CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI MUHARREM ERKEK'TEN YARGI REFORMU STRATEJİSİ AÇIKLAMASI…
CHP Hukuk Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in Yargı Reformu Stratejisi hakkındaki Basın Açıklaması şöyle:
30 Mayıs günü Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda açıklanan yargı reformu için söylenecek en temel şey şudur: Dağ fare doğurdu. OHAL koşullarında, 16 Nisan 2017 referandumunda yapılan suiistimalci anayasa değişikliği ile yok edilen kuvvetler ayrılığı yeniden kurulmadan, Anayasa ile yargıç güvencesi sağlanmadan, Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin seçimi düzenlenmeden, Adalet Bakanı ile Müsteşarı HSK’dan çıkarılmadan yapılmaya çalışılan faaliyete yargı reformu değil, makyaj denir ve unutulmasın ki adalete güven “makyajla” sağlanamaz.
Ülke olarak, yargıda reform paketlerine dair yakın zaman siyasi tarihimizde epey tecrübe edindik. İlki 2009, ikincisi ise 2015 yılında olmak üzere, iki kez daha yargı reformu strateji belgesi hazırlanmıştı. Geçen bunca yıla rağmen hala aynı başlıklarda reform yapma ihtiyacı duyuluyorsa, bu belgelerin suya yazılmış dileklerden ibaret olduğu anlaşılacaktır. 2019 tarihli belgenin farklı olacağını düşünmek hayalperestlik olur. Kaldı ki açıklanan belgenin en temel niteliği fazlasıyla soyut olmasıdır. Yasal düzenlemeler ve bunların yöntemleri tam anlamıyla belirtilmemiştir. Anayasa değişikliği olacak mı? Bahsedilen faaliyetleri sağlayacak yasa değişikliklerinin içerikleri ne olacak? Bunlara yanıt vermeyen strateji belgesi aksaktır.
Belgede öne çıkan başlıklar şunlardır: “Hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, sistemin şeffaflığının artırılması, yargısal süreçlerin basitleştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, savunma hakkının güçlendirilmesi ve makul sürede yargılanma hakkının daha etkin korunması.” Demek ki adalete dair en temel ilkelerin eksikliği, bizzat iktidar sahiplerince kabul edilmiş. Peki, insan sormaz mı 17 yıldır kim iktidarda? Bunlar neden sağlanmadı?
Belgenin kapsamlı incelemesi süreç içerisinde yapılacaktır. Ancak “kara mizah” örneği olabilecek kimi noktalara değinmezsek haksızlık olur. İktidarın son 16 yılda basın ve ifade özgürlüğü konusunda somut adımlar attığını ileri süren belgede, Türkiye’nin Sınır Tanımayan Gazeteciler Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 157’nci sırada yer almasından bahsedilmemiştir. Osman Kavala 577 gündür tutuklu olduğu ve iddianamesinin ancak Şubat ayında tamamlandığı ülkemizde hazırlanan reform belgesinde “tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğu” vurgulanmaktadır.
Reform strateji belgesini boşa düşüren en önemli ifade ise OHAL’e ilişkindir. Belgede OHAL dönemiyle ilgili şunlar yazmaktadır: “Başta Anayasa olmak üzere uluslararası yükümlülüklerden kaynaklanan ‘zorunluluk’ ve ‘orantılılık’ kriterlerine hassasiyetle uyulmuştur.” İçinde adalet olan belgede yalan olmaz! Bu belgede yalan var. KHK ile yargılanmadan işlerine son verilen akademisyenler hangi orantılılıkla açıklanacaktır? Yandaşların atamalar, tayinler, terfiler ve hatta Bakanlıkla ödüllendirildiği süreçte, suçun şahsiliğinin yok edilerek yaşamları karartılan insanlar hangi zorunluluğun sonucudur? Askeri okulların kapatılması, tarihimizden miras kalan kurumların lağvedilmesi gibi OHAL’in süresini aşan kalıcı düzenlemeler hangi hukuka göre yapıldı? OHAL’in ilân edilme gerekçesiyle hiçbir ilgisi olmayan, kış lastiğinin dahi içine konulduğu düzenlemelerle açıkça Anayasa çiğnenmişken, hangi hassasiyetten bahsedilmektedir? Ortalama bir demokratik hukuk devletinde OHAL’de seçim yapılır mı? Anayasa değiştirilir mi? Türkiye’de AK Parti OHAL’de hem seçim yaptı hem de Anayasa değişikliği!
Belgede, 2015 yılında uygulanmaya başlanan İkinci Yargı Reformu Stratejisi’nde yaşanan gelişmeler 30 maddede sıralanmaya çalışılmıştır. Ancak yalnızca personel sayısı ve bütçeye dair birkaç rakam iyileşme olarak sunulmuş, bunun haricinde düzenlemelerin sadece başlıkları belirtilmiştir. Örneğin, şu rakamlar belgede neden yazmamaktadır? Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, 2011 yılında 8 milyon 227 bin 710 olan şüpheli sayısı, 2018 yılının sonunda 13 milyon 180 bin 991’e çıkmıştır. 2018’de soruşturmaya uğrayan yurttaşlar, erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturmaktadır.
Yargı Reformu Stratejisi’nin hazırlık sürecine dair bölümde şunlar yazmaktadır: “Hazırlık sürecinde katılımcılık, fonksiyonel bir yaklaşımla sağlanmıştır. Amaç, hedef ve faaliyetler, ilgili kurum/ kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ve katkılarıyla hazırlanmıştır… Hâkim, savcı, avukatlar ve bakanlık çalışanlarının, yüksek mahkemelerin, hukuk fakültelerinin, sivil toplum örgütlerinin, Türkiye Barolar Birliği ve baroların, ilgili kurum ve kuruluşlar ile gazeteci, yazar, akademisyen ve vatandaşların görüşleri alınmıştır.” Oysa bu süreçte Partimizden hiçbir biçimde görüş alınmamıştır. Kaldı ki kadın örgütleri, baroların kadın çalışmaları yapan birimleri, aile hukukunda arabuluculuğa, kadın hakları açısından karşı çıkmaktadır. Bu örgütlerin görüşlerine başvurulmuş mudur? Paydaşların görüşlerinin alınmadığı belge ancak topal ördektir.
Sav ve savunmanın, yani silahların eşitliğinin sağlanmadığı, avukatların tutuklanmasına, duruşma salonlarından atılmasına çözüm getirmeyen bir strateji belgesinde, avukata yeşil pasaport verilmesinin alkışlanacak hiçbir yanı yoktur! Avukatlara yeşil pasaport verilecekse, TBMM İçişleri Komisyonu’nda bu konuda teklifimiz bekliyor. İstenirse derhal verilebilir.
Benzerini daha önce yaşadığımız bir olay dün tekrarlandı. Bildiğiniz gibi, ülkemizde tutuklu bir NASA çalışanı, Trump’ın bir telefonuyla serbest bırakıldı ve kendisi de Erdoğan’a bunun için teşekkür etti. Unutulmasın ki yargı reformu, yargı bağımsızlığı olmadan konuşulamaz!
Yargı reformunun yapılacağı yer neresi? Kuvvetler ayrılığının yok edilmesinin, tek adam iradesinin somutlaştığı Saray mı, halk iradesinin temsil edildiği TBMM mi? Eğer yüzde 30'lara kadar düşmüş yargıya güven yeniden tesis edilecekse; gazetecilere saldıranların serbest bırakıldığı, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na linç girişiminde bulunanların ellerinin öpüldüğü, Kadri Gürsel gibi tek işi gazetecilik olan birinin ellerinin ise kelepçelendiği yargı sistemi düzeltilecekse, eteğin boyuna ya da talimat almak için birilerinin ağzına bakan tipteki yargıçlar temizlenecekse, yüksek yargının başındakiler çay toplamayacak, yürütmenin önünde ilikleyecek düğme aramayacaksa, kadınlar yargıda en az erkekler kadar korunacaksa, adaleti tecelli ettirecek bir sistem kurulacaksa, yargısal faaliyetler yürütmenin sarayında yapılmayacaksa, AK Partili yöneticiler ve yakınları yargıya atanmayacaksa, sav ve savunma eşit olacaksa, nitelikli ve o oranda hızlı yargılama süreçleri kurulabilecekse, basın ve ifade özgürlüğü korunacaksa bir reformdan bahsedilebilir. Bu nedenlerle açıklanan paket bir reform paketi değildir. Eğer iktidar sahipleri samimilerse demokratik hukuk devletini tesis etmek için yapılacak yargı reformuna kuvvetler ayrılığı tesis edilerek başlanmalı.
Tekrar belirtmekte yarar var: Paydaşlarla görüşülerek 8-9 ayda hazırlandığı söylenen strateji belgesinde, Türkiye'de en fazla ikinci oyu almış, Genel Başkanı Adalet Yürüyüşü yapmış, hukuk mücadelesi veren, onlarca önerisi olan Partimizden hiçbir kişi ve kurum görüş almamıştır.
Bu reform strateji belgesi, kanser hastasını aspirin ile tedavi etmeye çalışmaktadır.
Saygılarımla.”
Kaynak: chp.org.tr