CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ADANA İL KONGRESİNDE YAPTIĞI KONUŞMA

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ADANA İL KONGRESİNDE YAPTIĞI KONUŞMA
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ADANA İL KONGRESİNDE YAPTIĞI KONUŞMA CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Adana..

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ADANA İL KONGRESİNDE YAPTIĞI KONUŞMA

CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Adana’da partisinin il kongresinde şöyle konuştu: "Hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bu ülkenin çiftçisinin, sanayicisinin, esnafın düşünmesi lazım. Bir 2002’ye baksınlar bir 2017’ye baksınlar. Şu anda çiftçimiz bitmiş vaziyette. En büyük şikayet onlardan geliyor. Ben size söz veriyorum seni içinde bulunduğun bataktan ben çıkarıp kurtaracağım.

Efendim hepinize en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın divan, değerli arkadaşlarım, Adana’dayız, güzel bir kentteyiz, Türkiye’nin en önemli kentlerinden birisindeyiz. Tarihiyle, kültürüyle, birikimiyle, eğitimiyle önemli bir kentteyiz. Milli Kurtuluş Savaşının ruhu bu kentten çıkmıştır. Bunu söyleyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. O nedenle biz Adana’yı ve Adanalıları önemsiyoruz. Mademki Milli Kurtuluş Savaşının ruhu buradan çıkmıştır o zaman hepimize bir görev düşmektedir. Önümüzdeki süreç içinde, Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu karanlık ortamdan çekip çıkarıp aydınlığa kavuşturmak. İlk ateşi de Adana’da atacağız.

YENİ ADANA GAZETESİ 100 YILLIK BİR GAZETE, TÜRKİYE’NİN ONURU VE GURURU

Adana deyince tabi Yeni Adana Gazetesini de seslendirmek gerekiyor. 100 yıllık bir gazete 100 yıllık. Kültür vurgusunu özellikle bu gazete için yaptım. Milli Kurtuluş Savaşından başlayarak günümüze kadar yayın hayatını kesintisiz sürdüren bir gazete. Bu gazete sadece Adanalıların değil, Türkiye’nin onuru ve gurudur. Türkiye’nin kültürüne yaptığı önemli katkılardan ötürü bu gazetenin yöneticilerini ve çalışanlarını hepinizin huzurunda, 80 milyonun huzurunda saygıyla anıyorum.

GÜN BİR PARTİ GÜNÜ DEĞİLDİR, GÜN TÜRKİYE GÜNÜDÜR

Önümüze ve hepimizin gördüğü gelen sorunlar var. Toplumsal sorunlar var ve 2019’da üç ayrı seçim yapılacak. Benim bütün yurttaşlardan, bütün vatandaşlardan ortak dileğim şudur, eğer bu sorunlardan rahatsızsanız, bu sorunların aşılması gerektiğini düşünüyorsanız, hepimizin oturup şapkamızı önümüze koyup yeniden düşünmesi gerekiyor. Bu sorunlardan Türkiye’yi kim kurtarır, bu sorunlardan Türkiye’yi kim çekip çıkarır? Hepimizin oturup düşünmesi lazım. Artık gün bir parti günü değildir, gün Türkiye günüdür, Türkiye’nin bekasıdır, Türkiye’nin geleceğidir. Hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım. Geçmişte vatandaşlarımız A partisine oy verebilirler, B partisine oy verebilirler. Ama bugün geldiğimiz nokta bir parti ayrımı noktasını çoktan aştı. Geldiğimiz nokta Türkiye’nin bekası sorunudur. Hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bu ülkenin işçisinin düşünmesi lazım, çiftçisinin düşünmesi lazım, memurunun düşünmesi lazım, emeklisinin düşünmesi lazım, sanayicisinin düşünmesi lazım, esnafın, sanatkarın düşünmesi lazım, hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bir 2002’ye baksınlar, bir 2017’ye baksınlar. O dönem iktidara gelenler hangi koşullarda geldiler, şimdi yönetenler hangi koşullarda Türkiye’yi yönetiyorlar. O gün İstanbul’dan gelip Keçiören’de mütevazi bir evde oturanlar bugün dünyanın harcamasını yaparak saraylarda oturuyorlar. Her vatandaşımın oturup yeniden düşünmesi lazım. Bu işin sen ben kavgası yoktur. Bu iş bir Türkiye işidir, Türkiye sorunudur.

Bakın değerli arkadaşlarım, kamyon şoförlerini ele alalım, gidin kamyon şoförlerine sorun dünyanın en pahalı mazotu kullanılmaktadır. Çiftçiyle gidin konuşun, traktörüne dünyanın en pahalı mazotunu almaktadır. Ama elinde viski bardağıyla liman liman gezenler sıfır vergiyle mazot alırlar. O zaman çiftçinin de, kamyon şoförünün de oturup düşünmesi lazım. Bu mahallede yani Türkiye’de en pahalı mazotu niye kamyon şoförü kullanır, en pahalı mazotu niye çiftçinin traktörü kullanır? Bunu oturup herkesin düşünmesi lazım. Çiftçi, şuanda çiftçimiz bitmiş vaziyette, en büyük şikayet onlardan geliyor. O zaman bu ülkenin bütün çiftçilerine seslenmek benim boynumun borcudur. Ben size söz veriyorum, namus sözü veriyorum, Kılıçdaroğlu sözü veriyorum seni içinde bulunduğun bataktan ben çıkarıp kurtaracağım, ben çıkarıp kurtaracağım.

KAMYON ŞOFÖRLERİNİN SORUNLARI İLK KEZ TBMM’DE BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE DİLE GETİREN PARTİ CHP’DİR

Kamyon şoförü kardeşim, 1 milyon 350 bin kişi, direksiyon sallayıp da ailesini geçindirenler 1 milyon 350 bin kişi. Kamyonun fiyatı 70 bin lira, kesilen ceza 50 bin lira. Bunu ben söylemiyorum, Kocaeli’nde bir kamyon şoförü söylüyor,  Benim kamyonumun bedeli 70 bin lira ama ben kamyonumu kullandım diye 50 bin liralık ceza kesildi.” 1 milyon 350 bin kişiye sesleniyorum, sana hem dünyanın en pahalı mazotunu satacaklar, hem de dünyanın en ağır cezasını sana kesecekler ve seni zorla paralı geçitlerden geçirecekler, oralardan geçip gideceksiniz bir yerlere, direksiyon sallayacaksınız, alın teriyle geçinmeye çalışacaksınız. Bütün kamyon şoförü kardeşlerim, senin sorununu da biz biliyoruz. İlk kez bütün kamyon şoförlerinin sorunları TBMM’de bütçe görüşmelerinde dile getiren parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Çünkü bu parti aynı zamanda bütün kamyon esnafının da partisidir, bütün esnafların partisi olduğu gibi. Onların dertleriyle dert olmaktadır ve onların dertlerine çözüm üretmektedir.

TÜRKİYE’NİN EN TEMEL SORUNLARINDAN BİRİSİDE İŞSİZLİKTİR

İşsizlik, Adana’nın en temel sorunlarından biriside işsizliktir. Sadece Adana’nın mı? Hayır Türkiye’nin en temel sorunlarından biriside işsizliktir. Üniversiteyi bitirenler işsiz geziyor. Milyonlarca işsizimiz var ve milyonlarca işsizimiz bekliyor, iş bekliyor, aş bekliyor, bir evde bir işsiz varsa, o evde huzur olmaz. Anne bekler, baba bekler çocuğum ne zaman işe girecek diye, nasıl iş bulacağım buna diye. Ama Ankara’daki beylerin çocuklarının hepsinin işi var, hepsi dünyanın parasını kazanıyor ve hepsi bir eli yağda, bir eli balda eziyorlar. Ama fakirin, fukaranın, garibanın, arkası olmayanın çocuğu işsiz.

BÜTÜN İŞSİZLERE İŞ BULMAK BİZİM BOYNUMUZUN BORCUDUR.

Ben bütün işsiz kardeşlerime açık ve net söz veriyorum, senin arkanda duracak olan, seni destekleyecek olan, sana iş bulacak olan, senin iş bulman için gece gündüz çalışacak olan biziz, biz, biz. Eğer yüzde 11.1 büyüme oldu diyorlar, büyüme olursa işsizliğin azalması lazım. Evet büyüme var, birilerinin cebi büyüdü, birileri köşeyi döndü, fakirin, fukaranın, garibanın, ona gelince ona yok diyorlar, sana para yok diyorlar, sen işsizsin diyorlar. Sana iş ne gerek var diyorlar. Sen otur dilencilik yap diyorlar. Biz o insanları destekleyeceğiz, onlarla beraber yola çıkacağız, onlarla birlikte mücadele edeceğiz. Bütün işsizlere iş bulmak bizim boynumuzun borcudur. Eğer işsiz iş bulursa bu ülkede huzur olur, bu ülkede barış olur. İşsizliğin patladığı bir ülkede huzurda olmaz, barışta olmaz. Eğer bu ülkede çiftçi tarlasını ekemiyorsa, serasını ekemiyorsa, ithal edilen ürünlerde vergi sıfırlanıyorsa, yani devlet kendi çiftçisiyle, yani hükümet kendi çiftçisiyle rekabet ediyorsa, o ülkede huzur olmaz, o ülkede barış olmaz, o ülkede birliktelik olmaz. Bizim temel görevimiz bu ülkede barışı ve huzuru sağlamaktır. Birlikte hangi partiye oy verdiyse versin benim başımın üstünde yeri var. Ama 2019’da ben o vatandaşımın desteğini bekliyorum. 2019 bu tarih önemlidir.2019’da arkası olmayanlar, 2019’da işsiz olanlar, 2019’da kamyon şoförü olup geçinemeyenler, 2019’da ektiği ürünün bedelini alamayanlar diyeceksiniz ki, artık yeter artık, yeter artık bıçak kemiğe dayandı diyeceksiniz. Yeter artık, kimsenin sabrı kalmadı kimsenin. Herkes yarın ne olacak diye bekliyor.

Ben size 2019’dan sonra bu ülkeye umut vaat ediyorum, bu ülkeye barışı ve huzuru vaat ediyorum. Ben bu ülkede herkesin huzur içinde yaşayacağı bir Türkiye vaat ediyorum. Ben bu ülkede işsize iş bulmak için mücadele edeceğim, çiftçi rahat ektiği ürünün karşılığını alsın diye mücadele edeceğim, sanayici dünyayla rekabet etsin diye ona katkı vereceğiz. Üniversiteler her konuda düşüncelerini açıklasınlar diye mücadele edeceğiz, medya özgür olsun diye, yargı bağımsız olsun diye mücadele edeceğiz. Yani bu ülkenin insanı dikta yönetimine değil, bu ülkenin insanı birinci sınıf demokrasiye layıktır diyeceğiz ve birinci sınıf demokrasi için mücadele edeceğiz.

ASGARİ ÜCRETLİYE NET 2 BİN LİRA VERECEĞİZ, SÖZÜMÜZ SÖZDÜR

Asgari ücret yeni açıklandı. 1404 liraydı net ele geçen para 1603 liraya çıktı. “Asgari ücret eğer artacaksa 2018’de 2 bin lira olsun, bütçeyi de düşünerek net 2 bin lirayı eğer biz asgari ücretliye verirsek kıt kanaat da olsa, harç, borçta olsa bir şekliyle geçimini sağlar” dedik. Madem yüzde 11 büyüme var, madem yüzde 13 enflasyon var peki bu verdiği rakam nedir? Bakın üç çocuklu evli bir insanın eline geçecek olan para 1709 lira. Şimdi ben bu Ankara’daki beylerin vicdanına sesleniyorum 1709 lirayla siz geçinebiliyor musunuz? Arabaya para vermiyorsunuz, uçağa para vermiyorsunuz, dolmuşa binmiyorsunuz, yediğiniz yemeğe para vermiyorsunuz, her şeyi birileri karşılıyor ya siz binlerce lira para alıyorsunuz, 10 bin, 20 bin lira para alıyorsunuz asgari ücretliye gelince evli üç çocuklu bir aileye 1709 lirayla geçin diyorsunuz. Nasıl kira verecek? Dolmuşa binerken para verecek, otobüse binerken para verecek, çocuğu okula gönderecek harçlık verecek para bulamayacak. Emin olun bu Ankara’da oturanlarda vicdan yok vicdan.

O nedenle bütün asgari ücretli kardeşlerime sesleniyorum, senin asgari ücretin bundan iki yıl önce net 1500 lira olmalı dediğim zaman kıyameti kopardılar parayı nereden bulacaksın diye. Sarayına para bulursun, altına uçaklar alırsın, her türlü lüksü yaşarsın para bol, ama asgari ücretliye gelince parayı nereden bulacaksın. Kardeşim biz onlardan keseceğiz, ağalardan, beylerden keseceğiz asgari ücretliye net 2 bin lira vereceğiz sözümüz sözdür. Biz rantçıya değil üreticiye destek olacağız. Alın teri kim döküyorsa, kim emeğiyle üretiyorsa ona her türlü desteği vereceğiz.

146 MİLYAR DOLARI NEREDEN ÖDEDİLER?

Bakınız, rantçı kimdir, kim destek veriyor, üretici kimdir, kim köstek oluyor? Rantçı şudur, oturur masanın başına, dünyanın parası vardır kasasında hükümete verir dünyanın faizini alır. Bir masa, bir sandalye. Son 15 yılda yurtdışındaki bir avuç tefeciye ödenen faizin miktarı 146 milyar dolar. 146 milyar doları nereden ödediler? Sizlerden, bu ülkenin fakir fukarasından. Ekmek alırken vergi ödedi, kefen bezi alırken vergi ödedi. Ama bu beyler, bu beylerin yakınları Türkiye’de vergi ödememek için gittiler Man adalarında bir sterlinlik şirketler kurdular. Sanıyorlar ki, biz bunu dile getirmeyeceğiz. Sanıyorlar ki, biz bunları görmeyeceğiz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak için, onun hakkını savunmak için ne mücadele gerekiyorsa sonuna kadar yapmak bizim boynumuzun borcudur. Bunu yapacağız.

Dışarıya 146 milyar dolar faiz ödediler. Peki içeriye? İçeriye ödedikleri faizin miktarı 620 milyar lira. Eski parayla 620 katrilyon lira. Kim aldı bu faizi? Çiftçimi aldı, taşeron işçisi mi aldı, işsiz mi aldı, esnaf mı aldı, sanayici mi aldı? Kim aldı 620 milyar lirayı, kim aldı? Bir avuç rantiyeci. Kim veriyor? Bu hükümet veriyor. O zaman bu ülkenin esnafı, sanayicisi, çiftçisi, emeklisi, memuru oturup düşünmeli, demeli ki, ya arkadaş ben su içerken vergi veriyorum, bulaşık yıkarken vergi veriyorum, dolmuşa binerken vergi veriyorum, kahvede çay içerken vergi veriyorum, tarlaya traktörle giderken dünyanın en pahalı vergisini veriyorum. Bu faizi ben vergi ödüyorum, siz bir avuç adama faiz ödemek için mi yapıyorsunuz bunu? Hepimizin onlarla beraber oturup düşünmemiz lazım. Bu ülkenin rantçısına değil, bu ülkenin üreticisine destek olmak lazım, üreticisine destek olursanız herkesin işi gücü olur, yeni fabrikalar kurulur, yeni işyerleri yaratılır, insanlar giderler oralarda çalışırlar. Herkes alnının teriyle kazanır evine helal ekmek götürür.

Faizden şikayet eden bütün vatandaşlarıma, özellikle muhafazakâr kardeşlerime seslenmek istiyorum. Faizden şikayet ediyorsunuz, yüksek faizden şikayet ediyorsunuz, en yüksek faizi senin ödediğin vergilerle karşılayan bu hükümete ben nasıl dur diyorsam, senin de dur deme vaktin gelmiştir artık. Sen de çıkıp meydanlarda şunu demelisin, benden vergi alıyorsun bir avuç rantiyeciye götürüyorsun, 149 milyar doları yurtdışına, 620 milyar lirayı da içerdeki bir grup rantiyeciye veriyorsun. Bir masa, bir sandalye sahibine veriyorsun. Buna isyan etmesi lazım.

KİMSENİN FETÖ’YLE FALAN MÜCADELE ETTİĞİ YOK

Değerli arkadaşlarım, 15 Temmuz darbe girişimine hep beraber karşı çıktık. Niye karşı çıktık? Demokrasiyi yok ettikleri için, silahla demokrasiye karşı çıktıkları için. Vatandaşlarımız şehit oldu, 250 vatandaşım hayatını kaybetti. Binin üstünde gazimiz var, şehitlerimize de, gazilerimize de çok şey borçluyuz. 15 Temmuz darbe girişiminden 5 gün sonra Türkiye farklı bir sürecin içine evrildi. 20 Temmuz’da OHAL ilan edildi. Bugün geldiğimiz noktada kimsenin FETÖ’yle falan mücadele ettiği yok. Ben muhalifleri nasıl sustururum sürecine evrildi Türkiye. Daha 15 Temmuz’dan bir gün sonra parlamentoda yaptığım konuşmada devlet devletin vakarına yakışır bir şekilde FETÖ terör örgütüyle mücadele edilmesi gerektiğini söyledim. Başta AK Partili milletvekilleri hepsi alkışladılar. Bugün geldiğimiz noktada devlet dediğimiz kurum bir kişinin tekeline teslim edilmiş durumdadır. Ve yine söylüyorum, bugün Türkiye’de hiç kimsenin ama hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Ben bunu söyledim diye kıyameti koparıyorlar ne demek can ve mal güvenliği yoktur.

BİR ÜLKEDE SUÇLUYU HAKİM DEĞİL DE, SİYASİ OTORİTE BELİRLERSE O ÜLKEDE YARGI BAĞIMSIZLIĞI YOKTUR

Şunun için söylüyorum değerli arkadaşlarım, eğer bir ülkede suçluyu hakim değil de siyasi otorite belirlerse o ülkede yargı bağımsızlığı yoktur ve o ülkede hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. İşin özü budur. Dünyanın bütün demokrasilerinde kimin suçlu olup olmadığına siyasi otorite değil, hakim karar verir, alır delillere bakar ona göre karar verir. 20 Temmuz sonrası artık Türkiye’de kimin suçlu olup olmadığına hakimler değil, önce birileri karar veriyor. “Bu suçludur, bunun hakkında soruşturma açın” diyor, “Bunun hakkında fezlekeler düzenleyin” diyor.

SİZİN FERİŞTAHINIZ GELSE, BİR MİLİM GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ

Ben bunları söylediğim zaman bizi suçluyorlar, sanıyorlar ki, onlar bizi suçlayacak Kılıçdaroğlu geri adım atacak. Size söz veriyorum, namus sözü veriyorum, 80 milyona söz veriyorum bir milim bile geri adım atmayacağız bir milim bile. Sadece siz değil, sizin feriştahınız gelse bize bir milim geri adım attırmayacaklar. Niye geri adım atmayacağız, hangi gerekçeyle geri adım atmayacağız? Bu ülkenin mazlumlarının, garibanlarının, arkası olmayanlarının, parası, pulu olmayanların hakkını, hukukunu, adaletini kim savunacak? Açlıktan ölen bebeğin hakkını kim savunacak? Sırtında çocuğunun cesediyle, Muharrem’in cesediyle onlarca kilometre yol giden babanın hakkını kim savunacak? Soğuktan penceresi kırık gecekonduda ölen Ayaz bebeğin hakkını kim savunacak? Ben bunları söyleyince bizi suçluyorlar. Sanıyorlar ki, onlar bizi suçladı, biz geri adım atacağız. Bir milim bile geri adım atmayacağız. İnandığımız her yolda sonuna kadar devam edeceğiz yolumuza. Niçin? Çünkü biz bir davanın insanlarıyız, biz demokrasiden yana, biz hukuktan yana, biz aştan ve işten yana, biz kul hakkından yana, biz ahlaktan, adaletten, haktan, hukuktan yana mücadele ediyoruz. Bizim mücadelemiz şahsi bir mücadele değildir, bizim mücadelemiz ailemizin mücadelesi değildir. Bizim mücadelemiz bir parti mücadelesi değildir. Bizim mücadelemiz Türkiye’nin bekası mücadelesidir.

BU ÜLKEDE LİDER SULTASINA SON VERMELİYİZ

Onun için bu ülkenin bütün insanlarına sesleniyorum. Kim kendisini nasıl tanımlıyorsa, nerede görüyorsa, ister ülkücü, ister muhafazakar, ister İslamcı, ister demokrat, ister sosyal demokrat, ister liberal nasıl tanımlıyorsa, nasıl bayrağımız birse, nasıl vatanımız birse demokrasimizde bir olmalıdır. Demokrasi üzerinde mücadelemiz olmalıdır. Demokrasimizi büyütmeliyiz ve derinleştirmeliyiz. Bu ülkede lider sultasına son vermeliyiz. Devasa bir Türkiye’yi bir kişinin iki dudağına teslim edemeyiz. Gece yarısı hakim değiştiriyorlar, gece yarısı. Neymiş, efendim benimle ilgili açılan tazminat davalarına gece yarısı değiştiriyorlar, başka bir hakim atıyorlar.

BEN HAKİME, SAVCIYA DEĞİL, BU ÜLKENİN İNSANLARINA GÜVENİYORUM, BEN HAKKA, HUKUKA VE ADALETE İNANIYORUM

Sanıyorlar ki, oraya bir hakim atadık, Kılıçdaroğlu’nu mahkum edecek, Kılıçdaroğlu’da çekinecek bir daha laflar etmeyecek. Ya siz kim oluyorsunuz da beni korkutmaya cesaret ediyorsunuz. Ben sonuna kadar mücadele ederim, sonuna kadar sen kim oluyorsun? İster hakimini değiştir, ister savcını değiştir. Ben hakime, savcıya değil kardeşim ben bu ülkenin insanlarına güveniyorum, ben hakka, hukuka ve adalete inanıyorum, ben ahlaka inanıyorum, ben herkesin inancına saygıya inanıyorum. Sen hakiminle, savcınla bizi korkutacağını mı sanıyorsun? Hakim, savcı gece yarısı değiştirdin diye bizi korkutacağını mı sanıyorsun? Hakiminle gel, savcınla gel, kiminle gelirsen gel çekinmeyiz ve korkmayız.

Söyledim, cesaretin varsa çıkarsın karşıma, medeni cesaretin varsa çık karşıma. Çıkamaz, cesareti yoktur. Meydanlarda halka konuşuyorsun gayet güzel, zorla okullardan öğrenci toplatıyorsun, götürüyorsun seni dinlesinler diye. Biz haktan, hukuktan ve adaletten yanayız. Biz insandan yanayız, biz bütün canlıların hakkını, hukukunu savunuruz. Biz siyasi görüşü ne olursa olsun her insana saygı gösteririz. Biz demokrasiden yanayız, biz aştan, işten yanayız, biz her evde tencere kaynasın ondan yanayız. Biz hiçbir çocuk yatağa aç girmesin ondan yanayız.

Biz asgari ücret net 2018’de net 2 bin lira olsun ondan yanayız. Biz çiftçiye dünyanın en pahalı mazotu satılmasın, çiftçi üretsin ondan yanayız. Eğer siz mercimeği, nohudu, fasulyeyi, samanı dışarıdan ithal ediyorsanız oturup hep beraber düşünmemiz lazım. Ya bu ülkede toprak mı bitti, bu ülkede çiftçi mi bitti, bu ülkede niye ekilmiyor bunlar? Hangi gerekçeyle ekilmiyor? Buğdayı, biz bir dönem buğday ihraç ederdik. Canlı hayvanı bıraktık, şimdi et ithal ediyoruz. Bu ülkede üreticimi yok, besicimi yok? 15 yılda Türkiye’yi buraya getirdiler. İcra daireleri tıka basa dolu. Her iki vatandaştan birisi icra dairelerinde.

15 YILDA TÜRKİYE’Yİ NEREYE GETİRDİLER?

Önümüzdeki süreç hepimizin oturup düşünme sürecidir. Biz kavgadan yana değiliz, onun da altını özenle çiziyim. Biz kendi ülkemizde kavgadan yana değiliz. Biz siyasette gerginlikten de yana değiliz. Biz oturup uygar insanlar gibi konuşmaktan yanayız. Hangisi doğrudur, hangisi yanlıştır vatandaşın tercihine bırakmaktan yanayız. Eğer siz bu ülkeye huzuru ve barışı getirecekseniz güçlü bir sosyal devlet olması lazım, binlerce aç ve yoksulun olduğu bir ülkede barışı sağlayamazsınız, huzuru sağlayamazsınız, birlikteliği sağlamazsınız, kini beslerseniz, öfkeyi beslerseniz, insanları birbirine düşman haline getirirseniz bu doğru değildir. 15 yılda Türkiye’yi nereye getirdiler? Komşumuzun kimliğini sorgulamaya başladık, komşumuzun inancını sorgulamaya başladık, komşumuzun yaşam tarzını sorgulamaya başladık. Oysa her insanın bir inancı, bir kimliği, bir yaşam tarzı vardır. Bize düşen nedir? Onun kimliğine de, inancına da, yaşam tarzına da saygı göstermektir. Peki bizim derdimiz ne olmalıdır, siyasetin derdi ne olmalıdır? Siyasetin derdi şu olmalıdır, milyonlarca işsiz varsa onlara iş bulacak, üretecek, Türkiye üretecek, onurlu bir ülke olması için Türkiye’nin, saygın bir ülke olması için Türkiye’nin üretmesi lazım. Başka yerde düşman aramaya gerek yok, bütün dünyayı kendimize düşman ettik. Suriye’de akan kanın sorumlusu kim? Bütün bunların hepsinin oturulup düşünülmesi lazım. Eskiden bu bölge Suriye’ye de, Irak’a da, İran’a da, Mısır’a da ihracat yapardı. Yapamıyor şimdi. En güzel narenciyenin yetiştiği bir bölge. Buyurun bakın. Yapacağız, başaracağız, mücadele edeceğiz.

2019’DA ÖNÜMÜZDE İKİ SEÇENEK VAR;

1-      DEMOKRASİDEN YANA OLANLAR

2-      OTORİTER REJİMDEN YANA OLANLAR.

2019 önce yerel, nereleri alacağız? Adana’yı alacağız, Mersin’i alacağız, Balıkesir’i alacağız, Bursa’yı alacağız, Antalya’yı alacağız, Ankara’yı alacağız, İstanbul’u alacağız. Evet alacağız, buraları alacağız. Sosyal demokrat bir yönetim nasıl oluyormuş bütün dünyaya göstereceğiz. Buyurun gidin İzmir’e bakın, buyurun gidin Tekirdağ’a bakın. Sadece Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi 80 bin dönüm merayı ıslah çalışması yaptı 80 bin dönüm mera. Gidin İzmir’e hiç kimse kırsaldan hiç kimse şikayet etmez. Gidin Burdur’a en küçük belediyelerimizden birisidir. Hiçbir süt üreticisi şikayet etmez. Çünkü belediyeyle üretici arasında gayet sağlıklı bir iletişim kurulmuştur. Çiçek mi alacak kooperatiften alıyor gidip köylere. Buyurun kooperatif kurun alıyım sizden. Niçin kooperatif? Çünkü A’dan alıp, B’den almazsanız şikayet gelecek. Hep beraber birleşin kooperatif kurun süt mü sütü alacağım diyor, çiçek mi çiçeği alacağım diyor, fidan mı fidanı alacağım diyor. Bunların adamları ne diyorlar? Çiçeği de dışarıdan getiririz, fidanı da dışarıdan getiririz. Biz öyle yapmıyoruz. Bizim üreticimiz kazanacak, bizim köylümüz, bizim işçimiz kazanacak. Bu ülkenin insanı kazanacak ve bu ülkenin insanı huzur içinde yaşayacak. Biz bunu yapacağız. Adana’da da yapacağız bunu, Bursa’da da yapacağız, Balıkesir’de de yapacağız, İstanbul’da da, İzmit’te de, Ankara’da da, Antalya’da da, Denizli’de de bunları yapacağız. Hiç kimse endişe etmesin.

BÜYÜKŞEHİR’İ ALDIĞIMIZDA EN ÇOK SİZ RAHAT EDECEKSİNİZ

Söylediğim bu illerin kırsallarına da sesleniyorum, Büyükşehir’i aldığımızda en çok siz rahat edeceksiniz. Tarımda çalışan, kırsalda çalışan herkes rahat edecek, herkes bilecek ki, ben üreteceğim en kötü ihtimalle büyükşehir belediyesi gelecek ürünlerimi alacak, pazarlayacak, bende kazanacağım, büyükşehirde kazanacak. Bizim projemizin kaybedeni yoktur, herkes kazanıyor.

Dolayısıyla 2019’da önümüzde iki seçenek var. Bir, demokrasiden yana olanlar. İki, otoriter rejimden yana olanlar. Üçüncü bir seçenek yoktur. İki seçenek. Demokrasiden yana olan bütün güçleri hangi partiden olursa olsun demokrasiden yana olan bütün güçler bir arada olmak zorundadır. Kendimiz için değil, çocuklarımız için, Türkiye için, Türkiye’nin dünyadaki saygınlığı için. Türkiye’de hakkı, hukuku ve adaleti sağlamak için demokrasiden yana olanlar birleşecekler. Otoriter rejimden yana olanlar, Türkiye’yi karanlığa sürüklemek isteyenler, benim can ve mal güvenliğim olmasın, çocuğumda işsiz olsun varsın diyenler başka bir yerde olabilirler. Ama bu ülkenin bütün demokratlarına sesleniyorum, kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın, 2019’da demokraside birleşmek zorundayız. Bu ülkede demokrasi için ağır bedeller ödenmiştir. Bu ülkede demokrasi için idam sehpaları kurulmuştur. Ben bütün vatandaşlarıma ayrıca şunu da söylüyorum, bizim mücadelemiz, yani demokrasi mücadelesi bir hak mücadelesidir. Bu mücadeleyi sürdürmek bizim boynumuzun borcudur. Biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Çocuklarımız için, bu ülkenin işçisi, çiftçisi, memuru, emeklisi için, arkası olmayanlar için bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Herkes düşüncesini özgürce dile getirecek.

HUKUKUN OLMADIĞI BİR YERDE İŞADAMI OLMAZ

Bu ülkenin işverenlerine de sesleniyorum, bakın tek laf edemiyorsunuz, konuşamıyorsunuz, konuşturtmuyorlar sizi. “Acaba konuşursam burnumdan fitil fitil getirirler mi” diyorlar. Evet korkudan konuşmuyorlar, ya hükümeti alkışlayacaklar, ya seslerini çıkarmayacaklar. Şimdi geldikleri nokta seslerini çıkarmıyorlar. Arada bir, bir dernek hukuktan söz ediyor, adaletten söz ediyor, ona da en şiddetli baskıları uygulamaya çalışıyorlar. Neden hukuk diyorsun, neden adalet diyorsun. Adaletin olmadığı bir yerde devlet olmaz. Hukukun olmadığı bir yerde işadamı olmaz. İşadamları şimdi yurtdışına gidiyor, sermaye yurtdışına gidiyor. Bağırıyorlar dolarları götürmeyin buraya getirin. E sen niye götürüyorsun? Önce sen getir bakalım, şu dışarıda dolarları bir getir bakalım niye getirmiyorsun? Vatandaş vergi verecek, sen o vergiyi alacaksın faiz diye dışarıya ödeyeceksin. Sonra da dönüp diyeceksin ki, ben bu ülkeyi iyi yönetiyorum.

20 TEMMUZ SİVİL DARBE SÜRECİNİ YAŞIYORUZ

Bu ülkeyi baskıyla yönetiyorlar. 20 Temmuz sivil darbe sürecini yaşıyoruz. 12 Eylül darbesiyle 20 Temmuz sivil darbesi arasında sadece bir fark var. 12 Eylül darbesini yapanların apoletleri vardı, 20 Temmuz darbesini yapanların apoletleri yok. Aralarında hiçbir fark yok. Bakın Kenan Evren ve arkadaşlarının yaptıklarına, bakın Erdoğan ve arkadaşlarının yaptıklarına hiçbir farkı yok. O dönem sıkıyönetim bildirileri yayınlanırdı, şimdi Kanun Hükmünde Kararnameler yayınlanıyor. Aralarında hiçbir fark yok. Sıkıyönetim bildirilerine herkes uyardı, Kanun Hükmünde Kararnameler çıkıyor herkes kaygıyla izliyor ne olacak bu memleketin hali diye. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın hiç kimse. Bu ülkenin dinamik güçleri var, bu ülkenin insanları var, bu ülkenin iyi insanları var, bu ülkenin aydınları var.

SİZE SÖZÜM SÖZ GEREKİRSE O BEDELİ ÖNCE BEN ÖDEYECEĞİM

Biz asla ve asla umutsuzluğa kapılmayacağız. Böyle bir hakkımız yok. Mücadele, evet mücadele. Nerede? Her yerde mücadele edeceğiz. Ha bedel ödenecek, size sözüm söz gerekirse o bedeli önce ben ödeyeceğim ben. Bu ülke için, bayrağım için, vatanım için gerekirse o mücadeleyi ben yapacağım ve ödeyeceğim. Bedel ödemekten kaçınmayacağız ve çekinmeyeceğiz. Demokrasi? Evet demokrasi. Bu ülkenin insanı baskıdan bıktı, ağzını bıçak açmıyor. Esnafı bitirdiler. Kapanan işyeri sayısı açılan işyeri sayısından daha fazla. Birisinin buna dur demesi lazım, birisinin konuşması lazım. Biz bir konuşuyoruz onlar 50 konuşuyorlar, 100 konuşuyorlar, bin konuşuyorlar, bütün televizyon kanallarında akşama kadar konuşuyorlar. Sanıyorlar ki, biz böyle yaptığımız zaman bu ülkede güveni sağlarız. Siz böyle yaptığınız zaman bu ülkede baskıyı zaten ilan etmiş oluyorsunuz. 12 Eylül döneminde öyle değil miydi? Orada da öyleydi. Gazetecileri hapse atıyorsunuz, sivil toplum örgütlerinin yöneticilerini hapse atıyorsunuz. Osman Kavala’nın ne günahı var, Ahmet Şık’ın ne günahı var? Ne günahı var bunların? Milletvekilleri hapiste. Eğer bir ülkede milletvekilleri hapisteyse o ülkede demokrasi yoktur kimse demokrasiden söz edemez. Eğer bir ülkede gazeteciler hapisteyse o ülkede demokrasi yoktur. Bir ülkede sivil toplum örgütlerinin yöneticileri hapisteyse o ülkede demokrasi yoktur. Bir ülkede insanlar caddelerde, sokaklarda rahatlıkla gezemiyorlarsa o ülkede demokrasi yoktur. Bir ülkede insanlar kendi düşüncelerini özgürce dile getiremiyorlarsa o ülkede demokrasi yoktur. Kimse bana demokrasiyi anlatmasın, onu külahıma bile anlatamazlar. Ülke 20 Temmuz darbe sürecini yaşamaktadır ve bu darbe sürecine karşı mücadeleyi de bizler yapacağız. Bu ülkenin aydınları yapacak. Yeni Adana Gazetesiyle başlamamın nedeni de buydu. Yeni Adana Gazetesi milli mücadelenin kıvılcımlarından birisidir. 100 yıllık bir mücadeleyi sürdürmüştür. Biz şimdi o mücadeleyi bir avuç insan sürdürdü, şimdi biz milyonlarız, biz milyonlarca kişiyiz, biz güçlüyüz, biz haklıyız, biz demokrasiden yanayız, biz insan haklarından yanayız, biz kadın – erkek eşitliğinden yanayız, biz güçlü bir sosyal devletten yanayız. Biz aç ve açıkta hiç kimse kalmasın bu düşünceden yanayız. O nedenle biz güçlüyüz, gücümüzün farkında olalım ve gücümüzü koruyalım.

BİR CHP’Lİ ÇIKAR BEN NE OLACAĞIM DERSE, DERHAL CHP’DEN İSTİFA ETSİN DERHAL!

Ve bir şey daha, mademki geldim CHP’nin Adana il kongresine şunu söyleyeyim. Bir CHP’li çıkar ben ne olacağım derse, derhal CHP’den istifa etsin derhal! Ne demek ben ne olacağım? Memleket hangi halde, ben ne olacağım arayışı içinde. Bunlara asla ve asla izin vermeyeceğiz, bizim kapımız bunlara kapalı. Ben ne olacağım diyenler varsa gitsinler, öbür partiye orada zaten kimin ne olacağını onlar tayin ediyor oraya gitsinler. Biz ne olacağız, biz ne mücadelesi yapacağız? Biz hak mücadelesi yapıyoruz. Bizim mücadelemiz işçinin mücadelesidir, bizim mücadelemiz çiftçinin mücadelesidir, bizim mücadelemiz gazetecilerin mücadelesidir, bizim mücadelemiz hapisteki milletvekillerinin mücadelesidir, bizim mücadelemiz gözaltına alınan, tutuklanan, işkenceden geçen insanların mücadelesidir, bizim mücadelemiz herkesin düşüncesini özgürce dile getirdiği bir Türkiye mücadelesidir. Öyle ben ne olacağım, hangi listeye gireceğim, delege ne olacağım. Delege hesabı yapanların partide işi yoktur.

Ayrıca Adana milletvekillerimiz burada onlara söylüyorum, önümüzdeki günlerde TBMM’ye şu siyasi partiler yasasındaki delege sisteminin kaldırılmasıyla ilgili kanun teklifini verin. Biz, yani bizler, yani Türkiye’nin umut beslediği tek parti var, gelecek kaygısı yaşayan bütün vatandaşlarım. Bugün gelirken yaşlı bir kadın havaalanında geldi, “Bütün umudumuz sizsiniz” diyor. “Bütün umudumuz Cumhuriyet Halk Partisi” diyor. Parti içinde asla kavga istemiyorum. Birbirine sırtını dönen insanları istemiyorum. Birbirine sırtını dönenlerin hiçbirisi bu partide bir yere gelmeyecektir. Zaten kurultaydan sonra birde tüzük kurultayı yapacağız. Bir günlük bir kurultay yapacağız. Herkesin her telden konuştuğu değil, herkesin Türkiye’nin sorunlarını azimle ve kararlılıkla dile getirdiği bir tüzük yapacağız ve herkes aynı dili konuşacak. Bu partide bir kişi eğer bir davanın adamı değilse, bir davanın insanı değilse, Türkiye’yi biz nasıl çağdaş uygarlığa ulaştırırız diye Gazi Mustafa Kemal’in bize emrettiği hedefe yönelmiyorsa, bu partide işi yoktur. Hedefe yöneleceğiz, kilitleneceğiz o hedefe. Bizim sorumluluğumuz diğer partilerin sorumluluğuna benzemez. Çünkü biz avukat bürolarında kurulan bir parti değiliz. Biz milli mücadele, savaş meydanlarında kurulan bir partiyiz. Bağımsızlık mücadelesi veren bir partiyiz. Biz Mustafa Kemal’in partisiyiz, o iadelin partisiyiz.

BİZ  BU ÜLKEDE 4 YILDA YOKSULLUĞU BİTİRECEĞİZ, BARIŞI, HUZURU VE ESENLİĞİ GETİRECEĞİZ

Dolayısıyla hedefimiz bellidir, hedefimiz demokrasi, çağdaş uygarlık. Hedefimiz bellidir, kadın – erkek eşitliği. Hedefimiz bellidir, yargı bağımsızlığı. Hedefimiz bellidir, medyanın özgürlüğü. Hedefimiz bellidir, güçlü bir sivil toplum. Hedefimiz bellidir, güçlü bir sosyal devlet. Biz niye aile sigortası diyoruz? Hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diye aile sigortasını taahhüt ediyoruz. Herkesin, her partilinin her eve girdiğinde aile sigortasını anlatması lazım. Yoksulluğu yönetmek istemiyoruz biz. 15 yıldır yoksulları yönetiyorlar, yoksulluğu yönetiyorlar. Biz 4 yılda yoksulluğu bitireceğiz, 4 yılda 5 yıl demiyorum. 4 yılda yoksulluğu bitireceğiz. Biz bu ülkede 4 yılda terörü bitireceğiz. 4 yılda bu ülkeye barışı, huzuru ve esenliği getireceğiz. 4 yılda bu ülkeyi dünyanın en sayılı ülkeleri haline getireceğiz. 4 yılda bu ülkede birinci sınıf demokrasiyi getireceğiz. 4 yılda biz din ve vicdan özgürlüğünü getireceğiz. 4 yılda düşünce özgürlüğünü getireceğiz. Hiçbir düşünceye sınırlama getirmeyeceğiz. Herkes düşüncesini özgürce dile getirecek. İnsansa düşüncesine saygı göstereceğiz, aklına saygı göstereceğiz.

Bizim işimiz kolay bir iş değildir. Vatandaşın bizi umut görmesinin nedenleri bunlardır. Bu umudu söndürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu umudu söndürenler bizim aramızda olamazlar. Biz boşuna mı yürüdük, boşuna mı hak, hukuk, adalet dedik? Boşuna mı bayrağımızı değil, Türk bayrağını sadece taşıdık? Biz bize oy vermeyenlerinde umuduyuz, onlarında çocukları var, onlarda güzel bir Türkiye istiyorlar, onlarda bu memlekette huzur içinde yaşamak istiyorlar. Onlarda caddede, sokakta, şurada burada karşılaştıkları zaman vatandaşlarla tokalaşmak istiyorlar, selamlaşmak istiyorlar. Millet birbirine selam vermekten vazgeçti korkuyor. Bunu aşacak olan parti sadece ve sadece biziz.

2015 SEÇİM BİLDİRGEMİZ CUMHURİYET TARİHİNİN EN ÖNEMLİ SEÇİM BİLDİRGELERİNDEN BİRİSİDİR

Dolayısıyla dava adamı olacak, dava insanı olacak. Ben bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olmalıyım, bu ülkenin geleceğinde karar sahibi olmalıyım. Benim bir oyumun ne kadar değerli olduğunu önce ben kabul etmeliyim ve herkese anlatmalıyım, herkesi ikna etmeliyim. Esnafına gitmeliyim, çiftçisine gitmeliyim, emeklisine gitmeliyim, işçisine gitmeliyim, sanayicisine gitmeliyim, ev kadınına gitmeliyim. Şunu rahatlıkla her yerde her partili arkadaşım dillendirebilir, Türkiye’de hangi sorun varsa o sorunun çözüm adresi sadece ve sadece Cumhuriyet Halk Partisidir. Bir daha söylüyorum, Türkiye’de bir sorun varsa o sorunun çözüm adresi biziz. Neden? Her soruna çözüm ürettik. 2015 seçim bildirgemiz cumhuriyet tarihinin en önemli seçim bildirgelerinden birisidir. 2015 seçim bildirgemiz diğer siyasi partilerin tamamı tarafından kopya edilen bir seçim bildirgesidir ve biz ilk kez halkın karşısına bu kadar güçlü bir seçim bildirgesiyle çıktık. O seçim bildirgesi bugünde güncelliğini koruyor. Rakamları değiştireceğiz ama biz o seçim bildirgesinde neleri vaat ettiysek aynı vaatlerimizin arkasındayız. Nasıl emekliye iki maaş vereceğiz dedik evet vereceğiz. Ramazan bayramı, kurban bayramı emekliye iki maaş vereceğiz. Nasıl dediysek bir yıl içinde Türkiye Cumhuriyetinde yurt sorununu çözeceğiz evet en geç bir yıl içinde bu ülkede yurt sorununu çözeceğiz. Nasıl dediysek iş garantili eğitim. Bugün eğitim sisteminden herkes şikayetçi, bütün anneler, babalar şikayetçi. Eğitim sistemi iş garantili eğitim. Bütün organize sanayi bölgelerinde yatılı meslek liseleri kuracağız, çocuk mezun olduğunda işi hazır olacak. Oradan mezun olduğunda onun izdüşümü olan üniversitelere daha rahat girebilecek. Bütün bunları yapacağız. Aklınızın bir köşesinde olsun. Sorun varsa çözümü bizdedir. Çünkü biz kendimizi değil, cebimizi değil, yandaşımızı değil, biz vatandaşı düşünüyoruz kim olursa olsun. Muhtarlarla ilgilide olağanüstü güzel çözümlerimiz var. Bütün muhtarlar kardeşlerime de sesleneceğim, bir gün onlarla da beraber olacağım. Belli bölgelerde beraber oluyorum göreceksiniz muhtarlarla ilgili çözümleri, onlarda anlattığım zaman şaşırıyorlar CHP gerçekten muhtarlar için böyle mi düşünüyor. Evet aynen öyle düşünüyoruz, onlarla da ilgili güzel çözümlerimiz var. İşsizlikle ilgilide çözümlerimiz var. İş garantili eğitimin özünde zaten bu var. Üniversiteyi bitiriyor işsiz, niye işsiz. Bir anne, baba çocuğunu üniversiteye hangi umutlarla gönderiyor, hangi beklentilerle gönderiyor? Kendi hayat standardından daha iyi bir hayat standardını oğlum, kızım yakalasın diye gönderiyor. Ama sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor.

2019’A HEPİNİZ HAZIR OLMAK ZORUNDASINIZ

İşin özeti, 2019’a hepiniz hazır olmak zorundasınız. Öyle sen, ben, makam, mevki kavgası yok bu işin içinde. Bu iş bir Türkiye sorunudur. Bizim vebalimiz ağırdır. Bakın, vebalimiz ağırdır. Çalışmazsak vebalimiz ağırdır. Ali böyle yaptı, Veli böyle yaptı, o şunu yaptı. Bu çemberin dışına çıkın, bunun tamamen dışına çıkın. Göreceksiniz herkesin sorunu var ve o sorunların çözümlerini onlara anlatacaksınız. Sabırla, kararlılıkla anlatacağız, inanarak anlatacaksınız. Ve biz çözeriz. Türkiye dünyanın en zengin ülkelerinden birisidir. Bütün mesele kaynaklar yerli yerinde kullanılmıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi metronun kilometresini 50 milyona yapıyor, Ankara 100 milyona yapıyor, İstanbul 150 milyona yapıyor. Nereye gidiyor bu paralar? Dolayısıyla parayı yerli yerinde kullandığınız zaman bu ülkede aç ve açıkta kimse kalmaz. Bütün mesele kul hakkı yememekte yatıyor. Bunu yapacağız.

Efendim hepinize şükran borçluyum, ben aranızdan ayrılmak durumundayım, biraz sonra aranızdan ayrılacağım, Ankara’ya döneceğim. İki adayımız var. Demokratik bir yöntem içinde, elbette bir kişi kazanacak. Kaybeden kişi gidecek kazananın elini kaldıracak. Diyecek ki, bundan sonra ben asker gibi senin arkanda duracağım ve beraber çalışacağız. Efendim kazanamadım ben küstüm, bir de onu acaba nasıl bir daha böyle başarısız hale getiririm. Bu anlayışı da partiden attık, kapının dışına koyduk. Bu anlayışta olanlarda partiden ayrılabilirler. Ayrılırlarsa çok memnun oluruz. Bizim mücadelemiz hak mücadelesidir, demokrasi kendi içimizde, tamam kendi içimizde demokrasi. Zaten CHP dışında demokrasiyi yaşayan bir parti yok. Biz demokrasiyi yaşatıyoruz. Grup Başkanvekillerinin seçimine, Meclis Başkan Divanının seçimini yapıyoruz, İl Başkanlarımızı seçimle, İlçe Başkanlarımızı seçimle yapıyoruz. Demokratik kuralları çalıştırıyoruz, demokrasinin ne kadar güzel olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Demokrasi kavga yaratmak ya da kavga yapmak değildir. Demokrasi tam tersine ortak mücadele etmek, bir hedefe sonra kilitlenmek demektir. Bir hedefe kilitleneceğiz, yolumuza devam edeceğiz. Bizim mücadelemiz hak mücadelesidir, hiçbir güç bizi asla ve asla döndüremez. Bu ülkenin barışı ve huzuru için hep beraber mücadele edeceğiz.

Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım.


Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.