CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, KOCAELİ’DE MUHTAR VE AZALARLA BİR ARAYA GELDİ

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, KOCAELİ’DE MUHTAR VE AZALARLA BİR ARAYA GELDİ
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, KOCAELİ’DE MUHTAR VE AZALARLA BİR ARAYA GELDİ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçda..

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, KOCAELİ’DE MUHTAR VE AZALARLA BİR ARAYA GELDİ

 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Diyorlar ya ‘fesih yok’ diye. Var! Arzu ettiği zaman öyle hükümet kuruldu kurulmadı düşünmeksizin, ne zaman arzu ederse, görev süresi dolmadan “Meclisi feshediyorum beyler buyurun hep beraber seçime gidiyoruz” diyebilir.” dedi.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kocaeli Muhtar ve Azalar Toplantısı”nda yaptığı konuşma şöyle:

Efendim hepinize afiyet olsun. Sizlerle güzel bir sohbet gerçekleştireceğiz. Öncelikle şunu ifade edeyim. Muhtar kardeşlerimin bütün sorunlarını üç aşağı, beş yukarı biliyoruz. Gittiğim her bölgede, her yörede muhtar arkadaşlarla bir araya geliyoruz. Onların hemen hemen bütün toplantılarına katılıyorum. Hangi sorunları var, nasıl çözülür onu da üç aşağı, beş yukarı biliyoruz. Çözümün adresi nerede? Çözümün adresi Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Yani muhtarlık kanunu nasıl çıktıysa muhtarların yetkilerinin genişletilmesi veya daraltılması veya muhtarlığın kaldırılması veya güçlendirilmesi yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Sorunu var mı? Elbette sorunu var. En büyük sorun nedir diye sorarsanız en büyük sorun şudur; milletvekili seçimle gelir, belediye başkanı seçimle gelir, aylık alırlar, aldıkları aylıklar dolayısıyla sosyal güvenlik primlerinin bir kısmını devlet öder. Muhtar da seçimle geliyor, üstelik daha güzel bir seçimle geliyor, üstelik herhangi bir siyasi parti kimliği olmaksızın mahallenin ve köyün güvenini kazanarak geliyor, ama onun sosyal güvenlik primlerini devlet ödemiyor niçin? Olmaması lazım. Daha buna benzer size onlarca soru sayabilirim. Bunlar ayrı bir şey.

Böyle bir giriş yapmanın nedeni şu; sizin sorunlarınızın farkındayız. Nasıl çözüleceğini de biliyoruz. Nasıl çözülmesi gerektiğini de biliyoruz. Bu konuda her türlü çalışmayı yapmış ve hazır vaziyetteyiz. Bunu bir tarafa koyuyorum.

OLAYI BİR PARTİ ÇEKİŞMESİ HALİNE GETİRMEK YANLIŞ

Şimdi burada bizi bir araya getiren bir olay var. Nedir olay? 16 Nisan’da sandığa gideceğiz, referandum dolayısıyla oy kullanacağız. Bir; bu süreç bir parti seçimi değil, bir hükümet seçimi değil, bir Cumhurbaşkanı seçimi değil. Anayasada yapılan değişikliklerin oylanması süreci. Dolayısıyla anayasa değişikliği hem beni ilgilendiriyor, muhtar olarak sizi ilgilendiriyor, ev kadınını ilgilendiriyor, okula giden çocuğu ilgilendiriyor, hangi partiye üye olursa olsun veya hiçbir partiye üye olmayan bütün vatandaşlarımızı ilgilendiriyor. Demek ki, referandum sürecinin bir seçimle, bir partiyle, bir kişiyle ilgisi yok. Nedir ilgi? Anayasayla ilgili. O zaman şunu yapmamız lazım. Siyasi kimliklerimizi bir tarafa bırakacağız, eğer bir partinin üyesiysek onları bir tarafa bırakacağız. Bu anayasa değişikliği bizim hangi derdimizi çözüyor ve niye bu anayasa değişikliği geldi oturup onun üzerinde çalışacağız, onun üzerinde kafa yoracağız, onun üzerinde oturup tartışacağız. Asıl mesele bu. Bu toplantıyı yapmamızın amacı da bu.

Şimdi ben size hitap ederken partili kimliğimi bir tarafa bırakıyorum. Sizler gibi vatanını seven, ülkesini seven, bayrağını seven bir vatandaş olarak konuşuyorum. Lütfen konuşmamı böyle alın. Bu nedenle size bütün doğruları anlatmaya çalışacağım. Anlatırken soru da soracağım size. O soruları beğenirsiniz, beğenmezsiniz bu soruları sormak zorundayız kendimize. Nedir olay?

Birinci sorumuz şu; Muhtar olarak değil, aza olarak değil, sade bir vatandaş olarak Cumhurbaşkanının taraflı mı olmasını istersiniz, tarafsız mı olmasını istersiniz? Birinci sorumuz bu. Yani Cumhurbaşkanı tarafsız mı olmalı, Cumhurbaşkanı partizan mı olmalı? Başkan 80 milyonu mu temsil etmeli, yoksa sadece kendisine oy veren partinin üyelerini mi temsil etmeli? Birinci tercihimiz budur değerli arkadaşlarım. Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır. Kişilerle ilgisi var mı? Hayır. O zaman tercihimizi yaparken, oy kullanırken bunu düşüneceğiz. Efendim derseniz ki, “Biz tarafsız bir Cumhurbaşkanı istemiyoruz, Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin Genel Başkanı olsun ama tarafsız olmasın”, gideceksiniz sandıkta “Evet” oyu kullanacaksınız. “Hayır, Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı, devletin sigortası olmalı, bir olay olduğu zaman bütün siyasi partileri gerekirse davet etmeli, o sorunları dinlemeli, ortak aklı egemen kılmalı o nedenle tarafsız olmalı” diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun partilerle bir ilgisi yok. Olayı bir parti çekişmesi haline getirmek yanlış. Anayasa bir partinin anayasası değil ki, hepimizin anayasası. Bu konuda önce kafamızda oturup tartacağız bunu. Akıl süzgecinden geçireceğiz, vicdanımızda tartacağız ve sandığa öyle gideceğiz. Cumhurbaşkanı taraflı mı olmalı, Cumhurbaşkanı tarafsız mı olmalı?

TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ SEÇİMLE GELMEYENLERİN TEMSİL ETTİĞİ DÖNEMLER DARBE DÖNEMLERİDİR

Soru iki; Sayın Cumhurbaşkanı diyelim Afrika’ya seyahate gitti veya hastalandı veya Allah uzun ömür versin gün geldi vefat etti. Yerine kim vekalet edecek? Bugünkü modelde Sayın Cumhurbaşkanı koltuğundan ayrıldığı zaman yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı gelir vekalet eder. Neden? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı seçimle gelmiştir. İki, milletvekilidir. Üç, tarafsızdır. Dört, grubu olan siyasi partilere eşit mesafededir ve dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı olmadığı zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı onun yerine vekalet eder. Gelen değişiklikte ne olacak? Gelen değişiklikte şu olacak; Sayın Başkan herhangi bir şekilde yerinden ayrılırsa ister resmi ziyaret olsun, ister herhangi bir nedenle ayrılırsa yerine seçimle gelmeyen bir Başkan Yardımcısı vekalet edecek. Anladık değil mi? Mevcut düzende Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı vekalet edecek, gelen değişiklikte Başkan Yardımcısı vekalet edecek. Başkan Yardımcısı kim? Seçimle mi geliyor? Hayır, seçimle gelmiyor. O zaman şu soruyu kendi vicdanımıza soracağız Türkiye Cumhuriyetini seçimle gelmeyen birisi temsil edebilir mi ve ne zaman temsil etmiştir? Türkiye Cumhuriyetini seçimle gelmeyenlerin temsil ettiği dönemler darbe dönemleridir. Kenan Evren geldi darbeyi yaptı, Başkan oldu. Seçimle mi geldi? Hayır. O zaman şu soruyu kendimize soracağız. Sayın Cumhurbaşkanını milletin seçtiği, aynı zamanda parlamentonun seçtiği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı mı temsil etmeli, yoksa seçimle gelmeyen birisi mi temsil etmeli? Diyorsanız ki, “Seçimle gelmeyen birisi temsil etsin” gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. “Hayır, seçimle gelen birisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, milli irade temsil etsin” diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun partilerle bir ilgisi yok, kişilerle de bir ilgisi yok. Bu tamamen bir demokrasi tercihi, oturacaksınız, düşüneceksiniz, vicdan terazisinde tartacaksınız ve oyunuzu öyle kullanacaksınız, bu kadar basit.

KURALLARI BİR KİŞİ Mİ BELİRLESİN, MİLLİ İRADE Mİ?

Bir başka soru; devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün yetkileri bir kişiye veriyoruz. Bu anayasa değişikliği geçerse devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün yetkileri bir kişiye veriyoruz. Örnek vereceğim size. Devlette kim müsteşar olur, kim vali olur, kim kaymakam olur, kim hakim olur? Bütün bunları Türkiye Büyük Millet Meclisi belirler. Devlette müsteşar olmak için üniversiteyi bitireceksiniz, devlette en az 12 yıl üst kademede çalışacaksınız, ondan sonra şartlarınız tutarsa ilgili hükümet sizi müsteşar tayin edebilir. Yani kuralları Türkiye Büyük Millet Meclisi belirliyor. Yeni modelde “Evet” der ve yeni modeli hayata geçirirsek kimin müsteşar, kimin vali, kimin büyükelçi, kimin kaymakam, kimin müftü olacağına bir kişi karar verir yani başkan. İster mezunu olsun, ister ilkokul mezunu olsun, ister amcasının oğlu olsun, ister dayısının oğlu olsun. Gelecek diyecek ki, ben seni müsteşar tayin ettim, nitelikleri ben belirliyorum diyecek. Diyorsanız ki, “Bu doğrudur devlette liyakat sistemine ne gerek var Başkan arzu ettiğini müsteşar, arzu ettiğini büyükelçi, arzu ettiğini vali, arzu ettiğini kaymakam olarak atasın” diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. “Hayır, bu yanlıştır böyle bir şey olmaması lazım, devlet liyakat sistemi üzerinde yükselir, liyakat esastır”, o zaman gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Partilerle ilgisi var mı? Hayır. Kişilerle ilgisi var mı? O da hayır. Çünkü anayasa bir kişi için yapılmaz ki. 30 yıl, 40 yıl, 50 yıl, 100 yıl devam eder anayasa. Bugün bir kural gelir birisi değiştirir, yarın bir başka Başkan gelir kuralı tamamen tersyüz eder değiştirir.

Sorun ne? Sorun şu; kuralları bir kişi mi belirlesin? Kuralları 550 kişi mi belirlesin? Kuralları bir kişi mi tayin etsin, milli irade mi belirlesin? 550 kişinin olduğu yerde kurallar nasıl belirlenir onu anlatayım size. Kurallar şöyle belirlenir; muhtarları alın, ben söylüyorum ya yetki verdik bir kişi kalkar ben muhtarlıkları kaldırdım der bir kararnameyle. Devletin yapısı ve işleyişi konusunda kararname çıkarma yetkisine sahip mi? Sahip. Kaldırdın mı? Kaldırdım der. Bir kararname. Ha siz diyebilirsiniz ki kaldıramaz. A gelir kaldırmaz ama B gelir, B der ki “Ben kaldırıyorum arkadaş ne gerek var muhtarlıklara. Hele mahalle muhtarlıkları ne gerek var, kaymakamı var her şeyi yapıyor, zaten yetkileri de yok, boşu boşuna bir de maaş veriyoruz ne gerek var” der bir kararnameyle kaldırır. Efendim kaldıramaz. Niye kaldırmasın? Türkiye Büyük Millet Meclisini feshediyor da muhtarlıklarımı kaldırmayacak? Türkiye Büyük Millet Meclisine de geleceğim biraz sonra ona da geleceğim.

Dolayısıyla bakın değerli arkadaşlarım. Etüt eğitim merkezleri var 2 bine yakın, belki 2 binden fazla. Bir kararnameyle kaldırır. Bugün bir kararnameyle kaldırır. Buyurun bu doğrudur diyorsanız, “Bu kadar yetkiyi verelim, her türlü yetkiye sahip olsun” diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu vereceksiniz. Bunun partilerle martilerle ilgisi yok. “Hayır, bu kadar yetki bir kişiye verilmez” diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun öyle kafayı yoracak, böyle çok bilinmeyenli bir soru değil. Gayet basit, gayet sıradan sorular. Tercih? Oturup tercihinizi yapacaksınız. Demokrasiden yana mı tercih, tek adam yönetiminden mi tercih. Tercihimiz budur değerli arkadaşlar.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİYLE ÇİFT BAŞLILIK GELECEK

Şimdi geliyorum Başbakanlığı kaldırıyoruz. Niye kaldırıyoruz? Bana bir Allah’ın kulu çıkıp anlatsın Başbakanlığı niye kaldırıyoruz? Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Başbakanlık var. Osmanlı? Osmanlı döneminde de Başbakanlık var. Veziri Azam Başbakan zaten, vezirler de bakan. Başta da padişah var. Padişahın olduğu dönemde Başbakan var. Şimdi biz demokrasiye geçtik Başbakanlığı kaldırıyoruz niçin, hangi gerekçeyle? Bana bir Allah’ın kulu çıkıp bunun gerekçesini anlatsın. Anlatamıyorlar. Efendim deniyor ki, çift başlılığı kaldıracağız onun için Başbakanlığı kaldırıyoruz. Çift başlılık yok ki Türkiye’de, yok ki öyle bir şey. Cumhurbaşkanı var mı? Var. Kaç kişi Cumhurbaşkanı? Bir kişi. Başbakan var mı? Var. Kaç kişi? Bir kişi Başbakan. Hani 5 tane Başbakan, 5 tane Cumhurbaşkanı olurda dersiniz aralarında kavga ediyorlar. Herkesin bir görevi var. Cumhurbaşkanının görevleri nerede sayılmış? Anayasada. Anayasada var. Cumhurbaşkanının görevleri bunlardır. Başbakanın görevleri? Başbakan da kanunda var, onun da görevleri var. Bu görevleri kim belirliyor? Anayasayı millet, Başbakanlığın görevlerini de Türkiye Büyük Millet Meclisi belirliyor. Dolayısıyla meclisin Başbakanlığın görevlerini ve yetkilerini belirlediği bir süreci bitiriyoruz, Başbakanlığı tamamen sıfırlıyoruz, kaldırıyoruz.

Çift başlılık; anayasa değişikliğiyle çift başlılık gelecek. Nasıl bir çift başlılık gelecek? Şöyle; Başkan aynı zamanda Cumhurbaşkanı, aynı zamanda partisinin Genel Başkanı olacak. İki şapkası olacak. Hem Cumhurbaşkanı, hem partisinin Genel Başkanı çift başlılık olacak. Diyeceksiniz ki, “Olsun ne fark eder? Hem partisinin Genel Başkanı olsun, hem de Cumhurbaşkanı olsun”, hiçbir sakınca görmüyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. “Bu sakıncalıdır” diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Partilerle ilgisi var mı? Hayır, hiçbir ilgisi yok. Peki, çift başlı olursa ne olur? Şu sakıncası çıkar; Kocaeli’nde beni kim temsil ediyor? İl Başkanı burada. Binali Bey’i kim temsil ediyor? AKP’nin İl Başkanı. Sayın Devlet Bahçeli’yi kim temsil eder? MHP’in İl Başkanı temsil eder. Peki yeni modelde anayasa değişikliği, önerilen değişiklik geçerse Sayın Başkanı kim temsil edecek? İki kişi ilde. Bir, Vali. İki, partisinin İl Başkanı. Vali aynı zamanda Başkanı temsil eder, İl Başkanı da Başkanı temsil eder. Buyurun aralarındaki kavgaya şimdi. Sen misin güçlü, ben miyim güçlü? Çünkü Başbakanlık aradan gidiyor. Bir kişi devleti temsil eder ve o tarafsız olur neden? Çünkü arabasında Türkiye Cumhuriyetinin bayrağını taşır. Ben taşıyamam, Başbakan da taşıyamaz, milletvekilleri de taşıyamaz. Büyükelçi, Vali ve Cumhurbaşkanı taşır. Arabasında Türk bayrağı sadece 3 kişi taşır. Çünkü hem devleti, hem milleti temsil ederler.

BU BİR REJİM MESELESİDİR, BİR REJİM DEĞİŞİKLİĞİDİR

Şimdi Başkanı düşünün, Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyor, aynı zamanda partisini de temsil ediyor. Kendi partisinin bayrağını mı asacak, Türk bayrağını mı asacak buyurun bir soru daha. Hangisini asacak? İkisini de asabilir. Bu doğru mudur? Peki, başka partiye oy veren vatandaş ne diyecek? “Bu Cumhurbaşkanı benim cumhurbaşkanımdır” diyebilecek mi? Demeyecek. Kullanacağımız oyun sonuçları nereye varır hep beraber oturup düşünmemiz lazım. Onun partilerle ilgisi var mı? Hayır. Şahıslarla ilgisi var mı? Hayır. Bu bir rejim meselesidir, bir rejim değişikliğidir. Demokratik parlamenter sistemden vazgeçiyoruz, otoriter, tek adam yönetimine geçiyoruz. “Bu tercih doğrudur” diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. “Tercih yanlıştır” diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız. Partilerle bir ilgisi yok, tamamen bir demokratik tercih. Oturup buna göre düşünüp ve oylarımızı kullanacağız. Meclisin feshi. Diyorlar ya fesih yok diye. Var arkadaşlar. Bugünkü anayasada da var. Bugünkü anayasada Cumhurbaşkanı Meclisi feshedip yeni seçime nasıl götürüyor? Bir şartla. Seçim olur 45 gün içinde hükümet kurulmazsa Cumhurbaşkanı memleket hükümetsiz kalmasın diye meclisi feshedip yeni seçime götürebilir. Peki değişiklikle neyi öngörüyoruz? Arzu ettiği zaman öyle hükümet kuruldu, kurulmadı düşünmeksizin ne zaman arzu ederse görev süresi dolmadan 4 yılsa 4 yıl, 5 yılsa 5 yıl süre dolmadan “Meclisi feshediyorum beyler buyurun hep beraber seçime gidiyoruz” diyebilir. Diyorsanız ki “Bu doğrudur, böyle olması lazım” gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. “Bu yanlıştır bizim seçtiğimiz milletvekilleri daha görev yapıyorlar, süreleri dolmadı” diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız.

Başka? Daha önemli bir şey var. “Bizim seçtiğimiz milletvekilleri 550 vekilini, yani parlamentoyu, yani milli iradeyi bir kişi feshedemez diyorsanız” “Hayır” oyu kullanacaksınız. “Hiç önemli değil bizim oyumuz, milli iradenin de hiçbir önemi yok, bir kişiye verdik yetki istediği zaman meclisi feshetsin bu doğrudur” diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Bunun partilerle bir ilgisi var mı? Yok. Bu kadar basit, öyle çok bilinmeyenli bir soru da değil. Vicdanınızla ölçüp tartacaksınız, aklınızı kullanacaksınız. Soracaksınız, kendi aranızda konuşacaksınız doğru mudur, yanlış mıdır bakacaksınız, doğruyu bulacaksınız ve gideceksiniz kendi tercihinize göre oy kullanacaksınız. Kavga etmeden, uygar bir şekilde tartışarak, yolu, yöntemi düşünerek gidip 16 Nisan’da oy kullanacaksınız. Mesele budur değerli arkadaşlarım.

Başka? 550 milletvekilini seçiyorsunuz. Mevcut durumdan söz ediyorum. 550 milletvekilini seçiyorsunuz, çoğunluk partisinin lideri Başbakan olarak tayin ediliyor. Kim? Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki, sen Başbakansın. Güzel. Başbakan ne yapıyor? Bir hükümet programı hazırlıyor ve TBMM’ye geliyor diyor ki, “Ben önümüzdeki 4 yıl hükümet olarak şunları yapacağım.” Hükümet programını okur, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yani milli iradeden güvenoyu ister. Güvenoyu alır yoluna devam eder. Yeni modelde şu; yeni hükümet kurulacak meclisten asla güvenoyu istemeyecek. 550 milletvekili de kim oluyor niye ben onlardan güvenoyu isteyeceğim diyor. Onların bir esamisi yok ki. Diyorsanız ki, “Ya bu hükümet kurulmalı tamam ama gelmeli meclisten de güvenoyu almalı” diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. “Efendim güvenoyuna gerek yok, zaten bir kişiyi seçtik o da başkan istediği gibi yönetsin bu parlamentodan da güvenoyu istenir mi, istemeye de gerek yok” diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız, bu kadar basit.

80 MİLYONUN AKLI YOK MU?

Olaylar basit, doğuracağı sonuçlar bütün kuşakları, çocuklarımızı, torunlarımızı yakından ilgilendirecek. Dolayısıyla vereceğimiz karar bugünün kararı değil Türkiye’nin geleceğiyle ilgili karardır. Meclisin fesih yetkisi 1924 Anayasası görüşülürken Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılır. Atatürk’e bu yetki verilmek istenir. İki genç milletvekili kürsüye çıkarlar ve şunu söylerler: “Biz Gazi Paşayı seviyoruz, Mustafa Kemal Atatürk’ü seviyoruz, bu memleket için neler yaptığını da çok iyi biliyoruz ama kimse kusura bakmasın bizi buraya millet getirdi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk getirmedi. Biz milletin verdiği yetkiyi bir kişiye teslim edemeyiz” demiştir ve 1924 Anayasası oylanırken meclisi fesih yetkisi Atatürk’e verilmek istendiğinde reddedilmiştir. Şimdi fesih yetkisini vereceğiz niye? Niye veriyoruz? Yani 80 milyonun aklı yok mu? 550 milletvekilinin aklı yok mu? Yeni seçime gidilecekse kararı meclis alır. Meclis oturur alır kararını seçime gider. Niye bir kişi arzu ettiği zaman ve hiçbir gerekçe göstermeden meclisi feshetsin? Diyorsanız ki, “Bu bir kişiye yetki verelim, bizim düşünmemize, aklımızı kullanmamıza hiç gerek yok, gitsin meclisi arzu ettiği zaman feshetsin” o zaman gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. Aksi halde “Hayır” oyu kullanacaksınız. Partilerle ilgisi var mı? Hayır. Şahıslarla ilgisi var mı? Hayır. 30 yıl, 40 yıl, 50 yıl belki bu böyle devam edecek. Kişiye endeksli, önyargılarımıza endeksli, partiye endeksli bir düşünce Türkiye’yi felakete götürür. Aklımıza endeksli bir düşünceyle biz sandığa gitmeliyiz. Böyle götüreceğiz.

MEMLEKETİ YÖNETİYORSAN MİLLETİNE HESAP VERECEKSİN

Başka? Şu var, diyelim ki Gebze’nin bir sorunu var. Gebze organize sanayi bölgesinde bir sorun var çözülmüyor bir türlü. Açıyorsunuz Gebze’de çalışan sanayiciler, işçiler veya işverenler olarak Kocaeli milletvekiline telefon ediyorsunuz ya bu sorunumuz var bir türlü çözülmüyor bunu bir sorar mısınız mecliste? O da çıkacak mecliste Sanayi Bakanına diyecek ki, “Kocaeli’nden bir telefon aldım, Gebze’de şöyle bir sorun var 15 yıldır çözülmüyor arkadaş çık şu kürsüye bunu bir anlat…” Sözlü soru önergesi verdi, ilgili bakan kürsüye çıkıp, gelip o soruya cevap vermek zorundadır. Bugünkü düzene göre, kaçamaz bakan. Gelecek o soruya cevap verecek, meclis kürsüsüne çıkıp cevap verecek. Sizler de o gün fırsat bulursanız, haberiniz olursa basarsınız televizyona bakalım cevap, bakan nasıl bir cevap veriyor diye beklersiniz. Yeni modelde hiçbir milletvekili bakana böyle bir soruyu soramayacak, sözlü soru yasak kaldırıyorlar. Diyorsanız ki “Bu daha iyi bir model, biz derdimizi niye gidip anlatalım bu dertleri zaten yaşamaya alıştık, bakana da böyle bir soru sorulmasın” diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. “Böyle saçma şey mi olur, yani bir bakana bir milletvekili soru soramayacak mı, böyle bir şey olur mu” diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun partilerle ne ilgisi var, şahıslarla ne ilgisi var? Neyle ilgisi var? Demokrasiyle ilgisi var. Memleketi yönetiyorsan milletine hesap vereceksin. Milletvekili kimin vekili? Milletin vekili adı üstünde. Milletvekili soru sormayacak diyor, kaldırıyorum anayasa değişikliğini, o zaman ne oluyor arkadaşlar, demokratik standardımız bu mu? Oturup düşüneceğiz, akıl süzgecinden geçireceğiz kararımızı öyle vereceğiz. Zor bir soru, hiçte zor bir soru değil. Cevabı zor bir soru mu? Cevabı da zor bir soru değil. Bütün mesele tercihimizi demokrasiden yana mı yapacağız, tek adam rejiminden mi yapacağız? Tercihimiz bu, bu tercihlerden birisini kullanmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, hiçbir bakan milletvekili olmayacak yeni düzende. Bugünkü düzende nasıl oluyor? 550 milletvekili var, çoğunluk partisinin lideri Başbakan, Başbakan kendi kabinesinde bakanları seçer. Kocaeli milletvekili bir bakan olur, İstanbul milletvekili bir bakan olur, Diyarbakır milletvekili bir bakan olur, Tekirdağ’dan bir milletvekili tercihe göre değişir, tercih kime ait? Başbakana. Çünkü kendi partisi milletten güvenoyu almıştır, çoğunluğu almıştır gelmiştir ve memleketi yönetecektir. Bu model geçerse yani yeni model geçerse hiçbir milletvekili bakan olamayacak. Eğer meclisten bir milletvekili bakan yaparlarsa milletvekilliğinden istifa etmek zorunda. Diyorsanız ki, “Hiçbir milletvekili bakan olmasın zaten şu milletvekillerinden de bıktık, bakan olmalarına da gerek yok, zaten bir kişi düşünüyor arzu ettiği kişileri bakan yapsın” diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. “Bu yanlıştır, biz bu milletvekillerini boşuna mı seçtik? Bari Kocaeli’nden de bir bakanımız olsun, öyle bir tercihimiz vardı” diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun partilerle bir ilgisi yok, rejimle ilgisi var bunun. Tercih sizin tercihiniz, nasıl tercih olursa öyle.

“DEMOKRASİ Mİ, OTORİTER YÖNETİM Mİ” İKİSİNDEN BİRİSİNİ TERCİH EDECEKSİNİZ

Geliyorum bir başka soruya, bakan sayısı, bugün kaç bakan olacağı ve hangi bakanlıkların olacağı, o bakanlıkların hangi görevi yapacakları, bakanlıkların görevleri ve yetkileri TBMM tarafından belirlenir. Diyelim ki, Milli Savunma Bakanlığı, kanunu vardır. Milli Eğitim Bakanlığı, kanunu vardır. Sanayi Bakanlığı, kanunu vardır. Hepsinin kanunu vardır, bakanların sayısını TBMM belirler, yani milli irade belirler. Yeni modelde bakan sayısını kimse bilmiyor. Belli değil. Kim biliyor? Bir kişi, tek kişi bilecek. İsterse 10 bakan, isterse 50 bakan, isterse 100 bakan, isterse hiç bakan da atamayabilir, gerek yok da diyebilir bakanlıklara. Başkan yardımcılarıyla ben bu işi götüreceğim diyebilir. Parlamentoya gerek yok diyebilir, ne gerek var? Diyorsanız ki, “Bu model çok doğru bir modeldir, bakan sayısını niye meclis düzenlesin? Milli irade 80 milyon oy verdik partiler orada temsil ediliyor buna gerek yoktur, bir kişiye verelim yetkiyi istediği gibi kullansın, istediği kişiyi bakan yapsın, istediği kişiyi Başkan yardımcısı yapsın, sayısını da o tespit etsin, yetkilerini de o tespit etsin” diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. “Bu yanlıştır arkadaşlar, böyle bir şey olmaz, bu milletvekilleri en azından bakanlıkları, bakanları denetleyebilmeli” diyorsanız o zaman gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Partilerle ilgisi var mı? Yok. Kişilerle ilgisi var mı? Hayır, yok. Tercih kimin? Tercih sizin tercihiniz. Demokrasiyi tercih mi, otoriter yönetim mi? İkisinden birisini tercih edeceksiniz. Başkan Yardımcısı sayısı kaç? Belli değil. 1, 2, bilemedin 3, 500, 1000 hiç belli değil, tamamen Başkanın takdirine bağlı. Efendim 1, 2 bilemedin 3 olur. İyide birisi 3 yapar, birisi bir gün gelir der ki, 3 bana yetmiyor 55 yapacağım. Bakan sayısını da 55 yapacağım. Kaç tane vali olur değerli arkadaşlar? 1 vali olur değil mi vilayetlerde, nerede yazar? Kanunda yazar. Kaç kaymakam olur bir ilçede? 1 kaymakam olur. Nerede yazar? Kanunda yazar. Paris’te kaç tane büyükelçimiz vardır, Fransa’da? 1 tane vardır. Hollanda’da 1 tane vardır, Japonya’da 1 tane vardır. Nerede yazar? Kanunda yazar. Kaç bakan olacak? TBMM karar verir kaç bakan olacağına. Yeni modelde bunların tamamını 1 kişi istediği gibi belirleyecek. Kaç bakan olacak? İstediği kadar. Kaç Başkan yardımcısı olacak? İstediği kadar. Peki, size bıraktım ben Amerika’dan örnek vermiyorum. Afganistan’dan örnek vereceğim. Afganistan’da Başkan var,  iki tane de Başkan Yardımcısı var. Nerede yazar? Kendi anayasasında yazar. Başkan 3. Başkan Yardımcısını tayin edemez. Bizde sınırlama var mı? Bizde sınırlama yok. Diyorsanız ki “Bu model doğru bir modeldir, bir kişiyi zaten seçtik bırakalım memleketi istediği gibi kullansın, istediğini Başkan yardımcısı, istediğini bakan yapsın, bunların meclisle de hiçbir ilgisi olmasın” diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. “Bu yanlıştır, böyle bir şey olmaz” diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız bunun partilerle ilgisi yok, şahıslarla da ilgisi yok, rejimle ilgili bir olaydır bu. Bugün, bugünkü örnek, bir bakan diyelim yolsuzluk yaptı veya bir ihale olayına adı karıştı ne olur? Hakkında gensoru verilir. Bakanlar da bizim hakkımızda gensoru verilmesin, meclise gidip hesap vermeyelim diye dikkatli davranırlar, yasalara uygun davranırlar. Yeni modelde hiçbir Bakan Başkan yardımcısı hakkında asla gensoru veremeyeceksiniz, kaldırıyorlar yok artık böyle bir şey. Niçin? Diyorsanız ki “Bu doğru modeldir bir de Bakan hesap mı versin? Hesap vermesin” o zaman gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. “Olur mu öyle şey? Siyasette, siyasetçinin hesap vermesi esastır” diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız.

KİMSE HESAP SORAMAYACAK

Başka bir şey daha, Başkan ve Başkan Yardımcıları hiçbirisi milletvekili değil, seçimle gelmemiş, bir kişinin tercihiyle gelmiş ama hepsi ömür boyu dokunulmazlığa sahip olacak. Altını bir daha çiziyorum ömür boyu dokunulmazlığa sahip olacak. Yargılanmaları için en az 400 milletvekilinin oyu gerekecek. 400 milletvekili bir araya gelmezse kimse yargılayamayacak. Diyorsanız ki “Çok doğru bir harekettir, bırakın malı götürsün bir de hesap mı soracağız” diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksın başka bir şey demeye gerek var mı? “Yanlıştır” diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız. Partilerle ilgisi var mı? Hayır. Şahıslarla ilgisi var mı? Hayır. Sosyal demokratlar, AKP’liler, milliyetçiler, ülkücüler bunlarla bir ilgisi var mı? Yok arkadaşlar, bunlarla da ilgisi yok. Bu bir rejim meselesidir. Anayasa benim anayasam mı? Hayır. Sizin mi? Hayır. Hepimizin anayasası, böyle bakmamız lazım, böyle değerlendirmemiz lazım. Ömür boyu dokunulmazlık, milletvekili dokunulmazlığı ne kadar? Milletvekilliği süresince 4 yılsa 4 yıl, 5 yılsa 5 yıl. 4 yıl biter milletvekili bir daha seçilmezse, dosyası varsa savcı çağırır gel kardeşim buraya hesabını ver der. Ama bu bakan ve Başkan yardımcılarına ömür boyu hiçbir savcı, meclisten karar çıkmadığı sürece 400 milletvekili en az, kimse hesap soramayacak. Diyorsanız ki “Bu çok yerinde bir karardır böyle olması lazım” gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız.

“GELİN” DİYORUM, “GELMEYİZ” DİYORLAR

Ben bunları anlatırken diyorlar ki, Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Daha kaba bir deyim kullanıyorlar, yalan söylüyor diyorlar. Ben kendilerine çok açık ve net bir çağrıda bulundum, dedim ki, topu topu 18 madde, gelelim siz bir tarafta oturun, ben bir tarafta oturayım. Sizin istediğiniz televizyon kanalı olsun, bütün televizyon kanalları sizin için zaten hangisini istiyorsanız oturalım, sizin istediğiniz gazeteciler olsun benim istediğim gazeteciler değil, hangi gazetecileri istiyorsanız onlar da gelsinler oturalım medeni insanlar gibi tartışalım. Siz deyin ki bana açın deyin ki, Kılıçdaroğlu bak şurada şu yazıyor, sen doğruyu söylemiyorsun. Beni mahcup edin ya daha iyi ya elinize büyük bir fırsat veriyorum. Beni mahcup edeceksiniz, belki bu konuşmalara hiç gerek bile kalmayacak. “Gelin” diyorum, “Gelmeyiz” diyorlar. Kavgaya gerek yok. Niye kavga edelim, medeni insanlar gibi oturacağız, konuşacağız. Hatta şu teklifi de yaptım, ben 15 dakika konuşayım siz her biriniz yarım saat konuşun ben ona da razıyım çünkü topu topu 18 madde. Siz bana 10 soru sorun, vallahi ben size sadece 1 soru soracağım o kadar. Japonya yapıyor, Fransa yapıyor, Hollanda yapıyor, İspanya yapıyor, İtalya yapıyor, Amerika yapıyor biz niye yapmıyoruz? Biz de bir araya gelelim, siyasi partilerin liderleri oturalım bir arada oturalım konuşalım. Vatandaş evinde televizyonunu seyrederken bizi de seyretsin, baksın kim doğruyu söylüyor, kim söylemiyor çıkar ortaya zaten. Adamın gözlerinden belli olur zaten, buna da cesaret edemiyorlar, hayır diyorlar gelmeyiz. Ama ne diyorlar beni suçluyorlar. O kadar ki ta efendim işte başka konulara giriyorlar. Başka konulara ne giriyorsunuz kardeşim? Konu anayasa konusu, konu referandum, vatandaş niye “Evet” diyecek sen bunu anlat vatandaşa, niye vatandaş “Evet” diyecek? Ben niye “Hayır” demesi gerektiğini veya niye “Evet” demesi gerektiğini bütün ayrıntılarıyla anlatıyorum. İster “Evet” de kardeşim, ister “Hayır” de.

MİLLETİN OYUNA, DÜŞÜNCESİNE HEPİMİZ SAYGI GÖSTERECEĞİZ

Amasya Tamimini hiç kimse unutmasın, Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Amasya Tamimi, ne diyor “ Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaksa, milletin reyine, oyuna, düşüncesine hepimiz saygı göstereceğiz. Atatürk hayatının bütün aşamalarında hiçbir zaman tek adam olmadı. Erzurum’da kongre vardı, Sivas’ta kongre vardı, Amasya’da oturdular beraber yazdılar, 1924 anayasasını söyledim, meclisi fesih yetkisi vermek istediler onu da meclis zaten reddetti yok böyle bir şey dedi. Bizi buraya millet getirdi ancak millet feshedebilir bu meclisi. Bitti. Akıl süzgecinden geçirip, vicdan terazisinde tartmalıyız. Yüce rabbimiz derki, aklınızı kullanmıyor musunuz? Bir yerde değil, birden fazla yerde söyler aklınızı kullanmıyor musunuz? Allah’ın bize verdiği en değerli hazine insan beynidir, insan aklıdır. Çünkü hayatı sorgular, doğruyu, eğriyi sorgular. Bize şimdi deniyor ki, hiç aklınızı kullanmayın. Bir kişi kullanacak hiç düşünmeyin bir kişi düşünecek. Hiç karar almayın bir kişi karar alacak. O zaman bu Allah’ın verdiği en değerli hazineyi ne yapacağız biz? Kullanmayacak mıyız? O zaman bu ortak akıl ne ortak akıl? Niye ortak akıl var, niye siyasi partiler var? Benim gibi düşünmeyen bir vatandaş düşüncesini ifade edemezse biz ne diyeceğiz? O zaman demokrasi olur mu?

İşin özü şu değerli arkadaşlarım, bu memleket hepimizin memleketi. Sağcısı, solcusu, ortacısı, milliyetçisi, ülkücüsü, mütedeyyini hepimizin ortak vatanıdır. Bayrak ortak vatanımızdır, ortak vatanımızı temsil eder. Doğuda yaşayan vatandaş da, batıda yaşayan vatandaş da, güneyde, kuzeyde yaşayan vatandaş da bizim vatandaşımız. Gidecek yerimiz var mı? Yok. Bu memleket güzel mi? Evet güzel. Dünyanın hemen hemen çoğu bölgelerine gittim, çoğu ülkelerine gittim. Emin olun Türkiye’den daha güzel ben ikinci bir ülke görmedim. Her şeyimiz var. Güzel bir ülkede yaşıyoruz. Ama siyaset gerilim üzerine ve ayrışma üzerine kurulmuş bu son derece tehlikelidir. Niye kavga ediyoruz, niye geriliyoruz? Gerilimden uzak oturup medeni insanlar gibi konuşamıyor muyuz? Niye konuşmayalım konuşabiliyoruz pekala. Belki ben yanlış biliyorum bir başka arkadaşım bana doğruyu söyler. Size Hollanda’dan bir örnek vereceğim. Hollandalı bir ressam resimlerini yapar ve güzel bir salonda sergiler. Gariban bir köylü gelir o da o resimlere bakar. Görkemli bir kartalın bir dala konduğunu resmetmiştir ressam. Köylü gelir derki, bu resimde bir arıza ver der, bu resim doğru değil. Ressam dahil herkes şaşırır bu resim niye doğru değil. Derki, bu kocaman kartal bu kadar ince bir dalın üzerinde duramaz çünkü dal kırılır der. Bakın, akıl akıldan üstündür. Dediği doğrudur ince bir dal yapmıştır devasa bir kuş o dalın üstüne konmuştur. O dal o kartalı taşımaz. Kim buluyor bunu? Köyde bu işin tanıklığını yapan, gözüyle gören kartalı gören, dalı gören, ağacı gören bir kişi bunu görüyor ve bunu söylüyor. Hayat budur arkadaşlar. Akıl akıldan üstündür budur. Benim göremediğimi bir başka arkadaşım görebilir. Benim fark etmediğimi bir başka arkadaşım fark edebilir. Benim bilmediğimi bir başka arkadaşım bilebilir.

BU ÜLKENİN 80 MİLYONU DA VATANSEVERDİR

Dolayısıyla biz anayasa, referandum değişikliğini çocuklarımızın geleceği için, torunlarımızın geleceği için oturup düşünmeliyiz. Kararımızı ona göre vermeliyiz. Bunun dediğim gibi partilerle, şununla, bununla ilgisi yok. Efendim ben vatanseverim diğerleri değil. Öyle bir şey de yok. 80 milyonu da ben vatansever olarak görüyorum. Bu ülkenin 80 milyonu da vatanseverdir. Bayrağına bağlıysa, vatanına bağlıysa 80 milyonda vatanseverdir. Böyle bakmamız lazım. Ama nasıl bir ortamda yaşamalıyız? Demokratik bir ortamda yaşamalıyız. Ben de düşüncemi söylemeliyim, benim gibi düşünmeyen vatandaşımda düşüncesini söyleyebilmeli, bir araya gelmeliyiz, medeni insanlar gibi konuşmalıyız. Bunu yapmak zorundayız. Bunu yaparsak emin olun çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakmış oluruz.

“EVET”İN VEBALİ AĞIRDIR

Benim özetle söyleyeceklerim bunlar. Tercih milletin tercihi, hangisi tercih ederse. Bana sorarsanız “Evet”in vebali ağırdır. Neden diye sorarsanız onu da söyleyeyim. 1982 anayasası oylanırken, darbe anayasası oylanırken ben İstanbul’da Fikirtepe’de bir ilkokulda gidip oy kullandım ve o anayasaya ben “Hayır” oyu verdim. Bugün çocuklarıma, torunlarıma o anayasaya “Hayır” oyu verdiğim için gururla anlatıyorum. O vebali ben yüklenmedim. Ama o anayasa Türkiye’yi bu hale getirdi. Şimdi Türkiye’yi daha da geriye doğru götüren bir referandumun önündeyiz. Hepimizin düşünmesi lazım.

Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum, hepiniz sağ olun, var olun diyorum değerli arkadaşlarım.

 


Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.