CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK'IN BASIN TOPLANTISI (8 TEMMUZ 2019)
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK'IN BASIN TOPLANTISI(8 TEMMUZ 2019)CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK toplantısının gündemine ilişkin parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında şunları s
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK'IN BASIN TOPLANTISI
(8 TEMMUZ 2019)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK toplantısının gündemine ilişkin parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Değerli basın mensupları, kolumdaki mavi kurdeleyi herhalde merak ediyorsunuz. Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği, çocuk istismarıyla mücadelede farkındalık oluşturmak için, çocuklar için ‘mavi kurdele tak’ kampanyası başlatmıştı, biz de bu kampanyaya katılıyoruz. Çocuklarımızın her türlü kötülükten uzak bir biçimde yetişmeleri, şiddetten uzak bir biçimde yetişmeleri ve hiçbir istismara maruz kalmamaları, bu ülkenin en büyük varlığı olarak gördüğümüz çocuklarımızın her türlü koruma altında olmaları partimizin en önemli önceliklerinden biridir.
Yine bu çerçevede özellikle 2016 yılında kurulan çocuk istismarıyla ilgili meclis komisyonunun bir takım tespitleri vardı. O günden bugüne bu konuda bir ilerleme kaydedilmediği, hatta gerilemeler olduğu da dikkati çekiyor. Özellikle çocuk istismarıyla ilgili cezaların caydırıcı olmaması nedeniyle büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bir an önce bu konuda bir takım adımların atılıp, ülkemizde artma eğilimine giren çocuk istismarı meselelerinin bir an önce önüne geçilmesi gerekiyor.
Bunu belirttikten sonra Merkez Yönetim Kurulu toplantımıza dönmek istiyorum. Bugün toplantımızın gündeminde diğer konuların yanında; ekonomide yaşanan son gelişmeler, Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması, yine birinci yıl dönümünde Çorlu tren kazası faciasıyla ilgili yargı sürecinde yaşanan son durum ve mağdur ailelerin hak arama sürecinde karşılaştıkları zulüm vardı.
Değerli basın mensupları, hafta sonunda Cumhurbaşkanı, bir gece yarısı kararnamesiyle Merkez Bankası Başkanını görevden aldı. Geçmişte hükümetle anlaşamayan TCMB Başkanları görevden istifa etmiş ya da ettirilmişti. Ama görevden alma işlemi, TCMB’nin faaliyete geçtiği 1931 yılından bu yana, ilk defa yaşandı. Tek adam parti devleti rejiminde bu ucubeliği de yaşamış olduk. Açıkçası, askeri darbelerin bile yapamadığını, bu rejim yaptı. Yapılan normal, sıradan bir iş değil. Zaten bunu yapanlar da yaptıklarının normal olmadığının farkındalar. Bu nedenle de hem Türkiye’de hem dünyada piyasaların kapalı olduğu bir anda, gece yarısı bu görevden alma operasyonunu yaptılar.
TCMB Başkanının nasıl atanacağı ve hangi şartlarda görevden alınacağını düzenleyen bir özel kanun var 1211 sayılı kanun. Bu hukuki çerçeve, bu kanun Merkez Bankası’nın bağımsızlığını da güvence altına alıyordu. Ancak 9 Temmuz 2018 tarihinde 703 sayılı KHK Resmi Gazetede yayımlandı. Bu torba KHK’da, pek çok kanun ve KHK’da yer alan “Başbakan” ifadeleri “Cumhurbaşkanı” şeklinde tek adam parti devleti rejimine geçişe uygun olarak değiştiriliyordu. Ama bu arada aynı kararnameyle Merkez Bankasının TCMB Başkanının atama usul ve esaslarına da el atılmış.
703 sayılı KHK ile 375 sayılı KHK’da yer alan üst düzey yöneticilerin görevden alınması koşullarına “kurumsal hedeflere ulaşılamaması” da eklenmiş.
Ve zorlamayla güvene en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, saray Merkez Bankasının bağımsızlığını garanti altına alan özel kanunu çerçevesinde hareket etmek yerine, olağanüstü hal döneminde çıkarılan bir KHK’daki genel düzenlemeyi gerekçe gösterip zorlamayla TCMB Başkanını görevden aldı.
Bu konuyu hukukçular çok tartışacaktır. Ben çok fazla bu işin detayına girmek istemiyorum. Ama bunun yarattığı güven erozyonu iktisatçıların konusudur. Bunun da ötesinde bu nedenle vatandaşlarımız ciddi sıkıntılar çekecektir. Dolayısıyla ben buraya girmek istiyorum.
Aslında akla, teamüllere ve hukuka uygunluğu son derece tartışmalı bu operasyonun gerekçesi, tek adam parti devleti rejiminin icadı “kurumsal hedeflere ulaşılamaması”.
Şimdi bu konuyu huzurlarınızda ele almak istiyorum.
TCMB’nin kurumsal hedefi ne olabilir? Fiyat istikrarı. Yani enflasyona yol açılmaması, fiyat istikrarının sağlanması. Peki, bugün ülkede yaşanan enflasyonun tek sorumlusu Çetinkaya mıdır ki Çetinkaya görevden alındı? Oysa biliyorsunuz enflasyon hedefini, TCMB, ekonomi yönetimi ve sarayın başı hep beraber belirliyorlar.
Ardından da TCMB’ye deniyor ki “Sen şimdi bu enflasyon hedefine ulaşmak için elindeki para politikası araçlarını istediğin gibi kullanabilirsin”. Peki bu araçların içinde başta ne geliyor? Faiz geliyor. Ama tabi enflasyonu sadece faizle düşürmeye kalktığınız zaman bunun çok ciddi bedelleri oluyor. Dolayısıyla enflasyonu düşürmek için faizi tek başına kullanmak yanlış.
Mali disiplin en az onun kadar önemli. Yani bütçe dengelerini tutturmak. O nedenle enflasyon hedefine giderken para politikasını destekleyecek bir maliye politikasının olması da şart. Bu kimin görevi? Tabi ki bu sarayın görevi. İşte bu nedenle enflasyon hedefi Merkez Bankası ve iktidar tarafından üç yıllık bir ufukta beraberce belirleniyor. Bu enflasyon hedefini destekleyecek şekilde de üç yıllık orta vadeli bir mali plan hazırlanıyor.
Ama eğer iktidarlar; enflasyon hedefine ulaşmak için üzerlerine düşeni yapmazlarsa, mali disiplini elden bırakırlarsa, seçim nedeniyle bütçe dengelerini alt üst ederlerse, enflasyonun azmasını önlemek için Merkez Bankası faizleri artırtmak zorunda kalıyor belli şartlarda. Yani mali disiplinsizliğin bedeli öngörülenden daha yüksek faiz oluyor.
Tabii bunun da ekonomiye bir faturası var. Yüksek faiz, yurtiçi talebi, yatırımları dolayısıyla büyümeyi aşağı çekiyor. Enflasyon hedefine daha yüksek faiz ve çok daha düşük bir büyümeyle ulaşmak durumunda kalınıyor.
İşte Merkez Bankalarına araç bağımsızlığının verilmesi; siyasetin, siyasetçinin ekonominin günlük işleyişine müdahalesini, ekonomiyi bozarak oy devşirmesini önlemek, ekonomiye güveni sağlamak için kurulmuş olan bir mekanizma. Ama tek adam parti devleti rejimi tüm denge ve denetleme mekanizmalarını reddettiği gibi, dün itibariyle daha önce de başlamıştı zaten, bunu da ortadan kaldırdı.
Değerli basın mensupları, Murat Çetinkaya’nın apar topar teamüllere aykırı olarak görevden alınması sarayın elinde fiilen sona ermiş TCMB bağımsızlığını, resmen bitirmiştir. Şimdi tek adam, artık “kerameti kendinden menkul” faiz teorilerini hayata geçirebilecektir. Nitekim basına yansıdı. Erdoğan milletvekilleriyle yaptığı toplantıda, Çetinkaya’yı görevden alma gerekçesini şu sözlerle açıklamış: “Kendisine ekonomi toplantılarında defalarca faizi indirmesi gerektiğini söyledik kendisine diyor. 'Faiz düşerse, enflasyon düşer' dedik. Gerekeni yapmadı. Aynı kulvarda değiliz.” Artık Saray’ın kibirli adamının elini tutan kalmadı. Aslında Varlık Fonu’nun Yönetim Kurulu Başkanlığına kendini nasıl atadıysa TCMB guvernörlüğüne de kendini atayabilirdi. Yapmadı. Aslında yakışırdı yazık oldu. Şimdi “Ekonominin patronu benim” diyor. Ama anlaşılan ateşi maşayla tutmayı tercih etti. Artık isterse faizleri sıfıra kadar indirebilir. Merakla bekliyoruz. Faizleri düşürerek enflasyonu nasıl düşürecek? Kerameti kendinden menkul ekonomi teoremini bakalım kanıtlayabilecek mi?
Değerli basın mensupları, geçmişte iktidarların kısa vadeli popülist hovardalıkları, uzun dönemde Türkiye ekonomisinin başına büyük dertler açmıştı. Anlaşılan sarayın etrafında Türkiye ekonomisinin geçmişini azıcık da olsa bilen aklı başında kimse kalmamış. Kaht-ı rical, yani devlet adamı kıtlığı, bu ucube rejimin milletimize çıkardığı diğer bir fatura.
Değerli basın mensupları, Türkiye’de Merkez Bankası’nın bağımsızlığının tabutuna, 6 Temmuz 2019 tarihi itibariyle son çivi çakılmıştır. Sarayın kibirli kişisi ekonomide yaşanan başarısızlıkların faturasını TCMB Başkanına keserken, ekonominin günlük işleyişine siyasetin müdahalesinin önünü daha da açmıştır. Bugünden sonra göreve gelecek olan hiçbir Merkez Bankası Başkanı, koltuğunda kalmak istiyorsa, sarayın emirlerinin dışına çıkamaz. Bundan sonra gelecek tüm Merkez Bankası Başkanları, dün atanan Merkez Başkanının soy ismi gibi uysal olacaktır.
Yine bugünden sonra iktidar sahiplerinin; “TCMB bağımsızlığını önemsiyoruz”, “Ekonomi yönetimine güvenin” gibi sözlerinin kıymeti, sadece içeride değil, uluslararası piyasalarda da “çöp” hükmündedir.
Bunun orta ve uzun vadede ciddi ekonomik sonuçları olacaktır. Sarayın tutsağı bir TCMB, zor bela başını kaldırmaya başlayan ekonomik güvenin tekrar hızla baş aşağı çakılmasına neden olacaktır. Kurdun puslu havayı sevmesi gibi, Türkiye’nin sırtından malı götüren sıcak paracılar da bu işte ilk köşeyi dönenler olacaklardır.
Merkez Bankalarının ve ekonomi yönetimlerinin en önemli sermayesi güvendir. Sarayın vesayeti altında bir Merkez Bankası ne kendi vatandaşlarını, ne de yurt dışındaki yatırımcıları ikna edebilir. Artık piyasalar yeni başkanı ve ekonomi yönetimini test dahi etmeyecektir, sınamayacaklardır da. TCMB’de alınan tüm kararların ekonominin gereklerine göre değil, sarayın taleplerine göre alındığını daha baştan kabul edeceklerdir. Bu, Merkez Bankası kararlarının kredibilitesinin güvenilirliğinin sıfıra inmesi demektir. Kısa vadede alınan pozisyonlar nedeniyle ekonominin günlük işleyişine yapılan bu kaba müdahalenin etkisi sınırlı kalsa da, uzun vadede sonuçları ekonomimiz için, bunu krizde görev yapmış bir eski Hazine Müsteşarı olarak söylüyorum, yıkıcı olacaktır arkadaşlar.
TCMB’nin elinde olası şokları karşılayacak döviz rezervi yoktur. Daha da önemlisi bu şokları bertaraf edecek kurumsal itibarı da tek adam parti devleti tarafından tüketilip bitirilmiştir. Esasen bu ucube yönetim sistemiyle cumhuriyetimizin tüm birikimi ve kurumlarımızın itibarı bir yılda sadece bir yıl içinde bozuk para gibi harcanmıştır. Ekonominin içsel dayanıklılığı bu kararlarla daha da zayıflatılmıştır. Jeo-stratejik risklerin arttığı bir dönemde ekonomiyi kullanarak bizi zorlamak isteyecek dış güçlerin eli bu kararla güçlendirilmiştir. Altını çizerek söylüyorum bu karar ekonominin içsel dayanıklılığını azaltmış, dış güçlerin elini güçlendirmiştir. Dışarıdan gelebilecek yumrukları göğüsleyecek gücümüz bu kararla daha da azaltılmıştır.
Değerli basın mensupları, görev süresi tamamlanmadan Merkez Bankası Başkanını görevden alma yetkisi ABD Başkanında bile yoktur. Ama Erdoğan-Bahçeli ikilisinin icat ettiği bu ucube cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde sarayın kibirli adamı bu işi hiç çekinmeden yapabilmektedir. Hukuk devleti, yasalar, anayasa hak getire… Böyle bir rejim dünyada görülmemiştir. Bu tek adam parti devleti rejiminin hayata geçtiği geçen yılın 24 Haziranından bu yana milletimize hiç bir hayrı olmamıştır. Hep cebimizi, hep mutfaktaki tencereleri bu rejim boşaltmıştır.
Değerli basın mensupları, eğer saray iktidarı “kurumsal hedefleri gerçekleştirememe” kriterini uygulayacaksa, önce yanına bir damadını da alacak, geçecek o sarayın ihtişamlı, gösterişli aynalarının karşısına bir bakacak. Ve işe aynada yüzünü gördüklerinden başlayacak. TCMB, enflasyon hedeflerini belirlerken biraz önce de söyledim tek başına karar almadı. Kararı, hükümetle beraber aldı. Dolayısıyla sorumlulukları da müşterek. Tutmayan sadece enflasyon hedefleri de değil. Hükümetin tutturması gereken bütçe dengelerinin hazine nakit açığının haline bir bakın.
Şimdi diğer taraftan yeni bir başkan atadı. Atanan yeni başkan fiyat istikrarını sağlamak amacıyla kurulan para politikası ilke ve stratejilerini belirlemekle görevli Para Politikası Kurulu’nun bir üyesi. Dolayısıyla enflasyonu tutturamama eğer bir kurumsal başarısızlıksa yeni başkan bu kurumsal başarısızlığın bir parçasıdır. Eğer bu kurulun performansından memnun değilseniz, neden bu kurulun üyelerinden birini başkan atıyorsunuz? Çok açık söyleyeyim, yönetimde sorunun parçası olanlar, çözümün parçası olamaz. Diğer taraftan, ekonomiyi üretim yerine ithalata şirketleri dövizle borçlanmaya mahkûm eden politikaları Merkez Bankası mı seçti? Yıllardır ekonominin dümeninde kim var?
Değerli basın mensupları, Türkiye son bir yıldır ortada ne bir hükümet ne de bir hükümet sistemi görebiliyor. Vatandaşın dertleri, sorunları, vatandaşın kendisi sahipsiz. Milletin sesini iktidar duymuyor, milleti unuttu. İktidar vatandaşın fersah fersah uzağına düştü. Mutfakta tencere boş, milletimiz geçim derdinde.
Son bir yılda 7 ayrı paket açıkladılar. Ancak ortaya derli, toplu, güven uyandıracak tek bir program koyamadılar. Bırakın programı, Anayasa’nın emri olan 11. Beş yıllık kalkınma planı bile hala daha meclise gelemedi. İktidar sorunları çözmek yerine sorunları halının altına süpürmeyi tercih etmektedir. Aspirin tedavisiyle işleri geçiştireceğini zannetmektedir.
Fakat hayat pahalılığıyla, enflasyonla mücadele etmenin yolu; hesap vermekten kaçmak değildir. Resmi istatistik kurumlarının başına yakınlarını getirip sipariş veri üreterek hedefleri tutturmuş gibi yapmak hiç değildir. Bağımsız kurulları vesayet altına almak ise hiç değildir.
Bunun yolu; ortak akla dayalı, doğru, tutarlı, ayakları yere basan bir ekonomi programını biran önce uygulamaktır. Ama bir şey daha var. Böyle bir programın başarılı olabilmesi için güven veren bir hukuk devletinin ve demokrasinin olması gerekir. Bir ekonomik program ancak böyle bir ortamda başarılı olabilir.
Bizim ne görevden alınan eski başkan Murat Çetinkaya’yla ne de göreve yeni getirilen Murat Uysal’la herhangi bir derdimiz yoktur. Bizim derdimiz; Türkiye’nin kurumsal kapasitesinin yok edilmesiyledir. Vatandaşlarımıza pek çok acılar yaşatan ekonomik krizlerden alınan derslerin adeta yok sayılmasıdır. Aynı acıları bir kez daha yaşatacak hataların üst üste yapılmasıyladır.
Üzülerek söylüyorum Türkiye bir kez daha kendi hatalarının kurbanı olacaktır. Bunun sorumlusu ne dış güçlerdir, ne de bizi hazmedemeyenlerdir. Bunun sorumlusu; millet adına yapılacak her türlü kontrol, denge ve denetimi reddeden, kibir hastalığına yakalanan, 1994 ve 2001 krizlerinden alınan derslerle oluşturulan kurum ve kuralları birer birer yok eden, Türkiye ekonomisini neo-liberal popülizmin bataklığına bir kez daha batıran sarayın başıdır.
Değerli basın mensupları, son olarak, bugün Çorlu’da 25 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 300’den fazla vatandaşımızın da yaralandığı tren faciasının birinci yıl dönümü. Kazanın ardından milletvekillerimizden ve PM üyelerimizden oluşan bir heyetle son derece detaylı incelemelerde bulunmuştuk. Dava dosyalarından, olay yeri tanıklıklarına, demiryolu üzerinde yapılan bakım ihalelerine ve uzman görüşlerine kadar konuyu her boyutuyla ele alarak Çorlu tren kazası raporumuzu ortaya koyduk.
Biz bunu yaparken hedefimiz bu facianın tüm sorumluları hesap versin ve bu bir ders olsun bir daha böyle facialar yaşanmasındı. Kamuoyu; kazanın sebebinin yetkililerin iddiasının aksine, beklenmeyen bir afet değil, beklenen bir yağış olduğunu, aşırı yağış konusunda meteorolojiden uyarı yapıldığını, bu çerçevede bakım müdürlüklerinin demiryollarının kontrol edilmesi için uyarıldığını, buna karşın hiçbir önlem alınmadığını bizzat Genel Başkanımızın açıkladığı rapordan öğrendi. Ciddi ihmal ve denetimsizlikleri raporumuzda tek tek anlattık. Yetinmedik, milletin vicdanını yaralayan bu facianın araştırılması için, TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulmasını talep ettik. Çoğunluğa sahip olan iktidar ve onun ortağı bu talebimizi reddetti. Bir de utanmadan, bu büyük acının müsebbiplerine hesap sorulması için yaptıklarımıza “tribünlere oynamak” deme cüretinde bile bulundular. Sonuçta, bu facianın tüm sorumluluğunu demiryollarında çalışan 4 kişinin üzerine yıkıp bu işi kapatmaya çalışıyorlar. Şimdi kazada hayatını kaybedenlerin yakınlarına hak arama sürecinde zulmediliyor. Zulmedilerek susturulmaya çalışılıyor. Anayasa Mahkemesi önünde bunu protesto etmek, haklarını aramak istediklerinde, üzerlerine plastik mermi ve gaz sıkılarak geliniyor. En son olarak bir hafta önce duruşma gününde mağdur ailelerine mahkeme salonu girişlerinde yine zulmedildi. Tepkilerden ürken mahkeme heyeti daha dava başlamadan davadan çekilmeye kalktı. Yani sorumluların cezasız kalmasının değirmenine su taşımaya kalktı. Neyse ki bir üst mahkeme bu çekilme kararını kaldırdı.
Bakın facianın üstünden bir yıl geçti. Tam bir yıl. Bu ülkede insan canının değerinin de hukukun da olmadığını gösteren koca bir yılın sonunda hiçbir ilerleme yok. Varsa yoksa ihmalin, cinayetin üstünü örtme çabası görülüyor. El-insaf diyoruz. İçinde bir parça insanlık, kırıntı kadar vicdan kalan bunu yapamaz.
Biz Çorlu tren faciasında hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla birlikte mücadeleye devam edeceğiz. Bugün bu kazayla ilgili anma var. O anmaya Genel Başkan Yardımcımız Sayın Muharrem Erkek de katılıyor, o anmada hazır bulunacak. Bir kez daha hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına ve milletimize sabırlar diliyorum.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınızı alabilirim. İsimleriniz ve kurum kimliklerinizle beraber lütfen.
Soru- Faik Bey, Merkez Bankası görev değişikliğiyle ilgili yorumlarınızı aldık ama bugün AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş da hukuken herhangi bir sıkıntı olmadığını belirtti. Siz hukuken mümkün ama süreç olarak doğru olmadığını belirtiyorsunuz birincisi bu.
İkincisi, ekonomi paketi teklifi verildi meclise. Bu kapsamda Merkez Bankasının yedek akçesiyle ilgili de düzenlemeler var ve aynı zamanda yurtdışı çıkış harçlarından ve varlık barışının uzatılmasına yönelik de hükümler var bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi birinci sorunuza cevap vereyim. Ben hukuken mümkün derken, hukuk zorlanarak bu mümkün hale getiriliyor dedim. Yani çok açık ifade edeyim özel kanunla düzenlenmiş olan bir hususu, genel düzenleme yapan kanun hükmünde kararname kapsamında değiştiriyorlar. Yine Cumhurbaşkanlığının kendi yasasına da aykırı olarak bu görevden alma işlemini gerçekleştiriyorlar. Bu çok su kaldırır açık söyleyeyim. Görevden alınan Merkez Bankası Başkanının mahkemeye müracaat etmesi halinde bu kanunun geri çevrilmesi kuvvetle muhtemeldir. Ben Sayın Muş’un o görüşlerine katılmıyorum.
İkinci sorduğunuz Merkez Bankasının yedek akçesiyle ilgili mesele. Bunu kaç zamandır bekliyorduk. Bu, arkadaşlar iflasın ilanıdır. Bu, hazinenin ülkenin kefen parasına el uzatmasıdır. Bu, açıkça para basmaktır. Hazine daha yılın ilk 6 ayında neredeyse yılın tamamına ait dış borçlanma programını bitirmiştir. İç borçlanma programında çok ciddi limitleri tüketme noktasına doğru gelmiştir. Şimdi her yerde nereden para bulurum diye bakmaktadır. Gözünü Merkez Bankasının yedek akçesine dikmiştir. Peki Merkez Bankası bu yedek akçeyi nereden verecektir arkadaşlar? Merkez Bankasının bir geliri yok. Merkez Bankası para basar. Bu yedek akçeyi para basıp ödeyecektir. Dolayısıyla bu da çok ciddi enflasyonist tepki yapacaktır. Ama ne gam? Mevcut Merkez Bankası Başkanını hedefi tutturmadı diye aldılar. Dolayısıyla bu Merkez Bankası Başkanı bu yapılacaklarına ağzını açıp tek kelime söyleyemez. Bu işleri sanki Hazine ve Maliye Bakanlığı yapıyormuş gibi gözükse de bu torba yasayla aslında bu işler sarayda yapılıyor, sarayda tezgahlanıyor. Tam böyle bir ilginç zihniyetle, ya şurada bir para varmış şunu da alıverelim yaklaşımı içinde bu işler götürülmeye çalışılıyor. Bu çerçevede yapılan her şey Türk ekonomisinin kırılganlığını biraz daha arttırıyor. Şu tehlikeli, şu sıkıntılı, şu gergin jeo-stratejik konjonktürde de bize bir şeyleri dayatmak isteyenlerin ellerini güçlendiriyor arkadaşlar. Bunları yapacaksınız, ondan sonra çıkıp bize saldırı var diyeceksiniz. Geçiniz! Siz bu ülkeyi saldırıya tamamen açık hale getiriyorsunuz.
Daha önce de birkaç defa burada söyledim, yani ekonomide bütçenin bu durumuna da baktığınız zaman vatandaşa ilave yüklerin geleceği belli. Bu çerçevede işte yurtdışı çıkış vergisi de gelecek, başka vergiler, başka yükler de gelecek ve sonuç itibariyle fatura vatandaşa kesilmiş olacak. Ama orada bence çok daha önemli bir düzenleme var, bilmiyorum bir arkadaşımız soracak mı? Bir İstanbul yaklaşımından bahsediliyor. Arkadaşlar buna dikkatinizi çekiyorum. Bakın sene başından bu yana devlet bankalarına 40 milyar Türk lirasına yakın para, sermaye veya sermaye benzeri ödeme şeklinde verildi. Bu paralar nereye gitti? Kimin borcunu yapılandıracaklar? Bunun finansmanı nereden gelecek? Bankalara bununla ilgili görev zararlarını, bankalara bununla ilgili özel bankalarında bununla ilgili zararlarını nereden karşılayacaklar? Vatandaşın sırtından. Vatandaşın sırtından vatandaşın parasıyla istedikleri şirketlere bunu yaptıracaklar. Kendilerine yakın olan şirketlerin bundan önceki dönemde yaptıkları hovardalıkların bedelini milletimize ödetecekler.
Soru- Sistem tartışmalarına ilişkin olarak bir soru sormak istiyorum. Ömer Çelik sistemin röntgenini, MR’ını çekeceğiz demişti. Bununla ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?
Bir de ODTÜ’de bugün biliyorsunuz bir polis müdahalesi vardı. Öğrenciler yurt yapılmasına karşı itiraz ediyorlardı. Bu müdahaleyi de nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Önce birincisine cevap vereyim. Yani son bir yılda 24 Haziran’dan bu yana ülkenin ne hale geldiği ortada. Bu rejimin ne kadar MR’ını çekseniz, ne kadar filmini çekseniz bunu düzeltmeniz mümkün değil. Deveye sormuşlar boynun niye eğri diye. O da cevap vermiş nerem doğru ki diye. Bunun neresi doğru arkadaşlar? Çok açık söyleyeyim, böyle MR’larla, filmlerle, röntgenlerle uğraşacaklarsa bu işin sonu felakettir. Bunları çekecekler, buna göre tedbir alacaklar. Bunları yapana kadar, yani dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlar.
ODTÜ’deki meseleye gelince, arkadaşlar ODTÜ’de öğrenciler yurt yapımına karşı değil. Yurdun yapılmak istendiği yere karşı, yurdun Kredi Yurtlar Kurumu tarafından yapılmasına karşı. Bunu bir kere açık net ortaya koyalım. Diyorlar ki, “bizim kendi derneklerimiz, mezunlar derneğimiz bu yurtları yapmaya talip. Kredi Yurtlar Kurumunun buraya bu kadar büyük yurtlar yapması bu okulun içindeki uyumu bozabilir ODTÜ’nün içindeki.” Memleketin her yerinde yurt talebi var, nedir bu ısrar, ODTÜ’nün içine bu kadar büyük bir yurt yapma ısrarı, ne yapmaya çalışılıyor? Kaldı ki arkadaşlar sabah Çankaya Belediyesinin araçları olay yerine giremediler. Neden girmek istiyorlar? Çünkü bu yapılan işle ilgili ruhsat ortada yok, izin yok. Bunu bile dinlemediler.
Sabah Genel Başkan Yardımcımız Gülizar Biçer Karaca, iki de milletvekili arkadaşımızla birlikte oradaydılar. Yaşananlar hiç hoş değil. Öğrencilere yapılan zulüm hiç hoş değil. Yapılmak istenen şey tamamen yanlış.
Soru- S-400 meselesi var. Cumhurbaşkanı Erdoğan da sevkiyat sürecinin başladığını ifade etti. Bununla ilgili neler söylersiniz?
Faik ÖZTRAK- Arkadaşlar baştan itibaren söylüyoruz bu S-400 meselesiyle ilgili. Eğer Türkiye’nin güvenlikle ilgili birimleri teknik olarak bu ülkenin güvenliğini, bu milletin güvenliğini sağlamak için bu S-400’lerin alınmasını söylüyorsa biz de bunun arkasındayız. Ama bakın bir şey olur, S-400’lerle ilgili olarak ABD diyor ki, Rusya’dan bir şey alıyorsun, benim Rusya’yla ilgili ambargom var, bu çerçevede ben sana bir takım yaptırımlar uygularım. Efendim Trump öyle demedi. Trump öyle demedi ama ABD’nin parlamentosuna dönüp baktığınız zaman, meclisine, kongresine baktığınız zaman oradaki yetkililer bunun tam tersini söylüyor.
İki, bir başka bir şey daha söylüyorlar. Diyorlar ki, bu S-400’lerin bizim görünmez uçak dediğimiz F-35’lerle birlikte çalışması sorun yaratır, ikisi birlikte olmaz diyorlar. Bizim de F-35’lere S-400’ler kadar, belki de ondan daha fazla da ihtiyacımız var. Ama öyle görünüyor ki, bir tepkiyle karşı karşıya kalacağız. Bunun için milletimiz her türlü fedakarlığa katlanacaktır diyoruz. Ama siz şimdi sanki ortada bu tür hiçbir şey olmayacakmış gibi Merkez Bankası Başkanını görevden atacaksın, Merkez Bankasının ihtiyat akçesine el atacaksın, ekonomiyi zayıflatacaksın, ekonomideki kırılganlıkları daha da arttıracaksın ve bu suretle vatandaşın katlanması gereken maliyetleri daha da arttıracaksın. Bu da olmaz. Hep baştan beri soruyorum, evet bununla ilgili bir müeyyide uygulanacaksa çıksın Maliye ve Hazine Bakanı hangi tedbirleri, bunun vatandaşa yansımasını hafifletecek hangi tedbirleri aldıklarını açıklasın. Tık yok. Yani bugün tartıştığımız bu Merkez Bankası Başkanı meselesi; Türk ekonomisine duyulan güvensizliği arttırmak suretiyle, Türk ekonomisinin içsel dayanıklılığını azaltacak ve dışarıdan gelebilecek ters rüzgarlar karşısında zayıf düşürecektir.
Teşekkür ediyorum.
Kaynak: chp.org.tr
HABERE YORUM KAT