GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ SELİN SAYEK BÖKE’NİN BASIN AÇIKLAMASI
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ SELİN SAYEK BÖKE’NİN BASIN AÇIKLAMASI
Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başında izleyen sevgili vatandaşlarımız, her şeyden önce hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Her hafta olduğu gibi bu hafta da Cumhuriyet Halk Partisi MYK toplantısında haftalık değerlendirmelerimizi sizinle paylaşmak üzere bir aradayım. Hepiniz hoşgeldiniz.
AKP’NİN 14 YILDA TÜRKİYE’Yİ GETİRDİĞİ NOKTA:
-TÜRKİYE’NİN AVRUPA’NIN VE EVRENSEL DEMOKRATİK DEĞERLERİDEN UZAKLAŞMIŞ OLMASIDIR
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye’yi yeniden siyasi denetime alma kararını dün hep beraber üzüntüyle takip ettik. Bu kararla Türkiye denetimden çıkan ve sonra tekrar denetime alınan ilk Avrupa ülkesi oldu. Öncelikle bunun, ‘siyasi gerekçeyle yapıldı’ denerek geçiştirilemeyecek kadar önemli ve hepimiz için üzüntü verici bir durum olduğunun altını çizmek istiyoruz. Ancak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin ve bu kararı Türkiye’de uzun süredir yaşanan ve düzeleceğine ilişkin hiçbir işaret bulunmayan hukuk, demokrasi, özgürlükler konusundaki somut gerçeklere dayanarak alındığını da vurgulamak gerekiyor. Yani açıkça söyleyelim, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin bu kararı siyasi gerekçeyle falan değil, Türkiye’deki iktidarın başta OHAL olmak üzere somut uygulamaları nedeniyle verilmiştir. Nitekim 2004 yılında Türkiye yine Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin siyasi denetimden çıktığında yine AKP hükümeti o dönemin Dışişleri Bakanlığı şöyle bir açıklama yapmıştı. Dışişleri Bakanlığının açıklamasını size iletiyorum. 1996’dan buyana tabi tutulduğu denetimden ülkemizin çıkartılması, ülkemizin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında Avrupa Konseyi standartlarına uygun biçimde yükümlülüklerini yerine getirdiği anlamını taşımaktadır.
Şimdi bu açıklamanın kendisi bugün alınan kararın gerekçesinin de itirafıdır. Nasıl ki, o zaman alınan karar Türkiye’nin demokrasi alanında standartlara uymasının bir sonucu idiyse, bugün de alınan karar Türkiye’nin demokratik standartlardan uzaklaştığının bir ifadesidir. 14 yılda AKP hükümetinin Türkiye’yi getirdiği nokta Türkiye’nin, Avrupa’nın ve evrensel demokratik değerlerden uzaklaşmış olmasıdır.
TÜRKİYE AKP’DEN VE ONLARIN HUKUKSUZLUKLARINDAN İBARET DEĞİLDİR
Öte yandan özellikle de son referandum sonuçlarını da hatırlatarak şunu söylüyoruz. Türkiye’nin yüzde 50’si, en az yüzde 50’si bu hukuk dışı, demokrasi dışı, özgürlükleri yok eden AKP uygulamalarını reddetmektedir, buna hayır demektedir. Türkiye AKP’den ve onların hukuksuzluklarından ibaret değildir. Bu nedenle kararın sorumlusu AKP olmasına rağmen maalesef karar 80 milyonu, Türkiye’yi cezalandırmaktadır. Kararla Türkiye’ye şu söylenmiştir; siz bir Avrupa Konseyi üyesi olma konumunu kaybettiniz, artık attığınız her adımınız incelenecek ve izlenecek denilmiştir. O zaman şunu tespit etmeliyiz. Bu kararla ve bu karara yol açmış olan hukuksuzluklar, demokrasiyi zedeleyen adımlarla Türkiye 13 yıl geriye götürülmüştür ve bu çok ağır bir durumdur. Türkiye’nin kaybettiği 13 yılın hesabı derhal verilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca çağdaş medeniyetler düzeyine ulaşmak bir hedef olmuştur. Bu hedefin önemli parçası demokrasi evrensel değerlerinin Türkiye’de yaşatılmasıdır ve bu hedefin önemli bir parçası Avrupa Birliğiyle olan bu ortak değerlerdir. Bu değerlere arkasını dönen bir Türkiye’nin kimseye faydası yoktur. Derhal Türkiye’ye yıllar kaybettiren bu hukuksuzluklar, Türkiye’ye demokrasisini kaybettiren bu siyasi anlayışın hızla düzeltilmesi gerekmektedir. Bu zararı veren iktidarın derhal yarattığı erozyonu ortadan kaldıracak adımları atması gerekmektedir.
BU AÇIKÇA TUTUKLULARA İŞKENCENİN İKTİDAR TARAFINDAN BEYANIDIR
Şimdi siz OHAL rejimini sürekli kılarsanız, kendinizden görmediğiniz herkese zulüm yaparsanız, baskı yaparsanız, gazetecileri, seçilmiş milletvekillerini tutuklarsanız bunun doğal ve kaçınılmaz sonucu Türkiye’nin uluslararası toplumun gözünde demokratik bir ülke olma statüsünü yitirmesidir. Yaşıyor olduğumuz gerçek budur. Türkiye’de artık hukuksuzlukların ortadan kaldırılması, insan hakları ve özgürlükler konusunda çok acil ve büyük adımların atılması bir zorunluluktur. Bakın Cumhuriyet Gazetesinin yazarları, Cumhuriyet Gazetesinin gazetecileri 178 gündür tutuklular. Diğer birçok gazeteci de halen cezaevinde. Milletvekilleri tutuklu. Türkiye bir korku ülkesine döndü. Türkiye darbe girişiminin hemen ardından 21 Temmuz’da Birleşmiş Milletler kişisel ve siyasal haklar sözleşmesinin 13 maddesine çekince koyduğunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Çekince konulmuş olan maddeler, bu maddeler arasında bulunan atfetmemiz gereken değerler Türkiye’nin nereye taşındığının itirafıdır. Çekince konulmuş maddeler arasında tutulanlara insani biçimde davranma, adil yargılama ve ifade özgürlüğü de bulunuyor. Yani bu açıkça tutukladıklarınıza insani davranmayacağınızın bir itirafıdır. İşkencenin iktidar tarafından beyanıdır.
Şimdi siz iktidar olarak bunu yapacaksınız, doğal olarak birileri de dönüp size ya ülkenizde hukuk kalmamış, demokrasi kalmamış, insan hakları kalmamış diyecek. Şimdi bakın bir siyasi partinin liderleri, milletvekilleri 180 güne yakın bir süredir hapisteler. Oysa Anayasa Mahkemesinin 4 yıl önce verdiği bir karar vardı. Bu karar kamuoyunda Balbay kararı olarak bilinen ve 100’ü aşkın gerekçeye dayandırılmış bir karardı. O zamanda talep ettik, bugünde talep ediyoruz. Hızla tutuklu milletvekillerine derhal Balbay kararı uygulanmalıdır. Burada açık bir hukuksuzluk vardır ve milletvekillerinin tutukluluklarına biran önce son verilmelidir.
NEDEN YURTDIŞINDA SAYISIZ TUTUKLU VATANDAŞIMIZ VARKEN, TÜRKİYE CUMHURİYETİ SADECE RIZA ZARRAF’A DEĞER VERİYOR, SADECE BU KONUYA HASSASİYET SERGİLENİYOR?
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin o kadar çok ve o kadar ciddi sorunları var ki, Türkiye’nin demokrasi meselesi var. Türkiye’nin özgürlükler meselesi var. Türkiye’nin bir ekonomi meselesi var. Hukuk devletinin tamamen ortadan kaldırılmış olması meselesi var. Ancak görünen o ki, hükümetin de, Cumhurbaşkanının da bu meselelerde gözü yok. Bunları çözmek, bunları öncelemek gibi bir derdi yok. Onlar için varsa yoksa tek bir mesele var, o da uluslararası kara para trafiğinin baş aktörü Türkiye’de asrın yolsuzluğunun kilit adamı olan Rıza Zarraf’ın korunması. Türkiye’den Amerika’ya giden her bakan, her devlet yetkilisinin birinci gündem maddesi Rıza Zarraf. Neden, niçin böyle? Bunca meselemiz varken neden bir kişiyle ilgili bir mesele bir iktidarın tek ve temel meselesi haline geldi? Neden yurtdışında sayısız tutuklu vatandaşımız varken, Türkiye Cumhuriyeti sadece Rıza Zarraf’a değer veriyor, sadece bu konuya hassasiyet sergileniyor? Şimdi kara para trafiğinin baş aktörü neden Türkiye Cumhuriyeti tarafından adeta bir devlet meselesi gibi en üst düzeyde savunuluyor? Bu canhıraş savunma hali iki çok açık gerçeği esasında ortaya koymuş oluyor. Birincisi; Rıza Zarraf’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan için özel bir şahsi değeri var. İkincisi; Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politika öncelikleri 80 milyonun çıkarlarına göre değil, Erdoğan’ın şahsi meselelerine, onun kişisel kaygılarına göre şekilleniyor. Bunun açık anlamı devletin çökmüş olması ve yerine şahıs devletinin konulmuş olmasıdır. Bu da bir kez daha bu somut durumun örneğidir.
Nitekim geçen hafta Amerika’dan Türkiye’yle Rıza Zarraf üzerinden pazarlık yürütüldüğü yönünde açıklamalar yapıldı. Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarından Rıza Zarraf uğruna ödün veriliyorsa bu bir felakettir ve bunun 80 milyon için çok ağır sonuçları olur. Türkiye Cumhuriyeti devletini bir çadır devletine indirgeyen bu anlayış daha öncede kabul etmediğimiz, bundan sonrada asla kabul etmeyeceğimiz bir anlayıştır.
MÜHÜRSÜZ BİR SEÇİMİN ARDINDAN GAYRİMEŞRU BİR REFERANDUM SONUCUYLA KARŞI KARŞIYAYIZ
Değerli arkadaşlar, mühürsüz bir seçimin ardından gayrimeşru bir referandum sonucuyla karşı karşıyayız. 49 milyon 799 bin 163 kişinin ya da sandığa gitmiş olan, kendi vicdanıyla, cesaretle oy kullanmış olan bütün vatandaşlarımızın hakkını, hukukunu savunmak bizim için önceliktir. Bu sebeple önümüzdeki dönemde AHİM’e başvuru yapacağımızı da buradan hepinizle paylaşmak istiyorum.
Aydınlık günlerde tekrar buluşacağımıza hiç şüphem yok. Saygıyla selamlıyorum.
Soru- Anayasa Mahkemesine başvuru olacak mı efendim öncesinde?
Selin SAYEK BÖKE- Kurullarımızın değerlendirdiği kısmını paylaştım. Bununla ilgili paylaşacak bir değerlendirmemiz henüz yok.
Soru- Efendim Parti Meclisi toplantısında MYK’nın değişmesi yönünde taleplerin geldiği belirtiliyor. Bir revizyon olacak mı, bugün toplantıda gündeme geldi mi?
Soru- Efendim ek olarak yine Parti Meclisi toplantısında olağanüstü kurultay yönünde bir talep geldiği bugünkü gazetelerde yer aldı. Gündemde böyle bir şey var mı efendim?
Selin SAYEK BÖKE- Bizim bir tane gündemimiz var gayrimeşru bir referandum. Yüzde 50’nin üzerinde hayır oyu vererek Türkiye demokrasisine sahip çıkmış milyonlar, kendi iradesi YSK tarafından gasp edilmiş, 49 milyonun üzerinde vatandaşımız bu insanların hakkının korunması, bu iradenin Türkiye’de korunması ve demokrasinin yeniden inşa edilmesi dışında Cumhuriyet Halk Partisinin herhangi bir gündemi yoktur.
Soru- Tüzük kurultayı vs. gibi dünden beri yazılıp çiziliyor. Böyle bir şey gündemde mi?
Selin SAYEK BÖKE- Tekrar ediyorum, kendi içimize dönük bir gündemimiz yok. Tamamen Türkiye’de hukuku ve demokrasiyi yeniden ayağa kaldıracak bir gündemle meşgulüz. Bunun ötesinde ortaya atılan her fikir ve görüş Türkiye’nin gerçek meselelerinin üstünün örtülmesi için bir gayrettir.
Soru- Dün Sincar’a bir operasyon gerçekleşti ve Sincar’a yeniden YPG kontrolünde olduğu belirtilen kuzey doğu sınırında. ABD’nin bilgilendirildiği söylendi Cumhurbaşkanı tarafından ancak ABD operasyonu endişeyle karşıladığını ve koalisyonun bunu tasvip etmediğini ifade etti. Bu konuda değerlenmenizi alabilir miyiz?
Selin SAYEK BÖKE- Biz her zaman şunu kuvvetle ifade ediyoruz. Türkiye’nin güvenliği için Türkiye atılması gereken her adımı atacaktır. Bununla beraber bölgede IŞİD’in bölgesel bir tehdit olmasının önüne geçecek adımlarında mutlaka ortağı olacaktır. Bu yönde daha önceki açıklamalarımızın ötesine geçme ihtiyacı olmadığını düşünüyoruz. Tekrar ifade edeyim uluslararası hukuk çerçevesinde kendi güvenliğimizin ihtiyaç duyduğu her adımın atılmasına destek veriyoruz.
Soru- Efendim bugün Sayın Başbakan Sayın MHP Genel Başkanıyla bir görüşme gerçekleştirdi. Referandumun onaylanmasının ardından uyum yasaları, orada bir uzlaşı arayışının gündeme geldiği belirtiliyor. Siz bu uyum yasalarında nasıl bir strateji izleyeceksiniz ona da karar verdiniz mi?
Selin SAYEK BÖKE- Cumhuriyet Halk Partisi böyle kararları yetkili kurullarında verir ve yetkili kurullarında verdiği kararları da gerekli kürsülerden kamuoyuyla paylaşır. Eğer bir karar olsaydı sizinle bugün bu kararı yine bu kürsüden paylaşırdım. Böyle paylaşılacak bir karar yok. Ama tereddüdüz olmasın geçen haftada söylemiştim bizde bütün kararlar yetkili kurullarımızda verilir. Bu kararda yetkili kurullarımızda mutlaka verilecek ve zamanı geldiğinde sizlerle paylaşılacaktır.
Şunu ifade edeyim yalnız. Türkiye’nin ihtiyacı olan hani toplumsal sözleşme deyip duruyoruz ya bir arada konuşulabilen bir Türkiye’dir. Buna ihtiyacın yanlış tarif edilmesi yanlış siyasetlere yol açabilir. Uzlaşmadan anladığımız şeyin toplumsal uzlaşı belgesi olması gereken bir anayasayı gayrimeşru kılan bütün adımlardan arınmak için bir siyaset olması gerektiğinin de altını bir kez daha çizmiş olayım.
Soru- MHP’li bakanlarında yeni bir revizyonla kabineye girebileceği belirtiliyor.
Selin SAYEK BÖKE- Başka bir siyasi partinin yaptığı görüşmeyle ilgili değerlendirme yapmak doğru olmaz.
Soru- Yol haritasında bu toplantılar, hani belirliyorsunuz, tedbirleriniz ve referandum konusunda. Şimdi bir taraftan da teknik ve hukuki bir çalışma yapılıyor. Bu sonuçlanmadı tam ama yani ağırlıklı görüş nedir? Yani somut olarak hani şu şu şunu yapacağız şeklinde öne çıkan bir görüş var mı?
Selin SAYEK BÖKE- Dün yetkili kurullarımızdan Parti Meclisimiz toplandı ve ardından kamuoyuyla, sizlerle bir sonuç bildirgesi paylaşıldı. Bu sonuç bildirgesinin son cümlesi parlamento içinde de, dışında da mutlaka ağırlıklı olarak bu gayrimeşru sonucun milletin iradesini yansıtacak bir biçimde değişmesi için mücadele vereceğimizi ifade ettik. Bunun bir kez daha altını çiziyim. Bunun ötesinde detayları zamanı geldiğinde zaten paylaşırız.
Soru- AİHM başvurusu normalde hani hukuki prosedüre göre Anayasa Mahkemesinden sonraki bir süreç olarak yani bilinen oydu. Yani şimdi AİHM’i ifade etmeniz Anayasa Mahkemesine başvurmayacağınız şeklinde bir yoruma da neden olabilir. Yani bu konuda netleşebilir misiniz?
Selin SAYEK BÖKE- Sizden ricam söylemediğim şeyleri yorumlayarak manşet atmamanız. Çünkü bir beklediğimiz şey esasında burada ben ne ifade ediyorsam, zaten yukarıda tartışılanı sizlerle paylaşıyorum. Verdiğimiz karar AİHM’e gitmek yönündedir. Bu yöndeki hukuki süreçleri de sizlerle adımları attıkça paylaşmaya devam edeceğiz. Burada bir tereddüt olmasın.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Kaynak: chp.org.tr