CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, YENİMAHALLE BELEDİYESİ HALK-KART TANITIM TÖRENİNDE KONUŞTU
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, YENİMAHALLE BELEDİYESİ HALK-KART TANITIM TÖRENİNDE KONUŞTU
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Parlamentoda çoğunluk var, istediğiniz kanunu çıkarıyorsunuz. Bütün bakanlar sizden, istediğiniz kararı alabiliyorsunuz. Eksik olan ne, her şeyi yapıyorsunuz! Ama deniyor ki, “Bütün yetkileri bir kişiye verelim. Türkiye’yi bir kişiye teslim edelim. 80 milyon büyük değil, bir kişi büyüktür.” 80 milyon bir kişinin önünde diz çöksün isteniyor" dedi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yenimahalle Belediyesi Halk-Kart Tanıtım Töreninde yaptığı konuşma şöyle:
Belediye Başkanımızı dinledik, yaptığı hizmetlerin bir bölümünü ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştı. Sizlerden şunu bilmenizi isterim. Belediye Başkanımız Sayın Fethi Yaşar kendisini Yenimahalle’ye adayan bir insandır. Cebini değil, Yenimahallelinin cebini düşünen bir insandır, onun kazanmasını isteyen bir insandır. Biz seçim meydanlarında asgari ücret net bin 500 lira olmalıdır derken bize diyorlardı ki parayı nereden bulacaksınız. Bugün bütün belediyelerimizde taşeron işçiler de dahil asgari ücret en az net bin 500 liradır. Yenimahalle’de Başkanımız söyledi 2 bin liradır. Bazı belediyelerimizde bin 700, bin 750 liradır.
HERKESE EŞİT HİZMET GÖTÜRÜYORUZ
Yine Belediye Başkanlarımıza söyledik. Özellikle orta gelirlilerin ya da yoksulların olduğu mahallelerde varsa, belediyenin bölgesinde böyle bir yer, mutlaka kreş açacaksınız. Anne çocuğunu güven içinde oraya getirebilmeli, onun beslenmesini yapmalısınız, eğitimini yapmalısınız. Anne akşam gelmeli çocuğunu almalı, evine götürmeli. Biz hiçbir ayrım yapmadan şu mahalle bana az oy verdi, şu mahalle bana fazla oy verdi, dolayısıyla hizmetleri buna göre bölüştürelim ayrımı yapmadan tam tersine herkese eşit hizmet götürüyoruz. Bu bizim görevimiz, biz bunu yapmak zorundayız.
Ve bizim bir anlayışımız daha var her kuruşun hesabını vatandaşa vermek. Bu da bizim namus görevimizdir, her kuruşun hesabını vermek.
HALKI DÜŞÜNÜRSENİZ, HERKESİN KAZANDIĞI BİR SİSTEMİ KURARSINIZ
Aile sigortası içinde söyledik, bunu yapacağız dedik. Yapamazsınız dediler. Önce Sayın Fethi Yaşar burada uyguladı, şimdi pek çok belediyemizde uygulanıyor. Yoksul ailelerde kadının banka hesabına her ay düzenli belli bir para yatıyor. Sağ elin verdiğini sol el görmüyor. Onun yoksulluğunu asla teşhir etmiyoruz. Parasını çekiyor, gidip çoluk çocuğunun rızkını sağlıyor. Bu da bizim görevlerimizden birisidir. Hiçbir yapmıyoruz. Yoksul bana mı oy verdi, başka bir partiye mi oy verdi hiçbir ayrım yapmadan. Çünkü o belde de herkes huzur içinde yaşamalı. O belde de herkes mutlu olabilmeli.
Şimdi Halk Kart uygulamasını Sayın Başkanımız uygulamaya koyuyor Yenimahalle’de. Bu kartın kaybedeni yok herkes kazanıyor. Alışveriş yapan da kazanıyor, esnaf da kazanıyor, manav da kazanıyor, simitçi de kazanıyor, sanayici de kazanıyor, tamirci de kazanıyor. Herkesin kazandığı bir sistem. Biliyorum bazıları şunu söyleyecek, ne demek herkesin kazandığı bir sistem, böyle bir şey olur mu? Halkı düşünürseniz, halkın çıkarları üzerine siyaset oluşturursanız herkesin kazandığı bir sistemi elbette kurarsınız. Bizim görevimiz de budur değerli dostlarım.
tarihimizi bilerek, verdiğimiz şehitlerin kanlarının ne kadar değerli olduğunu unutmayarak, gazilerimizi unutmayarak sandığa gideceğiz ve oylarımızı öyle kullanacağız.
İzlerken programın başında güzel bir müzikle başladık. Bir bayram havası gibi insanlar huzurlu ve mutlu, türküler söylüyorlar. Belediye çalışanları halka nasıl hizmet ettiğini bir türkü eşliğinde anlatıyorlar. Önümüzdeki süreç içinde sandığa gideceğiz. 16’sında Nisan’ın oylarımızı kullanacağız. Bu bir referandum bu bir seçim değil. Bir iktidar belirlemiyoruz. Neyi oylayacağız. Basit. Her şeye egemen olan, tek adam yönetimimi olsun, demokratik parlamenter sistem mi olsun oylayacağımız budur. O nedenle gittiğim her yerde ısrarla söylüyorum, sandığa giderken elimizi vicdanımıza koyacağız, düşüneceğiz ve sandığa öyle gideceğiz.
TARİHİMİZİ BİLEREK, ŞEHİTLERİMİZİ VE GAZİLERİMİZİ UNUTMAYARAK SANDIĞA GİDECEĞİZ
Bugün 18 Mart Çanakkale’yi anıyoruz, Çanakkale şehitlerini anıyoruz. Emin olun sevgili anneler özellikle size söylüyorum. ‘Çanakkale içinde vurdular beni’ türküsünü dinleyip de gözü dolmayan birisi var mıdır? Hangi bedeller ödeyerek biz bu cumhuriyeti kurduk? Dumlupınar’ı, Anafartalar’ı unutacak mıyız? Top sesleri altında çalışan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi, top sesleri altında.
Bizim logomuz var, saçları örgülü bir kızımız diyor ki, “Geleceğim için hayır”. Neden diyor biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisini kurduk, o günü bayram ilan ettik. Sonra o bayramı çocuklarımıza armağan ettik. Neden? Cumhuriyetin teminatı onlardır, onlar cumhuriyeti savunacaklardı ve sahip çıkacaklardı. Şimdi bu kız çocuğu diyor ki, “Geleceğim için hayır” diyor, ben meclise inanıyorum diyor, ortak akla inanıyorum diyor, bana bu bayramı meclis verdi diyor ve dünyada hiçbir parlamento çocuğa bayram vermezken bu çocuklarımıza biz 23 Nisan 1920’yi bayram olarak verdik, kutlayın dedik.
Tek adam yönetimi hiçbir zaman olmadı. Örnek vereyim size Erzurum Kongresi, tek adam yönetimi var mıydı? Hayır. Adı kongre zaten, birden fazla insan var orada, kanaat önderleri var orada, düşünen insanlar var orada, her gruptan insan var orada. Neyi düşünüyorlar? Türkiye’yi aydınlığa nasıl çıkarırız diye. Bir kişi düşünmüyor beraber düşünüyorlar, beraber karar veriyorlar.
Dönüyorum Sivas Kongresine, 1919 yine. Sivas Kongresinde tek adam mı vardı? Hayır. Çok fazla insan vardı, bir araya geldiler, manda tartışmaları oldu. Türkiye’yi mandalar mı yönetsin yoksa Türkiye kendi bayrağının altında özgürce bir devlet olarak kurulsun mu diye? Genç Tıbbiyeli Hikmet şunu söyledi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, “Biz mandayı reddediyoruz, siz dahi mandayı savunursanız size de karşı olacağız” demiştir. Ortak akıl budur. Manda reddedilmiştir. Başka bir devletin egemenliğini kabul etmemişlerdir Sivas Kongresinde.
Bir öncesine gidelim, Havza’dan Amasya’ya gelen Gazi Mustafa Kemal Atatürk yine oturmuşlar, yine konuşuyorlar, yine tartışıyorlar, yine tek adam yönetimi yok. Ve diyorlar ki, “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır”, dikkatinizi çekerim milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bir kişi kurtaracaktır demiyorlar, şu kurtaracaktır demiyorlar, milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Çünkü Osmanlı’da millet kavramı yoktur. Millet kavramının en güçlü girdiği belge, sözcük olarak en güçlü girdiği belge, Amasya Tamimidir. Biz tarihimizi bilerek, verdiğimiz şehitlerin kanlarının ne kadar değerli olduğunu unutmayarak, gazilerimizi unutmayarak sandığa gideceğiz ve oylarımızı öyle kullanacağız.
BİR MEMLEKET MESELESİDİR, BİR BAYRAK MESELESİDİR, BİR VATAN MESELESİDİR, BU BİR DEMOKRASİ MESELESİDİR
Bu ülkede demokrasi için ağır bedeller ödedik. Ama artık demokrasimize sahip çıkmak zorundayız. Bu Ali, Veli meselesi değildir. Bu A partisi, B partisi meselesi değildir. Bu A kişisi, B kişisi meselesi değildir. Bu bir memleket meselesidir. Böyle bakmamız lazım. Bu bir bayrak meselesidir, bu bir vatan meselesidir, bu bir demokrasi meselesidir. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, kimliklerimiz farklı olabilir, inançlarımız farklı olabilir, farklı bölgelerde yaşayabiliriz. Kimimiz erkek, kimimiz kadın, kimimiz genç, kimimiz yaşlı olabilir. Ama bir ortak paydamız var vatanımız, bir ortak paydamız var bayrağımız, bir ortak paydamız var demokrasimiz, bir ortak paydamız var birlikte yaşama irademiz. Neden vazgeçiyoruz bundan? Bize dayatıyorlar, söylüyorlar tek adam rejimini öneriyorlar. Her şeyi bir kişi bilecek, bir kişi karar verecek. Fethi Başkanım burada söyledi mi her şeye ben karar veriyorum diye? Hayır. Neyi söyledi? Ekibimle beraber çalışıyorum dedi, birlikte çalışıyorum dedi, birlikte karar veriyorum dedi. Ortak akıldan vazgeçelim tek aklın mahkûmu olalım diyorlar. Peki, o bir kişi hata yaparsa bedelini kim ödeyecek? Bedelini halk ödeyecek. Her birinizin tek tek sorumluluğu var. Ben Türkiye’de yaşıyorum sandığa gideceğim oyumu kullanacağım ondan sonra sorumluluğum bitti değil. Her birinizin, ülkesini seven, bayrağını seven, demokrasiye inanan ve çocuklarına güzel bir Türkiye bırakmak isteyen her bireyin, her annenin, babanın sorumluluğu var. Bunu anlatacaksınız, her yerde anlatacaksınız. Önyargılarımızla sandığa gitmeyeceğiz. Sandığa aklımızla gideceğiz, mantığımızla gideceğiz. Şimdi düşünme zamanıdır öyle gideceğiz sandığa.
BİR KİŞİ HATA YAPTIĞINDA FATURAYI HEPİMİZ ÖDERİZ
Bütün yetkileri bir kişiye verirsek ne olur? Bütün yetkileri bir kişiye verirsek o kişi hata yaptığında faturayı hepimiz öderiz. O kişiyi bir kişi kandırdığında veya ikna ettiğinde bütün devlet yönetimini ele geçirir en geç 24 saat içinde. Öyle bir yetki veriyoruz ki, bir sabah kalkıp ben Türkiye Büyük Millet Meclisini feshettim yetkisi veriyoruz. Yani milli iradeyi tanımıyorum diyor. 550 milletvekilinin milletvekilliği sürelerini sona erdirdim buyurun yeni seçime. Olmaz, olmamalı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bu yetki verilmemiştir. Ona verilmeyen yetkiyi 21.yüzyılda millet demokrasiyi güçlendirirken biz otoriter sisteme geçelim diye bir kişiye vereceğiz. Dünya alay eder bizimle.
23 NİSAN 1920’DE MECLİSİ KURARKEN TEK ADAM MI VARDI!
Burada “Hayır” demek kolay. “Hayır”ı sandıkta çıkaracağız, hayırlı bir iş yapacağız. Sorumluluk duyan her vatandaşımın endişe taşıdığını biliyorum. Endişeli bir süreçten geçtiğimizi de biliyorum. Nasıl oldu da Türkiye bu noktaya geldi? 23 Nisan 1920’de meclisi kurarken tek adam mı vardı Allah aşkına! Türkiye Büyük Millet Meclisine Gazi Meclis diyoruz. Bu meclis, bütün milletvekilleriyle Milli Kurtuluş Savaşını yöneten meclis. Bu meclis, Kıbrıs Barış Harekatını yöneten meclis. Bu meclis, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında sabaha kadar çalışıp darbeyi püskürten meclis. Şimdi ne diyoruz? Meclisin yetkilerini alacağım bir kısmını. Kime vereceğim? Bir adama vereceğim. Neden? Bir Allah’ın kulu çıkıp bana bunun akılcı gerekçesini açıklamak zorundadır. Ben bilmiyorum. Meclis çalışmıyor diyorlarsa meclis çalışıyor. Bütün yasama dönemlerinden çok daha fazla kanun bu yasama döneminde çıkmıştır. Desinler hayır, rakamları alsınlar baksınlar. Parlamento çalışıyor. İki hafta içinde 100’den fazla kanun çıktı. Kavgamı oldu? Hayır. Uyum olursa, uyum içinde çalışılırsa kanunlar çıkıyor. 2 bin maddelik kanun kısa sürede niye çıkıyor, nasıl çıkıyor? Uzlaşarak çıkıyor. Parlamentoda şu anda 4 partinin grubu var, milletvekilleri var. AB’yle uyum süreci içinde gelen bütün kanunlar oybirliğiyle çıkmıştır. Demek ki, Türkiye’nin çıkarı sözkonusu olduğunda oybirliğiyle çıkıyor. Devletin yapısını ve işleyişini bir kişiye teslim ediyoruz. Dikkatinizi çekerim, devletin yapısı ve işleyişini bir kişi belirleyecek Başkan. Başkan diyordum itiraz ediyorlardı, şimdi onlarda Başkan demeye başladılar. Tek adam rejimi diyordum, önce inkar ettiler, sonra dediler ki evet tek adam rejimi olacak diyorlar. Biz o tartışmaları bir tarafa bırakarak aklımızla ve mantığımızla düşünerek sandığa gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti kolay kurulmadı, bağımsızlığını kolay elde etmedi. Bir mücadele var, kan var, gözyaşı var, şehitler var, gaziler var.
Bir kişi hem Başkan olacak, hem Başbakan olacak, kaç yardımcısı olacak hiç belli değil, kaç bakan olacak hiç belli değil. Arzu ederse en geç 24 saat içinde bütün valileri, bütün kaymakamları, bütün müftüleri, bütün emniyet müdürlerini, bütün müdürleri, bütün büyükelçileri en geç 24 saat içinde değiştirebilir. Bir kişiyi ikna ettiniz mi 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçiriyorsunuz. Bu olur mu? Buna evet denir mi? Böyle bir saçmalık olur mu? Diyorlardı ki, FETÖ terör örgütü 30 – 35 yılda devletin içine sızdı, devleti ele geçirdi, paralel devleti kurdu. 30 – 35 yıla gerek yok bu modelde bir kişiyi ikna ettiniz mi 24 saat içinde zaten ele geçiriyorsunuz. İstediğiniz rektörleri atıyorsunuz, istediğiniz valileri, vali yardımcılarını, müsteşarları, kaymakamları, emniyet müdürlerini, paşaları istediğiniz gibi atıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti devleti bu kadar ucuz bir devlet midir?
FİİLİ DURUM ANAYASAL STATÜYE KAVUŞTURULMAK İSTENİYOR
Bir örnek vereceğim. Kıbrıs Barış Harekatı, rahmetli Ecevit çok konuşmazdı, yerinde ve zamanında konuşurdu. Öyle konuştuğu zamanda olaylar biter, olaya egemen olur ve ondan sonra konuşurdu. Kıbrıs’ta soydaşlarımız öldürülürken, katledilirken öyle meydana çıkıp Kıbrıs’a gideceğiz, şunu yapacağız, bunu yapacağız asla demedi. Ne zaman dedi Kıbrıs’a çıkacağız? Türk askeri gitti Kıbrıs’a indi, bütün hatlar sağlandı, güven sağlandı, Başbakanlığın kapısından çıkarken basına şu açıklamayı yaptı; “Türk askeri şu anda Kıbrıs’tadır Allah yardımcımız olsun.” Bitti, devlet adamı budur.
Ne diyor? Rakka’ya gireceğiz. E gir kardeşim. Mümbiç’e gireceğiz. E gir kardeşim. İkisine de giremiyoruz. Niye konuşuyorsun o zaman? Bakın, tek adama yetki verdiğimiz zaman Türkiye’nin itibarını düşünün, hangi noktaya gelebileceğini düşünün. Bu fiili durum. Bu fiili durum anayasal statüye kavuşturulmak isteniyor. Türkiye’nin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu bilmenizi anlatmak için bunu anlatıyorum. Hepimizin düşünmesi lazım, yazık günahtır bu memlekete. Yetkiyi verelim, bütün yetkiler var zaten, parlamentoda çoğunluk var, istediğiniz kanunu çıkarıyorsunuz. Bütün bakanlar sizden, istediğiniz kararı alabiliyorsunuz. Eksik olan ne, her şeyi yapıyorsunuz! Ama deniyor ki, “Bütün yetkileri bir kişiye verelim. Türkiye’yi bir kişiye teslim edelim. 80 milyon büyük değil, bir kişi büyüktür.” 80 milyon bir kişinin önünde diz çöksün isteniyor. Bu ülkenin insanları onurlu insanlardır, demokrasiyi savunurlar. Benim gibi düşünmeyenin de konuşmaya hakkı vardır. Benim gibi düşünmeyenin de yazmaya hakkı vardır. Benim gibi düşünmeyenin de benimle tartışma hakkı vardır, konuşma hakkı vardır. Ayrımcılık olmaz, kutupçuluk olmaz, toplumu ayrıştırmak olmaz. Siyasetin görevi toplumda uzlaşmayı sağlamaktır, siyaset odur zaten, uzlaşma sanatıdır siyaset. Bölme sanatı değildir uzlaşma sanatıdır. İnsanları uzlaştıracaksınız, bir araya gelecekler, oturup konuşacaklar. Ayrıştık, bölündük, neredeyse kavga edeceğiz. Komşumuzun kimliğini sorgular hale geldik, inancını sorgular hale geldik, yaşam tarzını sorgular hale geldik. Bu Türkiye’yi böler, Türkiye’yi ayrıştırır, Türkiye’yi kutuplaştırır. Tam tersini yapmalıyız. Bizim gibi düşünmeyenler de özgürce konuşabilmeliler, yazabilmeliler.
MAĞDUR OLAN BİZİZ
Bakın, size bir şey daha söyleyeyim. O kadar dengesiz koşullarda çalışıyoruz ki, emin olun o kadar dengesiz, haksız koşullarda çalışıyoruz ki anlatmak mümkün değil. Devletin forsunu kullanıyorlar, devletin arabasını kullanıyorlar, devletin uçaklarını kullanıyorlar, devletin parasını kullanıyorlar, devletin televizyonlarını kullanıyorlar, kendi televizyonları 24 saat yayın yapıyor biz bu vatandaşa gerçekleri anlatmak için sokak sokak, meydan meydan, cadde cadde kendi imkanlarımızla gezip anlatmaya çalışıyoruz. Ağırıma giden ne biliyor musunuz? Devletin forsunu kullanacaksın, uçaklarını kullanacaksın, arabalarını kullanacaksın, parasını kullanacaksın, televizyonlarını kullanacaksın sonra meydana çıkıp ben mağdurum diyeceksin. Sen nasıl mağdursun kardeşim, mağdur olan biziz! Her türlü engellemeyi yapıyorlar vatandaş doğruları öğrenmesin diye. Bir çıkar yol var diyoruz ki, biz doğruları anlatmıyorsak, biz yanlış söylüyorsak senin televizyonuna çıkalım orada oturalım adam gibi tartışalım, uygar, medeni insanlar gibi tartışalım. Ben mi yanlış söylüyorum sen mi yanlış söylüyorsun? Devletin televizyonlarını kapattın, uçaklarını kapattın, arabalarını kapattın, parasını kapattın, gazetelerini kapattın, e çıkıp meydan meydan geziyorsun. Biri konuşuyor 15 dakika sonra öbürü konuşuyor, 15 dakika sonra öbürü konuşuyor. Böyle bir referandum olur mu, hangi eşit şartlarda gidiyoruz arkadaşlar?
Ama bütün bunlara rağmen ben bu milletin ferasetine güveniyorum, bu milletin demokrasiye bağlılığına güveniyorum, bu milletin ülkesini sevdiğini biliyorum, bu milletin bayrağını sevdiğini biliyorum, bu milletin demokrasiye sahip çıkacağına inanıyorum ne yaparlarsa yapsınlar. Çünkü biz haklıyız, biz ayrım yapmıyoruz, biz ayrıştırmıyoruz, biz kucaklıyoruz, biz herkesi seviyoruz. İnsanımızı seviyoruz, Türkiye’nin itibarlı ve güçlü bir devlet olmasını istiyoruz. Biz bunları istiyoruz.
“HAYIR” ÇIKARSA TÜRKİYE’NİN SAYGINLIĞI ARTACAKTIR
İşin özü; hepimiz çalışacağız. Kılıçdaroğlu çalışıyor, biz de oturalım olmaz. Ben çalışıyorum sizler de çalışacaksınız. Vatandaşımıza soracaksınız gayet basit sorular. Partizan bir Cumhurbaşkanı mı istiyorsun, tarafsız bir Cumhurbaşkanı mı istiyorsun? Bu kadar basit. Partizan Cumhurbaşkanı istiyorum diyorsa nelerin olacağını anlatacaksınız. Tarafsız bir Cumhurbaşkanı istiyorum diyorsa tarafsız bir Cumhurbaşkanını biz de istiyoruz. O zaman gidecek hayırlı bir iş yapacak sandığa gidecek. Efendim hayır çıkarsa kaos olacak. Niye kaos olsun? Sayın Cumhurbaşkanı yerinde oturacak 2019’a kadar. Binali Bey Başbakanlığını sürdürecek, bakanlar yerinde olacak, hepsi bakanlıklarını yapacaklar, parlamento yerinde olacak, yetkileriyle olacak. “Hayır” ne demek? Biz demokrasiye sahip çıkıyoruz demek, biz parlamentomuza sahip çıkıyoruz demek. Biz milli iradeye sahip çıkıyoruz demek. Biz milli iradenin üstünde hiçbir gücü tanımıyoruz demek. Herkes anayasal sınırlar içinde görevini yapsın demek. Budur. Türkiye’nin saygınlığı artacaktır. Ekonomik olarak büyüyecektir Türkiye, itibarı artacaktır Türkiye’nin. Otoriter bir yönetimden, demokrasiyi savunan bir Türkiye sürecine girecektir Türkiye. Biz bunu savunuyoruz.
Güler yüzle başladık, bir güler yüzlü filmle, güler yüzle bir şey anlatıyım. Bir ülkede insanların mutlu olup olmadığını kadınların yüzünden anlarız. Kadınlar endişeliyse o memlekette huzur yoktur. Kadınlar güler yüzlüyse, çocuklarını güler yüzle okula gönderiyorsa, alışverişlerini güler yüzle yapıyorlarsa, pazara gidip güler yüzle esnafla alışveriş yapabiliyorlarsa o memlekette huzur vardır. En çok da bizim huzura ihtiyacımız var. Birlikte yaşamaya ihtiyacımız var, kardeşçe yaşamaya ihtiyacımız var. Kavgadan uzak, ülkeyi düşünen, bayrağını düşünen, vatanını düşünen insanlara ihtiyacımız var.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.
Kaynak: chp.org.tr