VIDEO
Hepinize teşekkür ediyorum. Beni sakin ve sessiz dinleyin. Meslek kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların saygıdeğer temsilcileri, sevgili vatandaşlarım, sevgili Konyalılar, önce size rejimden söz edeceğim. Rejim nedir? Bir ülkenin yönetim biçimine rejim denir. Peki bir ülkenin yönetim biçimini ne belirler, neye göre bir ülkenin yönetim biçimini belirleriz? Yönetim biçimini o ülkenin tarihi koşulları, siyasi koşulları, sosyolojik koşulları belirler. Almanya’ya bakın, Almanya’daki yönetim rejimi Alman tarihi iyi incelenirse, bütün ayrıntıları görülür. Fransa’da, Japonya’da, Hollanda’da, Danimarka’da, İtalya’da, İspanya’da rejim nasıl oluşmuş tarihine baktığınız zaman bütün bu ayrıntıları görürsünüz. Amerika’da Başkanlık var. Niçin Başkanlık? Amerikan tarihini iyi bilirseniz, güney kuzey savaşını bilirseniz, eyaletleri bilirseniz, Başkanlığın ne olduğunu orada bütün ayrıntılarıyla öğrenebilirsiniz.
NE BEDELLER ÖDEDİĞİMİZİ, BU CUMHURİYETİ NASIL KURDUĞUMUZU ÇOĞU ZAMAN UNUTUYORUZ
Dönüyorum kendi tarihimize. Biz Çanakkale Savaşını verdik, 1915 Çanakkale Savaşı Osmanlı’nın en zor dönemlerinden birisidir. Gerçekten de yedi düvel geldi. Bütün güçleriyle geldiler. Ta Avusturalya’dan askerler geldi. Yani bırakın Avrupa’yı, ta Avusturalya’dan askerler geldi Çanakkale’yi geçmek için. Bu ülkenin insanları hep birlikte mücadele ettik. Yaşlısı, genci, kadını, erkeği demeden hep birlikte mücadele ettik. Her karış toprağında onlarca şehit vardır. Her karış toprağında acı vardır, kan vardır, gözyaşı vardır. Bütün güçleriyle geldiler ama Çanakkale’yi geçemediler. Sonra ne oldu? Sonra önemli bir şey oldu. Bir tek kişinin imzasıyla Çanakkale’yi geçtiler. 1919’da geldiler Dolmabahçe önünde bütün o savaştığımız güçler orada demirlediler. Büyük bedeller ödedik kimseyi sokmadık, yurdumuza ama bir kişinin imzasıyla hiç savaşmadan geldiler ve demirlediler. İmparatorluğun başkentini işgal ettiler. 16 Mayıs’ta İstanbul’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te vardı. Söylediği cümle tarihe not düşen bir cümledir. “Geldikleri gibi gidecekler demiştir” ve geldikleri gibi gittiler.
Şimdi geliyorum önemli bir bölüme. Nasıl geldikleri gibi gittiler, hangi şartlarda geldikleri gibi gittiler? 19 Mayıs Samsun ve hemen Amasya Genelgesi yayınlandı. Amasya Genelgesi’nde “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyor Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları. Mustafa Kemal tek adam mı? Hayır. Yanında ekibi var. Millet sözcüğünü tarihe not olarak düşüyor. Osmanlı’da millet yoktur. Millet kavramı yoktur Osmanlı’da. Ama kendi milletine güvenen, Anadolu halkına güvenen Gazi Mustafa Kemal Atatürk Amasya Tamimi’nde “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyor. Erzurum’a geçiyor. Erzurum’da ne oluyor? Kongre toplanıyor. Bir adam değil, tek adam değil, kanaat önderleri, bölgenin iyi insanları, güçlü insanları, yurtsever insanları, vatansever insanları bir araya geliyorlar memleketimizi nasıl kurtarırız diye. Kongre altını çiziyorum. Tek adam değil Erzurum Kongresi ve kararlar alınıyor. Sonra Sivas’a geliyorlar, Sivas Kongresi. Adı üstünde yine kongre, Erzurum’dan daha fazla katılımcı Sivas Kongresinde var. Ama Sivas Kongresinde bir şey tartışılıyor, mandacılık. Türkiye bağımsız bir ülke olup kendi kendisini mi yönetsin, yoksa başka güçler gelip o güçlerin emri altında biz kendi kendimizi yönetelim mi, mandacılık mı olsun? Bu tartışılır. Genç bir kardeşimiz Tıbbiyeli Hikmet kürsüye gelir mandacılığı reddeder, Türkiye’nin bağımsızlığını savunur ve döner Mustafa Kemal Atatürk’e şunu söyler; “Mandacılığa karşıyız siz mandacılığı savunursanız size de karşıyız” der. Bu cümle neyi gösteriyor? Bu cümle bu ülkenin kurtuluş tarihinde, kuruluş tarihinde tek adamın olmadığını gösteriyor. Tek adam yok.
Sonra 23 Nisan 1920, ne toplanıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Adı üstünde Türkiye Büyük Millet Meclisi. Tek adam var mı? Hayır. Toplanmışlar. 23 Nisan’ı ne yapıyoruz? Çocuklarımıza bayram olarak armağan ediyoruz. Şu genç kızımız, saçları örgülü çocuğumuz, bir çocuk. Ne diyor? “Geleceğim için hayır” diyor. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini kimlere teslim ettik? Gençlerimize, bu çocuklarımıza ve bu çocuklarımıza dedik ki, “Bu meclisin açıldığı gün bayramdır ve bu bayram senin bayramındır” dedik. Dünyada hiçbir parlamentonun kendi çocuklarına vermediği bayramı biz kendi çocuklarımıza verdik. Şimdi bu çocuğumuz diyor ki, “Bana 23 Nisan bayramını armağan eden meclisime dokunmayın, Meclisimin yetkilerini almayın” diyor. İşin özü budur. Peki ne oluyor? Sonra cumhuriyet ilan ediliyor. Cumhuriyet ilan edilince ne oldu Türkiye’de? Cumhuriyet ilan edilince bütün İslam dünyasındaki devletler tek tek cumhuriyet ilan ediyorlar, Türkiye’yi örnek alıyorlar. Hareketin lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alıyorlar. Hepsinde parça parça bağımsızlık mücadeleleri başlıyor. Cezayirli gençler Fransızlarla mücadele ederken göğüslerinde Atatürk’ün fotoğrafları vardır. Hindistan’a gidin öyledir, Pakistan’a gidin öyledir. Irak, Suriye gidin öyledir. Bir bağımsızlık mücadelesi verilmiş ve cumhuriyet kurulmuştur. Cumhuriyet kuruluyor? Amasya Tamimi’nde ne deniyordu? -Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır.- O zaman millet nerede temsil edilmelidir? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilmelidir. Nasıl temsil edilecek? Her bölgeden seçilecek milletvekilleri parlamentoya gelecektir ve milleti temsil edecektir. Milli irade oraya yansıyacaktır. 1921 anayasasının ve 1924 anayasasının birinci cümlesi şudur; “Hakimiyet bila kaydü şart milletindir.” Çünkü sarayın değil. O tarihe kadar milletin hakimiyeti sözkonusu değil sadece sarayın hakimiyeti var. Hiç kimse vatandaş değil herkes padişahın kulu ve kölesidir. Cumhuriyeti nasıl kurduğumuzu, kendi rejimimizi nasıl oluşturduğumuzu bilmeniz açısından bunları anlatıyorum. Unutuyoruz çoğu zaman. Ne bedeller ödediğimizi, bu cumhuriyeti nasıl kurduğumuzu çoğu zaman unutuyoruz.
1924 anayasası görüşülürken Atatürk’e meclisi feshetme yetkisi verelim tartışmaları oluyor. Teklif geliyor Atatürk isterse meclisi feshedebilir. İki genç milletvekili kürsüye çıkıyor, diyorlar ki, “Biz Gazi Paşayı çok seviyoruz, iyi bir komutan, Türkiye’nin tarihindeki önemini de biliyoruz, nasıl mücadele ettiğini de biliyoruz ama bizi buraya Gazi Paşa seçip göndermedi. Bizi buraya millet gönderdi. Mademki millet gönderdi kimse kusura bakmasın Türkiye Büyük Millet Meclisinin feshini bir kişiye teslim edemeyiz, veremeyiz” diyorlar ve reddediliyor önerge. 1924 – 2017. Şimdi önünüze bir anayasa değişikliği geliyor. 16’sında sandığa gideceğiz ve oyumuzu kullanacağız. Maddelerden birisi başkan hiçbir gerekçe göstermeden meclisi feshedip doğru “Buyurun beyler seçime gidelim” diyebilecektir. Tarihine saygısı olan, bayrağına saygısı olan, dedelerine, atalarına saygısı olan, milletine saygılı olan herkesin buna “Hayır” demesi lazım. Madem milli irade çok önemli ve madem biz milli iradeyi savunuyoruz o zaman bir kişi milli iradeyi neden istediği zaman yok farz etsin? Neden ben meclisi feshediyorum desin? Bu ülkenin kurucusuna verilmeyen bir yetkiyi neden bir başka kişiye biz verelim? Kendimize güvenmiyor muyuz, parlamentoya güvenmiyor muyuz? 550 milletvekili seçtik gönderdik oraya. Bugün bu süreç 16 Nisan’a kadar olan süreç hepimizin düşünmesi gereken bir süreçtir. Bu sürecin, bu oylamanın, bu referandumun partilerle ilgisi yok. A partisi, B partisiyle ilgisi yok, şahıslarla ilgisi yok. Efendim ben muhafazakarım, öbürü ilerici, öbürü efendim bilmem ülkücü, öbürü milliyetçi, öbürü dindar, öbürü muhafazakar. Ne olursak olalım, bu memlekette huzur içinde, barış içinde, kardeşçe yaşamak istiyoruz. Özeti bu.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ BİR TOPLUMU AYIRIYORSA, BÖLÜYORSA ORADA TEMİNAT YOKTUR
Peki, barışımızın teminatı ne? Birlikte yaşamanın teminatı ne? O teminat anayasadır arkadaşlar. Anayasa değişikliği bir toplumu ayırıyorsa, bölüyorsa orada teminat yoktur. Ama anayasa toplumu kaynaştırıp birleştiriyorsa, o anayasa herkesin teminatıdır. Bu ayrıntıyı, daha doğrusu bu doğruyu hiç kimsenin unutmaması lazım. Efendim ben Ali’yi çok seviyorum, Ali’yi sevdiğim için gidiyorum oyumu kullanacağım. Efendim Ali’yi değil Ömer’i çok seviyorum, Veli’yi çok seviyorum gideceğim oyumu kullanacağım o öyle söylediği için. Tam tersine aklımızı kullanacağız. Ölçeceğiz, biçeceğiz, tartışacağız, konuşacağız ve kararımızı öyle vereceğiz. Bu bir partinin olayı değildir, bir şahsın olayı da değildir. Bu devam edecek gidecek. 12 Eylül darbe anayasası 82, 2017 devam ediyor. Bu da devam edecek. Ayrışan bir toplumun sonu nereye gider? Bütün iradeyi tek kişiye teslim ettiğinizde sonu nereye varacak? Buyurun Suriye’ye bakın tek adam vardı. Suriye anayasası da aynen şimdi gelen anayasa gibi bütün yetkiler tek adamda. Buyurun ne oldu Suriye. Bölündü mü? Bölündü. Milyonlarca kişi Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı mı? Kaldı. Bir öncesine bakalım Irak’ta tek adam mı vardı? Evet. Saddam mıydı? Evet. Tam yetkili miydi? Evet. Buyurun Irak’a bakın. Parçalanan bir Irak’a bakın. Bir sonrasına gidelim, Kaddafi Libya’da tekti. Tek otoriteydi. Ne derse o yasalaşıyordu. Kaldı mı Kaddafi? Hayır. Daha da önemlisi Libya kaldı mı? Libya kalmadı. Biz tarihten ders çıkarmak zorundayız. Bu devleti kuranlar neden cumhuriyeti kurdular, neden parlamentoyu kurdular, neden Başbakanlığı getirdiler, neden bakanlar kurulunu oluşturdular? Devlet yönetiminde adaleti ve dengeyi sağlamak için.
TÜRKİYE’Yİ SOKAKTA BULMADIK
Şimdi öneri getiriyorlar oyluyorlar. Başbakanlığı kaldıracağız. Niye kaldıracağız? Başbakanlığı niye kaldırıyoruz? Başkan aynı zamanda Başbakanlık görevini de üstlenecek. Neymiş çift başlılık olmazmış. Cumhuriyet tarihinde niye çift başlılık olsun ki arkadaşlar. Herkesin görevi anayasada yazılıdır. Cumhurbaşkanının görevi yazılıdır, Başbakanın görevi yazılıdır. Partilerin ne yapacağı yazılıdır, yasası vardır. Ama siz çıkıp da kendi görev alanınızın dışına çıkıp başkasının görev alanına müdahale ederseniz orada çift başlılık olur. Ama şimdi daha tehlikeli bir şey geliyor. Nasıl bir tehlike? Şöyle; seçilecek başkan aynı zamanda partisinin de Genel Başkanı olacak. Yani her Salı günü grup toplantıları olur değil mi, siyasi partilerin liderleri grubu olan partilerin liderleri Salı günü konuşurlar. Bu anayasa değişikliği geçerse her Salı günü Cumhurbaşkanı da konuşacak partinin Genel Başkanı olarak. Bize etmediği lafları kalmayacak. Seçilecek Başkan bunu yapacak. Tarafsızlık? Hani tarafsızdı, nerede kaldı bu tarafsızlık? Düşünebiliyor musunuz Türkiye’yi nasıl bir risk bekliyor görebiliyor musunuz? Hem Başkan, hem partinin Genel Başkanı, hem Cumhuru temsil edecek, hem kendi partisini temsil edecek. Nasıl olacak bu? Bana aklı başında birisinin çıkıp bunu anlatması lazım. Ben anlamış değilim. Soruyorum beylere ya bu nasıl bir düzendir? Bu bize ait bir düzen diyorlar. Dünyada örneği var mı? Dünyada örneği yok. Bizim tarihimize bakıyoruz orada da örneği yok. Osmanlı’ya bakıyoruz orada da örneği yok. Osmanlı’da padişah var doğru mu? Evet. Altında Başbakan görevini kim üstleniyor? Veziri Azam. Başka? Vezirler var onlarda bakanlar. Osmanlı’da çift başlılık mı vardı? Hayır. Başka? Meclisi Mebusan vardı. 141 yıllık parlamento geleneği var. Osmanlı Osmanlı diyorlar bu düzen orada da yok. Nasıl olacak bu iş? Bütün yetkileri verdiniz bir kişiye ya hata yaparsa? Hata insana özgü bir şeydir. Hata yaparsa faturayı kim öder? 80 milyon öder. Evde hatayı birisi yaparsa evde aile öder, en baştaki kişi hatayı yaparsa hep beraber öderiz. Bütün millet öder. Bu referandum partilerle ilgili bir şey değildir. Bu Türkiye’nin geleceğiyle ilgili bir düzenlemedir. Hepimizin düşünmesi lazım ve sandığa öyle gitmesi lazım. Şu soruyu kendinize sorun, başkan tarafsız mı olmalı, partizan mı olmalı? Partizan olmalı Başkan deniyorsa bütün risklere katlanarak gidip evet oyu kullanabilir. Faturayı da bu millet öder. Hayır tarafsız olmalı, cumhurun başkanı, bayrak taşıyor, bayrağı temsil ediyor deniyorsa hayır oyunun kullanılması lazım. Türkiye’yi sokakta bulmadık. Birlikte oturup birlikte karar vereceğiz.
Adalet ve Kalkınma Partili sağduyulu vatandaşlarım, Cumhuriyet Halk Partili sağduyulu vatandaşlarım, Milliyetçi Hareket Partili sağduyulu vatandaşlarım, Halkların Demokrasi Partisine kayıtlı sağduyulu vatandaşlarım veya sempati duyan, Saadet Partili sağduyulu vatandaşlarım, Büyük Birlik Partili sağduyulu vatandaşlarım, Vatan Partili sağduyulu vatandaşlarım, Özgürlük ve Demokrasi Partisine mensup sağduyulu vatandaşlarım veya sempati duyan. Bu memleket bizim memleketimiz. Bu memlekette Nazım’ın dediği gibi “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak istiyoruz” kavgasız dövüşsüz. Barış içinde, huzur içinde, birlikte yaşamamızın yolu bu anayasanın hepimizin anayasası olmasına bağlıdır. Hepimizin anayasasıysa biz bu ülkede barış içinde yaşarız. KENDİ İNSANINI TERÖRİST İLAN EDİYORSUN! Efendim bu çıkarsa Türkiye’de terör biter. Allah aşkına buna inanan var mı? 15 yıldır iktidardasınız siz terörü bitirdiniz de kim engel oldu size? Bir kanun çıkarmak istediniz de kanun mu çıkaramadınız? Her türlü desteği verdik. Terörü bitirin ne istiyorsanız her türlü desteği vereceğiz dedik. Şimdi kendileri tek başına devleti yönetiyorlar, tek başına hükümetler. Bitirdiniz de biz mi engel olduk? Efendim bu çıkarsa ekonomide istikrar olacakmış. 15 yıldır yönetiyorsunuz hangi kararı alamadınız, hangi yasayı çıkaramadınız, hangi düzenlemeyi yapamadınız? Hepsini yaptınız. Neden bu değişikliğe “Evet” denmesi gerektiğini bir türlü anlatamıyorlar. Zaten anlatılacak bir tarafı yok. O zaman ne diyorlar? Kolaycılığa kaçıyorlar “Hayır” diyenler teröristtir diye. Bu ülkenin vatandaşının masum, düşünen, saygılı, demokrasiye inanan vatandaşını terörist ilan etmek bu kadar kolay bir laf mıdır? Kaba bir laf değil midir yani en hafif deyimiyle. Kendi insanını terörist ilan ediyorsun. Sen sağda, solda bir sürü laf edeceğine, konuşacağına vatandaşlara sakin, bilgiye dayalı niçin “Evet” demeleri gerektiğini anlatırsın. Biz nasıl anlatıyorsak siz de anlatırsınız. Biz nasıl diyorsak “Evet” diyen vatandaşın oyu da, tercihi de benim başımın üstüne, “Hayır” diyen vatandaşın oyu da, tercihi de benim başımın üstüne sonuçta aynı ülkede yaşıyoruz. Kavgadan bıkmadınız mı, gerilimden bıkmadınız mı? Biz bıktık. Kavgadan ve gerilimden bu millet bıktı.
Yeni düzen geliyor, öneriyorlar. Partinin Genel Başkanı aynı zamanda hakim tayin edecek. Şöyle bir düşünün, AKP’ye veya MHP’ye veya SP’ye veya herhangi bir partiye mensup bir vatandaşın davası var, onun hakimini de ben tayin ediyorum. O vatandaş şunu düşünmez mi, bu hakimi CHP’nin Genel Başkanı tayin etti, bu adalet dağıtmaz ki bu siyasi bir kişidir demez mi? Der. Ben olsam ben de söylerim. Niye diyoruz hakimler tarafsız olsun, hakimlik mesleği bağımsız olsun, siyaset adliyeye girmesi niye diyoruz? Bunun için diyoruz. Her vatandaşın davası görüşülürken hakim tarafsızlığını korusun, adalet dağıtsın. Şimdi partinin Genel Başkanı hakim tayin edecek, doğru değil. Anayasa mahkemesinin 15 üyesinden 12’sini tayin edecek. Bunlar doğru değil. Şöyle düşünün az önce yukarda konuştuk, hakimleri Belediye Başkanına bağladınız olur mu? Belediye Başkanı kamulaştırma yapıyor siz de hak arıyorsunuz, o hakim kime bakacak? Belediye Başkanına bakacak. Adalet dağıtmayacak ki. Aynı şeyi Türkiye ölçeğinde düşünün. Hak arayamaz noktaya gelecek bu ülkenin vatandaşları. Adaletin siyasallaşmasının böyle bir tehlikesi vardır.
ALİ KALDIRMAZ DA, VELİ GELİR KALDIRIR İş adamlarımız var aramızda güzel, iş adamı nasıl yatırım yapar, ne zaman yatırım yapar? Hukukun üstünlüğü varsa yatırım yapar. Yani can ve mal güvenliği varsa yatırım yapar. Bir gün birisi gelip benim mal varlığıma el koyacaktır diye kaygı taşırsa yatırım yapmaz. Nereye yatırım yapar? Kendisine can ve mal güvenliği verilen ülkeye gider, orada yatırımını yapar. Bütün yetkileri bir kişiye veriyoruz, çıkaracak bir kararname Ali’ye mi kızdı, mal varlığı var değil mi? Ali’nin mal varlığına el koydum bitti. Adalet, hak, hukuk? Hiçbirisi yok. Sendikacılar var, öyle yetkiler veriyoruz ki ekonomik ve sosyal haklarla ilgili her türlü kararname çıkartma yetkisine sahip. Şu kararnameyi çıkarabilir, kıdem tazminatı kalkmıştır, bitti. İşçiler diyecek ki aman bizim kıdem tazminatımız kaldıracak bir kişi, Ali kaldırmaz da, Veli gelir kaldırır. Bu yetkiyi veriyor musun? Veriyorsun. Peki, bugün kaldırabilir mi? Hayır, bugün kaldıramaz. Kim kaldırabilir? Ancak TBMM kaldırabilir. TBMM’ye böyle bir teklif gelir mi? Asla gelemez. Çünkü reddedilir.
Aramızda muhtarlar da var, öyle yetkiler veriyoruz ki çıkacak bir kararnameyle bütün muhtarlıkları kapatıyorum. Yetkisi yok diyorlar. Niye yetkisi yok. Veriyorsunuz yetki TBMM’yi feshediyor muhtarlığı mı feshetmeyecek. Bu kadar yetki birisine verilemez, bir kişiye verilmez.HER TÜRLÜ YETKİYİ KULLANACAKSIN, AMA KİMSE SENİ DENETLEMEYECEK Aramızda anneler var. Size bir soru sevgili anneler, freni patlayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz? Nereye gittiği belli olmayan bir trene çocuklarınızı bindirir misiniz? Pilotu nereye gittiği açıklamasını yapmadığı bir uçağa çocuklarınızı, evlatlarınızı bindirir misiniz? Şimdi biz 80 milyon vatandaşı nereye gittiği belli olmayan, üstelik freni patlamış, freni olmayan bir otobüse bindiriyoruz. Bana bir Allah’ın kulu çıkıp desin ki, şurada denetim yapıyoruz, şurada fren mekanizması var. Yok arkadaşlar. Her türlü yetkiyi kullanacaksın ama kimse seni denetlemeyecek. Diyorlar ki denetim var. Nasıl? 400 milletvekili evet derse var. İyi de nerede 400 milletvekili bulacağız? Bugünkü sistemden daha ağır şartlar getiriliyor birisinin yargılanması için, kaldı ki diyelim 400 milletvekili buldunuz yargılanmak üzere, 15 hakimden 12’sini o tayin etmiş onlar yargılayacaklar, kendi tayin ettiği hakimler onu yargılayacak. Benim tayin ettiğim hakimi ben niye beni yargılasın ki? Ona göre ben hakim tayin ederim. Bunun adına adalet mi denir?
“EVET” DEMENİN VEBALİ ÇOK AĞIRDIR Sevgili anneler biliyorum memnunsunuz 18 yaşında çocuğunuz varsa bu çıktığı takdirde çocuklarınızın hepsi milletvekili olacak, ömür boyu askerlikten muaf olacak, iki yıl milletvekilliği yaptıktan sonra da milletvekilliği emekli aylığı almaya hak kazanacaklar ne mutlu size değil mi? Ama kafanızda bir soru var, kafanızda ben de biliyorum bir soru var. Bu kadar ballı bir işi bizim çocuklarımıza verirler mi? Kimin çocukların için bu düzen geliyor? Garibanın çocuğunu El Bab’a gönder, garibanın çocuğunu -35 derecede git PKK’yla mücadele et de, kendi 18 yaşındaki çocuklarını buyurun milletvekili olun. Ne diyorum? Bu anayasa değişikliğine “Evet” demenin vebali çok ağırdır. Bir daha söylüyorum sevgili anneler, bu anayasa değişikliğine “Evet” demenin vebali çok ağırdır. Ülke için, geleceğimiz için, çocuklarımız için, bayrağımız için, vatanımız için vebali çok ağırdır. Ben niye ısrarla diyorum düşünerek sandığa gidin, niye ısrarla diyorum danışın, konuşun, tartışın ve ondan sonra sandığa gidin. Niye ısrarla diyorum bunun partilerle ilgisi yok, bu bir memleket meselesidir diyorum.
550 milletvekili yetmedi şimdi 600’e çıkarıyoruz. Niçin? Niye çıkarıyoruz 600’e? Parayı siz ödeyeceksiniz, 187 trilyon lira 5 yılda. Neden, niçin? Emin olun cevabını alamadığınız çok soru var. Ben biliyorum, ben konuşunca onlar çok rahatsız oluyorlar, çok ama çok rahatsız oluyorlar. Benim televizyonlara veya konuşma yapacağım saate denk getiriyorlar onlar da program düzenliyorlar ki, onların televizyonları daha doğrusu televizyonlar bizi değil onları versinler diye. Ve çıkıyorlar şunu söylüyor, Kılıçdaroğlu çıkıyor doğruları söylemiyor diyorlar. Ben de kendilerine her seferinde açık ve net çağrı yapıyorum. Ben doğruları söylemiyorsam sizin televizyon kanallarına çıkalım beni mahcup edin belki hiç bunlara gerek kalamayacak. Öyle değil mi? Çıkarsınız televizyonda beni mahcup edersiniz. Dersiniz ki, bak Sayın Kılıçdaroğlu sen böyle diyorsun ama bak anayasada şu yazılı. Biz de bakarız deriz ki eğer bilmiyorsak, mahcup oluruz. Ama biliyorsak sen asla ve asla “Evet”i bir daha ağzına alamazsın. Buna cesaret edemedikleri için, benim de doğruları söylediğimi onlar da bildikleri için cesaret edip karşıma çıkmıyorlar. Diyorlar ki niye çıkalım, niye kavga edelim? Niye kavga edelim, medeni insanlar gibi bir araya gelip konuşmak kavga etmek demek midir? Amerikalı yapıyor, Fransız’ı yapıyor, Japon’u yapıyor, İtalyan’ı yapıyor, İspanyol’u yapıyor, Papua Yeni Gine’si yapıyor kardeşim sen de yap niye korkuyorsun? Bir şey çıkarmışsın savunuyorsun, gel otur adam gibi savun, biz de sana cevap verelim. Hatta şunu söyledim, siz söz veriyorum dedim yarım saat konuşun bana sadece 15 dakika verin. Siz yarım saat, her biriniz yarım saat konuşun bana sadece 15 dakika verin bak bakalım vatandaş ne düşünecek.
BU DÜZEN HAYIRLI BİR DÜZEN DEĞİLDİR Bugünkü düzende seçim yapılır çoğunluk partisinin lideri başbakan olur, hükümeti kurmakla görevlendirilir. Başbakan Bakanlar Kurulunu oluşturur, gider Cumhurbaşkanından onay alır, onaylatır. Cumhurbaşkanından onay aldıktan sonra hükümet programını hazırlar ve TBMM’ye gelir. Der ki, hükümetimi kurdum önümüzdeki 4 yıl içinde ben şunları yapacağım ve meclisten güvenoyu alır. Yeni düzende bunlar yok, hiçbirisi yok, meclisten güvenoyu da yok. Diyor ki, bu meclisten niye güvenoyu alayım, efendim meclis milli iradeyi temsil ediyor. Seçilen kişi diyor ki milli iradeyi ben temsil ediyorum ne meclisi? 600 kişi, ne yapacak bunlar? Maaş alıp oturacaklar. Bu düzen hayırlı bir düzen değildir, sağlıklı tutarlı olan düzen bizim tarihimizden miras kalan demokratik düzendir, demokratik parlamenter sistemdir, tarihten mirastır bize, babalarımızdan mirastır bize, geleneğimizdir, örfümüzdür, adetimizdir. Bunu yapacağız. Meclisi dahi tanımıyor. Gensoru verilmeyecek, hiçbir bakan veya başkan yardımcısı milletvekili olmayacak. Milletvekillerinden seçiliyorsa milletvekilliğinden istifa edecek. Böylece meclisle Cumhurbaşkanı arasında kocaman bir duvar örülmüş olacak. Öyle yetkiler verildi ki, hiç bütçe yapmasa bile olur. Meclise bütçe getirmedi, geçen yılın bütçesi enflasyon oranında artıp aynen yürürlüğü gelecek. Böyle bir yetki dünyanın hiçbir parlamentosunda yoktur arkadaşlar, hiçbir devletinde yoktur. Ama bunlar Türkiye’de milletin önüne getirilmiş konmuş, buyurun bunlara “Evet” deyin. Niye “Evet” desin? Soru soruyor vatandaş cevabını alamıyor. İşimiz aslında çok zor değil, çok kolay. Aklımızı çalıştırdığımız zaman, düşündüğümüz zaman, danıştığımız zaman hep birlikte doğru yolu bulacağız. Cumhuriyete inananlar, demokrasiye inananlar, birlikte yaşama iradesini ortaya koyanlar, kendi tarihimize, köklerimize, geleneklerimize bağlıyız diyenler ayın 16’sında, 16 Nisan’da sandığa gidip onurla, gururla “Hayır” oyunu kullanabilirler.
Çok sık söylüyorum, ben genç bir bürokratken 12 Eylül darbe anayasası oylanırken referandumda İstanbul’da Fikirtepe’de bir ilkokulda gidip “Hayır” oyunu kullanmıştım. Bugün çocuklarıma gururla ve onurla diyorum ki, gittik eşimle beraber “Hayır” oyunu kullandık. “Evet” in vebali ağırdır, “Hayır” ın onuru güzeldir.
Hepinize çok teşekkür ediyorum değerli arkadaşlarım. Sağ olun, var olun diyorum.
Kaynak: chp.org.tr