CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, GENÇLİK İSTİHDAM ÇALIŞTAYI’NA KATILDI
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Gençlik İstihdam Çalıştayı’na katıldı. Çalıştayın ilk bölümünde atölye çalışmalarını takip eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ikinci bölümde çalıştayın açılış konuşmasını
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Gençlik İstihdam Çalıştayı’na katıldı.
Çalıştayın ilk bölümünde atölye çalışmalarını takip eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ikinci bölümde çalıştayın açılış konuşmasını yaparak gençlerden gelen soruları yanıtladı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu çalıştayda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Evet hepinize teşekkürler. Dün sevgili Gökçe’yle beraberken dedi ki, gençler yerine sadece bizler konuşacağız diye. Dedim ki, hayır mutlaka gençlerde konuşmalı. Onlar samimi olarak yaşadıklarını anlatmalılar ve ben onları dinlemeliyim. Onların yaşadığı sorunları benim dinlemem gerekiyor. Eğer çözüm konusunda halk bana bir yetki verdiyse ben o yetkimi sorunu yaşayanı dinleyerek kullanmalıyım. Sorunlarınız var biliyorum, çoğunuz güvencesiz çalışıyor bunu da biliyorum. Bir anne ve baba için evladının işsiz kalmasının ne kadar derin bir acı olduğunun da farkındayım. Bunu yaşayan yakınlarım var, akrabalarım var, dostlarım var. Dolayısıyla içinde bulunduğunuz tabloyu sizin kadar acı yaşamasam bile farkındayım.
Size önce şunu anlatmak isterim sevgili genç arkadaşlarım. Biz içinde yaşadığımız bu bir arkadaşımız kriz dedi. İster kriz deyin, ister daha derini olan buhran deyin. Bu buhrandan Türkiye nasıl çıkabilir ve biz bu stratejiyi doğru ortaya koyarsak sadece sizin için değil gelecek nesiller içinde sağlıklı ve tutarlı bir çözümü üretmiş oluruz. Gördüğüm en temel sorun, gençler özgürce yaşamak istiyorlar, düşüncelerine bir başkasının müdahale etmesini istemiyorlar, rahatlıkla sosyal medyada siyaset kurumuna eleştiriler yapmak istiyorlar. Şunu gittiğim her ortamda ifade ettim. Bir siyasetçinin alkışa değil sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı vardır. Bizim göremediğimizi gençler görebilirler, bizim fark edemediğimizi gençler fark edebilirler, bizim yaşamadığımızı gençler yaşıyorlar. O zaman gençlerin siyaset kurumuna yönelik eleştirilerinin bizim açımızdan ne kadar değerli olduğunun farkına varmalıyız. Sizlerin eleştirileri hayatın her alanıyla ilgili bizim dikkate almamız gereken birer öneri olduğunu da unutmamamız gerekiyor. Olaya böyle bakacağız.
Peki nasıl bir stratejiyle Türkiye’yi bu buhrandan, bu krizden çıkarabiliriz? Nasıl daha uygar bir ülke, nasıl daha yaşanılabilir bir ülke haline nasıl getirebiliriz? 4 ayaklı stratejiyi uygulamak zorundayız. Ve bu 4 ayaklı stratejiye sizlerin destek vermesi lazım. Sadece kendiniz için değil, sizden sonra gelecek gençler içinde destek vermeniz lazım. Bunun birinci ayağı demokrasidir, düşünce özgürlüğüdür, yargı bağımsızlığıdır. Eğer düşünceyi ifade özgürlüğü yoksa hiçbir sorunu tartışamayız. Düşünce özgürlüğü olacak ki, düşünceyi ifade edebilmeliyiz ki sorunları özgürce tartışabilelim, özgürce birbirimizi eleştirebilelim. Yargı bağımsız olmalı ki, birilerinin talimatıyla hakim bizleri içeri atmasın. Demokrasi olmalı ki, sabahın köründe gençlerin kapılarını polis kırıp içeri girmesin. Bunlar olmadığı takdirde ülkeyi büyütemezsiniz, ülkeyi geliştiremezsiniz, istihdam alamı yaratamazsınız. Var olan gençleri güvencesiz bırakarak geleceklerini yurtdışında aramaya başlarlar. Demokrasi bu açıdan çok önemlidir. Demokrasi aynı zamanda devlette liyakat demektir, işi ehline vermek demektir, torpile son vermek demektir. Üniversite sınavında başarılı sonuçlar elde edip üniversiteyi bitirip KPSS’de güzel sonuçlar elde edip, hatta Türkiye derecesine girip mülakatta eleniyorsa bir kişi hepimizin oturup düşünmesi lazım. Her birimizin tek tek ülkenin geleceği konusunda sorumluluğu var. Ve bu düzeni bizim değiştirmemiz gerekiyor. Çarpık bir düzenle ülkeyi büyütemezsiniz, çarpık bir siyasal anlayışla ülkeyi kalkındıramazsınız, büyütemezsiniz ülkeyi. Demokrasi aynı zamanda can ve mal güvenliği demektir. Can ve mal güvenliğinin olmadığı bir yerde bir toplum sınıf atlayamaz, sağlıklı bir eğitim yapılamaz, tutarlı bir eğitim yapılamaz, sorgulayıcı bir eğitim yapılamaz. Önce demokrasi stratejinin birinci ayağı bunu sakın unutmayın. Demokrasinin olmadığı hiçbir ülke büyümemiştir ve gelişmemiştir. Demokrasinin olmadığı ülkede o ülkenin evlatları geleceklerini hep yurtdışında aramışlardır.
İkinci ayak, Türkiye’nin üretmesi lazım. Üreten Türkiye. Bir ülkenin gücü üretimden beslenir. Üretirseniz güçlüsünüz, üretirseniz dünyada saygınlığınız olur. Üretim sadece fabrikada mal üretmek değildir, tarlada üreteceksiniz, fabrikada üreteceksiniz, hizmet sektöründe üreteceksiniz, öyküler üreteceksiniz, romanlar üreteceksiniz, edebiyatta üreteceksiniz, her alanda üreteceksiniz ve ülkeyi saygın kılacaksınız. Bu ancak düşünceyi ifade özgürlüğünün olduğu ülkelerde olabilir, baskının olduğu, otoriter yapıların olduğu yerlerde insanlar düşüncelerini özgürce ifade edemezler. Sansür düşünceyi kısıtlamadır, düşünceyi ifadeyi kısıtlamadır, resim yapmanızı kısıtlamadır, şarkı söylemenizi kısıtlamadır. Üreten Türkiye, üretmek olağanüstü güzel bir alandır ve Türkiye’nin üretmesi lazım. Üretmek aynı zamanda ekonomik bağımsızlığın temel noktasıdır. Siyasal bağımsızlığınızı korumak istiyorsanız ekonomik bağımsızlığınızı güçlendirmek zorundasınız. Aksi halde siyasi bağımsızlığınız tehlikeye girer. Üretmek ama üretim sadece bir kavram değildir, kavramın derinliğine bakmamız lazım. Eğer katma değeri yüksek ürün üretemiyorsanız dünyada söz sahibi olamazsınız. Elinizde taşıdığınız cep telefonları katma değeri yüksek bir üründür. Acaba Türkiye katma değeri yüksek ürün üretmede dünyada sıralamasında nerelerdedir? En diplerde neden? Üniversiteleri bağımsız olmayan, üniversiteleri özgür olmayan, üniversiteleri baskı altında olan bir ülkede katma değeri yüksek ürün üretilemez. O nedenle üniversitelerin bilimsel özerkliğine değer veriyoruz. Üniversitelerin yönetsel özerkliğine önem veriyoruz. Üniversitelerin mali özerkliğine değer veriyoruz. Aksi halde siz katma değeri yüksek ürün üretemezsiniz ve istihdam alanı yaratamazsınız.
Bir başka önemli nokta stratejide, güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundasınız. Anayasa der ki, herkesin çalışma hakkı vardır. Gayet güzel. Devlet bu çalışma hakkı için olanakları hazırlar, sağlar diyor. Peki işsizler ordusu nedir? Demek ki, gerçek anlamda bir sosyal devlet değiliz biz. Gerçek anlamda sosyal devlet olursak hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye’yi inşa etmiş oluruz. Bunun yapılması lazım. Eğer milyonlarca gencimiz işsizse sosyal devlet görevini siyasal iktidar yerine getirmiyor demektir. Bunun üzerinde durmamız lazım. Sosyal devlet hiç kimsenin aç ve açıkta kalmadığı bir devlet demektir. Üniversiteyi bitiren bir gencin babasından harçlık istemesi, annesinden harçlık istemesi, arkadaşlarıyla buluşamaması, hele baba işsizse çok daha dramatik tabloları biliyoruz, tanığıyız bunların. Ve her birimizin çalışması lazım, her birimizin sorumluluğu var. Benim sorumluluğum sizden daha fazla ben bunun farkındayım ama sizin de sorumluluğunuz var. Genç arkadaşlarım burada anlattılar, KYK borçlarından söz etti bir genç arkadaşım. Sosyal devlette eğer bir üniversite öğrencisi ailesinin geliri yetersiz ve kamudan yardım alıyorsa sigortalı bir işi olmadığı sürece ondan paranın istenmesi asla doğru değildir ve bunu kaldıracağız zaten. Evlatlarımız üniversiteye gitsinler diye çaba harcıyoruz, mali durumu iyi olmayan ailelerin evlatlarına belli bir kredi veriyoruz, çocuk okuldan mezun oluyor, iş bulamıyor parayı faiziyle beraber istiyorsunuz. Devlet gençlere karşı tefecilik yapmaz. Böyle bir kural yoktur bunu kaldıracağız bundan emin olmanızı istiyorum. Ancak bir işe girer, sigortalı olarak çalışır, asgari ücret değil, asgari ücretin üstünde bir gelir elde ederse o zaman taksitle anaparayı alabilirsiniz. Asgari ücretle başlamışsa hangi parayı isteyeceksiniz zaten geçimini ondan sağlıyor. Bunu bütün arkadaşlarınıza anlatmanızı isterim, bütün gençlere anlatmanızı isterim.
Bakınız şöyle bir ifade; “Genç İstihdam Çalıştayı” yaptınız. Ne kadar güzel, gençler geldiler bir araya, hayatın değişik alanlarından bir araya geldiler, oturdular konuştular. Sokak ekonomisinden geçinen gencimizde vardı, tıp fakültesine giden gencimizde, hukuk fakültesini bitirip acaba bir yerde çalışabilir miyim, bir gelir elde edebilir miyim diye düşünen gencimizde vardı, işi olmayan gencimizde vardı. Şunu sakın unutmayın, sorunların çözüm adresi siyaset kurumudur. Bazen şu ifadeyle karşılaşıyorum, ben siyasetle ilgilenmiyorum. Hayatın her alanı siyasetle ilgilidir. Bindiğiniz otobüs siyasetle ilgilidir, onun fiyatını siyaset kurumu belirler, sinemaya giderseniz aldığınız biletin fiyatını siyaset kurumu belirler, bindiğiniz otobüsü siyaset kurumu belirler. Hayatın her alanı siyasetle ilgilidir ve siyaseti yakından izlerseniz karar alma süreçlerinde yanlışı ve doğruyu daha sağlıklı görebilirsiniz. Dolayısıyla siyaset kurumunun dışında kendinizi görmeyin. Evet ekonomik olarak ciddi sorunlarımız var doğrudur. Toplumsal olarak ciddi sorunlarımız var doğrudur. Ama bu sorunları aşmanın yolu siyaset kurumudur gene. Sorgulayacaksınız siyaset kurumunu, artısını, eksisini rahatlıkla ifade edebileceksiniz, yeri geldiğinde çözüm üreteceksiniz, yol göstereceksiniz. Sizler bizlerden daha iyi yetiştiniz, sizler bizlerden daha iyi hayatı sorgulama kapasitesine sahipsiniz. Sorunları bizden daha fazla yaşıyorsunuz ve biz buradan Türkiye’yi çekip çıkarmak zorundayız.
Bir gücünüz var, gücünüzün ne kadar farkındasınız onu bilmiyorum. Önümüzdeki seçimlerde sandık gelecek, efendim niçin gidip oy kullanayım, gitmek istemiyorum. Bunu söylediğiniz zaman işsizlik olabilir ve ben bu konuda duyarsızım demektir bu. Yoksulluk olabilir ama olabilir ben duyarsızım. Yoksulluk sürebilir. Eğer şikayetlerinizi bir şekliyle giderecek makamı iktidara taşırsanız o zaman sorunların çözümünde temel aktör konumuna gelirsiniz, temel aktör olursunuz. Dolayısıyla siyaset kurumu ne verecek değil, siyaset kurumunu sorgulamak ve onu doğru bir raya oturtmak sizin elinizde. 6 milyon 300 bin genç ilk kez gidecek sandıkta oy kullanacak. Yani Türkiye’nin kaderini ben belirlemeyeceğim, benim yaşıtlarımda belirlemeyecek. Türkiye’nin kaderini 6 milyon 300 bin genç belirleyecek. Gücünüz bu. 6 milyon 300 bin gencin demokrasiden yana oy kullanması, insan haklarından yana oy kullanması, ayrımcılığa karşı durması, demokrasi konusunda kenetlenmesi Türkiye’ye yeni bir ufuk açacaktır. Bu sizin elinizde, bu gücü kullanın. Elbette ki, siyasi partileri sorgulayacaksınız, elbette ki sorgulama hakkınız var, elbette ki yeri geldiğinde programlarına bakacaksınız, elbette ki, yeri geldiğinde artısına, eksisine bakacaksınız. Efendim ben gitmesem ne olur, gitsem ne olur değişen bir şey olmaz. Hayır. Her şeyi değiştirebiliriz, her güzelliği getirebiliriz. Hiçbir şeyi getirmesek dahi düşüncelerinizi özgürce ifade edeceksiniz. Diğer ülkelere gitme konusunda, biz ülkemizi seviyoruz, kendi ülkemizde çalışmak istiyoruz. Eğer bir umutsuzluk varsa umutsuzluğu yaratan kaynağa bakmanız lazım. Bu kaynağı yaratan kim? Siyasi otorite. Siyasi otorite umutsuzluk kaynağını yaratırken siz umudun meşalesini elinizde taşımak zorundasınız. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bütün haksızlıklara karşı onurlu bir direniş demektir. Ben asla umutsuz olmam, ben ülkenin kaderini belirleme gücüne sahibim. Yeri geldiğinde haksızlıklara karşı ben direnirim, yeri geldiğinde beraber oluruz, yeri geldiğinde Türkiye’yi aydınlığa çıkarırız. Biz çünkü bu ülkenin gençleriyiz diyeceksiniz.
Her haksızlığa karşı çıktım. KPSS sınavında büyük başarılar elde edip mülakatta elenen gençlerin hakkını savunmak için Milli Eğitim Bakanlığına gittim. Eğer siz haksızlık karşısında susarsanız, haksızlık yapıldığı halde sessiz kalırsanız siyaset yapamazsınız, güven veremezsiniz. Bir çabayı göstermek zorundasınız ve o çabanın gençler için ne kadar değerli olduğunu anlamak zorundasınız. Ve bu mücadele bireysel bir mücadele değil, bu mücadele hepimizin ortak mücadelesi olmak zorundadır.
Yapılan zamlar, alınan kredilerle hayat pahalılığını burada dile getiren genç arkadaşımız, tekrar babama dönüp babamdan harçlık istemem gibi dramatik tablolar anlatıldı. Hayatın gerçeği bu, acımasız bir hayat var. Ama bu acımasız hayatı bahara döndürmek mümkün, beraber çalışmak mümkün, birlikte mücadele etmek mümkün, karanlıkları aydınlığa çıkarmak mümkün, Mart’ın sonunu bahar yapmak mümkün. Bütün bunları yapacağız. Ve asla unutmayın geliyor gelmekte olan asla unutmayın.
Geleceğiz, beraber geleceğiz, hep birlikte geleceğiz. Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak için geleceğiz. Herkese istihdam yaratmak için geleceğiz. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi için geleceğiz ve beraber mücadele edeceğiz. Mücadele bir hak mücadelesidir, bir hukuk mücadelesidir, bir adalet mücadelesidir. Bunu yapacağız.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Moralinizi bozmayın daha yapacağımız çok güzel şeyler var ve yapacağız.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...
HABERE YORUM KAT