CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI PARTİ SÖZCÜSÜ BÖKE: HOCALAR MUTLAKA GERİ DÖNECEK, KARANLIK MUTLAKA YENİLECEK

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI PARTİ SÖZCÜSÜ BÖKE: HOCALAR MUTLAKA GERİ DÖNECEK, KARANLIK MUTLAKA YENİLECEK
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI PARTİ SÖZCÜSÜ BÖKE:- HOCALAR MUTLAKA GERİ DÖNECEK, KARANLIK MUTLAKA YENİLECEKBöke,..

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI PARTİ SÖZCÜSÜ BÖKE:

- HOCALAR MUTLAKA GERİ DÖNECEK, KARANLIK MUTLAKA YENİLECEK

Böke, “Siz Türkiye’yi bir karanlığa hapsetmeye ne kadar inat ettiyseniz, biz de Türkiye’yi hak ettiği aydınlığa hep beraber çıkartmaya o kadar kararlıyız. Size ve sizin kokmuş karanlığınıza biz asla teslim olmayacağız. Diktatör olmaya özenen varsa bilin ki; “kahrolsun istibdat” diyenler de var. Bilime, bilim insanlarına, bu ülkenin geleceğine, biz kalabalıklar mutlaka sahip çıkacağız. Yeni, özgürlük, aydınlık bir geleceği bütün hayatını karartmaya kalktığınız bu değerli insanlarla ve onların yetiştirmiş olduğu milyonlarla beraber, biz mutlaka kuracağız. Hocalar mutlaka geri dönecek, karanlık mutlaka yenilecek.” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Doç. Dr. Selin Sayek Böke, genel merkezde düzenlediği basın toplantısında CHP Merkez Yönetim Kurulu’nun gündemine dair değerlendirmelerde bulundu.

Böke’nin açıklamaları şöyle:

Çok değerli basın mensupları, bizleri ekranları başında izleyen çok sevgili vatandaşlarımız, her şeyden önce hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Her hafta olduğu gibi bu hafta da Cumhuriyet Halk Partisi’nin MYK toplantısında Türkiye gündemine dair yaptığımız değerlendirmeleri paylaşmak üzere buradayım. Ve maalesef her hafta olduğu gibi şehitlerimizi anarak başlama ihtiyacı olan bir gündemle karşı karşıyayız. El Bab’dan gelen acı haber hepimizi derinden yaraladı. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, geride kalanlara da sabır ve ne diyebilirim ki, sabır diliyorum.

HER DARBE ÖNCE ÜNİVERSİTEYİ SUSTURUR

Zor günler üst üste geliyor. Dün bir sinsi gece yarısı kararnamesiyle Türkiye’nin pek çok değerli akademisyeni kıyıma uğradı. Ben bugün sadece bu konuyla ilgili konuşacağım. Çünkü bir ülkenin üniversitesi eğer yok ediliyorsa, bir ülkenin en değerli bilim insanları üzerinden silindir gibi geçiliyorsa, o ülkenin geçmişi de, geleceği de yok edilmeye çalışıyor demektir. Dün itibariyle Mektebi Mülkiye, cumhuriyetin kadrolarını yetiştirmiş olan bir soylu kurum, bir gelenek yok edildi. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, bu fakültenin tiyatro bölümü, bizi zenginleştiren tiyatro bölümü artık fiilen yok. Özgür basının temsilcilerini yetiştiriyor olan İletişim Fakültesi dağıtıldı. Bunların yanında nice fakülte, onlarca bilim insanı Türkiye akademisinden bir kararnameyle kopartıldı. Sözün özü dün itibariyle Türkiye’de üniversite yok edildi. Dersini alabilmek için sıraya girmeleri gereken hocaları cahil cesaretiyle öğrencilerinden kopardılar. Üniversitesini korumayan, hocalarını, bilim insanlarını otoriter iktidarın önüne atan, o karanlıkla işbirliği yapan rektörler de bu iktidarla beraber o karanlık tarihe yazıldılar ve bilsinler ki, o tarihe, o karanlık tarihe de hep beraber gömülecekler. Onlar da asla unutulmayacaklar.

Biz bunu ilk kez yaşamıyoruz. Her darbe önce üniversiteyi susturur. Çünkü darbeciler en çok bilimden korkar, en çok bilgiden korkar, en çok aydınlıktan korkar, en çok özgürlükten korkar.

BUGÜNÜN DARBECİLERİ DE, AYNI 12 EYLÜL DARBECİLERİ GİBİ UTANÇ İÇERİSİNDE SİLİNİP GİDECEKLER

Evren faşizmi 1980, Korkut Boratav’ı, Bülent Tanör’ü, Tarık Zafer Tunaya’yı üniversiteden atmıştı. Ama bugüne bakıyoruz bu hocalar, bu bilim insanları bize bugün ışık olmaya devam ediyorlar. Onlar onurlarıyla, geçmişleriyle dimdik ayakta kaldılar. Oysa onları üniversiteden ve bilimden kopartabileceğini zanneden darbeciler bir utanç içerisinde yok olup silinip gittiler.

Bugün üniversiteden atmaya kalktığınız bilim insanları da mutlaka ayakta kalacak. Dünya onlara hak ettikleri saygıyı duymaya mutlaka devam edecek. Bugünün darbecileri de aynı 12 Eylül darbecileri gibi utanç içerisinde silinip gidecekler. Kimse onları anmayacak. Hocalarımız, bilim insanlarımız da bu baskı döneminde düşüncelerinden, özgürlüğü savunma heyecanlarından, yazdıklarından, ilkelerinden dolayı ödüyor oldukları bu bedeli onur sayıyorlar. Onların öğrencilerine ve Türkiye kamuoyuna mesajları var.

Ben bugün onların kısılmaya çalışılan sesi olacağım. Ben bugün onların cümlelerini onların ağzından sizinle paylaşacağım. Onların sesi özgürce çıkana kadar biz onların sesi olmayı kendimize görev biliyoruz. İşte şimdi onların ağzından öğrencilerine ve size söylemek istediklerini paylaşmak istiyorum. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Profesörü Bölüm Başkanı Profesör İlhan Uzgel şöyle diyor; “Ülkenin en eski, en köklü kurumuna, üniversitesine, bilime ama hepsinin toplamında Türkiye’nin kendisine yapılmış bir saldırıdır bu. Öğrencilerime tek bir mesajım var diyor. Dirensinler, onlar kuracaklar yeniden”.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Profesörü Ahmet Özdemir Aktan şöyle diyor: “1984’ten beri üniversite bünyesindeyim. Onlarca doçent, onlarca profesör yetiştirdim. Üniversiteden uzaklaştırılma nedenim barış, özgürlük, demokrasi özlemim ve talebim oldu. İşin en acı tarafı da bu”.

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Profesörü Beliz Güçbilmez şöyle sesleniyor size: “Akademisyenlerin binalarla bir bağı yoktur. Bizleri emeğimizden, birikimimizden, öğrencilerimizden koparamazlar. Bugünler geçtiğinde birileri utançla yaşayacak, onlar biz olmayacağız”.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Doçenti Doktor Murat Sevinç şöyle diyor: “Öğrencilere her dönem sonunda bir konuşma yaparım ve derim ki, ideolojinizin bir önemi yok. Önemli iki şey var. Bir; toplumda yoksul insanlar içinde yaşadığınızı unutmayın. Onlara bir borcunuz var. İki; dürüst, namuslu insan olun. Gerisi çok da önemli değil”.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Yardımcı Doçenti Doktor Ahmet Murat Aytaç öğrencilerine ve size şöyle sesleniyor: “Hala barış diyorum. Öğrencilerimden de iyi ve ahlaklı insan olmalarını istiyorum”.

Marmara Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Başkanı Profesör Doktor Yüksel Taşkın şöyle diyor: “En son KHK ile meslekten ihraç edildim. Artık dersimizi yapamayacağız, arkadaşlara bunu ilet. Bu siyasi bir tasfiyedir. Alnım ak, vicdanım temiz, asla boyun eğmeyeceğim”.

Çok değerli, çok kıymetli bilim yoldaşlarım, gönlüm istedi ki hepinize tek tek uluşayım. Ancak şunu bilmenizi isterim bizde boyun eğmeyeceğiz. Biz sizin sesiniz olmaya devam edeceğiz. Siz sesinizi özgürce çıkartabildiğiniz bir Türkiye’ye erişene kadar.

BU ZİHNİYET AYDINLIĞA KARŞI, BU ZİHNİYET ÖZGÜRLÜĞE KARŞI

Değerli arkadaşlar, Almanya’da bir faşist dönem Hitler dönemi. O dönemde Hitlerin baskısından, zulmünden kaçan nice bilim insanına genç cumhuriyet kucak açtı. Onlar bu genç cumhuriyetin demokratik şemsiyesinin altına sığındılar Ankara Üniversitesine, İstanbul Üniversitesine nefes alabilmek için. Çok aşk duydukları bilimi yapabilmek için. Onlar burada bu genç cumhuriyetin çatısı altında bilim ürettiler. Kimi zaman da Türkiye’nin kalkınmasına büyük katkılarda bulundular. Yıllar sonra da o onurlu yaşamlarında her gün özlemlerini duydukları ülkelerine dönebildiler. Ancak yıllar sonra. Şimdi aynı bilim kıyımını, aynı ayrımcılığı, aynı vicdansızlığı, aynı akılsız ve kin dolu, nefret dolu yaklaşımı Türkiye’de akademik kıyımda yaşıyoruz biz. Karanlıkta, gece yarılarında sinsice köşede bekleyen, korktuğu için bunu doğrudan yapamayan bir sinsilikle Türkiye’ye KHK’larla bir kıyım dayatılıyor. Bir zamanlar ülkelerinden kaçmak zorunda kalanlara ev sahipliği yapan bir ülke,  şimdi kendi bilim insanlarını bu ülkede yok etmeye çalışıyor. Hatta o dönemin daha da korkuncu yaşatılıyor, dayatılıyor. İstifa etmiş olan akademisyenler istifa ettikleri görevlerinden ihraç ediliyorlar. Oysaki daha birkaç ay önce onlar bu görevlerinden zaten istifa etmişler. Neden ihraç ediliyorlar? Çünkü bir hınç duyuluyor. Çünkü aydınlığa, özgürlüğe karşı bir mücadele veriliyor. Çünkü onlar hak ettikleri emeklilikten, hak ettikleri yurtdışına çıkabilme özgürlüğünden, pasaportlarından mahrum bırakılmak isteniyor. Çünkü bu zihniyetin bir derdi var. Bu zihniyet aydınlığa karşı, bu zihniyet özgürlüğe karşı, yaşamasınlar istiyor, yok olsunlar istiyor.

KARANLIĞINIZA ASLA TESLİM OLMAYACAĞIZ

Unutulmasın ki, bu yaşananlar içerisinde insan hikayeleri var. Bir bilim insanı düşünün bu bilim insanı ilkokula gitmiş, ortaokula gitmiş, liseye gitmiş, üniversiteye gitmiş, yüksek lisans yapmış, doktora yapmış hayatının 21 yılını bir birikim için eğitime yatırmış. Sadece kendisi için değil, bu bilgiyi aktaracağı Türkiye’nin geleceği için 21 yıl yatırım yapmış bu insanlar. Yapmayı bildiği iş şu; okumayı biliyor, araştırmayı biliyor, öğrenmeyi ve öğretmeyi biliyor, paylaşmayı biliyor, ortak akla güveniyor. Ve esasında bilim yaparak ve yaptığı bilimi geleceğin Türkiye’sini inşa edecek genç beyinlerle paylaşarak sadece bugünün Türkiye’sini değil, yarının Türkiye’sini de inşa ediyor. Hayatının 21 yılını eğitime yatırmış. Şunu herkes bilmeli; Türkiye’nin aydınlık yarınlarını karartmak için dün bir adım atıldı. Ancak kendisini bilime adamış olanlar, özgürlük isteyenler, barış isteyenler, birlikte yaşam diyenler, demokrasi isteyenler onurlarıyla yaşamaya devam edecekler. Onlar bilimi bilim onları, onlar barışı barış onları, onlar demokrasiyi demokrasi de asla onları terk etmeyecek. Çünkü üniversiteleri üniversite yapan binaları değildir. Üniversiteleri üniversite yapan içinde fikir üretilmesidir, içinde tartışma yapılabilmesidir, içinde ortak aklın bir arada ortaya çıkartılabilmesidir. Binalar kalır ama insanı giderse, giden yanında fikrini, onurunu, vicdanını ve aklını taşır. Ama o üniversite soğuk bir taş duvarı olmanın önüne geçemez. Üniversite olmaz. Binanız size kalsın. Alın bütün binalar sizin olsun. Bize bu insanların fikirleri, bu insanların özgürlük mücadelesi, bu insanların demokrasi iradesi ve Türkiye’nin aydınlığı için ortak oldukları yolculuk fazlasıyla yeter. Üniversite dediğimiz yer sizin binalarınız değil, üniversite dediğimiz yer işte bu insanların olduğu her yer. Sokaklar, kahveler, odalar üniversiteler içinde fikir üretilen her dört duvarın arasına denebilecek kadar bizim yüreğimize işlemiş yerler. Bizi biz yapan ne varsa bütün insanların, bütün mekanların, bütün anıların, bütün değerlerin, bütün tarihin üzerinden silindir gibi geçmeye niyetiniz var. Çok belli. Ama siz de şunu bilin; biz de çok kararlıyız. Biz o tarihe sonuna kadar sahip çıkacağız ve o tarihle bir gelecek yazacağız. Biz buradayız. Bir yere de ayrılmıyoruz. Siz Türkiye’yi bir karanlığa hapsetmeye ne kadar inat ettiyseniz biz de Türkiye’yi hak ettiği aydınlığa hep beraber çıkartmaya o kadar kararlıyız. Size ve sizin kokmuş karanlığınıza biz asla teslim olmayacağız. Diktatör olmaya özenen varsa bilin ki; “kahrolsun istibdat” diyenler de var. Bilime; bilim insanlarına, bu ülkenin geleceğine biz kalabalıklar mutlaka sahip çıkacağız. Yeni, özgürlük, aydınlık bir geleceği bütün hayatını karartmaya kalktığınız bu değerli insanlarla ve onların yetiştirmiş olduğu milyonlarla beraber biz mutlaka kuracağız. Hocalar geri dönecek, onlar da biliyorlar. Biz de çok iyi biliyoruz. Hocalar mutlaka geri dönecek. Bu topraklarda yine aydınlık günlerde bilim ve o bilimin yarattığı özgürlük mutlaka kazanacak. Karanlık mutlaka yenilecek. Ben de şimdi değerli yol arkadaşlarımla beraber buradan çıkıp Mülkiyeye gideceğim ve o tarihe sıkı sıkı sarılacağım. O tarihi geleceğe taşımaya inat etmiş olanlarla beraber onların sesi olmaya ben de devam edeceğim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu konuyla ilgili sorunuz varsa almak isterim.

Türkiye’nin bugün en önemli gündemi yok edilmiş olan bugünü ve yarını, yok edilmiş olan üniversiteleri. Diğer konularında mutlaka ehemmiyet vardır ama eğer bir ülkede üniversite yoksa artık konuşulacak hiçbir şey kalmamıştır.

Soru- Hafta sonundan itibaren Başbakan’ın “hayır” diyeceklerin terörist olduklarına ilişkin söylemleri… Siz son KHK’yı, akademiye yönelen bu adımın bununla bağlantısını kuruyor musunuz? Ondan kaynaklı olduğunu?

Selin Sayek BÖKE- Sadece bir kişinin ismini söyleyeyim. Yargıyı da size bırakayım. İbrahim Kaboğlu, profesör, dünyaca tanınıyor. Anayasa hukuku çalışıyor ve bu süreç içerisinde bu getirilmiş olan Anayasa Değişikliği Teklifinin Türkiye’ye nasıl zararlar vereceğini, Türkiye’nin hayırı için “hayır” denmesi gerektiğini bilimsel verilerle ve bilgisiyle hepimizle paylaşıyordu. Bir kez daha anlatacak hikayesi olmayanlar, korkutarak, kendileri ortamı terörize ederek, demokratik hakkını kullanarak fikrini söyleyenlere, ne söylediğinden bağımsız olarak bir terörist lakabı takarak bu ülkede demokrasiyi yok etmek istiyorlar. Anlatacak hikayeleri yok. Oysa biliyoruz ki Profesör Kaboğlu’nun, Profesör Sevinç’in sayamadığım yüzlerce akademisyenin yazacağı aydınlık bir Türkiye hikayesi var ve biz o hikaye yazılana kadar bu mücadeleyi onlarla beraber vermeye devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı günler diliyorum. 


Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.