Soru- İrfan Açar, Özgürüz. Deniz Yücel meselesinde Merkel’le ne pazarlık yapıldığını düşünüyorsunuz?

Bülent TEZCAN- Yani tabi şöyle bir gelenek yerleştirdiler dış ilişkilerde. Görüşmeleri tutanağa bağlamadan, arka kapıda devlet arşivlerine girmeyen görüşmeler gerçekleştirdiler. Onunla ilgili çok sayıda spekülasyon yapıldı, çok şey söylendi ama resmi olarak bunları açıklamadılar. Hiçbir şey olmasa ilişkilerin düzelmesinin herhalde ön şartı olarak bunları getirmiş olacaklar. Bu ayıptır. Başka şeylerde söylüyorlar tabi bazı silah ticaretiyle ilgili şeylerde söyleniyor. Bilemem onlar çıkar meydana. Ama ne olursa olsun bu görüşmeyle bu tahliyenin doğrudan irtibatlı olduğu çok net, kamu vicdanında da biliniyor, ayıptır. Türkiye’yi bu muameleye maruz bırakmaları ayıptır. Hukukun üstünlüğünü sağlasalardı hiç kimsenin boynu eğri olmazdı, çok da rahat giderlerdi böyle bir arka kapı kulislere ihtiyaç kalmazdı.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. 



Kaynak: chp.org.tr

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

SİYASET Haberleri