CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, BELEDİYE BAŞKANLARI TOPLANTISI’NDA KONUŞTU (22 KASIM 2017)
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, BELEDİYE BAŞKANLARI TOPLANTISI’NDA KONUŞTU (22 KASIM 2017)
-"Önümüzdeki seçimlerde, yani 2019’da sadece 6 büyükşehiri değil, İstanbul’u, Ankara’yı, Bursa’yı, Balıkesir’i, Antalya’yı, Mersin’i, Adana’yı alacağız"
- "Beyefendi diyor ki, ’Efendim biz gereğini yaptık, sıra CHP’ye geldi. Onlar da gereğini yapsınlar.’ Evet biz de gereğini yapıyoruz ve bütün belediye başkanlarımızı yürekten kutluyoruz, çünkü onlar halka hizmet ediyorlar"
- "Haliç’in etrafına yüksek binalar diktiğinizde bu Haliç’e ve İstanbul’a ihanet etmek değil midir? Fatih’in gemileri indirdiği Haliç. Emin olun gözleri kararmış. Eğer böyle giderse bunlar Haliç’i doldurur, oraya da yüksek binalar yaparlar"
- "2019’da, yol ayrımında, herkesi demokrasiden yana oy kullanmaya davet ediyorum. Bir insan her şeyi bilemez. Bir insana bir ülke teslim edilemez. O yetkinin bir kısmını kullandı Türkiye buraya geldi. Eğer bu yetki aşımı 2019 sonrasına sarkarsa vay ülkenin haline"
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun Ankara’da düzenlenen CHP Belediye Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşma şöyle:
KENTİ ZENGİNLEŞTİRMEK BİRİSİNE KAYNAK AKTARMAK DEĞİLDİR
Efendim hepinize içten teşekkürlerimi sunuyorum. Az önce Genel Başkan Yardımcımız konuştu ve belli aralıklarla Belediye Başkanları toplantılarını gerçekleştirdiğimizi ifade etti. Sözlerine başlarken sorumluluktan söz etti. Eğer bir toplumda yaşıyorsak birey olarak hepimizin sorumlulukları var. Genel Başkan olarak benim, Belediye Başkanları olarak sizin, hatta hizmet verdiğiniz sıradan yurttaşlarında sorumlulukları var. Hepimiz bu sorumlulukların bilincinde görevimizi yapmaya çalışırız. Sorumluluğu bize hissettiren aklımızdır. Sorunlarla karşılaştığımızda o sorunları nasıl çözeceğimizi oturur düşünürüz. Sadece kendimiz mi? Hayır. Sorunu en iyi kim bilir, kim teşhis eder veya o konuda yıllarını verip sorunu çözme konusunda kim çaba harcamıştır gider onu buluruz, yani işi ehline veririz, işi ehline teslim ederiz bu sorun nasıl çözülebilir diye. Bu bizim sorumluluğumuzun öznesini oluşturur. Bu bilinçle hareket ettiğimiz zaman çözülmeyecek bir sorun yoktur. Çok karmaşık sorunlar olabilir ama zaman içinde her sorun kendi çözümünü üretir bir şekliyle. Biz aklımızla, bilgimizle, birikimimizle bu sorunların üstesinden gelmeye çalışırız.
Belediye Başkanları olarak da sizin sorumluluğunuz hizmet verdiğiniz yurttaşlardan daha fazla. Onlar sizi seçtiler, önemli bir konuma getirdiler, kentte karşılaştığımız sorunlar dolayısıyla bizim sorunlarımızı çözün diye size güvendiler ve bir koltuğu size verdiler ve sizlerde o bilinçle hareket ediyorsunuz. Kuşkusuz her kentin bir kimliği vardır. Kimlik bazen o kentin tarihinden kaynaklanır. Edirne gibi, İstanbul gibi, İzmir gibi kentin tarihinden kaynaklanır. Bazen kentin doğasından kaynaklanır. Olağanüstü bir doğası vardır. Bazen hem doğasından, hem tarihinden kaynaklanır ve çoğu kez kentin logosunda bu kimliği görürüz. Dolayısıyla sizler, yani seçilmiş Belediye Başkanları kentin kimliğine karşı, tarihine karşı, kültürüne karşı sorumluluk üstlenen kişilersiniz. Bu sorumluluk çerçevesinde hareket edildiği zaman kentin zenginleştiğini görürsünüz. Kenti zenginleştirmek birisine kaynak aktarmak değildir. Kenti kültürel olarak, sosyal olarak, ekonomik zenginleştirmektir ve zenginliğin, her alandaki zenginliğin bütün kente yayılmasını sağlamaktır. Bu açıdan bizim Belediye Başkanlarımız yani Cumhuriyet Halk Partisinin Belediye Başkanları bu bilinçle hareket ediyorlar.
ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMLERDE HAİNLERE YER VERMEYİN
Buradan 80 milyon yurttaşıma seslenmek isterim. Bizim Belediye Başkanlarımız, yani Cumhuriyet Halk Partisinin Belediye Başkanları hem kendi kentlerinin kimliğine, hem tarihine saygılıdırlar. Kendi kentlerini zenginleştirmişlerdir. Çok somut örnekler vermek mümkündür. Hem de Ankara’dan vermek mümkündür. Eğer Çankaya’da veya Yenimahalle’de bir yapının değeri çok artıyorsa demek ki orada bir kentsel zenginliği görüyorsunuz, bireysel değil kentsel zenginliği görüyorsunuz, aynı şeyi Antalya’da, aynı şeyi İzmir’de, Muğla’da pek çok yerde bunu görmek mümkün. Biz zenginliği bireysel olarak değil kitlesel olarak düşünüyoruz ve zenginliği toplumun her kesimine kültürel zenginlik, sosyal zenginlik, ekonomik zenginlik bunu taşımaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla bizim Belediye Başkanlarımızın böylesine önemli bir görevi var ve bu görevi yapıyorlar. Elbette ki, bu görev aynı zamanda kente saygının gereği bir görevdir. Aynı zamanda o kentte yaşayan bireylere duyulan saygının bir gereğidir. Özellikle son birkaç aydır tartışıyoruz İstanbul’a ihanet edildi mi, edilmedi mi? En yetkili kişi çıktı, üstelik görev yaptığı bir kente nasıl ihanet ettiklerini anlattı. Bütün sorunu büyük bir çıplaklıkla toplumun önüne koydu. Biz bunu söyleseydik belki özellikle havuz medyası dahil olmak üzere pek çok çevreden eleştiri alırdık ne demek İstanbul’a ihanet etmek, üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehre ihanet yapılır mı diye bize eleştiri gelirdi. Ama en yetkili kişi çıktı dedi ki, biz bu kente ihanet ettik. Kente ihanet… Kentin kültürüne, kentin tarihine, kentin doğasına ihanet edildi. Peki ihanet edenler ne yaptı? İhanet edenler hiçbir şey yapmadı. Sadece söylediler. Buradan bütün İstanbullu kardeşlerime sesleniyorum. Oy verdin Belediye Başkanı yaptın ve çıktılar kendileri itiraf ettiler biz İstanbul’a ihanet ettik diye. Lütfen önümüzdeki seçimlerde hainlere yer vermeyiniz ve onların önünü kesiniz.
İHANETİN KATMERLİSİ
İstanbul gibi bir kent, bunlar söyleniyor değerli arkadaşlarım, başka bir şey yapılıyor. Dikey yapılaşmaya izin vermeyeceğiz deniliyor. Ne kadar güzel, ders aldık çünkü deniyor. Hatadan ders almak kadar güzel bir şey olamaz. Aynı hatayı tekrar etmemek demektir hatadan ders çıkarmak. Bunlar söyleniyor, ihanet ettik deniyor. Belediye Başkanı zorla istifa ettiriliyor, yeni Belediye Başkanı geliyor koltuğuna oturuyor. Arkasından İstanbul’da Haliç’te yapılaşma 4 kat. Belediye Meclisinden bir karar 10 kata çıkıyor. İhanetin katmerlisi yapılıyor. Haliç; Haliç’in etrafına yüksek binaları diktiğiniz zaman bu Haliç’e ve İstanbul’a ihanet etmek değil midir? Fatih’in gemileri indirdiği Haliç. Emin olun gözleri kararmış. Eğer böyle giderse bunlar Haliç’i doldurur oraya da yüksek binalar yaparlar. Böyle bir tablo asla İstanbulluları şaşırtmasın. Bu ne anlama geliyor? Bu şu anlama geliyor, kentin rantiyeye teslim edilmesi anlamına geliyor. Bir kent akılla, bilgiyle, bilimle yönetileceği yerde rantiyeye teslim edilirse o herkesi, her şeyi yapar ve yapıyor da. İhanet ettik deniyor, yüksek yapılanmaya izin vermeyeceğiz deniyor, arkasından bir karar alınıyor Haliç’te 4 katlı yapılaşma 10 kata çıkarılacak. 50 kata çıkarın ne fark eder, 100 kata çıkarın. Nasıl olsa yukarıya doğru gidiyorsunuz. İstanbulluların düşünmesi lazım, İstanbulluların İstanbul’u düşünmeleri lazım, İstanbul’da uygar bir kentte huzur içinde yaşamalarını düşünmeleri lazım.
Değerli arkadaşlarım, rantiyeye teslim olmanın en tipik örneği şudur; yine aynı zat şunu söylüyordu. “İstanbul’daki kupon arazilerin satışını bana soracaksınız” diyordu önce. Ne demektir? Ben çıkar ilişkimi rantiyeyle kurdum diyordu. Eğer çıkar ilişkilerini rantiye üzerinden götürüyorsanız siz o kente hizmet edemezsiniz. Hizmet ettiğiniz kesim rantiye sınıfıdır. Ve İstanbul bütün dünyada bunun en tipik örneğidir. Rantiyeye teslim edilen bir kenti düşünün, bir metropolü düşünün.
BİZİM BELEDİYELERİMİZ ŞEREF YILDIZLARIMIZDIR
Değerli arkadaşlarım, ama bizim belediyelerimiz buna izin vermez. Bizim büyükşehir belediyelerine bakın, biz buna izin vermiyoruz. Kentin dokusuna saygılıyız, kentin tarihine saygılıyız, kentin kültürüne saygılıyız, kenti zenginleştirmek için de her şeyi yapıyoruz. Buyurun İzmir’e bakalım, en büyük kent ormanı İzmir’de. Yüksek binalar yapılabilirdi ama yapmadık. Niçin yapmadık? Kentin tarihine, kimliğine ve o kentte yaşayan insanlara saygı gösterdiğimiz için yapmadık. En büyük kent ormanını yaptık. Buyurun Eskişehir’e bakalım, bir dönem “Yeşil Bursa” “Beton Bursa” oldu. Buyurun Ankara, o da beton oldu. Ama Ankara’yla Bursa arasında çöldeki bir vaha gibi Eskişehir’in yıldızı parlıyor. Sadece bir Anadolu markası değil, bir Türkiye markası değil, bir dünya markası olmaya başladı. Kim yönetiyor? Cumhuriyet Halk Partili bir Belediye Başkanı yönetiyor. Aynı şekilde Aydın’ı alın, Muğla’yı alın, Tekirdağ’ı alın, Hatay’ı alın. Bunların hepsini görürsünüz. Bunlar bizim şeref yıldızlarımızdır. Biz büyük kentte nasıl hizmeti veriyorsak aynı şekilde en küçük belediyemizde de aynı sağlıklı ve aynı sorumlu anlayışla hizmet sürdürmeye devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Tekirdağ’daydım mesela. 80 bin dönüm meranın ıslah çalışmalarını Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi yapıyor. Birazdan geleceğim büyük kentleri almamızın nedenlerine ve neden Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin Büyükşehir Belediyelerini CHP’lilerin yönetmesi gerektiğinin zorunluluğu üzerinde birazdan duracağım. Hatay Büyükşehir Belediyemiz. Değerli arkadaşlarım, Hatay kadim bir kentimizdir, bütün uygarlıkların bileşkesidir Hatay. Hatay medeniyetlerin beşiği ve aynı zamanda mutfağıyla ünlü bir kentimizdir. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim Ve Kültür Kurumu tarafından dünyanın 26. gastronomi şehri ilan edildi Hatay’ımız. Hatay’da da gökdelenler yok, Hatay’da da böyle çirkin yapılaşma yok. Tam tersine Hatay hem mutfağıyla, kültürüyle, tarihiyle bölgenin yıldızı olarak parlamaya başladı. Yine aynı şekilde Hatay Avusturalya ve Çin’le mücadele ederek 2021 Botanik EXPO’sunu kazandı. Demek ki çalışırsanız, demek ki kültürü öne çıkarırsanız, kentin kültürünü öne çıkarırsanız, kentin tarihini, dokusunu öne çıkarırsanız sadece kendi kentinizde değil, sadece Türkiye’de değil dünyada da saygın bir yere hizmet verdiğiniz kenti taşımış olursunuz.
İSTİSNALAR DİKTA DÖNEMLERİNDE YAŞANIR
Değerli arkadaşlarım, bizim tarihimizde de, günümüzde de Belediye Başkanları seçimle geliyorlar. Az önce Genel Başkan Yardımcımız söyledi seçimle gelen seçimle gider. Hizmet verir Belediye Başkanı, eğer belde halkı memnun değilse zamanı gelir, oyunun rengini değiştirir başka bir Belediye Başkanını getirir. Sen bana yeteri kadar hizmet etmedin diyebilir. Demokrasinin ve demokrasilerin kuralı budur. Ama bu kuralın istisnaları dikta dönemlerinde yaşanır. Dikta dönemlerinde seçimin ve halkın hiçbir önemi yoktur.
GEREĞİNİ YAPIYORUZ VE BÜTÜN BELEDİYE BAŞKANLARIMIZI YÜREKTEN KUTLUYORUZ
Şimdi değerli arkadaşlarım, 20 Temmuz darbesinden sonra kanun hükmünde kararnamelerle 100’ün üstünde Belediye Başkanı görevden alındı ve oralara atamayla Belediye Başkanı getirildi. Aynı şekilde Ankara, İstanbul, Bursa ve Balıkesir’de görev yapan Belediye Başkanları şantajla, tehditle istifa ettirildi. “İstifa etmezseniz size gösteririz” denildi, “İstifa etmezseniz ailenizle uğraşırız denildi” ve bu Belediye Başkanları gözyaşları içinde görevlerinden istifa ettiler değerli arkadaşlarım. Bu insanlık onuruna da aykırı bir şey. O Belediye Başkanları çocuklarına asla hesap veremeyeceklerdir. Çocukları baba neden istifa ettin sen halk seçmişti seni istifa gerekçen neydi dedikleri zaman açıklayacağı hiçbir şey yok. Bu pozisyona Belediye Başkanlarının düşürülmemesi lazım. Beyefendi diyor ki, “Efendim biz gereğini yaptık sıra CHP’ye geldi. Onlar da gereğini yapsınlar.” Evet biz de gereğini yapıyoruz ve bütün Belediye Başkanlarımızı yürekten kutluyoruz. Çünkü onlar halka hizmet ediyorlar. Şu anda halkın yüzde 41’i seçilmemiş Belediye Başkanları tarafından yönetiliyor.
BİR SÜRE SONRA “NE SEÇİMİ, BELEDİYE BAŞKANLARINI DA BEN ATAYACAĞIM” DİYECEK
Biz bu demokrasi ayıbına son verelim dedik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak demokrasiyi bu ülkeye getiren bir parti olarak dedik ki, “Böyle bir tablo varsa erken seçim yapalım, erkene alalım seçimleri.” Efendim anayasada hüküm var. Olsun kardeşim beraber değiştiririz. 367 oyu buluruz, size her türlü desteği veririz erken yapalım. Demokrasinin namusunu kurtaralım dedik namusunu. Halka saygıyı yukarıya çıkaralım, göğe çıkaralım dedik, halk karar versin dedik. Bir dikta yönetimi karar vermesin buna dedik. Bir darbe yönetimi karar vermesin buna dedik. Ama yanaşmadılar. Emin olun bir süre sonra diyecekler ki, ne demek Belediye Başkanı seçimle gelir. Ben buradayım, oturuyorum, koltuğumdayım, tek adamım, tek adam rejimi var zaten. Bunlar sonra Belediye Başkanlarını da ben atayacağım, seçime gerek yok. Bunun ilk provalarını yaşıyoruz şimdi ilk provalarını. Bir süre sonra Belediye Başkanlarına gerek yoktur, belediye seçimlerine de gerek yoktur hepsini ben atayacağım diyecek. Ama bu zihniyet asla ve asla unutmasın Cumhuriyet Halk Partisi dimdik ve ayaktadır.
KENDİ SONLARINI KENDİLERİ GETİRİYORLAR
Bütün Belediye Başkanları seçimlerine yanaşmadılar. O zaman ikinci teklifi gösterdik kendilerine. Bütün Belediye Başkanları olmasın tamam. O zaman kanun hükmünde kararnameyle görevden alınan ve istifa ettirilen beldelerdeki Belediye Başkanlarını seçimle yapalım, halk karar versin. Düne kadar ne diyordun? Millet, millet, millet. Hadi millet seçsin. Şimdi milletten kaçıyorlar, vatandaştan kaçıyorlar. Eğer bir siyasi anlayış milletten kaçıyorsa kendi sonunu getirmiş demektir. Nitekim kendi sonlarını kendileri getiriyorlar.
SUÇ ORANININ EN DÜŞÜK OLDUĞU BELEDİYELER CHP’Lİ BELEDİYELERİN YÖNETTİĞİ KENTLERDEDİR
Değerli arkadaşlarım, önemli bir sorunumuz daha var özellikle çocuklarımızla ilgili, uyuşturucu. Belediye Başkanı arkadaşlarımdan istirham ediyorum, çoğu Belediye Başkanı arkadaşımın bu konudaki duyarlıklarını da çok iyi biliyorum. Uyuşturucu kullanma yaşı 10’a kadar indi. Özellikle yoksul semtlerdeki çocuklar alıştırılıyor ve sonra bunlar kullanılıyorlar. Gençlerimizi, çocuklarımızı korumak elbette hepimizin görevidir. Her yerde söylerim yine söyleyeyim, suç oranının en düşük olduğu belediyeler Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin yönettiği kentlerdedir. En düşük oranlar buradadır. Çünkü sizleri gayet iyi biliyorum. Gençleri kitapla buluşturuyorsunuz, sporla buluşturuyorsunuz, tiyatroyla, sinemayla buluşturuyorsunuz, kültür merkezleriyle buluşturuyorsunuz ve onlar kendi yaşamlarını akranlarıyla beraber sosyal bir şekilde ve geleceğe umutla bakarak sürdürüyorlar. Sizin bunda büyük katkılarınız var. Umuyorum ve diliyorum bütün Belediye Başkanlarımız CHP’li Belediye Başkanlarının gösterdiği duyarlılığı göstersinler.
Tabi şunu da ifade edeyim. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler çok zor koşullarda görev yapıyorlar. Günün 24 saati denetim elemanı var, başımızın üstüne gelsinler. Oda da ayırmışsınız ben onu da gayet iyi biliyorum, yerde ayırmışsınız, çayı, kahvesi tamam. Hangi belgeyi, bilgiyi, dosyayı istiyorsan o da tamam. Şimdi o denetim elemanları üzerine baskı kuruluyor illa bir şey bulacaksın. Yok kardeşim ne bulacak adam yok zaten. Baskı kuruyorlar biliyorum. Ekonomik sıkıntılarınız var onu da biliyorum. Diğer belediyelerle sizin aranıza fark konduğunu da maddi açıdan onu da gayet iyi biliyorum. Ama bütün bu zorluklara karşın Cumhuriyet Halk Partili Belediyelerin mucizeler yarattığını da bütün Türkiye’ye, 80 milyona duyurmak istiyorum. Bütün bu baskılara rağmen arkadaşlarımız güzel görev yapıyorlar.
Önümüzdeki seçimlerde yani 2019’da sadece 6 Büyükşehir değil, İstanbul’u alacağız, Ankara’yı alacağız, Bursa’yı alacağız, Balıkesir’i alacağız, Antalya’yı alacağız, Mersin’i alacağız, Adana’yı alacağız. Bu belediyeleri alacağız.
Bakın, bizim Büyükşehir Belediyelerinin olduğu yerlerde kırsalla kent arasında müthiş bir uyum var. Kentteki zenginleşmeyi kırsala da taşıyoruz. Ağaç mı üretiyorsun, kooperatifle anlaşma yapılıyor onun ağacı onun iyi gelir elde edebileceği bir fiyatla satın alınıyor. Süt mü üretiyorsun, peynir mi üretiyorsun, et mi üretiyorsun, çiçek mi üretiyorsun? Bunlar satın alınıyor. Böylece kentliyle kırsal arasında olağanüstü güzel bir birliktelik kuruluyor.
Bursa’ya gittim, tarımcılarla bir toplantı yaptık. Hepsi çok kızgın, gelir elde edemiyorlar. Sorun çözülebilir mi diye bana sordular. Tabi dedim. Ama 2019’a kadar sabredeceksiniz. 2019’da Bursa Büyükşehir’i CHP’ye vereceksiniz hiçbir zaman bu şikayetleri bir daha yapmayacaksınız. Bakın İzmir’e İzmir’in kırsalından hiçbir şikayet yok, herkes hayatından çok memnun. Sadece büyük kentler için söylemiyorum, yanlış hatırlamıyorsam Burdur’da benzer bir uygulamayı başlatmıştı. Herhangi bir sorunumuz yok. Zenginleştirmek sadece kenti değil, kentin kırsalını da zenginleştirmek gerekiyor. Dolayısıyla büyük kentler ve büyük kentleri yönetmek bizim boynumuzun borcudur.
TÜRKİYE 2019’DA BİR YOL AYRIMINA GELİYOR, ÖNÜMÜZDE İKİ SEÇENEK VAR, YA TEK ADAM REJİMİ YA DEMOKRASİ
Ve geliyorum hepimize düşen görev. Belediye Başkanları olarak özellikle sizlere düşen görev. Türkiye 2019’da bir yol ayrımına geliyor. Önümüzde iki seçenek var. Üçüncü bir seçenek yok. İki seçenek var. Ya tek adam rejimi ya demokrasi. Biz Cumhuriyet Halk Partili Belediyeler olarak demokrasiyi sonuna kadar savunduk, rakiplerimiz kazanmışsa onlara da saygı gösterdik ve demokrasinin bir gereği olarak kabul ettik. Ama demokrasinin ayaklarımızın altından süratle kaydığını görüyoruz. Tek adam rejimi daha 2019 gelmedi bugünden faturasını toplum çekiyor bugünden. Dolar boşuna mı yükseliyor, Avro boşuna mı yükseliyor, fiyatlar boşuna mı artıyor? Sorumlusu tek bir adam. Türkiye’yi bir adama teslim ederseniz böyle bir tablo çıkar ortaya. Eğer bu tablo 2019’un sonrasına taşınırsa çok daha acı tablolarla 80 milyon karşı karşıya gelecek. O açıdan sizin bulunduğunuz bölgelerde ve komşu illerinizde büyük sorumluluklarınız var. Demokrasiyi savunacağız, sonuna kadar savunacağız.
BİR İNSANA BİR ÜLKE TESLİM EDİLEMEZ
Buradan 80 milyon oy kullanan vatandaşlarıma sesleniyorum. Onların eşlerine, çocuklarına, herkese sesleniyorum. İster ülkücü olun, ister sosyal demokrat, ister milliyetçi olun, ister muhafazakar olun, hangi görüşten olursanız olun, kendinizi nasıl tanımlıyorsanız tanımlayın düşüncelerinizi ancak demokraside ifade edebilirsiniz. Demokrasi benim için olduğu kadar benim gibi düşünmeyen insanların da rejimidir. O açıdan 2019’da yol ayrımında demokrasiden yana oy kullanmaya, demokrasi için mücadele etmeye herkesi davet ediyorum. Hepimiz mücadele etmek zorundayız.
Bir insan her şeyi bilemez. Bir insana bir ülke teslim edilemez. Aileyi bile bir kişiye teslim etmiyoruz, eşimiz var, çocuklarımız var. Ev alırken bile oturup karar veriyoruz hangi evi alalım nasıl olsun diye. Siz bir evde taşınan sorumluluğu ülke düzeyine taşıyamadılar bunlar. Bir kişi her şeye yetkili her şeye. O yetkinin bir kısmını kullandı Türkiye buraya geldi. Eğer bu yetki aşımı 2019 sonrasına sarkarsa vay Türkiye’nin haline. O açıdan Belediye Başkanları olarak bulunduğunuz beldelerde sorumluluğunuz çok ağırdır. Hep birlikte çalışacağız, hep birlikte mücadele edeceğiz. Biz çalışacağız ki toplum yüreklensin. Toplumun üzerinde büyük bir baskı var. Konuşturmak istemiyorlar yazarına çizerine. Hapishaneler tıka basa dolu, kimse korkudan ses çıkaramıyor. Ama biz cesaret vereceğiz bu topluma, güç vereceğiz bu topluma. Bu toplumun önderi olacağız, önünde yürüyeceğiz bu toplumun. Bedel ödemek gerekiyorsa biz ödeyeceğiz bedeli. Bu bizim sorumluluğumuz.
2019’DA DEMOKRASİYİ BÜTÜN KURUM VE KURALLARIYLA YENİDEN İNŞA EDECEĞİZ
Cümleye sorumlulukla başlamıştık, hepimizin sorumlulukları var. Kendimize karşı, yönettiğiniz beldeye karşı sorumluluğunuz var, ülkeye karşı sorumluluğunuz var, çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz var. Bizim babalarımız, dedelerimiz bize güzel bir Türkiye bıraktı. Biz çocuklarımıza onların bize bıraktığı Türkiye’den daha güzel bir Türkiye’yi bırakmak zorundayız. O açıdan sorumluluğumuz ağırdır, o açıdan sorumluluk bilinciyle hareket ettiğimiz zaman hedefe ulaşmak yakındır. Fazla bir süremiz kalmadı. 2019’da yeniden ama yeniden demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla yeniden inşa edeceğiz. Medya üzerindeki baskıyı kaldıracağız, toplum üzerindeki baskıyı kaldıracağız, üniversiteler üzerindeki baskıyı kaldıracağız. Biz bu ülkeye sözümüz söz demokrasiyi getireceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım.
Kaynak: chp.org.tr