CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (15 KASIM 2017)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:
Değerli basın mensupları, hepiniz hoşgeldiniz. Yine bir acı haberimiz var maalesef, bir şehidimiz var. PKK terör örgütünün hain terör saldırısı sonucu Ağrı Eleşkirt’te bir uzman çavuşumuzu kaybettik. Milletimize başsağlığı diliyoruz, şehidimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Bütün yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Her zaman söylüyorum, şehitlerin olmadığı, terörün sona erdiği bir Türkiye’yi arzu ediyoruz ve inşallah elbirliğiyle millet olarak bu süreçleri de aşacağız.
Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 34. kuruluş yıldönümü. Kutlu olsun diyoruz Kıbrıslı kardeşlerimizin bu konudaki sorunların çözüldüğü bir Kıbrıs sorununun artık sorun olmaktan çıktığı bir süreci hepimiz arzu ediyoruz. Biz hem Türkiye Cumhuriyeti olarak, hem Kıbrıs’taki vatandaşlarımız, soydaşlarımız, kardeşlerimiz üzerlerine düşeni yapıyorlar. Uluslararası toplumdan da bu konuda gerekli özeni ve ilgiyi bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta 10 Kasım anma törenlerini birlikte yaşadık. Yine milletimiz akın akın Anıtkabir’e gitti. Hafta sonu itibariyle 1 milyon oldu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyaret, onun anısı önünde fiilen duyulan saygı. 81 milyon vatandaşımız Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla andı, bütün dünya saygıyla bir kere daha 20.yüzyılın bize hediye ettiği o büyük lideri saygıyla yad etti, andı.
Ne büyük mutluluk ki, Atatürk’ün büyüklüğü her geçen gün bir kat daha artıyor. Bir kere anlaşılıyor. Bölgede yaşananlara baktığımızda, Ortadoğu’da yaşananlara, dünyada yaşananlara baktığımızda, Türkiye’de yaşananlara baktığımızda Atatürk’ün ne büyük bir lider olduğunu bir kere daha görüyoruz. Çizdiği çizginin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha görüyoruz. Bugün dahi içinde bulunduğumuz problemlerden çıkışın işaretini bundan çok uzun zaman önce göstermiş olmasından büyük mutluluk duyuyoruz.
Değerli arkadaşlar, Atatürk bizim ortak değerimiz. Atatürk’ü seviyoruz ama Atatürk tekelciliği yapmıyoruz. Daha öncede söyledik, şimdi de söylüyoruz Atatürk milletimizin ortak malıdır ve herkesin sevmesi ve herkesin anlamasını istiyoruz. Atatürk tekelciliği yapmanın Atatürk’ün değerini hafifleteceğini biliyoruz. Atatürk sevgisini azaltacağını biliyoruz. Hepimizin ortak sevgisini büyütmemiz gerekir. Bu 10 Kasım bizim için en azından herkesin Atatürk’te buluştuğunu ifade etmesi ve Atatürk’ü hatırlaması anlamında mutlu etti. Bu çerçevede yetkili ağızlarında Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi ifadelerle anmış olmalarından mutluluk duyduk, duymaya da devam etmek istiyoruz. Tabi, bunu sadece söylemek yetmiyor, bunun üzerine bundan sonrasına ilişkin beklediklerimiz var. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamış olmanın bize, siyaset kurumuna, devlet yönetimine, vatandaşlara, bürokrasiye yüklediği görevler var. Bunu da bekleyeceğiz, bekliyoruz. Hep beraber onu gerçekleştirmemiz gerekiyor. Mesela bütün kötülüklerin sebebi tek parti dönemidir diye bir söylemden herhalde uzaklaşmak lazım. Çünkü tek parti dönemi dediğiniz zaman soracaklar, 23 yıl sürdü tek parti dönemi hangi tek parti dönemi? Bu 23 yılın 15 yılı Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu, partinin ve devletin başında olduğu bir dönem. Mesela Atatürk’le ilgili bu güzel şeyleri söyledikten sonra tarihten husumet değil ders çıkarmak gerektiğini de bileceğiz ve Türkiye tek parti döneminden bugün çok partili demokrasiye geçmek için hangi çabalar harcadığını ve o çabalar sürecinde emek ve katkısı olan başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere çok partili demokrasiye ülkeyi taşıyan İsmet İnönü’yü ve onların hatıralarını büyütmeyi bileceğiz. Onları da saygıyla anmayı öğreneceğiz, tarihi husumet aracı değil, ders aracı olarak anlayıp geleceğe daha kararlı ve güçlü yürüyeceğiz. Bunlar yetmez. Atatürk’ü anlayıp sevdiğimizi ifade ettikten sonra mesela şunu bekliyoruz. Hızla şunun yapılması lazım yetkili kesimlerin, hükümetin. Derhal müfredattan çıkardığınız Atatürk’ü müfredata yeniden koyun. Yeniden müfredata koyalım Atatürk’ü. 15 yıldan buyana birer birer ayıklandı sistematik olarak. Onları yeniden müfredata koyalım ki gelecek kuşaklarımız da mahrum yetişmesinler Atatürk sevgisinden. Mesela haremlik, selamlık okul sevdasından vazgeçelim derhal. Kızlarımızla erkeklerimizi yan yana okutmaktan korkmayalım. Onları tarif ederken ateşle barut tarifi gibi ilkel bir tariften uzaklaşalım hızla. Çünkü Atatürk’ün o büyük öngörüsü böyle bir çağdaş eğitim sistemini öngörüyordu. Hatırlarsanız 1921 yılı, istiklal savaşının en bunalımlı dönemi Mustafa Kemal Atatürk cepheye gidecek, birinci maarif kongresinin yapılacağı dönemdir Milli Eğitim Şurası’nın, Maarif Şurası’nın yapılacağı günler. Atatürk Maarif Kongresini, Milli Eğitim Şurası’nı erteletmez. Özellikle şuraya gider, orada erkek ve kadın öğretmenlerin ayrı ayrı oturtulduğunu gördüğünde, yani haremlik, selamlık uygulamasını gördüğünde 1921 yılında öfkeyle itiraz eder siz kendinize mi güvenmiyorsunuz, bacılarımızın, kadınlarımızın iffetinden mi şüpheniz var diye ve bir daha böyle bir şey istemiyorum der. 1921 yılı, şimdi 2017 yılındayız. Bugün haremlik, selamlık meselesinin özellikle belirli sendikalar adı altında eğitimde görev yapan sendikaların bile bunları dile getirebiliyor olması, bu cesareti bulması, arkasına iktidarı alan bu sendikaların eğitimde bunu söyleyebilecek cesareti bulması çok ciddi biçimde Atatürk’ü anlayamadığımız, hatta hasım görüldüğünün bir işaretidir. O yüzden derhal bu haremlik, selamlık uygulamalarından vazgeçilir diye düşünüyoruz. Önümüzdeki günlerdeki beklentimiz bu.
Başka bir şey daha, Milli Eğitim Şurası. Daha önce söyledik, eğitim bir gecede söylenen bir ifadeyle sonu belirsiz bir maceraya terk edilemez. Bugün hiç kimse orta öğretimde, liselerde, üniversitelerde ne olacağını bilemiyor. Yetkililer dahi bilemiyorlar ne yapacaklarını. Bir gecede TEOG’u kaldırıyorum deyip ondan sonra sistemi buna nasıl uydururuz telaşı, çabası, anlamsızlığı yerine derhal paydaşların katılacağı bir Milli Eğitim Şurası yapalım dedik. Eğitimin temel sorunları var. Eğitimden herkes şikayetçi, öğretmen şikayetçi, öğrenci şikayetçi, veli şikayetçi, yönetici şikayetçi, hükümet şikayetçi. İktidarda şikayetçi, muhalefette şikayetçi. Olur mu böyle bir şey? O zaman bunu ortak akılla yapacağız. Savaş yıllarında Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ben böyle eğitim istiyorum deyip oturup tek başına eğitimi düzenlememiş. Maarif kongresi yapmış, Milli Eğitim Şurası yapmışlar. Bugün derhal paydaşların katılacağı ciddi bir milli eğitim şurasıyla bu meseleleri tartışalım diye çağrı yaptık, buradan yaptım o çağrıyı, parti olarak çağrı yaptık. Ama hala görüyoruz ki, şurayla, ortak akılla bu işi yapmak yerine talimatla yine çocuklarımızı nasıl tek tip okula mahkum ederiz planlamasının hayata geçirilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Yine şunu bekliyoruz bu 10 Kasım’dan sonra Atatürk’ün anlaşılmış olmasından duyduğumuz memnuniyetle beklediğimiz bir şey daha var. Atatürk’ün tarihe geçmiş çok büyük bir sözüdür “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”. O zaman eğitim sisteminizi aklı ve bilimi ön plana çıkaran, hurafelerden uzaklaşmış, evrensel bilimin, aklın ölçütlerine göre gelin yeniden düzenleyelim ve buna dayalı hayatta en hakiki mürşit ilimdir şiarının, sözünün etrafında bir kuşak yaratalım. O zaman gerçekten 10 Kasım’da buluştuğumuz Atatürk’ün milletimizin geleceği için ne büyük bir anlam ifade ettiğini yaşayarak görürüz ve göreceğiz. Umudumuz bu yönde. İnanıyoruz ki, 10 Kasım’daki bu dönüşüm bundan sonraki süreçte böyle bir olumlu sonuçlara yol açacaktır. Bunu hem bekleyeceğiz, hem de bunun takipçisi olacağız.
OFFSHORE’CU BAŞBAKAN HAKKINDA GENSORU ÖNERGESİ VERECEĞİZ
Değerli arkadaşlar, Paradise Papers dedikleri cennet belgeleri meselesi hala tartışılıyor. Neydi o? Vergi cennetleri dedikleri, vergi ödememenin dünyada belli bölgeleri var offshore merkezleri. Oraya gidersin vergi ödemeden şirketlerini oradan kurarsın ve vergi cennetidir bunlar. Kazanırsın vergi ödemezsin. Halbuki devletler, ülkeler vergi almak isterler. Her devlette buna karşı önlem alır. Türkiye Cumhuriyeti de bu vergi cenneti denen cennetlerdeki vergisiz kazançları vergilendirmek için 2006 yılında bir kanun çıkardı, önlem aldı. Kurumlar vergisi kanununa bir madde eklendi dendi ki, 30.maddesine bir cümle eklendi. Dendi ki, offshore cennetlerinde şirket kurup gelir elde edenler bunları Türkiye’ye getirdiklerinde yüzde 30 vergi ödeyecekler. Ancak bu bölgelerin hangi bölgeler olduğu, nerelerin offshore bölgesi, vergi cenneti olduğunu bakanlar kurulu belirleyecek dediler, kanuna yazmadılar. 11 yıl geçti, 11 yılda bu vergi cennetlerinin nereler olduğunu bakanlar kurulu bir türlü belirleyemedi. Arıyor, bulamıyor bir türlü belirleyemedi. Yani bu kadar zor bir iş mi bu? Vergi almak için devleti yönetenler başbakan, bakanlar kurulu, hükümetin başındakiler vergi cennetlerini bulup vergi almak üzere kararname çıkarmak için tespit edemiyor, 11 senede tespit edemiyor ama çocuklarına şirket kurdururken hemen tespit ediyorlar, oralarda şirket kuruyorlar. Şirket kurmaya gelince oraları tespit ediyorlar ama devlet yönetmeye gelince bulamıyorlar burayı.
Değerli arkadaşlar, Başbakan Binali Yıldırım’ın çocuklarının ve yakınlarının buralarda şirketleri ortaya çıktı. Meselenin suç olup olmaması ayrı bir meseledir. Ahlaki değildir, etik değildir. Bir ülkenin başbakanının çocuklarının ülkesine vergi ödemeyecek yerlerde vergi cennetlerinde vergiden kaçmak için şirket kurmuş olmaları ve oralardan kazanç elde etmeleri ahlaki değildir. Hele de o yönetici, o başbakan 11 yıllık hükümet döneminde devletin buraları tespit edip vergi almasını sağlamakla yükümlü olduğu hükümetinde görev alıyorsa Başbakan olarak ve bakan olarak görev alıyorsa. 11 senedir Türkiye’yi hangi iktidar yönetiyor? AK Parti iktidarı yönetiyor, 15 senedir onlar yönetiyor. Bu kanun onlar döneminde çıktı. Peki 11 senedir bu kanunun gereğini yerine getirmeyip vergi alınmamasını sağlayan kimler? Bu hükümet. Bu kazançları elde edenler kimler? Yine bunlar. Bu ahlaki mi? Bunun anlaşılabilir, kabul edilebilir bir yanı var mı? Herkes biliyor ki yok. Yeni doğan çocuğun vergi ödediği bir ülkede Başbakanın çocukları vergi cennetlerinde şirket kuramaz. Ama her ne hikmetse büyük bir pişkinlikle çıkıp şunu söyledi Sayın Başbakan Binali Yıldırım ve açıkçası umutlandık. Derhal soruşturma yapılsın benim çocuklarımın dokunulmazlığı yoktur, derhal bu iş soruşturulsun, sonuna kadar soruşturulsun dedi. Hatta şöyle söyledi, soruşturma açılmasını özellikle istiyorum dedi. Çok güzel bir söz teşekkür ediyoruz kendisine. Ama bu sözü söyledi arkasından bu haberleri yapan Cumhuriyet Gazetesine 500 bin liralık bir tazminat davası, Oda TV’yi de bunu yeni öğrendik 500 bin liralık bir tazminat davası açmış iki yayın kuruluşuna. Daha kimlere açacak onu bilmiyorum. Allah Allah hem araştırılsın diyeceksin, hem bunu haber yapan gazetelere tazminat davası açacaksın 500 bin, 500 bin 1 milyon lira oradan bekleyeceksin. İnsanın aklına açıkçası şu geliyor, acaba diyorum olurda bu işlerden bir vergi cezası çıkarsa yedek akçe diye bu tazminatları kenarda biriktireyim diye açıyor herhalde oralardan temin edecek buradan muhtemelen ödeyeceği vergileri.
Bakın bununla ilgili TBMM’ye iki ayrı meclis araştırması önergesi verildi İki ayrı meclis araştırma önergesi verildi. Birisi dün, biriside önceki gün görüşüldü TBMM’de. HDP bir tane verdi, dünde Cumhuriyet Halk Partisinin, bizim verdiğimiz araştırma önergesi görüşüldü. İkisi de AK Parti oylarıyla reddedildi. Bu arada MHP’de çok açık araştırılsın diye bir tutum almadı. Onu da millete havale ediyoruz. Ama AK Parti oylarıyla reddedildi. Peki Başbakan araştırılsın diyor ben merak ediyorum AK Partili milletvekillerinden, Başbakan tavşana kaç, tazıya tut mu diyor? Kamuoyunun önünde bu iş araştırılsın özellikle deyip meclis gurubuna araştırma önergelerini reddedin, araştırmayın diye talimat veriyor demek ki, ya da grup Başbakanı dinlemiyor. İkisinden başka bir yol yok bunun izahında. Ha şimdi düşününki burada bu tablonun sonucunda artık Türkiye’de bir offshore’cu Başbakanımız var. Bu açık. Bunların araştırılmasını meclisteki parmak hesabıyla önleyip, bunu haber yapan gazetelere tazminat davası açarken dönüp hala 11 yıldır hükümet olarak görevini yerine getirmeyip offshore cennetlerinin listesini yayınlamayan bir hükümetin Başbakanının yakınlarının da o cennetlerde şirketleri varsa onun adı offshore’cu Başbakandır. Ötesi yok. O zaman Ana Muhalefet Partisi olarak bize de mecliste düşen bir başka görev var offshore’cu Başbakan hakkında gensoru önergesi vereceğiz değerli arkadaşlar. Arkadaşlarımız hazırlık yapıyorlar gensoru önergesi hazırlayacağız. Türkiye böyle bir tabloyu hak etmiyor. Önümüzdeki günlerde bu konuda mecliste Başbakan hakkında gensoru önergesi vereceğiz ve orada daha ayrıntılı olarak bu konuları TBMM’de tartışacağız. Doğmamış çocuk için verginin ödendiği bir ülkede milletin meclisinde milletin Başbakanının offshore’cu Başbakan olmasını meclisin önünde tartışacağız. Bakalım meclis o zaman ne yapacak, meclisteki gruplar orada ne yapacaklar merak ediyoruz.
AK PARTİ İKTİDARI LOBİLERİN İKTİDARI OLMUŞTUR
Değerli arkadaşlar, Türkiye 15 yıllık AK Parti iktidarı döneminde lobilerin iktidarına teslim olmuştur. AK Parti iktidarı lobilerin iktidarı olmuştur. Hangi lobiler? Faiz lobisi, ithalat lobisi, ihale lobisi. Çoğaltabilirsiniz. Ama her alanda bir grup lobi bir araya gelmiş, milletin çıkarına değil, lobilerin çıkarına politikaların uygulandığı bir ülke halindeyiz. Faiz lobisi açık. 15 yıl içerisinde sadece yurtdışındaki faiz lobisine ödediğimiz faiz 145 milyar dolar yurtdışına. Yurtiçindeki faiz lobisine ödediğimiz milletçe ödediğimiz rakam 620 milyar lira. Eski hesapla 620 katrilyon. İçeriye 145 milyar bunu da TL’ye çevirirseniz bu da yaklaşık 600 milyara tekabül eder. 600 katrilyon eski hesapla yurtdışına, faiz lobisine para ödemişiz. AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan ikide bir faiz lobisine çıkış yapacağına kendi hükümetinin 15 yıl içerisinde hangi faiz lobicisiyle kol kola girdiğinin dönüp hesabını yapsın. Oraya hesap versin dönüp. Kendi dönüp kendinden hesap sorsun. Bu politikaların sorumlusu olan baş sorumlusu kendisi.
Üretim çökmüş, faiz lobisi bütün servet faiz lobisine akmış, üretken alanlarda yatırım bitmiş. Türkiye o yüzden işsizlikle mücadele edemez hale gelmiş, o yüzden yoksulluk Türkiye’de en önemli sorun. Peki ithalat lobisi? Tarımı ithalat lobisi vurmuş gitti. 17 milyar Türkiye’nin 17 milyar dolar yıllık tarımsal ithalata ödediği para. Yıllık tarımsal ithalata ödenen rakam bu. Çiftçi borçtan beli bükülmüş, kredi kartlarını ve kredileri takla attırarak gününü kurtarabiliyor. Bakın çiftçinin son 11 yıl 2006 yılından buyana çiftçinin toplam alacağı devletten alması gerekip de verilmeyen destek alacağı 102 milyar lira. Çiftçi alacaklı. Yani kanun çıkardılar dediler ki, her yıl bütçeden çiftçiye yüzde 1 destek vereceğiz gayrisafi milli hasıladan. Onu vermediler toplam alamadığı rakam 102 milyar lira. Yani hane başına aşağı yukarı 50 bin liraya tekabül ediyor yuvarlak hesap. Her çiftçi ailesi devletten 50 bin lira alacaklı. Peki çiftçinin bugün itibariyle toplam borcu ne kadar? Çiftçinin toplam borcu 88 milyar lira. Yani 102 milyar lira almadığı destek var, 88 milyar lira borçlu. Çiftçinin bütün borcunu silecek miktarda çiftçinin alacağı var devletten. Mazot 5 lirayı geçti 5 lira 10 kuruş en son bilinen rakam. Sürekli değişiyor. 5 lirayı geçti. Yüzde 60’ı vergi. Yani aşağı yukarı 2 liradan fazlası vergiye tekabül ediyor mazotun 1 litresinde. Çiftçi mazotunu dolduramıyor, üretim yapamıyor, böyle bir tablo, böyle bir Türkiye. Ama ithalatçı zengin. Buğday ithal ediyoruz, mercimek, nohut, pamuk, et, canlı hayvan, saman, ne varsa Türkiye’nin üretebileceği bütün tarımsal ürünleri ithal eden bir ülke haline gelmişiz ve Türkiye bu çerçevede kendi çiftçisine ödemesi gereken parayı Yunanistan’ın, Kanada’nın, Fransa’nın, Amerika’nın çiftçisine ödemek zorunda kalıyor. Bu lobicilik değil mi? Kimin pahasına? O ithalat lobisinin ortağı olan iktidar yandaşlarının cebine giren paranın, kazancın hatırına Türk çiftçisi yoksulluğun içerisine terk edilmiş durumda.
Değerli arkadaşlar, ihale lobisi dedik. Bakın, Türkiye’de ihale mevzuatı AK Parti döneminde 176 kere değişiklik görmüş. Ne için? Bu değişikliklerin büyük çoğunluğu hangi işleri ihalesiz veririz diye. O maddeyi en çok değiştirmişler. 27 kez ihale kanununun üçüncü maddesi değiştirilmiş. İstisnaları düzenliyor. Şu işlerin yapılması ihalenin dışındadır diyorlar. Yani istediğim gibi veririm diyorlar. Bunun maliyeti Türkiye’de yandaş müteahhitler yaratıp milletin servetini, malını, varlığını yandaşların cebine koymak. Böyle bir tablo yaratıldı. Şimdi bu tablonun içerisinde işsizlikle, yoksullukla mücadele eden bir Türkiye var. Bu tablonun içerisinde vergiden kaçınmak için, vergi ödememek için offshore hesaplarına yakınlarına şirket kurdurup devletinde bu konuda görevini yapmasını engelleyen bir hükümet var. Offshore cennetlerinin yayınlanmasını engelleyerek devletin işini yapmasını engelleyen bir hükümet var.
DERHAL ENİS BERBEROĞLU’NUN TAHLİYE EDİLMESİ GEREKİR
Değerli arkadaşlar, tabi bir başka önemli konu daha önce söylemiştik İstanbul milletvekilimiz Enis Berberoğlu’yla ilgili ilginç bir tablo olmuştu ateş topu mahkeme kararları bir oraya, bir buraya geldi. En son mahkeme 1 Aralık günü duruşma günü verdi ama Enis Berberoğlu hala tutuklu. Mahkemeler arasında ateş topuna dönmüş dosya, o oraya atıyor, o oraya atıyor en sonunda Enis Berberoğlu’yla ilgili istinaf mahkemesi davayı ben göreceğim dedi ama hala Enis Berberoğlu tutuklu. Bu Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır. İstinaf Mahkemesinin kendi kararına aykırıdır ama İstinaf Mahkemesi bir ay sonra göreceği davada hala tahliye kararı vermemiştir. 15 gün sonra göreceği davada derhal Enis Berberoğlu’nun tahliye edilmesi gerekir. Mahkemeden hem İstinaf Mahkemesinden duruşma gününü beklemeksizin, hem de Anayasa Mahkemesinden bu konuda derhal karar vermesini bekliyoruz.
HANGİ DEDİĞİN DOĞRU?
Değerli arkadaşlar, AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan Putin’le görüşmeye gitti yurtdışına. Soçi’ye giderken Trump’la Putin’in görüşmesinde Suriye’de askeri çözüm masada değildir, siyasi çözüm masada olacaktır askeri çözüm yoktur sözüne itiraz etti. Dedi ki, olur mu öyle şey askeri çözüm yoksa ne işi var o zaman sizin askerlerinizin orada diye askeri çözüm masada olmayacak sözüne itiraz etti. 24 saat geçmedi Putin’le görüştü geldi kendisi siyasi çözüm olacak, askeri çözüm yok demeye başladı. Biz askeri çözüm olsun diye söylemiyoruz. Türkiye’nin dış politikasının hangi noktaya geldiğini anlatmak için söylüyoruz. İbret verici bir tablodur. İşte tek adam rejimine itiraz ederken bunların ülkenin geleceğiyle ilgili nasıl bir felaket yaratacağını anlatmıştık şimdi tek tek yaşıyoruz. TEOG’da aynı, dış politikada aynı, çıkıyor askeri çözüm olmayacak sözüne karşıyız. 24 saat geçmeden karar değiştiriyor. Hangi dediğin doğru? Ne milletin, ne devleti yönetenlerin, ne bürokrasinin bu dönüşleri takip edecek takati kalmadı. Artık o yüzden dış politikanın bir ciddi temele oturması gerekiyor.
TAŞERON İŞÇİLİK ÇALIŞTAYI
Son olarak taşeron işçilikle ilgili problemler hala çözülmedi. Seçim bildirgesinde taşeron işçilerimizle ilgili önerimizi aldılar, çaldılar demiyorum çünkü keşke uygulasalardı. Aldılar onu bozdular biz yapacağız dediler hala taşeron işçi sorununu çözmediler. Sorun devam ediyor ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak taşeron işçi sorununu çözme kararlılığımız ve mücadelemiz devam ediyor. Bunun için 18 Kasım tarihinde Sendikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığımız bünyesinde Sayın Veli Ağbaba’nın organizasyonunda Genel Başkanımızın da katılacağı bir taşeron işçilik çalıştayı yapacağız Litai otelde. 18 Kasım 2017 tarihinde üç büyük sendika konfederasyonu başkanı katılacak DİSK Başkanı, Hak-İş Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Başkanı. Ayrıca bu konfederasyonlar bünyesindeki 60 sendika temsilcisi de bu çalıştayımızda bulunacaklar akademisyenler, aydınlar, gazeteciler taşeron işçiliği ve çözüm yollarını bütün ayrıntılarıyla tartışacağız, görüşeceğiz. Türkiye’de emeğin hakkının verildiği, sermayenin önünün açıldığı, huzurla üretimin yapıldığı, zenginleşen ve zenginliği adaletli paylaşan bir Türkiye kurma davasında kararlılıkla mücadelemizi sürdürüyoruz ve inşallah ilk seçimden sonra bu kararlılıkla milletimiz bizi iktidara getirecek, bu problemleri çözeceğiz.
Hepinize teşekkür ediyorum, sorularınız varsa alayım.
Soru- Efendim dün meclis kürsüsünde Sezgin Tanrıkulu bir konuşma yaptı Tahir Elçi’den bahsetti. Hatta bir fotoğrafta gösterdi. Bunun ardından Mahmut Tanal’da söz istedi. Konuşmasında sarı, kırmızı ve yeşil özgürlüğün ve bağımsızlığın simgesidir gibisinden bir ifadesi oldu. Bununla ilgili neler söylersiniz?
Bir diğer sorumda Rakka’daki görüntüleri illaki izlemişsinizdir PKK’nın Suriye uzantısı YPG ve PYD’nin o bölgede DEAŞ terör örgütünün mensuplarını eşlik ettiği, onları oradan çıkardıkları görünüyor. Bununla ilgili CHP’li vekillerin bazı açıklamaları olmuştu özellikle PYD’yle ilgili. Bu konuda da neler söylersiniz?
Bülent TEZCAN- Arkadaşlar, Suriye’de, bölgede, Irak’ta, Ortadoğu’da terör örgütleriyle iş tutulmasının ne kadar yanlış olduğunu başından beri vurgulayan bir siyasi partiyiz. Bölgede hangi ülke, hangi devlet olursa olsun kendi çıkarı adına terör örgütleriyle iş tutarsa bugün bölge ortaya çıkan cehennemi yaşıyor olacaktır. Nitekim, bölgede PKK terör örgütü, bölücü terör örgütleri, etnik kimliklere dayalı terör örgütleri, IŞİD gibi inanç ekseninde örgütlendiğini söyleyen terör örgütleri ne yazık ki, bölgede hesabı olanlar tarafından desteklenmiş ve bu çerçevede bölge terör örgütleri üzerinden senaryoların kurgulandığı bölge haline gelmiştir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tip senaryolara her zaman karşı çıktık ama ne yazık ki, bizim belli dönemlerde hükümetlerimizin dış politika konusunda bu kararlılığı göstermemesi bizi bölgede çeşitli sıkıntılarında bir parçası haline getirdi, Ortadoğu bataklığının parçası haline getirdi. Terör örgütleriyle iş tutulmasına her zaman karşıyız. Silahın nereye döneceğini bilemezsiniz.
Renklerle kim hangi sıkıntıları yaşamış onu bilemem ama Orta Asya’dan buyana bu coğrafyada renkler konusunda insanlarımız duyarlıdır. İnsanlarımıza bırakalım renkleri. Renkler üzerinden bir tartışma çok uygun olmaz diye düşünüyorum.
Soru- İktidar kanadında Atatürk’le ilgili sahiplenmekle ilgili bir tartışma var. Ancak bunun arkasından da bir iki karşılıklı açıklamayla geçmişte gündeme gelen İsmail Kahraman’ın tekrar meclis başkanlığına aday gösterilmesi var. Bu iki durumu nasıl karşılıyorsunuz, yorumluyorsunuz?
Bülent TEZCAN- Tabi önce Sayın İsmail Kahraman’a hayırlı olsun diyorum adaylığı nedeniyle. Başarılar diliyorum, aday oldu TBMM bir karar verecek. Ama nasıl seçilecek merak ediyorum. Herhalde seçilemez. Çünkü AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın 10 Kasım’daki konuşmasını dinledikten sonra ben Sayın İsmail Kahraman’a destek vereceği konusunda biraz tereddütlüyüm. Sayın Erdoğan’ın desteğini almazsa, AK Parti grubunun desteğini almadan nasıl seçilir onu da kestiremiyorum. Herhalde onu kendisi düşünecek.
Soru- Dün yine grup toplantılarından MHP’nin grubunda aslında geçtiğimiz haftadan buyana 2019 seçimleri üzerinden bir tartışma yürütüyor. Önce Türkiye’de yüzde 10 seçim barajı Türkiye için ağır dedi. Dünde 2019 seçimlerine CHP’yi aslında örnek vererek CHP – HDP hani parlamenter sisteme dönüş noktasında bir bloklaşma yaşanırsa dedi biz 2019’da cumhurbaşkanlığı hükümet modeli çerçevesinde AK Partiyle yan yana gideriz. İttifak tartışması başlamıştı zaten buna yorumlandı. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendirdiniz?
Bülent TEZCAN- Arkadaşlar, biz barajla ilgili düşüncemizi çok net ifade ettik. Bunu sadece sözde değil, verdiğimiz kanun teklifleriyle de tescilledik. TBMM arşivinde bellidir. Yanlış hatırlamıyorsam 20 civarında bu konuda baraj konusunda kanun teklifimiz var 24.dönemden bu yana verdiğimiz. Baraj kaldırılsın ya da sınırlansın diye. Bizce baraj tamamen kalksın, sıfır olması lazım. İlla istikrar için belli bir miktara ihtiyaç var deniyorsa yüzde 10 ciddi ağır bir barajdır. Yüzde 3’te anlaşılabilir, üzerinde konuşulabilir ama biz tamamen kaldırılmasına da varız, yüzde 3 barajı konuşmaya da varız, bu konuda kanun teklifleri de verdik. Seçimler sürecinde biz partiler üzerinden bloklar tarif etmedik, etmeyi doğruda bulmuyoruz. Tarif etmek isteyenin kendi tercihidir ama biz demokrasi üzerinden buluşmalar tarif ettik, etmeye de devam ediyoruz. Demokrasi üzerinden buluşmaların ilk pratiği 16 Nisan referandumundaydı. Önemli bir başarı elde ettik. O başarıyı adalet yürüyüşündeki büyük buluşmada üst noktaya taşıdık. Adalet kurultayında bir önemli aşamaya daha taşındı, demokrasi, adalet ve huzur hareketine dönüştü. Önümüzdeki süreçte de demokrasiyi savunma konusunda tabi ki, siyasetin buluşma noktaları olacaktır. Ama bunu bir partiler ittifakı gibi tarif etmek ya da buraya oturtmak Türkiye’nin siyasi geleceğinde şu anda çok acil bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Biraz erken bir konu diye düşünüyorum.
Soru- Efendim SGK’nın açıkları üzerinden bir polemik var. Dün Sayın Kılıçdaroğlu’nun sözleri var Erdoğan’a sen batırdın SGK’yı dedi. Bugün Çalışma Bakanından bir cevap var. 21 milyar açığı kabul ediyor ama Kılıçdaroğlu döneminden gelen bir açıktır bu diyor bazı rakamlar vererek. Buna yorumunuz ne?
İkinci sorumda şu, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı bir açıklama yaptı Ankara’da 15 bin ByLock kullanıcısı tespit edildi ama gerekli kurulların yoğunluğu nedeniyle hepsi soruşturmaya tabi olamadı dedi. Birde buna cevabınız ne olur?
Bülent TEZCAN- Her ikisi de aczin ifadesi. Yani siz hem diyeceksiniz ki ByLock esaslı bir biçimde FETÖ terör örgütü üyeliğinin kanıtıdır, hem de bununla ilgili yeterli imkanımız yok soruşturamadık diyeceksiniz ama bankaya kira parası yatıranı soruşturacak yeterli imkanınız var onları alıp hemen gereğini yapıyorsunuz. O yüzden mesele darbenin siyasi ayağını ortaya çıkarma konusundaki kararlılıktır. AK Parti’de bu kararlılık yok, olması da mümkün değil. Çünkü siyasi ayağına dönük araştırma ilk uzanacağı nokta AK Partidir. AK Partinin yönetim kadrolarıdır daha doğru ifadeyle. Bunu da kendileri bildiği için özellikle çeşitli bahanelere sığınıyorlar.
SSK’yla ilgili meseleye gelince, Sayın Genel Başkanımız dün söyledi. 2 milyar lira benim dönemimde dedi yuvarlıyorum rakamları, 20 milyar lirada sizin döneminizde 21 milyar. 10 katı artmış. Yani şimdi Çalışma Bakanından beklenen şey, bu 20 milyar lira açık yok, 21 milyar lira açık yok demesiydi onu diyemiyor çünkü rakamlar meydanda. 15 yılda bu açığı kapatamamışlar, büyütmüşler 10 katına çıkarmışlar. Şimdi diyorlar ki, bunun sorumlusu Kılıçdaroğlu’nun Genel Müdürlük dönemidir. Yani yakında çıkar derlerse ki, Roma’yı da Kemal Kılıçdaroğlu yaktı. Kimse şaşırmasın. Maalesef böyle bir iktidarla karşı karşıyayız.
Teşekkür ediyoruz arkadaşlar.
Kaynak: chp.org.tr