CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, NTV’DE “KILIÇDAROĞLU ÖZEL” PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU (19 ARALIK 2017)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, NTV’DE “KILIÇDAROĞLU ÖZEL” PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU (19 ARALIK 2017)
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, NTV’DE “KILIÇDAROĞLU ÖZEL” PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞER..

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, NTV’DE “KILIÇDAROĞLU ÖZEL” PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU (19 ARALIK 2017)

 

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, NTV’de "Kılıçdaroğlu Özel" programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, Ahmet Arpat’ın sorularını yanıtladı.

Ahmet ARPAT- Ankara’dan merhabalar. Türkiye’de siyaset her daim hareketli, her dönem bazı tartışma başlıkları var ve siyaset o tartışma başlıkları üzerinden bir şekilde gelişiyor. Ama sanki bu dönem biraz farklı, daha sert bir mücadele yaşanmakta. Ana muhalefet ve iktidar partileri bazı belge ve iddialar üzerinden kavgaya tutuşmuş durumda. Adeta birbirlerine girmiş durumda iki parti ve siyasiler. Baktığımızda yurtdışına para transferi, Man Adası belgeleri, diğer tarafta Ataşehir Belediyesine yönelik soruşturma. Bu iki başlık tartışmayı alevlendiren başlıklar. Biz de siyasette sert rüzgarların estiği bu dönemde stüdyomuzu Ankara’ya, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine taşıdık, Genel Başkan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla gündemi konuşacağız, Kılıçdaroğlu ne dedi, ona bakacağız.

Sayın Kılıçdaroğlu hoşgeldiniz NTV yayınına.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim efendim siz de hoşgeldiniz.

Ahmet ARPAT- Bizi burada ağırladığınız için çok teşekkür ederim. Şimdi siyasette gerçekten çok sıcak, sert başlıklar var hepsini konuşacağız ama öncesinde hafta sonu tüm Türkiye’yi üzüntüye boğan bir ölüm yaşandı Eski Başbakan Sayın Mesut Yılmaz’ın oğlu hayatını kaybetti. Dün siz cenazedeydiniz, neler söylemek istersiniz bununla başlamak isterim sohbete.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Anadolu’da söylenen bir söz vardır ‘Allah kimseye evlat acısı vermesin’ diye. Evlat acısı acıların en büyüğüdür, o acıyı yaşayan bir baba olarak evlat acısının ne anlama geldiğini de biliyorum. Sıralı ölüme hepimiz tahammül ederiz. Sonuçta "Allah rahmet eylesin" deriz ve toprağa teslim ederiz. Ama sıralı olmayan ölüm her zaman acı getirir. Özellikle anneler, babalar, kardeşler, yakınlar arasında acı getirir. Mesut Yılmaz Türk siyasetine damga vurmuş önemli isimlerden birisidir. Bu memlekete hizmet etmiştir, saygın bir devlet adamı kimliği vardır. Ailesiyle her zaman örnek olmuştur, her zaman saygı duyulan bir kişiliği ve konumu da vardır. Onun böyle bir acıyı yaşaması gerçekten hepimizde büyük bir üzüntü yarattı. Öğrenir öğrenmez hemen o akşam kardeşini aradım, Mesut Bey’in yurtdışında olduğu ifade edilmişti. Sonra amcasıyla görüştüm, daha sonra da Mesut Bey gelince de Mesut Bey’le telefonla görüştük. Dün de cenaze törenine katıldık tabi. Bir kalabalık vardı, sevilen bir insan, saygınlığı olan bir insan. Çocuğun tabi kamuoyunun çok fazla bilmediği bir rahatsızlığından da söz edildi ve o konuda bir açıklama da yapıldı, üniversite bir açıklama yaptı. Böyle bir rahatsızlığın olmasının yol açtığı bir ölüm. Aileye Allah’tan sabır diliyoruz, yapacağımız çok fazla bir şey yok. Aileyi her zaman saygıyla anmak, acılarını paylaşmak hepimizin vatandaş olarak ortak görevi, biz de onların acılarını paylaşıyoruz. Allah kimseye evlat acısı vermesin diyoruz.

Ahmet ARPAT- Dün cenazeden yansıyan bir fotoğraf karesi vardı, onu da madem yeri geldi sorayım. Sizin orada Sayın Cumhurbaşkanına bir bakışınız bir fotoğraf karesi olarak yansıdı, mutlaka görmüşsünüzdür. Bir şey söylemek ister misiniz o kare için?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır, yani sıradan Sayın Erdoğan geliyordu, geldi ve yerine geçti, benim açımdan çok fazla bir şey ifade etmiyor.

Ahmet ARPAT- Peki, gelelim başlıklara, sıcak başlıklar var açılışta da bahsettik. İşte Man Adası iddiaları, belgeler, Ataşehir Belediyesi…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi bir şey ifade etmiyor derken yani Sayın Erdoğan’ın cenaze törenine gelmesi ve Yılmaz ailesinin acısını paylaşması da önemli bir şey, onu da ifade etmek isterim.

Ahmet ARPAT- Hepsini konuşacağız dediğim gibi sıcak başlıklar, ama biraz genel siyasete bakarak başlamak isterim. Erken seçim çok sıkça telaffuz edilir hale geldi. Hatta tarih verenler var, 15 Temmuz 2018’de bir erken seçimden bahsedenler var. Siz erken seçim için şartların olgunlaştığını düşünenlerden misiniz? Bu yönde bir beklentiniz var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi erken seçim için şartlar olgunlaştı mı? Bence asıl sorulması gereken soru belki şu, erken seçim şartları kimin için olgunlaştı? Erken seçime kim karar verecek? Parlamento karar verecek dersek doğru parlamento sonunda bir oylama yapacak. Ama kararı parlamento vermeyecek bir kişi verecek. Bir kişi karar verecek, "erken seçime gidiyoruz" diyecek, ona göre bakanlık bürokrasisi harekete geçecek, yasa teklifleri hazırlanacak, parlamentoya sunulacak ve erken seçim kararı alınacak. Dolayısıyla erken seçim hani kamuoyunun beklediği ya da kamuoyunun işte erken seçimin koşulları oluştu dolayısıyla artık bir erken seçim kaçınılmazdır diye oturup düşündüğü, tartıştığı bir seçim süreci değil, tek adam rejiminin başlangıcını yaşıyoruz biz. Dolayısıyla bir adam karar verecek sarayda oturan bir kişi erken seçime gidelim diyecek hiç kimse itiraz etmeyecek ve erken seçime gidilecek. Gelinen tablo üzülerek ifade edeyim bu.

Ha, biz erken seçime hazır mıyız? Evet hazırız. Biz daha önce görevden alınan Belediye Başkanları için o Belediye Başkanlıkları için "yeniden seçim yapalım" dedik. Bir demokrasinin namusunu kurtaralım, bir kişi istifa ettiyse seçim yapılsın ve oraya seçimle bir Belediye Başkanı gelsin. Dolayısıyla bütün dünyaya şu mesajı verebiliriz o zaman. Bir kişi istifa etti Belediye Başkanlığından, ama belde halkı tekrar toplandı ve kendi yeni Belediye Başkanını seçti ve Türkiye’de demokrasi vardır algısını daha güçlü olarak biz dünyaya ifade edebilirdik, ama bu fırsat da olmadı. Çünkü yine sarayda oturan bir kişi dedi ki, "hiç gerek yok erken seçime, ben zaten adayı belirledim bu gidecek orada oturacak..." Dolayısıyla demokrasi sürekli kan kaybeden bir kurum haline geldi Türkiye’de.

Ahmet ARPAT- Peki şöyle sorayım, erken seçim emareleri görüyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle yorumlamak lazım, ekonominin daha da kötüye gideceğini düşündükleri an bir erken seçime giderler. Ekonomi pek de parlak değil. Ekonomi kötüye gidiyor. Nasıl kötüye gidiyor? Cari açık artıyor, işsizlik artıyor, bütçe açığı artıyor, enflasyon artıyor. Fatura kime çıkıyor? Fatura garibana çıkıyor, çiftçiye çıkıyor fatura, emekliye çıkıyor, işçiye çıkıyor, memura çıkıyor, esnafa çıkıyor. Kazanan kim? Bir avuç insan. Hatta onları ben "tefeci" diye tanımlıyorum. Eğer siz 15 yılda bir grup insana, bir grup çevreye 620 milyar lira faiz ödüyorsanız, 620 milyar liranın dışındaki eski parayla 620 katrilyon lira ediyor. Sadece yurtdışına 146 milyar dolar faiz ödüyorsanız o ülkenin beli doğrulamaz. Kim alıyor bu faizi, bu geliri kim alıyor? Çiftçi almıyor, emekli almıyor, memur almıyor, sanayici almıyor. Kim alıyor bu parayı? Dolayısıyla sorgulanması gereken çok alan var. Ekonomi daha da kritik noktalara gideceği yönünde bir algı hükümet kanadında oluşursa, yani saray çevresinde oluşursa daha kötü bir tabloyla karşılaşmamak için erken seçim tercihi yapılabilir.

Ahmet ARPAT- Bunun içinde CHP olarak biz hazırız diyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz hazırız. Bütün verilerimiz hazır, seçim sırasında neleri söyleyeceğimiz hazır. Bütün bu konuların hepsinde zaten…

Ahmet ARPAT- Onları konuşacağız ilerleyen dakikalarda. Şimdi tabi MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin gündeme taşıdığı iki başlık vardı, seçim denince hemen akla geliyor, işte seçim barajı ve ittifak mevzu. Bu iki başlığı soracağım ilk olarak seçim barajı. Yaklaşımınızı biliyorum tamamen kalkmasını savunuyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamamen veya makul bir düzeyde olabilir. Yani yüzde 3 gibi, yüzde 5 gibi.

Ahmet ARPAT- Peki beklentiniz bu yönde mi? Yani ineceğini düşünüyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Bahçeli’nin bu yöndeki açıklaması bence demokrasi açısından ve milli iradenin parlamentoya yansıması açısından doğru. Ama hükümet bunu tercih etmeyecektir. 12 Eylül darbe hukukunu aynen korumaktan yanadır hükümet. Çünkü saray çevresi yüzde 10 seçim barajının kendileri lehine çalışan bir düzenleme olduğunu gayet iyi biliyorlar. Böylece A partisine oy verilmesine karşın B partisi milletvekili çıkaran bir uygulama var, 80’den bu yana gelen bir uygulama var. Dolayısıyla bu uygulamanın değişmesini istemeyecektir. Bahçeli bir çıkış yaptı acaba seçim barajı düşürülür mü diye, ama iktidarın işine gelmediği için Bahçeli’nin söylemini bir tarafa koydular, "hayır biz yüzde 10 seçim barajını koruyacağız" dediler.

Ahmet ARPAT- İktidar cephesinin sanki biraz yeşil ışık yaktığı diğer konu gibi gözüküyor ittifak konusu. Siz seçim ittifakı oluşturma fikrine nasıl yaklaşırsınız Sayın Kılıçdaroğlu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Düzenlemeyi görmeden bugünden bir yorum yapmak doğru değil. Ama önümüzdeki süreç zaten bir ittifak süreci olacak. Nasıl bir ittifak süreci? İki tercih olacak. Tek adam rejimi, demokratik parlamenter sistem. Demokrasiden yana olanlar bir ittifak oluşturacaktır, otoriter rejimden yana olanlar da bir ittifak oluşturacaklar. Yani vatandaşlar böyle bir ayrım içinde kalacaklardır. Dolayısıyla açıklıkla ifade edeyim biz demokrasiden yanayız. Bizim gibi düşünmeyen insanlar da düşüncelerini özgürce ifade edebilmeli, yargı bağımsız olmalı, medya özgürlüğü olmalı, hapishanelerinde gazetecilerin olmadığı bir Türkiye olmalı. Herkes rahatlıkla sokaklarda, caddelerde düşüncesini ifade edebilmeli. Biz demokrasiden yanayız. Ama saray çevresi demokrasiden yana değil, otoriter rejimden yana. Yani bir kişi otursun sarayda, elinde bir sopa olsun, kim konuşur ve beğenmezse kafasına sopayla vursun, savcı iddianameyi hazırlasın, hemen yakalayıp hapse atsın. Böyle bir düzen isteniyor. Bu düzeni halkın önüne koyacağız. Zaten seçim de bu noktaya taşıyacak zaten Türkiye’yi.

Ahmet ARPAT- Şimdi ister istemez ittifaklar oluşacak diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Burada şu nokta önemli, kim açık ve net demokrasiden yana tavır koyacak, kim açık ve net otoriter rejimden yana tavır koyacak. Eğer Türkiye’yi 21.yüzyılın yıldızı yapmak istiyorsak demokrasiden yana herkesin tavır koyması lazım. Hayır Türkiye Ortadoğu ülkeleri gibi olmalı, başında bir otoriter rejim olmalı, otoriter bir yönetim olmalı, dolayısıyla bize ne gerek demokrasi bize fazla geliyor, demokrasiden bu ülkeye hayır mı geldi diyorlarsa ve Ortadoğu’ya özeniyorlarsa o çerçevede oturur düşünür ve kararlarını verirler. İttifak zaten doğal olarak bu iki alanda ayrışacak, kendisini gösterecektir.

Ahmet ARPAT- Peki bu yolda kiminle yan yana durursunuz, kimle durmazsınız? Yani şunu sorayım mesela, yani işte partiler üzerinden gidersek şimdi AK Parti, MHP bir taraf, sanki öyle gözüküyor, belki onların yanına bazı…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben hiçbir ülkücünün, hiçbir milliyetçinin otoriter rejimden yana olduğuna inanmıyorum. Altını özenle çiziyorum, her ülkücü, her milliyetçi, her vatansever demokrasiyi savunur, demokrasiden yana tavır alır. Demokrasi benim bildiğim kadarıyla ülkücülerin ve milliyetçilerin olmazsa olmazıdır. Yurt sevgisi kadar, bayrak sevgisi kadar değerlidir demokrasi. Çünkü demokrasinin olmadığı bir ülkenin dünyada gelişmediği görülmüştür. Eğer Türkiye 21.yüzyılın yıldızı olacaksa bunun birinci önceliği hukuk devleti olmasıdır, demokrasi olmasıdır, yargı bağımsızlığı olmasıdır, düşünce özgürlüğü olmasıdır. Geçmişte askeri yönetimlerde, yani darbelerin olduğu dönemlerde en büyük acıyı kim çekmiştir? Bu ülkenin devrimcileri ve ülkücüleri. Şimdi hem devrimcileri, hem ülkücüleri şu noktaya geldiler uzun süre hapiste beraber yattıktan sonra, evet birlikte yaşamaya ve demokrasiyi birlikte savunmaya bizim ihtiyacımız var.

Dolayısıyla ben ülkücüleri ve milliyetçileri demokrasiden yana tavır alan gruplar olarak görüyorum.

Ahmet ARPAT- Peki şunu sormak istiyorum, mesela siz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak mesela İYİ Partiyle ya da HDP’yle birlikte bir ittifak oluşturma fikrine nasıl bakarsınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bugün için herhangi bir ittifak sözkonusu değil. Ama söylediğim gibi demokrasiden yana kim tavır alıyorsa biz onlara "evet" deriz yani. Siz demokrasiden yana tavır alıyorsunuz biz size karşıyız demek, biz otoriter rejimden yanayız demektir. Biz de demokrasiyi savunuyoruz. Kim demokrasiyi savunuyorsa başımızın üstünde yeri var. Elbette oturulacak, tartışılacak, konuşulacak, her partinin ayrı programı var, ekonomiye ayrı bakış açısı var, sosyal hayata ayrı bakış açısı olabilir, eğitime ayrı bakış açısı olabilir. Ama hepimizin bir ortak paydasının olması lazım. Nedir? Demokrasi. Demokrasi içinde İYİ Parti de, MHP de, DSP de, diğer partiler de bir araya gelebilirler, oturup konuşabilirler, demokrasiyi savunabilirler.

Şimdi bakın, biz öteden beri şunu ısrarla söyledik. Türkiye’de demokratik kuralların tam anlamıyla yerleşmesi için Türk hukuk sisteminin darbe hukukundan arındırılması lazım. Yani darbe dönemlerinde yapılan yasaların demokratik bir anlayışla değiştirilmesi lazım. Ben Sayın Davutoğlu’na da, Sayın Binali Yıldırım’a da ve Sayın Erdoğan’a da teklif ettim. Biz AB’ye tam üye olmak istiyoruz. Güzel, tam üye olacaksak bize fasıl aç diye bekliyoruz. Efendim şu faslı aç biz oturup konuşalım. Niye fasıl açmalarını bekliyoruz oturalım biz yapalım. Bizim aklımız yok mu, biz dünyayı görmüyor muyuz? Görüyoruz. Oturalım bütün düzenlemeleri yapalım ve dönüp AB’ye diyelim ki kardeşim ne konuşuyorsunuz biz hepsini yaptık zaten. Şimdi bu olgunluğa bizim demokrasi kültürümüz henüz yetişmiş değil. Bu olgunluğu önce yakalamamız lazım. Siyaset kurumu bu olgunluğu yakalamalı. Benim ülkemde, bu ülkenin insanı yani benim insanım neden üçüncü sınıf demokrasiye layık. Niye birinci sınıf demokrasi olmasın, niçin medya üzerinde bu kadar baskı olsun? Bunu hazmedemiyorum.

Ben size bir örnek vereyim medya deyince aklıma geldi. Şimdi tartışmalar oluyor, örneğin bize en ağır eleştiriler yapılıyor hükümetin ve saray çevresinin değişik katlarından. Aynı konu 10 kişi tarafından dillendiriliyor ve ayaküstü bile 45 dakika Grup Başkanvekilinin söylemleri televizyonlarda canlı olarak yayınlanıyor. Aynı olaya bizim Grup Başkanvekilimiz yanıt vermek için basın toplantısı yapıyor televizyonlarda tık yok. Dolayısıyla bu Türkiye’de demokrasinin olmadığını gösterir, medya üzerindeki baskıyı gösterir. Biz anlıyoruz, medya üzerinde baskı var, çok iyi anlıyoruz. Telefonların geldiğini de çok iyi biliyoruz. Ama Türkiye bu baskıya nereye kadar tahammül edecek, nereye kadar gidecek bu. Siyasette gerginlik, ben de biliyorum gerginlik var. Gerginliği yaratan kim, ben miyim?

Ahmet ARPAT- Peki şimdi bu ittifak konusunda belki çıkan manşetlerden biri siz diyorsunuz ki, İYİ Partiyle de işte HDP’yle de, belki MHP yönetimiyle değil ama MHP tabanıyla da ittifak halindeyiz, ittifak halinde olacağız diyorsunuz, anladığım bu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim kim demokrasiyi savunuyorsa, insan haklarından yanaysa, demokrasiden yanaysa, düşünce özgürlüğünden yanaysa, yargı bağımsızlığından yanaysa, yani demokrasinin temel kurallarından yanaysa elbette, nasıl reddebiliriz?

Ahmet ARPAT- Peki, şimdi gelelim tartışma başlıklarına. Şimdi Ataşehir Belediyesine yönelik İçişleri Bakanlığı bir soruşturma yürütüyor. Bu soruşturma kapsamında da, işte soruşturmanın selameti açısından diyelim, işte Belediye Başkanı Sayın Battal İlgezdi görevden uzaklaştırıldı. Şimdi İçişleri Bakanlığının açıklamasına bakınca da ciddi iddialar var. Siz bunun bir siyasi hamle olduğu görüşündesiniz. Hatta işte Man Adası iddialarına karşı bir rövanş olduğunu düşünüyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kapatmak için.

Ahmet ARPAT- Neden böyle düşünüyorsunuz, neden bir siyasi hamle olduğunu düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunun için, şimdi bakın her Belediye Başkanı hakkında inceleme de yapılabilir, soruşturma da yapılabilir. Biz hiçbir zaman İçişleri Bakanlığı müfettişleri veya Sayıştay denetçileri bizim belediyelere gittiler inceleme yaptılar diye özel bir eleştiri getirmedik. Olur yani sonuçta gelirler, evrakları isterler, dosyayı isterler, belediye bürokrasi dosyaları teslim eder, soru sorarlar, sorulara cevap verilir varsa bir şey yargıya intikal edecekse yargıya, idari bir şey varsa idari önlem alınır. Hiç itirazımız yok.

Şimdi İçişleri Bakanının saydığı unsurların tamamından- altını çiziyorum özellikle tamamından- Belediye Başkanımız hakkında daha önce soruşturma açılmış ve takipsizlik kararı verilmiş. Şimdi takipsizlik kararı verilmese zaten bir şey demeyiz. Yani oturulmuştur soruşturma yapılıyordur. Şimdi her soruşturma yapılan Belediye Başkanı niye açığa alınır? O zaman hepsini açığa alsınlar. Battal Bey niye açığa alınır? Beraat ettiği bir konu yeniden soruşturuluyor. Olabilir yeniden soruşturabilirsiniz. İtiraz ediyorlar, ta Danıştay’a kadar gidiyor, Danıştay da "soruşturulmasına gerek yoktur" kararı veriyor. Bir değil en az 4 konu orada var. Bütün hepsini ben konuşmadan önce Battal Bey’e sordum nedir bunlar diye. Battal Bey bana getirdi dosyayı olduğu gibi teslim etti. Avukatlarıyla beraber geldi ve dosyadaki mahkeme kararlarını ve iddiaları tek tek koydu. O yüzden ben…

Ahmet ARPAT- İkna oldunuz anladığım kadarıyla?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim mahkeme kararı var, nasıl ikna olmayacağım? Mahkeme kararı olmasa yine kafamda şüpheler olabilir diyelim. Ama mahkeme kararı var, yargı kararı kesinleşmiş herhangi bir sorun yok burada. Şimdi siz Man Adası’nı tartışmadan uzak tutmak ve İçişleri Bakanı olarak da koltuğunuzu sağlamlaştırmak için böyle bir olaya başvuruyorsunuz. "Efendim Kılıçdaroğlu’nu bundan uzak tutun..." Neden uzak tutacaklar beni? Mahkeme kararından mı uzak tutacaklar? Ben bizim Belediye Başkanlarımızın iyi görev yaptıklarını düşünüyorum, bütün Belediye Başkanlarımız. Baskı var mı Belediye Başkanlarımız üzerinde? Baskı var. Bir belediyemize gelen müfettiş sayısı 100’ü geçti. "Olabilir" dedim "gelsinler ne olacak?" "Bir oda ayırın, bütün belgeleri verin, bütün dokümanları verin istediği gibi incelesin."

Şu bir gerçek, bizim Belediye Başkanlarımızı baskılayarak onları iş yapamaz hale getirmek. "Bak görüyorsunuz CHP’li belediyeler hizmet üretemiyor" noktasına taşımak istiyorlar. Asıl amaçları bu. Yoksa Belediye Başkanını cezalandırmak değil. Ama inadına inadına bizim bütün Belediye Başkanlarımız kendi belde halkına her türlü hizmeti vereceklerdir.

Bugüne kadar hangi belediyenin açılışına gittiysem iki mesaj verdim. Bir, harcadığınız her kuruşun hesabını belde halkına vereceksiniz. Bunu çıkarın televizyonlarda veya haberlerde veya Anadolu Ajansının veya diğer haber ajanslarının bültenlerinde görebilirsiniz. Verdiğim birinci mesaj budur. Her kuruşun hesabını vereceksiniz. Çünkü bu para milletin parasıdır.

İki, hiçbir ayrım yapmayacaksınız bana oy verdi, vermedi diye de. Bütün belde halkına eşit hizmet götüreceksiniz. Hatta size oy vermeyen varsa oraya daha fazla hizmet götürün. Sizi anlasın, sizi görsün, sizi tanısın vatandaşla birlikte olun diye. Bu iki mesajı veririm ben. O açıdan hangi yolsuzluk varsa bize söylesinler, en çok biz gideriz zaten yolsuzluğun üstüne niye gitmeyelim. Bir Belediye Başkanı oturacak hizmet verecek, her kuruşun hesabını da verecektir. Budur yani.

Ahmet ARPAT- Sayın Genel Başkan, şimdi iddialara bakıyorum, bazı iddialar bir şekilde sizinle de ilişkilendiriliyor. Özellikle iktidar çevreleri tarafından da sıkça dile getirilen. Bir rezidanstan bahsediliyor Ataşehir’de. O rezidansta sizin Özel Kaleminizin kardeşinin ve sizin kızınızın birer daire sahibi olduğu söyleniyor, iddia bu ve de bu daireler alındıktan bir gün sonra önce işte bir alışveriş yapılıyor, Battal İlgezdi’nin Belediye Başkan adaylığı açıklanıyor ertesi gün. İşte ikinci alışverişten sonrada Battal beyin eşinin milletvekili adaylığı açıklanıyor. İddia bu yönde. Ne diyorsunuz? Kızınızın bu rezidansta bir dairesi var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Buz Rezidansta kızımın yanlış hatırlamıyorsam 73 metrekarelik bir dairesi var. Parası ödenmiş mi? Ödenmiş.

Ahmet ARPAT- "Değerinin çok altında bir alışveriş" deniyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Baksınlar değeri kaç lira gitsinler baksınlar. O gün aldığım fiyattan bugüne getirsinler fiyatı vereyim kendilerine ne olacak yani. Oradan almaz gider başka yerden alır, başka yerden alır. Eğer bir kuruş, bakın bir kuruş diyorum, bir kuruşluk bir torpil varsa, bir kuruşluk bir çıkar sağlanmışsa ben siyaseti bırakırım. Ben onlara benzemem, ben onlar gibi değilim. Bu iddia üzerine ben sadece kendimin değil, bütün çocuklarımın, yaşı 18’i geçmiş olmalarına rağmen bütün çocuklarımın, dünürlerim dahil hepsinin malvarlığını gelin araştırın dedim. Her şey meydanda. Banka hesaplarım şuyum, buyum her şey meydanda. Ben siyaseti ahlak temelli yaparım. Varsa bir yerde bir ahlaksızlık üzerine gidelim hiç tereddüdüm yok hiç. "Malvarlığımı araştırın" diyorum, araştırmıyorlar. Niye araştırmıyorlar? Parlamentoda söyledim…

Ahmet ARPAT- Siyasi manevra olarak yorumladı AK Partili siyasetçiler.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Nedir siyasi manevrası, onlar da versinler. Bir siyasi manevra da mesela Binali Bey yapsın. Bir siyasi manevra da Erdoğan yapsın. Niye siyasi manevra yapmıyorlar? Benim kadar niye cesur olmuyorlar? Desinler ki, "gelin kardeşim benim çocuklarımın, eniştemin malvarlığını hep beraber araştırın. Kılıçdaroğlu cesaret edemiyor ben cesaret ediyorum" desin, manevra yapsın. Binali Bey de manevra yapsın, niye yapmıyorlar? Neden korkuyorlar? Ben korkmuyorum, onlar korkuyorlar. Sorun da burada zaten.

Şimdi bir şey bulabilir miyiz diye... Kızımın dairesi orada. Hatta bir gün kızıma dedim ki, "kızım ya şu basın mensuplarını çağır şu daireyi bir görsünler." Daireyi aldı kızım, emin olun mobilya almak için iki ay beklendi de para biriktirelim de mobilyasını alalım diye. Küçücük bir daire. Niye oradan alındı onu da söyleyelim. Bekar bir kız, yani girişi çıkışı kontrollü olduğu için oradan alındı. Başka da ne olacak. Belediye otobüsünün gitmediği bir yer. Hani böyle çok lüks olur da efendim 1 milyon dolarlık falan. Ya biz 1 milyon doları hayatımızda yan yana para olarak da görmedik. Ticaret yapmadım ben. Benim bürokratik hayatım bellidir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, devlette çalıştığım süre içerisinde Erdoğan’ın aldığı maaşın en az iki katını aldım. Ben Erdoğan’ın aldığı maaşın en az iki katını aldım. Ama o ayrı bir yerde, ben ayrı bir yerdeyim. Benim boğazımdan aşağı haram lokma inmez. Onu bilmem. Benim çocuklarımın malvarlığı da bellidir, onun çocuklarının malvarlığını açıklamıyor. Açıklasınlar. Ben bütün ailemi, dediğim gibi dünürlerim dahil olmak üzere buyurun gelin araştırın neyimiz varsa sorun, edin yani. Neden korkuyorlar?

Ahmet ARPAT- Peki bu alışverişlerle adaylık ilişkisi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim ne ilgisi var? Şimdi Battal Bey’in eşi önseçimle geldi. Ben onun milletvekilliğini ilan etmedim ki, önseçimle geldi. Hani kontenjandan olsa diyelim ki bu iddia doğrudur. Kontenjandan gelmedi ki. Ankara, İstanbul, İzmir’e kadın milletvekillerini birinci sıraya kontenjan koyduk. Neden? Kadınlar siyasete daha fazla girsinler diye. Ben de ikinci sıradan önseçimle geldim. Battal Bey’in eşi de önseçimle geldi. Dolayısıyla hani ben onu özel olarak seçtim, özel olarak getirdim, efendim kontenjan birinci sıraya koydum denseydi dönüp bana şu soru sorulabilirdi. "Neden Battal Bey’in eşini kontenjandan koydunuz" diye.

Ahmet ARPAT- Battal Bey’in Belediye Başkanlığı adaylığı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç ilgisi yok. Hiç yakından, uzaktan hiçbir ilgisi yok. İspat etsinler, ne olacak ispat etsinler. Şimdi bu tür iddiaları havuz medyası, bizim havuz medyası olarak tanımladığımız medya yapıyor. Bunlar aynı başlıkları atarlar, mesela kızım tazminat davası açtı kazandı tazminat davasını. Açacak, kendisi avukat zaten, davayı açacak hakkını arayacak. Yani bir insanla bu kadar uğraşılır mı? Üstelik ben kızıma "Kesinlikle ama kesinlikle mesela hiçbir CHP’li Belediyenin davasını almayacaksın kim olursa olsun. Haklı bile olsan haksız konuma düşebilirsin hiç ama. İçeriye dahi gitmeyeceksin. Yani bunlarla bir ticari ilişki, bir bilmem efendim işte nedir avukatlık ilişkisi. Bunlar kesinlikle olmayacak. Normal sen gideceksin sade, sıradan vatandaş gelirse onun davasına bakacaksın o kadar..."

Dolayısıyla aile olarak bunların hepsine dikkat ediyoruz. O kadar dikkat ediyoruz ki, acaba bir karar alırken ya şu veya bu şekilde bir tartışma konusu olur mu? Benim kızım avukat, daire alıyor kendisine mütevazi bir daire alıyor, emin olun keşke, NTV’ye de söyleyelim yani o da gitsin kızımın evinde çekimler de yapsın, baksın yani bu ev nasıl böyle milyon dolarlık bir ev mi, yoksa mütevazi bir ev mi? Mütevazi bir ev, ya hayret ediyorum gerçekten, bir sefer gittim evine zaten eşimle beraber, bu kadar mütevazi bir ev, bu kadar sıradan bir ev. Yani nasıl olur da böyle milyon dolarlık, versinler 1 milyon doları hemen verelim. Hiç tereddüt bile etmeden tapusunu da verelim. Hatta 1 milyon dolardan da vazgeçtim 500 bin dolar versinler, hatta 100 bin dolar versinler valla hemen veririz,100 bin dolar!

Ahmet ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanının geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada sarf ettiği bir cümle vardı işte Ataşehir Belediyesiyle ilgili, işte "İçişleri Bakanlığı, arkadaşlarımız gerekeni yapıyor daha durun neler çıkacak dedi" Sayın Cumhurbaşkanı. Bu minvalde bazı işte CHP Belediyelerine yönelik yine benzer soruşturma iddiaları kulislerde dolaşıyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim zaten belediyeler inceleniyor, ama Erdoğan Man Adasından duyduğu rahatsızlığı ve bunun kamuoyuna malolmasından ötürü büyük bir rahatsızlık içinde. Dolayısıyla bunu kapatmak istiyor. Neyle kapatacak? CHP’li belediyelere saldırarak kapatacak. Saldırsınlar, ne var CHP’li belediyelerde? Hiçbir şey yok yani, ne olacak yani. Verilmeyecek hesapları mı var? Hepsinin hesabı veriliyor. Burada ayıp olan şu, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zatın doğrudan doğruya yargıya ve bürokrasiye talimat vererek, onları kendi özel intikamını alması için aracı kılması. Yani devletin gücünü özel intikam almak için kullanıyor. Devleti bir şantaj unsuru, bir baskı unsuru olarak kullanıyor. Asıl acı olan bu. Yoksa ne olacak istediğini yapsın. Çünkü kendisi acz içinde, hesabını veremiyor. Vatandaşa hesabını veremiyor. Bir şey de diyemiyor, "sahtedir" diyor, belki ayrıntılara gelirsek sahte midir, değil midir onu da bütün ayrıntılarıyla konuşuruz, tartışırız burada. Ama acz içinde. O makamda oturan zat acziyetini baskı kurarak, baskı inşa ederek gidermeye çalışıyor. Onun baskısı bize vız gelir.

Ahmet ARPAT- Peki, Sayın Kılıçdaroğlu teşekkürler devam edeceğiz. İzin verirseniz kısa bir araya gidelim, aranın ardından siz de bir anlamda konuya girdiniz Man Adası belgeler, iddialar, İçişleri Bakanı Sayın Soylu’yla yaşadığınız tartışmayı konuşmak istiyorum, sormak istiyorum. Kısa bir aradan sonra devam edeceğiz.

Sayın Kılıçdaroğlu, bu bölüme Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla yaşadığınız tartışmayla başlamak istiyorum. Çünkü görüntü o ki, sanki bir kişisel tartışmaya dönüşmüş gibi. Sayın İçişleri Bakanı doğrudan sizi hedef alıp size "bittiniz artık" ifadesini kullandı. Sizin tarafınızdan sert yanıtlar geldi. İşte Grup Başkanvekilleriniz doğrudan Sayın İçişleri Bakanıyla konuşuyorlar, onlar bazı iddialar dile getiriyorlar. Ne oldu, Sayın İçişleri Bakanıyla kavga neden çıktı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben ona yanıt vermedim. Yanıt vermeye değmez çünkü. Yanıt vereceğim kişi en azından benim muhatabım olmalı. Ama Grup Başkanvekillerimiz, Parti Sözcümüz ağzının payını verdi. İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturacak, emrinde yüzbinlerce polis olacak, kalkacak beni tehdit edecek. Şantajla, baskıyla, devletin gücünü kullanarak beni tehdit edecek ve ben de ona pabuç bırakacağım. Kim oluyorsun sen, kimsin sen yani, kimsin beni tehdit ediyorsun! Değmez bile, emin olun değmez. Sırf sarayın gözüne girmek ve koltuğunu sağlamlaştırmak için bu yola başvuruyor. Belediye Başkanımızı açığa alıyor, oradan acaba prim yapabilir miyim, bana bir şeyler gelebilir mi diye. Yargı önünde bunların hepsinin hesabı sorulacak, hepsinin. Hakkında suç duyurusunda da bulunduk zaten. Bir insan bulunduğu koltuğun hakkını vermeli. Evet varsa ciddi bir şey alırsınız açığa ve dersiniz ki şu gerekçeyle aldım. Ve biz de deriz ki, ya bu gerekçe ciddi bir gerekçe, dolayısıyla açığa alınması olabilir. Beraat ettiği konular, yargıda kesinleşmiş konular hakkında siz açığa alıyorsanız birilerinin talimatıyla açığa alıyorsunuz ve belli bir olayı kapatmak için yapıyorsunuz bunları ve biz de buna pabuç bırakmayız. Grup Başkanvekillerimiz İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken sorular da sordular, FETÖ’yle irtibatını da sordular. Özgür Bey açıklayacak zaten, neyin ne olduğunu açıklayacak. Bir kişi çok sık parti değiştirirse, hele hele bulunduğu partide bile kendi partisiyle yargı aşamasında davalık olursa, davalarını kurtarmak için iktidar partisine geçip bir bakanlık koltuğuna oturursa, o kişinin kişiliği her zaman tartışma konusu olur. Dolayısıyla cevap vermeye değmez.

Ahmet ARPAT- Özgür Bey açıklayacak dediniz, ne açıklayacak Sayın Özgür Özel?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Açıklayacak, gensoru tarihine kadar süre verdi. Düne kadar Fethullah Gülen’i öven, övgüler düzen ve düne kadar Erdoğan hakkında ağza alınmayacak her şeyi söyleyen bir insan, nasıl 180 derece dönüp de birdenbire gelir ve İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturur? Bir insanda kişilik olur değil mi? Bir insanda ahlak olur. Dün söylediğini bugün nasıl yalarsın? Dün söylediğini en ağır laflarla nasıl bugün yalarsın ve gelirsin bakanlık koltuğuna oturursun, bu sefer başlarsın başka türlü konuşmaya? Bu tür insanları aslında siyasette muhatap almak da doğru değil. Bunlar kendi çukurlarında debelenip dururlar. Öyle görmek lazım.

Ahmet ARPAT- Peki, tartışmanın başladığı noktaya dönersek Man Adası iddiaları. Siz bir grup toplantısında önce dile getirdiniz, Sayın Cumhurbaşkanının çevresindeki bazı isimlerin yurtdışına para transferi yaptığını söylediniz, öne sürdünüz. Bazı belgeler gösterdiniz. Sonra o belgeler hemen kamuoyuna dağıtılmadı, gazetelere dağıtılmadı, aradan bir süre geçti işte iş yargıya taşındı. Siz belgeleri dağıttınız, sonra savcıya teslim ettiniz, sonra belgelere bakıldı yurtdışına değil, para gitmiyor işte yurtdışından sanki Türkiye’ye geliyor gibi gözüktü. İki Türk bankası arasında bir para transferi olduğu ortaya çıktı. Yani sanki ilk başta dile getirdiğiniz iddiayla sonrasında ortaya koyduğunuz belge farklı gibi görünüyor. Ortaya çıkan bu. O süreç acaba iyi yönetilemedi mi, ne dersiniz? Yani iyi okunamadı mı? Neden en baştaki iddiayla sonra ortaya çıkanlar birbirinden bu kadar farklı?

***Sürecek***


Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.