CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU BURSA’DA, "ZİRAAT ODALARI, STK’LAR, MUSTAFAKEMALPAŞA-KARACABEY İLÇELERİ MUHTAR VE AZALAR TOPLANTISI"NDA KONUŞTU
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu referandum Türkiye’nin kaderini belirleyecek. “Hayır” çıktığı an bütün dünya şunu bilecektir: Bütün baskılara rağmen, devletin bütün imkanları kullanılmasına rağmen Türk halkı gitti demokrasiye sahip çıktı, ‘biz tek adam rejimi istemiyoruz’ dedi, bu anlam çıkacaktır. Bütün dünyada Türkiye’nin itibarı artacak, bütün dünya Türk halkına saygı gösterecektir. Hangi partiden olursa olsun, bütün vatandaşlarımın sandığa giderken düşünmesi lazım, bu bir parti seçimi değil, bu bir kişi seçimi değil, bu bir demokrasi seçimi. Tek adam rejimi mi, parlamenter demokratik rejimi mi?” dedi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bursa’da “Ziraat Odaları, STK’lar, Mustafakemalpaşa-Karacabey İlçeleri Muhtarlar Ve Azalar Toplantısı”nda yaptığı konuşma şöyle:
Efendim hepinize afiyet olsun. Güzel bir sabah, sizlerle beraber olmaktan onur ve kıvanç duyduğumu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Hepiniz hoşgeldiniz, hepiniz şeref verdiniz.
Muhtar arkadaşlarımın aslında demokrasinin temel taşı olduğunu çok iyi bilirim. En saf, en güzel seçimler muhtarlık seçimleridir. Aday çıkar ben mahallenin, ben köyün muhtarıyım der ve vatandaş gelir doğrudan doğruya muhtarını seçer. Milletvekili seçimleri öyle değil. Sizin önünüze bir liste gelir bu listeye oy vereceksin der. Yani milletin vekilini millet seçmez. Sadece listeyi seçer. Ama muhtarı doğrudan doğruya milletin kendisi seçer. O nedenle demokrasinin vazgeçilmez unsurudur muhtarlar ve muhtarlık seçimleri. Muhtarların çok sorunu olduğunu da biliyorum. Bu sorunların giderilmesi gerektiğini de biliyorum. Çok sayıda milletvekilimiz bu konuda kanun teklifleri verdi, onu da çok iyi biliyorum. Bu kanun tekliflerinin büyük bir kısmının iktidar tarafından reddedildiğini de biliyorum. Geçen gün diyorlar ki, muhtarların sorununu çözeceğiz, sosyal güvenlik primlerini ödeyeceğiz. Yeni mi aklınıza geldi? 15 yıldır iktidarsınız siz bunu getirdiniz de reddeden mi oldu? Biz bu teklifi yapınca neden reddettiniz? Dolayısıyla hepimizin oturup düşünmesi lazım. Seçimden seçime veya referandumdan referanduma değil, ülkenin geleceği konusunda hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım.
CUMHURBAŞKANI SEÇİLEN KİŞİ 80 MİLYONU TEMSİL ETMEK ZORUNDADIR
Bir anayasa değişikliğine gidiyoruz. Bu anayasa değişikliğinin hiçbir partiyle ilgisi yok. Bu anayasa değişikliğinin hiçbir kişiyle de ilgisi yok. Bu anayasa değişikliği Türkiye’nin kaderini belirleyecek. Bir rejim değişikliği yapıyoruz. Altını bir daha çizerek söylüyorum bir rejim değişikliği yapıyoruz. Demokratik parlamenter sistemden tek adam rejimine geçiyoruz. Soru şu; demokratik parlamenter sistemden niye vazgeçiyoruz? Tek adam rejimini neden istiyoruz? Bir Allah’ın kulu çıkıp tek adam rejimini şunun için istiyoruz diye bize anlatmadı, bize izah etmedi, gerekçelerini söylemedi. Söylenen gerekçeler ne? Çift başlılık var onu engelliyoruz, onu bitiriyoruz, çift başlılık olmayacak. Tam tersine gelen modelde çift başlılık var. Başkan hem partisinin Genel Başkanı olacak, hem Cumhurbaşkanı olacak. Nasıl olacak? Bir kişide iki şapka nasıl olacak? Ve meclise gidecek ben tarafsızım diye yemin edecek. Nasıl tarafsız olacak? Ben tarafsız olamam, Binali Bey tarafsız olamaz, Devlet Bey tarafsız olamaz, hiçbir partinin Genel Başkanı tarafsız olamaz. Bizim anayasa yeminlerimizde de zaten tarafsızlık diye bir madde yoktur. Onu sadece Cumhurbaşkanı ant içer. Der ki ben tarafsız davranacağıma dair namusum ve şerefim üzerine ant içerim der. Peki bir partinin Genel Başkanı nasıl tarafsız olacak? Bu soruyu hepinizin kendinize sorması lazım. Belki şu soru aklınıza gelebilir. Cumhurbaşkanlığı neden tarafsız? Çok mu önemli Cumhurbaşkanının tarafsız olması ve neden cumhuriyetin kuruluşundan buyana hep tarafsız oldu Cumhurbaşkanları?
Nedeni şu; Cumhurbaşkanlığı makamı 80 milyonu temsil eder. Cumhurbaşkanı seçilen kişi 80 milyonu temsil etmek zorundadır. Çünkü Cumhurbaşkanı arabasında Türk bayrağı taşıyan 3 kişiden birisidir. Cumhurbaşkanı, vali ve büyükelçi. Ben taşıyamam, Başbakan da taşıyamaz, bakanlar da taşıyamaz, kaymakamlar da taşıyamaz. Dolayısıyla 80 milyonu temsil eden bir makam hepimizin ortak değeridir. Şimdi bu ortak değeri yok ediyoruz. Rejimi değiştirerek yok ediyoruz. Diyoruz ki, bundan sonra Cumhurbaşkanlığı makamı aynı zamanda bir partinin de Genel Başkanı olacak. O zaman 80 milyonu değil, daha az sayıdaki kişiye kendisine oy veren partinin mensuplarının Başkanı olacaktır.
REJİMİ OYLUYORUZ, DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMİ Mİ SAVUNACAĞIZ, TEK ADAM REJİMİNİ Mİ?
Bu içinize siniyor mu, sinmiyor mu? Bunun bir partiyle ilgisi yok. Bu rejimle ilgili bir olaydır. Peki, bir partinin Genel Başkanı olsun diyebilirsiniz ne olacak, Cumhurbaşkanı da bir partinin Genel Başkanı olsun. Ne olur Cumhurbaşkanı partinin Genel Başkanı olursa? Şu olur; partinin Genel Başkanı hakim tayin edecek. Partinin Genel Başkanı hakim tayin etsin mi, etmesin mi? Beni düşünün, diyelim ki ben bir partinin Genel Başkanıyım bir hakim tayin ettim. Başka bir partinin üyesi olan vatandaşın da o mahkemeye davası düştü. O vatandaş o hakime güvenir mi? Güvenmez. Ben olsam ben de güvenmem. Bir partinin Genel Başkanının tayin ettiği hakime, bir başka partinin üyesi davası düştüğünde güvenmez. Bunu falan adam tayin etti bu hakim adalet dağıtmaz, tarafsız değil der. Veya bunu da bırakalım bir tarafa, iki takım maç yapıyor diyelim, hakem var. Hakemin tarafsız olmasını isteriz değil mi? İki takım arasında tarafsız olacak. Hakem taraflı olursa o maç adil bir maç olur mu? Olmaz. Neresinden bakılırsa adalet yara alır neresinden bakılırsa. Bu çerçevede hepimizin sandığa giderken düşünmesi lazım. Rejim deşiyor. Nasıl değişiyor? Kendileri anlatıyorlar, Sayın Cumhurbaşkanının danışmanı açıklama yapıyor, halk kendi devletini kurmak için adım atıyor diyor. 16 Nisan’da sandığa gidecek halk, kendi devletini kuracak. Biz 23 Nisan 1920’de ne yaptık? Biz 29 Ekim 1923’te ne yaptık? Kendi devletimizi kurduk, cumhuriyeti ilan ettik. Ne demek 16 Nisan’da yeni bir devlet kuracağız? Kimin devleti olacak bu devlet? Tarihimizi niye inkar ediyoruz? Buranın adı ne? Mustafakemalpaşa. Değiştirecek miyiz şimdi burayı? Yeni bir rejim mi kuruyoruz biz, yeni bir anlayış mı getiriyoruz? Her vatandaşımın, her muhtarın, her esnafın, her çiftçinin tarihe karşı, çocuklarına karşı, bayrağına karşı sorumluluğu var. Bir daha söylüyorum, her muhtarın, her çiftçinin, her esnafın, her sanayicinin, her emeklinin tarihe ve çocuklarına karşı sorumluluğu var. Biz rejimi değiştiremeyiz.
Cumhuriyeti kurduğumuz zaman bütün İslam dünyasına örnek olduk. Herkes cumhuriyete geçti. Çok partili hayatla birlikte demokrasiye geçtik. Bütün dünya bizimle övündü, onlar da demokrasiye geçmeye başladılar. Şimdi biz demokrasiyi askıya alalım, parlamenter rejimi askıya alalım, ne yapalım? Tek adam rejimi getirelim. Niye tek adam rejimi? Neden? 80 milyonun aklı yok mu? Ortak akıl yok mu? Akıl akıldan üstündür demedik mi? Niye bunlardan vazgeçiyoruz? Hangi gerekçeyle vazgeçiyoruz? Olayı sanki 16’sında bir seçim olacak, partiler arasında bir yarışmış gibi gösteriyorlar. Yok böyle bir şey. Bir seçim değil, bir rejimi oyluyoruz biz. Demokratik parlamenter sistemi mi savunacağız, tek adam rejimini mi savunacağız? Biz bunu oyluyoruz ve bunun üzerinde bütün düşüncelerimizi yoğunlaştırıyoruz.
MECLİS, DİŞLERİ SÖKÜLMÜŞ BİR ASLAN GİBİ ORADA KALACAK
İlanlar var, görüyorsunuz yer gök ilan dolu. Parlamenter sistem güçlenecek, TBMM güçlenecek. Allah aşkına meclis nasıl güçleniyor? Bu önerilen tek adam rejiminde meclis nasıl güçleniyor? Bir bakanlık dahi kuramıyor. Bakanlıkların kurulmasına bir kişi karar verecek, bir kişi! Kaç bakanlığın olacağına bir kişi karar verecek. Kaç başkan yardımcısı olacağına bir kişi karar verecek. Bunu şimdi kim yapıyor? TBMM. Niye bu yetkiyi meclisin elinden alıyorsun, hangi gerekçeyle alıyorsun? 80 milyonun iradesini temsil eden TBMM’den bu yetkiyi neden alıyorsun? Öyle yetki alınıyor ki, bir milletvekili çıkıp bir sözlü soru dahi soramayacak sözlü soru. Diyelim Mustafakemalpaşa’nın bir derdi var yıllardır çözülmüyor, muhtar arkadaşım da açtı telefonu dedi ki Bursa milletvekiline, ya böyle bir dert var bu 10 senedir çözülmedi, 3 senedir çözülmedi, 2 senedir çözülmedi, 6 aydır çözülmedi çık bunu Allah aşkına meclis kürsüsünde bir bakana sor milletvekili olarak. Milletvekili çıkar kürsüye, bugünkü anayasa düzenine göre, çıkar kürsüye ve bu soruyu bakana sorar. Bakan bu sorunun cevabını meclis kürsüsüne çıkıp vermek zorundadır. Yeni rejimde, tek adam rejiminde? Bu soruyu asla bir milletvekili soramayacak ve asla bakan da meclis kürsüsüne gelip bu sorunun cevabını vermeyecek. Bunun adı meclisin güçlendirilmesi mi? Nedir bunun adı? Ama ilanlara bakın, bütün ilanlara bakın meclis güçleniyor. Nasıl güçleniyor? Yetkileri elinden alınmış, dişleri sökülmüş bir aslan gibi orada kalacak. Bunun adı da meclis güçleniyor olacak. Yanlış ilanlarla, yanlış söylemlerle toplumu kandırmaya çalışıyorlar.
BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TÜRKİYE’NİN HANGİ DERDİNİ ÇÖZÜYOR?
Biz de meydan meydan, sokak sokak, cadde cadde Anadolu’yu geziyoruz, Türkiye’yi geziyoruz. Ben geziyorum, arkadaşlarım geziyor, eski bakanlarımız var geziyor, milletvekillerimiz var geziyor, il başkanları, ilçe başkanları, sivil toplum örgütleri, diğer partilerin pek çok yöneticileri geziyorlar ve diyorlar ki, rejim değişikliğine gerek yoktur. Biz rejimimizi kurduk, tarihsel koşullara göre kurduk, acıyla kurduk, kanla kurduk, gözyaşıyla kurduk neden rejimi değiştirelim. Bunun üzerinde hepimizin düşünmesi gerekiyor. Elimizi vicdanımıza koyup düşünmemiz gerekiyor.
MEMLEKETE İSTİKRAR GETİRDİNİZ DE KARŞI ÇIKAN MI OLDU?
Değerli arkadaşlarım, şu soruyu da kendimize soralım. Bu anayasa değişikliği Türkiye’nin hangi derdini çözüyor? Bir Allah’ın kulu çıkıp desin ki bu anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin şu sorununu çözeceğim. Hangi sorunu? İşsizliği mi çözüyor, terörü mü sonlandırıyor, Türkiye’ye itibar mı kazandırıyor, hangi sorununu çözecek Türkiye’nin? Çiftçinin sorununu mu çözecek, mazotun fiyatını mı düşürecek, gübrenin fiyatını mı düşürecek, ne yapacak bu? Neden bu anayasa değişikliği geliyor? Efendim bu anayasa değişikliğiyle ekonomide istikrar gelecek. Bir madde göstersinler okusunlar, ben de o maddeyi okuyayım, topu topu 18 madde, ben de okuyayım bakayım ki, evet bu maddeyle istikrar gelecek diyeyim. Hangi madde? Bunu diyemiyorlar. Neden diyemiyorlar? Çünkü şu sorunun cevabını veremiyorlar. 15 yıldır iktidardasınız siz memlekete istikrarı getirdiniz de karşı çıkan mı oldu? 15 yıldır iktidardasınız siz terörü bitirdiniz de karşı çıkan mı oldu? Ne istedinizse yaptınız, arzu ettiğiniz kanunu çıkardınız, arzu ettiğiniz kararı aldınız. Memleketin içinde bulunduğu hale bakın. Kim engel oldu size? Hiç kimse. O zaman neden bu anayasa değişikliği, niye geliyor?
Bakanlıkların kurulmasına karar verecek, başkan sayısına karar verecek, devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün kararları alabilecek. Ne demek devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün kararları almak ne demek? Devlette müsteşar olmanın nitelikleri, devlette vali olmanın nitelikleri, devlette müftü olmanın nitelikleri, devlette komutan olmanın nitelikleri, devlette emniyet müdürü olmanın niteliklerini bir kişi belirleyecek. Peki bugünkü demokratik rejime göre bunu kim belirliyor? Bunu TBMM belirliyor. Kanun gelir, İçişleri Bakanlığının kanunu gelir, bakanlığın görevleri vardır, bakanın görevleri vardır, müsteşarın görevleri vardır, genel müdürlerin görevleri vardır, daire başkanlarının, şube müdürlerinin görevleri vardır. Hepsinin görevini TBMM belirler. Atamayı kim yapar? Hükümet yapar, ama kanunda öngörülen şartlara uygun olmak kaydıyla. Yani Milli Eğitim Bakanlığına, Milli Savunma Bakanlığına, Adalet Bakanlığına, Enerji Bakanlığına bir müsteşar atayacaksanız en az 12 yıl devlette çalışması lazım, üst düzey görev yapması lazım, üniversite mezunu olması lazım. Çünkü TBMM bu şartları ortaya koymuştur.
TEK ADAM REJİMİ HER ŞEYE YETKİLİ, İSTEDİĞİN KİŞİYİ İSTEDİĞİN YERE ATA
Peki, tek adam rejiminde? Bütün bunların tamamını bir kişi belirleyecek. İlkokul mezunu amcasının oğlunu getirip devlete müsteşar yapabilir. Engel? Engel yok anayasa izin veriyor. Daire Başkanı, yeğenini getirip yapabilir. Büyükelçi, teyzesinin oğlunu yapabilir. Engel? Engel yok. Üniversite mezunu, hiç gerek yok. Takdir tamamen ona ait. Bu ne demektir? Devlette liyakat sisteminin çökmesi demektir. İşi ehline veriniz diyor bizim kutsal kitabımız Kuranı Kerim, işi ehline veriniz. Devlet yönetiminde de işi ehline verme kuralı vardır. Ben maliye eğitimi gördüm, ben gidip de ameliyathanede ameliyat yapamam. Kime vereceğiz o işi? Yeni asistan olmuş birisine de değil, cerraha vereceğiz, ameliyat yapacak. Göz ameliyatı yapan birisi kalp damar ameliyatı yapamaz, bypass ameliyatı yapamaz. İşi ehline vereceğiz. Şimdi biz işi ehline vermeyi bir kişiye bırakıyoruz. Sen istediğin kişiyi istediğin yere ata. Tek adam rejimi her şeye yetkili. Doğru mudur, yanlış mıdır bunun üzerinde oturup düşünmek lazım. Sizler muhtarsınız, bulunduğunuz bölgenin kanaat önderisiniz, toplumu aydınlatmak zorundasınız. Benim sorumluluğum var, sizin de sorumluluğunuz var. Bu ülke sadece benim ülkem değil ki, hepimizin ülkesi. Bu bayrak sadece benim bayrağım değil ki, hepimizin bayrağı. Bu bayrağın altında hepimiz huzur içinde yaşamak istiyoruz, güvenlik içinde yaşamak istiyoruz. Anayasalar neden önemli? Anayasaların önemi hukukun üstünlüğünü kural haline getirmesidir. Ne demek hukukun üstünlüğü? Hukukun üstünlüğü şu; devletin gücüne karşın vatandaşın haklarını korumaktır. Anayasanın özelliği odur. Can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Şimdi siz can ve mal güvenliğini sağlayacak bütün kuralları bir kişiye veriyorsunuz. Sanayici niye yatırım yapsın? Yarın o bir kişi karar alır bütün malvarlığına el koyar. Mahkemeye gidecek hakkını aramak için. Hakimi kim tayin ediyor? Yine o kişi tayin ediyor. Hakim adalet mi dağıtacak ona mı bakacak? Ona bakacaktır, kendisini tayin eden adama bakacaktır. Bunların üzerinde hepimizin ayrıntılı düşünmesi lazım, birlikte düşünmemiz lazım.
BİR TEK KONULARI VAR, KEMAL KILIÇDAROĞLU!
Ben bunları her gittiğim yerde anlatıyorum. Meydanlara çıkıyorlar, onlar da konuşuyorlar ben de dinliyorum, arkadaşlarım da dinliyorlar. Konu anayasa, anayasa değişikliği. Onların konusu ne? Bir tek konuları var Kemal Kılıçdaroğlu. Tek konuları bu, benim. Arkadaşlarıma dedim, ya arkadaşlar bu 18 maddenin içinde belki benim atladığım bir şey olur, benimle ilgili gerçekten bir madde var mı, bir de siz bakın bakalım. Var mı böyle bir şey? Yok diyorlar. Ama benim gördüğüm kadar madde bir; Kemal Kılıçdaroğlu. Madde iki; Kemal Kılıçdaroğlu. Madde üç; Kemal Kılıçdaroğlu, geliyor geliyor madde 18; Kemal Kılıçdaroğlu. Ya Kemal Kılıçdaroğlu size ne yaptı? Devletin uçaklarını kullanmıyor, devletin arabalarını kullanmıyor, devletin forsunu kullanmıyor, devletin paralarını kullanmıyor, devletin imkanlarını kullanmıyor, devletin valisini, kaymakamını kullanmıyor, baskı aracı yapmıyor hiçbirisine. Kemal Kılıçdaroğlu ne yapıyor? Meydanlara çıkıyor, 18 maddenin bu memleket için nasıl bir felaket getireceğini anlatıyor, bunu yapıyor. Doğruyu söylemiyor diyorlar. Sana büyük bir fırsat veriyorum, bütün televizyonlar senin emrinde. Sabah konuşuyorsun veriyor, akşam konuşuyorsun veriyor, öğle konuşuyorsun veriyor, 3 kişi peş peşe sıralanmışlar hep konuşmalarında bütün televizyonlar veriyor. Daha ne istiyorsun arkadaş? Bütün imkanların var. Ben de sana medeni bir insan gibi çağrıda bulunuyorum, mademki ben doğruları söylemiyorum, alırsın 18 maddeyi dersin ki ben çağrı yapmadan, “Ey Kılıçdaroğlu kaçma gel bakalım şu televizyonun önüne gel bakayım, benim yanıma gel bakayım, ben sana bunun dersini vereyim çık karşıma…” Demesi lazım değil mi? Sen doğruları söylemiyorsun demesi lazım. Diyor mu? Diyemiyor. Ben de biliyorum diyemez. Diyemiyor. Sen elinde fırsat varken 18 maddede gel beni mahcup et, ben de mahcup olayım, özür dileyeyim senden. Ama bunu yapmıyorlar, gelmiyorlar, karşıma çıkmıyorlar.
ÜÇÜNÜZ DEĞİL, İSTERSENİZ 33 KİŞİ GELİN!
Mustafakemalpaşa’dan Ankara’daki o beylere hodri meydan diyorum hodri meydan! Yüreğiniz varsa, cesaretiniz varsa, bilginiz varsa, sadece üçünüz değil isterseniz 33 kişi gelin tek başıma geleceğim.
Devletin televizyonları emirlerinde, arabaları emirlerinde, uçakları emirlerinde, paraları emirlerinde saltanat içinde geziyorlar, her türlü imkanı kullanıyorlar. Ya biz devletin parasını kullanmıyoruz, arabasını kullanmıyoruz, uçaklarını kullanmıyoruz, imkanlarını kullanmıyoruz. Onlar bütün o imkanlara güveniyorlar biz sadece Allah’ımıza ve milletimize güveniyoruz.
ANAYASALAR BİR KİŞİNİN HIRSINA, BİR KİŞİNİN BEKLENTİLERİNE UYGUN YAPILMAZ
Emin olun bunları anlatırken sıkılıyorum. Siz vatandaşın önüne çıkıp 18 maddeye neden vatandaş evet desin onu anlatacaksınız. Sevgili vatandaşlarım diyeceksiniz bak, madde birle bunu getirdik, madde ikiyle şunu getirdik. Ne kadar güzel Türkiye’de demokrasi olacak, Türkiye’de daha iyi imkanlar olacak, Türkiye’nin saygınlığı artacak anlatacaksınız. Vatandaşa niçin evet demesi gerektiğini söyleyeceksiniz. Anlatamıyorlar. Anlatamazlar, yok böyle bir şey! Bir kişinin hırsına, bir kişinin beklentilerine uygun anayasalar yapılmaz, Türkiye felakete sürüklenir. Yazıktır, günahtır. Çocuklarımıza yazıktır, vatanımıza yazıktır, geleceğimize yazıktır. Biz bunları söylüyoruz. Her yerde söylemeye de devam edeceğiz. Birlikte mücadele? Birlikte mücadele edeceğiz.
BİR PARTİ DEVLETİ KURMAK İSTİYORLAR
Tarafsızlık üzerine yemin eden ben değilim. Yok benim yeminimde TBMM’de tarafsızlık üzerine yemin. Binali Bey’in de yok, Devlet Bey’in de yok, hiçbir milletvekilinin yok. Ama bir kişi kalkıp tarafsızlık üzerine yemin ederse sözünü tutmak zorundadır, tarafsız davranmak zorundadır, ahlaklı davranmak zorundadır. Siz kalkıyorsunuz rejimi değiştiriyorsunuz, millete gerekçesini de anlatmıyorsunuz. Niye anlatmıyorsunuz? Hangi gerekçeyle anlatmıyorsunuz? Bir parti devleti kurmak istiyorlar. Demokratik bir devlet değil, bir parti devleti kurmak istiyorlar. Başkan partili, başkan yardımcıları partili, bakanlar partili, valiler partili, kaymakamlar partili, hakimler partili, savcılar partili, komutanlar partili, emniyet müdürleri partili. Çünkü hepsini partinin Genel Başkanı tayin edecek. Bir parti devleti 21.yüzyılda ne tür felaketlere yol açar? Öyle uzağa gitmeye gerek yok buyurun Saddam’a bakın Irak’a ne oldu? Esad’a bakın İran’a ne oldu? Kaddafi’ye bakın ne oldu? Çavuşesku’ya bakın ne oldu? Hepsinde tek adam rejimi vardı. Hepsinde acı, kan ve gözyaşı oldu. İnsanlar ağır bedeller ödediler.
BU REFERANDUM TÜRKİYE’NİN KADERİNİ BELİRLEYECEK
Şimdi tutturmuşlar efendim evet çıksın Suriyelilere de vatandaşlık vereceğiz. Kabul ediyor musunuz? Suriyelinin oğlu üniversite sınavlarına girmez, doğrudan gider kaydını yaptırır. Esnaf dükkan açar bizim esnaf vergi öder, onların esnafı vergi ödemez. Evet, Türkiye’nin gerçeğidir bunlar. Bizim vatandaş hastalanır hastaneye gider para öder, Suriyeli gider para ödemez. Bugüne kadar kaç lira ödedik? 25 milyar dolar! Övünüyorlar 25 milyar dolar ödedik diye. Hepimize görev düşüyor hepimize, ben size yapacaklarını söylüyorum, onlar diyorlar bunu yapacağız. İstemiyorsanız gideceksiniz hayırlı bir iş yapacaksınız bu kadar basit. Ne demek hayırlı iş siz de biliyorsunuz ben de biliyorum. Bizim çocuğumuz El Bab’a gidecek şehit olacak, Suriyeli gençler Ankara’da volta atacak. Olur mu bu? Vicdan kabul eder mi, ahlak kabul eder mi, iman kabul eder mi? Biz bunları biliyoruz. Neden “Hayır” denmesi gerektiğini söylüyoruz. Vicdani olarak da ahlaki olarak da “Hayır” denmesi lazım buna. Bunları yapmadığımız takdirde görevimizi yapmamış oluruz.
Bu referandum Türkiye’nin kaderini belirleyecek. “Hayır” çıkmasının anlamı vardır. “Hayır” çıktığı an bütün dünya şunu bilecektir, bütün baskılara rağmen, devletin bütün imkanları kullanılmasına rağmen Türk halkı gitti demokrasiye sahip çıktı, “Hayır” biz tek adam rejimi istemiyoruz dedi. Bu anlam çıkacaktır. Bütün dünyada Türkiye’nin itibarı artacaktır. Bütün dünya Türk halkına saygı gösterecektir. Evet, diyecekler bütün baskılara rağmen gittiler demokrasiden yana tercihlerini koydular. Hangi partiden olursa olsun, bütün vatandaşlarımın sandığa giderken düşünmesi lazım, bu bir parti seçimi değil, bu bir kişi seçimi değil, bu bir demokrasi seçimi. Tek adam rejimi mi, parlamenter demokratik rejimi mi? Bu tercihte bulunacağız. Bunu yapacağız. Bunun için zaten yola çıktık, bunun için mücadele ediyoruz.
DEMOKRASİYİ BIRAKIYORUZ, DARBE DÖNEMLERİNE ÖYKÜNÜYORUZ
Bakın size çok garip bir durumu anlatacağım, çok garip bir durum, nereye geldiğimizi anlatmak için bu yeni rejimde nereye bizi getirmek istediklerini anlatmak için. Diyelim ki Sayın Cumhurbaşkanı yurtdışına gitti, kim vekalet ediyor bugünkü parlamenter düzende? TBMM Başkanı. Neden? Çünkü TBMM Başkanı bir milletvekilidir, seçimle gelmiştir, tarafsızdır bütün parti gruplarına karşı ve TBMM’yi temsil eder. Cumhurbaşkanı olmadığı zaman o vekalet eder. Yeni modelde, tek adam rejiminde TBMM Başkanı asla vekalet edemeyecek. Kim vekalet edecek? Seçimle gelmeyen ve milletvekili olmayan birisi vekalet edecek. Soru şu, seçimle gelmeyen insanlar Türkiye’yi ne zaman yönetmişlerdir? Darbe dönemlerinde, Kenan Evren seçimle mi geldi? Şimdi biz demokrasiyi bırakıyoruz, darbe dönemlerine öykünüyoruz. Seçimle gelmeyen birisi nasıl Türk Milletini temsil edecek, Türkiye Cumhuriyetini temsil edecek seçimle gelmeyen birisi? Bu demokrasiden vazgeçmek demek değil midir? Çıksın desinler ki böyle bir şey yok anayasada, desinler bu değişiklikte böyle bir şey yok. Diyemiyorlar. Niye diyemiyorlar? Çünkü onları tek gündem maddesi var, Kemal Kılıçdaroğlu tek maddesi bu onların tek maddeleri.
KENDİLERİ İÇİN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ YAPIYORLAR, MALI GÖTÜRECEĞİZ KİMSE HESABINI SORMAYACAK
Değerli arkadaşlarım 600 milletvekiline çıkaracağız diyorlar sayıyı 600 milletvekili, niye 600 milletvekili? Niçin? 187 trilyona mal olacak. Mazotun fiyatını düşür veya çiftçiye teşvik ver 187 trilyonu, çiftçi memnun olsun, hiç değilse milyonlarca aile rahat eder. Niye 50 kişiye veriyorsun, hangi gerekçeyle 50 kişiye veriyorsun? Hem elinden yetkileri alıyorsun hem 50 kişi daha katıyorsun oraya, bu söylediğim 187 trilyona Başkanın seçeceği başkan yardımcıları ve bakanlar dahil değil, çünkü onların hiçbirisi milletvekili değil. Hiç birisi milletvekili olmayacak. Milletvekillerinden seçerse meclisten istifa etmek zorunda, ama onlar dokunulmazlık sahibi olacaklar. Ne kadar süre? Ömür boyu, altını çiziyorum ömür boyu dokunulmazlığa sahip olacaklar. Yani artık malı götürmek serbest arkadaşlar. Hani kul hakkı yemek haramdı? Hani kul hakkı yemek en büyük günahtı? Hani kul hakkı yiyeni Allah bile affetmiyordu? Kendileri için anayasa değişikliği yapıyorlar, malı götüreceğiz kimse hesabını sormayacak. Buna ne diyeceğiz? İnancımız da buna “Hayır” der, ahlakımızda buna “Hayır” der. Demokrasi kültürümüzde buna “Hayır” der. “Hayır” demenin ne kadar büyük hayırlar yarattığını hepimizin bilmesi lazım.
Ben söyledim öyle yetkiler veriyoruz ki Bakanlıkları kapatıyor, öyle yetkiler veriyoruz ki arzu ettiği zaman TBMM’yi feshediyor. Öyle yetkiler veriyoruz ki, bir kararnameyle muhtarlıkları da kaldırıyor. Evet, bu yetkileri de veriyoruz. Bu yetkiler verilsin bir şey olmaz muhtarlığa da gerek yoktur diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Olur mu böyle bir rezalet bizi millet seçti biz asla bunu kabul etmiyoruz diyorsanız gidip “Hayır” oyunu kullanacaksınız bu kadar basit. Bunun partilerle ilgisi var mı? Kişilerle de ilgisi yok. Bunun demokrasiyle ilgisi var.
Bakın güzel bir kızımız var burada saçları örgülü, bu kızımızın adı Türkiye aslında, bu kızımız diyor ki, “23 Nisan 1920’de TBMM kuruldu. O TBMM bana dünyanın hiçbir çocuğuna verilmeyen bir bayramı armağan etti bana” diyor ve “Bu TBMM Gazi Meclistir. Bu meclis Milli Kurtuluş Savaşını yöneten meclistir, bu Meclis Kıbrıs Barış Harekatını yöneten bir meclistir, bu meclis 15 Temmuz darbe girişimini savuşturan meclistir. Benim meclisime dokunmayın, benim geleceğime dokunmayın, benim demokrasime dokunmayın” diyor bu adı Türkiye olan kızımız. Doğruyu söylüyor, bunların geleceği için, çocuklarımızın geleceği için dokunmayacağız, dokundurtmamamız lazım.
SANDIĞA EVLATLARIMIZI, BAYRAĞIMIZI, VATANIMIZI, TARİHİMİZİ DÜŞÜNEREK GİDECEĞİZ
Bugünkü sistemin aksayan yönü var mı? Elbette var. Düzeltilmeli mi? Elbette düzeltilmeli. Seçim kanunu değişmeli, yüzde 10 seçim barajı kalkmalı, siyasi ahlak kanunu çıkmalı, parlamentoda iç tüzük ve yasalar değişmeli, daha demokratik standartlar gelmeli. Biz bunlara asla itiraz etmiyoruz, tamamının altına evet diyoruz, tamamıyla ilgili de kanun tekliflerimizi verdik. Ama Türkiye’yi 80 milyonu bir kişiye teslim etmek mümkün değildir. Madem Mustafakemalpaşa’dayız, bir adama verilen yetkinin doğuracağı riski tarihten örnek vererek sözlerimi bitireyim. Çanakkale’yi hepimiz biliyoruz, Çanakkale’nin önemini de hepimiz biliyoruz. “Çanakkale içinde aynalı çarşı” türküsünü de hepimiz biliyoruz. O türkü söylendiği zaman hepimizin gözlerinde yaşların biriktiğini de biz biliyoruz. Çünkü Çanakkale Savaşı 13-14 yaşlarındaki çocuklarımızı dahi şehit olarak verdiğimiz bir savaştır. O bir destandır aslında ve o destan sonucudur ki, 7 düvel geldi Çanakkale’yi geçemedi. Geçirtmedik Çanakkale’den. Bütün dünyaya bir destan verdik. Sonra ne oldu? Bir kişiye yetki verdiler, gitti bir anlaşmayı imzaladı bütün o gemiler 3 yıl sonra tek kurşun atmadan geldiler Marmara’da Dolmabahçe’nin önünde demirledirler ve İstanbul’u işgal ettiler ve dolayısıyla Çanakkale geçilmez destanını yazan bu millet bir kişinin iradesiyle başkenti işgal edilen bir millete dönüştü. Bir kişiye yetki verilmez arkadaşlar çünkü teklik Allah’a mahsustur başka kimseye mahsus değildir. Şimdi siz bir kişiye olağanüstü yetkiler veriyorsunuz asla doğru değil. 1 Mart Tezkeresini düşünün daha yakın bir tarih, 1 Mart Tezkeresinde hükümeti ikna etmişlerdi, Tezkere geldi TBMM’ye, Türkiye üzerinden yabancı bir devletin askerleri Irak’a savaşmaya gideceklerdi, TBMM buna izin vermedi. Şimdi bir kişiye yetki veriyoruz eğer o bir kişiyi kandırırsanız, satın alırsanız veya ikna ederseniz 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyetini birilerine teslim edebilirisiniz en geç 24 saat içinde. Çünkü en geç 24 saat içinde bütün valileri, komutanları, kaymakamları, askerleri, büyükelçileri, müsteşarları, genel müdürleri tamamını değiştirebilir ve bu yetkisi var. Bu anayasa değişikliğinin Türkiye için doğurduğu bütün tehlikelerin bir kısmını size anlatmaya çalıştım ve hepimiz yeniden oturup düşünmek zorundayız. Annelere hep seslendim yine sesleniyorum, siz çocuğunuzu freni olmayan bir otobüse bindirir misiniz? Freni olmayan ve nereye gittiği belli olmayan bir otobüse bir trene 80 milyonu bindiriyoruz. Yazıktır, günahtır.
İşin özeti, sandığa gideceğiz, düşünerek gideceğiz. Evlatlarımızı düşünerek, bayrağımızı düşünerek, vatanımızı düşünerek, tarihimizi düşünerek gideceğiz. Bir destan yazmak zorundayız, bir demokrasi destanı yazmak zorundayız. Bütün baskılara rağmen demokrasiye sahip çıkmak zorundayız, bütün baskıya rağmen TBMM’ye sahip çıkmak zorundayız. Bütün baskıya rağmen devlette liyakat esası olmalıdır, işi ehline teslim etmeliyiz düşüncesini egemen kılmalıyız. Bütün baskılara rağmen Bakanları bir kişi değil, Bakanları TBMM belirlemelidir demeliyiz. Bütün baskılara rağmen Başkanın kaç yardımcısı olacak bunu TBMM belirlemeli sadece Başkan değildir demeliyiz. Bütün baskılara rağmen Cumhurbaşkanı tarafsız olmalıdır, 80 milyonu temsil etmelidir, partisinin genel başkanlarını temsil etmemelidir demeliyiz ve bunun arkasında durmalıyız.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Hepimiz hep birlikte demokrasiye sahip çıkalım, demokrasi için mücadelemizi yapalım. Teşekkür ediyorum.
Kaynak: chp.org.tr