Av. Burak DİYARBAKIRLIOĞLU

Av. Burak DİYARBAKIRLIOĞLU

MEKÂNIN MÜLTECİLERİ, ZAMANIN MÜLTECİLERİ ve ŞİMDİCİLER

İnsanlar sadece bir ülkeden başka bir ülkeye kaçmak zorunda kalarak mülteci olmaz. Zamandan zamana da kaçarak veya geçişe zorlanarak da mülteci olur. Zamanların birbiri arasında da sınır ve egemenlik yarışı vardır. Hükümetler ülkelerinden/mekândan insanını kovabileceği gibi, içinde olduğu zamandan da insanını kovabilir. Bu çoğu zaman beşeri bir irade ile cereyan etmez. Hükümet politikalarıyla bu bilinç üretilir. Hükümetler, kişilerin içinde yaşadığı zamanı, geçmişin güzel hatıraları ile veya düşmanlıkları ile sınırlandırıp, vatandaşını şimdiki zamandan koparabilir.

Böylece insanın içinde olduğu zamanın idrakinde olma hakkı elinden alınır. İçinde aktığı zamanın getirdiği zorluk ve güzelliklere yabancılaşarak başka bir zamanda ruhen varlığını sürdürmeye başlayan insan, şimdiki zamanda olanı biteni umursamamaya başlar. Bu tavır zaman mültecisi tavrıdır. Bir zamanın egemenliğinden kopmuş, geçmiş zamanın zafer ve mağlubiyetleriyle inşa ettiği şahsi bir dünyada yaşamaya başlar.
Birleşmiş Milletler, (mekânsal) mülteciyi kendi mekânında/ülkesinde zulme uğrayacak kadar korkacağı bir sebeple başka bir ülkenin korumasından yararlanan kişi olarak tanımlar. Zaman mültecisi ise, içinde akan zamanın meselelerine direnmemesi için, başka bir zamanın korumasında kalmaya zorlanan kişi diye tanımlanabilir. Mekândan kovularak mülteci olabilen insan, mekânda kalıp zamandan da kovulabilir.
İnsanına geçmişin gururlu zamanlarını bir tarih bilinci olarak değil, aslında yaşamadığı bir zamana hamasetle sokan devlet mekanizması, sanal gerçeklik meydana getirip insanı içinde bulunduğu zamandan koparır. Aynı şekilde daha henüz kimsenin yaşamadığı bir zamanın içerisine insanların sürüklendiğine şahit olduk. “Türkiye Yüzyılı” diye kutsanan içinde olduğumuz yüzyıla ilişkin, hiçbir beşeri tecrübe olmadığı halde, tek bir insan evladı henüz o yüzyılın bir dakikasını bile yaşamadığı halde, gaip zamanın gururunu yaşamaya başlayan milyonlarca zaman mültecisi hayali bir zamana sürüklendi. Geleceğin hayal ettiği gururunu yaşayarak zamanın ekonomik zorluklarına direniyor adeta.
Tarihin belirli dönemleri de aynı şekilde hükümetlerin ideolojik şekillenmelerine göre kutsanır ve insanlar kutsanan çağın insanına dönüştürülür. Şimdiki zamanın sorunlarını, başka bir zamanda yaşanmışlarla açıklamaya çalışan vatandaş, geçmişin savaşlarından kadim düşmanlıklar edinir ve bağnazlaşır. 

Türkiye geçmişin gururlu zamanlarına hamasi söylemlerle hapsolmuş zaman mültecilerinin ülkesidir. Kimi II.Abdülhamit döneminin kutsanarak devrilmesinin bu zamanda yaşamayan müsebbipleriyle mücadele eder, kimi Mustafa Kemal Atatürk’ün dönemini kutsar ve hasımları hala yaşıyormuş gibi onlarla mücadele eder. Osmanlı’nın, Selçuklu’nun güçlü dönemlerini hatırlayıp, o zaman mirasını torunluk bağıyla kişiselleştirerek, şimdiki güçsüzlüğün üzerini örter. Sadece dedesi ilan ettiği tarihsel kimliklerle övünerek yaşamını geçiren bu mültecileri, şimdiki zamanın söz gelimi ekonomik problemlerini, yaşamadığı savaş dönemi ekonomik koşullarıyla kıyaslayıp mutlu olabilir. Şimdiki zamanda bir yiğitlik gösterme umudunu yitiren ve kimliğini tarihin başka boyutunda oluşturmuş vatandaş, hiç gerekmediği halde şimdi çektiği ekonomik zorlukları geçmişin yiğit direnişine benzeterek, kendisine yiğitlik payesi çıkarır. 
Ya da bir başka meselede, Cumhuriyetin ilk dönemlerinin muhalifleriyle yapılan mücadelenin benzerinin, şimdi de Mustafa Kemalin karizmatik kimliğiyle askerlik bağı kurularak, üniversiteye girişe ilişkin verilen kılık kıyafet savaşı tam da bu zaman mültecilerinin şimdiki zamana taşıdıkları başka zamanın korkusu ve savaşıydı. İsteğin aslında şimdiki zamanın çok masum bir talebi olduğu yıllar sonra anlaşıldı. 

Tüm dünya aynı zaman diliminde yaşamaz. Bazı toplumlar bu çağın teknoloji, değer ve sanatını üretirken, bazı toplumlar bunları takip eder, tüketir, direnç gösterir veya kişiselleştirir, bazılarıda hâlâ ilkel çağın yaşamını sürdürür. İlkel yaşamı sürdüren aslında bir zaman devamlılığının sahibi olarak son derece kişilikli bir duruş sergiler ve saygı duyulması gerekir. Çünkü içinde bulunduğu zamanın ta kendisinde kendi seçimine göre yaşamaktadır. 
Ancak geçmişte hiç yaşamadığı zamanlar arasında geçiş yapabilen, o zamanın sorunlarını bu zamanın içine olduğu gibi tek bir tecrübe edinmeden sokabilen insan profilinin, şimdiki zamanın karar mekanizmasını zehirlediğini ve sanal düşmanlıklar ve korkular yarattığını artık anlamak gerek.
Bu durumdan en büyük ve asıl zararımız ise sürekli kaybetmekte olduğumuz şimdimiz. Sanıyorum yüz yılı aşkın süredir hiç şimdimiz olmadı. Şimdinin düşmanlarının, dostluklarının, kavgalarının, barışlarının bir parçası olmak cesaret gerektirir. Geçmiş zaferlerin cesaret dolu konfor alanına hapsolmak korkakların işi. Sanayileşmeyi, sanatı ve düşünceyi korkarak inkâr edip, belirli sınırlar içerisinde dahil olmaya çalışarak zamanın gerisinde kaldık ve kalmaya devam ediyoruz.  Bu sebeple tek talep etmemiz ve sahip çıkmamız gereken şimdiden başkası değil. Zaman Mülteciliğine karşı, şimdiyi etli kemikli bir varlığa büründürüp ŞİMDİCİLER diye gerçek bir mücadeleci profil meydana getirmek ana hedefimiz olmalı.
ŞİMDİCİLER sadece bu zamanın kavgasını ve barışını yapan, şimdinin teknolojisi, sanatı, siyaseti ekonomisi ve meseleleriyle meşgul; geçmişi tecrübe, geleceği ise içinde bulunduğu anda attığı adımlarla planlama gayretinde ve cesaretinde olan insanlar olmalılar.
Siyasi görüşü, milliyeti, dini, mezhebi, cinsiyeti fark etmeksizin ŞİMDİCİLER’in varlığında artışa ve onların egemenliklerine ihtiyacımız var.

                                Av. Burak DİYARBAKIRLIOĞLU
 

Önceki ve Sonraki Yazılar