CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (14 ŞUBAT 2018)
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (14 ŞUBAT 2018)
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), 36. Olağan Kurultayın ardından ilk toplantısını Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında genel merkezde gerçekleştirdi.
Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Tezcan, MYK’nın gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şu değerlendirmede bulundu:
Değerli arkadaşlar, Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün kapalı grup toplantısından sonra biraz gecikmeli başladık Merkez Yönetim Kurulu toplantısına. Biliyorsunuz kurultayımızı tamamladık, 36. Olağan Kurultayımız tamamlandı, partimizin organları oluştu. Sayın Genel Başkanımız yeni dönemde yeniden Genel Başkanlığa seçilerek görevine devam ediyor. Yeni Parti Meclisimiz oluştu ve bugün de Parti Meclisimiz içerisinden oluşturulan Merkez Yönetim Kurulumuz ilk toplantısını yapıyor, başladı.
Değerli arkadaşlar, yine Türkiye’nin ve dünyanın gündemi yoğun. Bütün bu yoğun gündem içerisinde önümüzdeki süreçte parti örgütünü ve Türkiye’yi gelecek dönemde seçime hazırlayacak etkin, aktif çalışma koşullarını yeni Merkez Yönetim Kurulumuz hazırlayacak ve çalışmalara başlayacağız. Türkiye bu sıkıntılardan kurtulacak bir yeni açılım bekliyor, Merkez Yönetim Kurulumuz da o kararlılıkla, o inançla çalışmalarına başladı.
Değerli arkadaşlar, Olağanüstü Tüzük Kurultayı ilanımızı bugün yaptık. Sayın Genel Başkanımız hızla tüzükte yeni dönemin ihtiyaçlarına da uygun değişiklikleri yapmak üzere 9 – 10 Mart tarihlerinde Olağanüstü Tüzük Kurultayı yapma çağrısını hem örgütlerimize bildirdi, hem de ilan etti. Nazım Hikmet Kültür Merkezinde Ankara’da 9 – 10 Mart tarihlerinde Olağanüstü Tüzük Kurultayını yapacağız. Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor. Zaten örgütümüzün bu konuda daha önce yaptığı bir müktesebat var, çalışmalar yine örgütlerimizden ve milletvekillerimizden bu konuda ilave görüşler varsa alınacak ve tüzük kurultayımız tamamlanarak, artık parti yapısal anlamda da tüzükle ilgili ihtiyaçlarını gidermiş bir biçimde hızla yeni döneme hazırlanacak.
Dün İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’yla ilgili hüküm verildi. Öncelikle şunu söylemek istiyoruz. Enis Berberoğlu suçsuzdur. Enis Berberoğlu ve benzeri sanıklara ilişkin MİT TIR’ları ekseninde açılan bu davalar, yani gazetecilere Can Dündar, Erdem Gül, Enis Berberoğlu ve diğer gazetecilere bu çerçevede açılan davaların hiçbirisi çağdaş bir hukuk devletinde bırakın yargılama yapmayı iddianameye dahi bağlanmaz, soruşturma konusu dahi yapılmaz. Enis Berberoğlu böyle bir siyasi dava ve rehin alma operasyonu çerçevesinde haksız bir biçimde 5 yıl hapis cezasına mahkum edilmiştir. Bu birinci haksızlıktır, bunu kabul etmiyoruz ve Enis Berberoğlu’nun beraat etmesi gerekirdi, şimdi Yargıtay’a iş düşüyor. Bu hukuksuzluğu gidermek artık Yargıtay’ın görevi olmuştur. Daha önce yerel mahkeme büyük bir hukuksuzlukla casusluktan ceza vermişti 25 yıl hapis cezası. Ortada casusluğun olmadığı çok açık, ortada suç olmadığı çok açık. Bölge adliye mahkemesi bu kararı bozmuştu şimdi devletin sırlarını ifşa etmekten diye 5 yıl hapis cezası verilmiştir. Devletin sırlarını ifşa etme suçu oluşmamıştır. Birincisi Enis Berberoğlu’nun bu fiilin faili olduğu ispatlanmamıştır. Böyle bir ispat yoktur dosyada. İkincisi, devletin terör örgütlerine silah taşıma görevi yoktur ve devletin böyle bir sırrı olamaz. Bu çerçevede herhangi bir biçimde ceza hükmü vermek kabul edilebilir bir şey değildir. Bir diğer önemli nokta, siz cümle alemin bildiği, gazetelerde çarşaf çarşaf fotoğraflarının yayınlandığı bir bilgiyi devlet sırrı diye kabul edemezsiniz, bilinen bilgi devlet sırrı olmaz. Bu nedenle bu davalar hiçbir biçimde hukuki niteliği olmayan baştan sona siyasi davalardır. Enis Berberoğlu’yla ilgili verilen mahkumiyet kararı da siyasi bir karardır. Casusluktan tutturmaya çalıştılar artık o kadar ayan beyan belliydi ki, bundan hüküm veremeyeceklerini anladıklarında şimdi 5 yıl hapis cezasıyla devletin gizli bilgilerini ifşa etmek diyorlar. İnanıyoruz ki, Yargıtay’dan bu karar dönecek, dönmek zorunda. Yargıtay’dan dönmezse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekli kararı verecektir.
Bir başka konu, 5 yıl mahkumiyet kararı verdikten sonra Enis Berberoğlu’nun tahliye edilmemiş olması, kesinleşmemiş bir karar nedeniyle bu miktardaki bir cezadan dolayı hala tutuklu bulunması hiçbir biçimde kabul edilemez. Tutukluluğun devam kararının verilmiş olması da bunun siyasi bir dava ve siyasi bir karar olduğunun çok açık kanıtıdır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye niye böyle bir tabloyu yaşıyor? Çünkü Türkiye bir tek adam ittifakının saldırısı altındadır. Yerli ve milli ittifak diye millete yutturmak istedikleri ittifak gerçekte bir tek adam ittifakıdır. Türkiye’nin demokrasisine saldırmaktadır. Türkiye’nin hukuk devletine saldırmaktadır, demokrasi ve hukuku hızla yok etmektedir.
Bakın, artık Türkiye’de süreç belli olmuştur, taraflar belli olmuştur. Türkiye’de ya tek adam ittifakının yanında olacaksınız, ya da demokrasi, adalet ve huzur ittifakının yanında olacaksınız. Ya tek adamdan yana tercihinizi yapacaksınız, ya da demokrasi, adalet ve huzur isteyenlerden yana tercihinizi yapacaksınız. Tek adam ittifakının lideri var. Tek adam ittifakının lideri BOP Eş Başkanı, Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı. Bunu ben söylemiyorum Erdoğan kendisi söylüyor, “ben BOP Eş Başkanıyım” demişti. Şimdi liderinin BOP Eş Başkanı olduğu bir harekat kendisini bir ittifak yerli ve milli ittifak diyor. Başkanının, liderinin BOP Eş Başkanı olduğu bir ittifak milli olamaz gayri milli olur. Niye? Çünkü BOP Türkiye için milli bir proje değil, gayri milli bir projedir. Büyük Ortadoğu Projesi bölgede sınırları yeniden çizme projesidir, bu sınırlar yeniden çizilirken Türkiye’yi de bölme projesi vardır. Bu projenin Eş Başkanının başında olduğu bir ittifak Türkiye’yi bölme ittifakı olabilir, başka bir ittifak olması mümkün değil. Şimdi bu ittifakın sözcüleri var, daha doğrusu bizim bu süreçte mücadele etme zorunda kaldığımız sözcüler var hatırlayın yani dikkat edin. Şöyle bir bakalım, sabahtan akşama kadar her gün kaç tane sözcüye cevap zorunda kalıyoruz. Kim adına? Demokrasi ittifakının temsilcileri olarak. Demokrasi, adalet ve huzur ittifakının temsilcisi biziz. Demokrasi, adalet ve huzur ittifakının sözcüleri sabahtan akşama kadar her gün en az dört sözcüye cevap vermek zorunda. Birisi saray sözcüsü, paralel iktidarın sözcüsü. Kim? İbrahim Kalın. Ondan sonra ikinci sözcü hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ. Ondan sonra üçüncü sözcü AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal. Şimdi bir yeni sözcü daha eklendi tek adam ittifakının sözcüsü Devlet Bahçeli. Tek adam ittifakının sözcülüğü de Devlet Bahçeli’ye düştü, ama bütün bunlara karşı demokrasi ittifakının sözcülüğünü yürütmeye kararlıyız. Demokrasiyi isteyenlerin sözcüsü olarak kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdüreceğiz.
Değerli arkadaşlar, bu ittifak milli ve yerli olamaz. Bu ittifak Türkiye’ye huzuru getiremez. Türkiye huzur ve adalet içerisinde yaşamak istiyorsa demokrasi, adalet ve huzur ittifakının etrafında toplanacak, millet bunun etrafında karar verecek. Çatışma ve kutuplaşma dilinden uzaklaşmak istiyorsak demokrasi, adalet ve huzur ittifakının etrafında toplanacağız.
Şimdi milleti bölüyorlar, milli ve yerli ittifak adı altında biraz önce söyledim, milleti bölüyorlar. Zaten ideolojik temelleri BOP Eş Başkanlığına dayandığı için, liderlikleri BOP Eş Başkanlığına dayandığı için doğal olarak bölücü bir ittifak. Ama bu yetmiyor. Şimdi bu ittifak kendinden olmayan herkesi terörist diye ilan ediyor, terörist diye yaftalıyor. Kendinden olmayan herkes terörist. Bir kere milleti bu eksende bölmüşler. Kamuoyunun vicdanına havale ediyoruz. İki tane lider var. Bir tanesi PKK bölgede silah dağıtırken valilere “aman karışmayın, PKK’ya ilişmeyin” diye talimat vermiş. PKK bölgede seyyar mahkemeler kurarken, PKK bölgede sahte mahkemeler, örgüt mahkemeleri kurarken, terör mahkemeleri kurarken valilere “sakın ha PKK’ya ilişme” talimatı vermiş. PKK bölgede vergi adı altında haraç toplarken valilere “sakın ha PKK’ya ilişme” talimatı vermiş. Bunları uzatmak mümkün. Kim bu lider? Erdoğan. Tek adam ittifakının lideri, talimatı veren bu. Öbür tarafta bir başka lider var, PKK ona pusu kurmuş öldürmek için, canına kast etmiş. PKK’nın pusu kurduğu lider öldürmek için. Kim bu? O da Kemal Kılıçdaroğlu. Demokrasi, adalet ve huzur ittifakının lideri, sözcüsü, o ittifak için mücadele eden lider.
Şimdi bu iki lider bir tanesi PKK’yla el ele vermekten çekinmemiş, kendi iktidarının idamesi için, devamı için. Diğeri PKK’nın hedefi olmuş ve çıkıp sıkılmadan, sabahtan akşama kadar hep beraber biraz önce söylediğim dört sözcü dahil her bir hep bir ağızdan çıkıp Sayın Kılıçdaroğlu’na ve kendinden olmayan herkese terörist yaftasını yapıştıracak kadar düşkünlük içerisindeler.
Değerli arkadaşlar, bunu milletimizin değerlendireceğinden hiç şüphemiz yok. Koyacak, milletin vicdan terazisine havale ediyoruz. Bir tarafta PKK’yla birlikte iş tutan birisi, öbür tarafta PKK’nın pusu kurduğu birisi. Onun için eğer terör ve destek veren birini arıyorlarsa aynaya bakacaklar başka bir yere değil.
Şimdi kalkmışlar Salih Müslim’i İçişleri Bakanlığının arananlar listesine koymuşlar, ihbar edilirse 4 milyon lira ödül verilecekmiş. Komedi, fıkra gibi, karikatür gibi bir şey. Ya siz altına kırmızı halı serdiniz ayağına, devlet protokolüyle ağırladınız. İki tane şey var, eğer bu 4 milyonu önceden bilselerdi, çağırır ondan sonra da yakalatırlardı 4 milyonu almak için. Geç kalmışlar ödülü koymakta. Ya da yani bundan sonra herhalde Türkiye’de devlet protokolüyle çağrılanlar korkarlar yarın bir gün bizim de başımıza ödül koyarlar diye. Komedi gibi bir şey. Terör örgütleriyle iş tutanlar ondan sonra ibreyi böyle kaybederler. Kendi kendilerini tekzip etmek zorunda kalırlar.
Tabi bu ittifak Türkiye’de huzuru bozma konusunda yetenekli, maharetli ve kararlı olduğu için şimdi hedef göstermeye başladı. Hedef gösteriyor. Kimi hedef gösteriyor? Sayın Genel Başkanımızı hedef gösterdi, bununla yetinmiyor Parti Meclisi üyelerimizi, İl Başkanlarımızı, milletvekillerimizi bir kampanya halinde hedef göstermeye başladılar. Havuz medyasını açıyorsunuz sabah çarşaf çarşaf yalan ve iftiralarla dolu. Daha şehide “kelle” dediğinin hesabını vermedi. Daha “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım” sözünün hesabını vermedi. Daha terörle yaptığın ittifakların hesabını vermedin. FETÖ’yü devletin bağrına yerleştirmenin hesabını vermedin. FETÖ’yü silahlı kuvvetlerin kozmik odasına, harim-i ismetine sokmanın ve en büyük casusluk olayına iştirak etmenin altyapısını hazırlamanın hesabını vermedin. Daha IŞİD terör örgütünün Türkiye’de serpilip gelişmesi için gerekli altyapılara müsaade etmenin hesabını vermedin, bu hesapların hiçbirisini vermeyeceksin, ondan sonra bir taraftan şehitlerimizi suiistimal edeceksin, ondan sonra şehitlerin suiistimal edilmesine itiraz eden arkadaşlarımızın bu itirazlarını ters çevirip, sapıtıp, değiştirip başka bir şeymiş gibi kamuoyuna sunacaksın. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partilinin şehitlerle ilgili herhangi bir olumsuz düşüncesi ne olmuştur, ne de bundan sonra olabilir. Ama bütün Cumhuriyet Halk Partililerin yürekleri şehit acısıyla yanar. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili şehide “kelle” dememiştir, şehidi bir sayıdan ibaret görmemiştir, şehidi siyasetin istismar malzemesi haline getirmemiştir. Sen şehitleri istismar malzemesi haline getireceksin, buna itiraz eden Cumhuriyet Halk Partilileri senin riyakarlığını ortaya koyan Cumhuriyet Halk Partilileri ondan sonra grup toplantılarında, şuralarda, buralarda teşhir ettiğini sanacaksın. Bu riyakarlık senin etrafındaki bir kesimi belki mutlu edebilir, ama millet bunun cevabını sandıkta zamanı gelince verecektir. Bununla ilgili hiçbir tereddüdümüz yok.
Bir de bir sorumuz var. Sayın Erdoğan, tek adam ittifakının sözcüleri bir sorumuz var size. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Toplumu 12 Eylül öncesindeki gibi herkesin birbiriyle çatıştığı bir ortama mı sürükleme peşindesiniz? Bu kutuplaştırma ve bu sivil çatışma alanını torpilleme ihtiyacı nereden kaynaklanıyor? Siz konuşuyorsunuz, arkasından bir kısım meczup çete mensubu kılıklı adam sosyal medyadan görüntülü paylaşımlar yapmaya başlıyorlar “Vurun, kırın, asın, kesin” diye. Kimden alıyorlar bu cesareti? Sizden alıyorlar bu cesareti sizden. Sizin bu sorumsuz tutumunuzdan alıyorlar bu cesareti. Sizin bu iktidar sorumsuzluğunuzdan alıyorlar bu cesareti ve böyle bir tutum milleti birbiriyle çatıştırma tutumudur. İktidar sorumluluğunu üzerinde taşıyanlar 40 kere düşünüp bir kere söz söylemek zorundalar. Besleme medyanız sabah çıkıyor arkanızdan aynı iftiralarla çarşaf çarşaf, sütun sütun yalanlarla toplumu belli bir noktada kamplaştırmaya çalışıyor, ondan sonra da çete mensupları çıkıyorlar sosyal medyada kendi çektikleri görüntülü videolarla etrafı kışkırtıp toplumu birbiriyle çatıştırma noktasına geliyor. Siz iktidar eliyle bunu yapma hakkına sahip misiniz? Oturun bir sorumlu hükümet adamı edasıyla düşünün, aklınızı başınıza alın. Türkiye bu tutumlardan çok çekti, bu kutuplaşmanın size de faydası olmaz.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta Man Adası belgeleri soruşturmasıyla ilgili önemli bir adım atıldı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı bir takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kısmı ayrı bir tartışma konusu. O devam edecek o süreç. Ama kararın içerisinde çok önemli tespitler var. Sayın Genel Başkanımız Man Adası belgelerini açıkladı. 1 poundluk, 1 sterlinlik Bellway Limitet Şirketiyle AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın akraba, aileleri arasında 15 milyon liralık bir para trafiğinden bahsetti ve belgelerini açıkladı. “Bu belgeler sahte” dediler. Savcılığa götürdük belgelerin asıllarını teslim ettik. Savcılık Halk Bankasından ve ilgili bankalardan bu belgeleri sordu. Bakın tek tek sorduğu belgelerin dökümlerini yapmış kararda. Bizim verdiğimiz dekontlar, para hareketleri. Bunlar gerçek midir diye sordu, yazmış bu savcının takipsizlik kararı. Ve bu belgelerin gerçek olduğunu, sahte olmadığını savcılık tespit etti. Ne diyor? “Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tezcan tarafından Cumhuriyet Başsavcılığımıza teslim edilen dekontlar üzerinde yapılan incelemede, yani benim teslim ettiğim dekontlar üzerinde inceleme yapmışlar, bu incelemede dekontlarda belirtilen para hareketlerinin- işte 15 milyon dolarlık para hareketi- para hareketlerinin Halk Bankasının 21 Aralık 2017 tarihli yazısı ekinde gönderilen para hareketleri ile- Halk Bankasından gelen yazıdaki para hareketleri ile- Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının 22 Aralık 2017 tarih E.34321 sayılı yazısı ekinde gönderilen raporda belirtilen para hareketleriyle aynı olduğu görülmüştür.” Yani diyor ki, Halk Bankasından biz istedik para hareketlerini, bir de MASAK’tan istedik Mali Suçlar Araştırma Kurulundan. Onları Bülent Tezcan’ın verdiği dekontlarla, Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı dekontlarla karşılaştırdık bunlar aynıymış diyor. Hani sahteydi? Sahte olan bir şey varsa Erdoğan’ın söyledikleridir. Erdoğan’ın bugüne kadar söylediği her şey gibi bu konuda söylediği de sahtedir, gerçek dışıdır.
Şimdi Erdoğan’a iki tane görev düşüyor. Bir, istifa etmesi gerekiyor, derhal istifa etmesi gerekiyor. Çünkü çıktı istifa edeceğini söyledi. İki, bu 15 milyon liralık tatlı ticareti, kendisi açıkladı biz demiyoruz, “şirket sattılar” dedi, yani bir poundluk, 5 liralık Bellway Limitet Şirketi 15 milyon dolar yani 60 milyon lira ödemiş. Kime? Erdoğan’ın yakınlarına. Ne için? Erdoğan’ın yakınları bir şirket satmış. Bu şu demektir? Erdoğan’ın yakınlarının 60 milyon lira, 60 trilyon lira değerinde bir şirketi varmış demek ki. Bir, bu şirket hangi şirket Sayın Erdoğan bunu açıklamak zorundasınız. Hangi şirket, adı ne, ne zaman kuruldu, malvarlığı ne kadar, sermayesi ne kadar, bilançosu ne kadar, ne kadar vergi verdi? Bunları millet bilmek zorunda. İki, Bellway Limitet Şirketi 5 liralık şirket, 1 poundluk şirket 60 milyon lirayı, 60 trilyon lirayı nasıl ödedi? Bu ticaret nasıl bir ticaret? Bunları milletin bilmesi gerekiyor. Bu konuda açıklama bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bunu takip edeceğiz, unutturmayacağız. Bu soruları takip edeceğiz. Hepinize teşekkür ediyorum, sorusu olan arkadaşlarımız varsa alabilirim.
Soru- Oğuz Şahin, Kanal D. Dün AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün bazı açıklamaları oldu. Sayın Genel Başkanı kastederek diyor ki, “zaten Genel Başkanlıktaki ömrü çok fazla uzun sürmeyecek, onun yerine bir başkasını hazırlıyorlar. İstanbul İl Başkanlığındaki seçim de bunun bir altyapısıydı” diyor. Bununla ilgili neler söylersiniz?
Bülent TEZCAN- Metin Külünk’ün sözleri ve kendisi cevap verme noktasında ciddiye alınacak bir durum diye düşünmüyorum. Cevap verilecek soru da değil, soruyu soran da bu konuyla ilgili cevap verilmesi gereken birisi değil.
Soru- Ömer Topsakal, Habertürk Televizyonu. Efendim Afrin şehidinin şahadet haberi geldikten sonra bir haciz takibi başlatıldığı haberi gelmişti. Bugün Adalet Bakanı bir açıklama yaptı, avukatla ilgili hem Yozgat barosuna bir başvuru olduğu söylendi disiplin cezası için, hem de hakkında da soruşturma başlatıldı. Şimdi işin vicdanı boyutu ayrı, hukuki boyutunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir disiplin söz konusu olabilir mi?
Bülent TEZCAN- Yani onu meslek örgütü olan baroların değerlendirmesi daha doğru olur. Bizim siyasi olarak bu polemiğin parçası olmamız çok uygun olmaz. Ama siyaseten üzerinde durulması gereken başka bir nokta vardır. Bu hükümet şehitleri icra takibine maruz kalacak ve şehitlik tazminatlarının da icra takibiyle tahsil edilecek, oraya gidecek noktaya düşürmüştür. Yazıktır, memlekete yazıktır. Siyasetin vermesi gereken hesap budur. Diğeri baroların işidir.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Kaynak: chp.org.tr