CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, ADALET YÜRÜYÜŞÜ’NÜN 2.YILDÖNÜMÜNDE 5 TELEVİZYONUN ORTAK CANLI YAYININA KATILDI (15 HAZİRAN 2019)
CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, ADALET YÜRÜYÜŞÜ’NÜN 2.YILDÖNÜMÜNDE 5 TELEVİZYONUN ORTAK CANLI YAYININA KATILDI (15 HAZİRAN 2019)Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nün İkinci Yıldönümünde KRT TV, Halk TV, Tele 1 TV, Türkiyem TV VE Cem TV ortak
CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, ADALET YÜRÜYÜŞÜ’NÜN 2.YILDÖNÜMÜNDE 5 TELEVİZYONUN ORTAK CANLI YAYININA KATILDI
(15 HAZİRAN 2019)
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nün İkinci Yıldönümünde KRT TV, Halk TV, Tele 1 TV, Türkiyem TV VE Cem TV ortak canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Savaş KERİMOĞLU- Mutlu akşamlar efendim. Önemli bir günde, önemli bir yayınla birlikteyiz. Bugün 15 Haziran 2019. Ama bundan tam 2 yıl önce Türkiye’de çok önemli bir mücadelenin ilk adımı atıldı ve 14 Haziran tarihinde CHP Genel Merkezinde MYK toplantısının ardından CHP lideri Kılıçdaroğlu az önce dinlediğiniz o açıklamayı yaptı ve Güvenpark’tan saat 11.00’de yola çıkacağını belirtti, elinde sadece bir afiş olacağını söyledi ve “o afişte de sadece adalet yazacak” dedi. Yalnız çıktığı bu yolda tam 435 kilometre yürüdü. 25 gün sürdü o yolculuk. Yalnızdı ama her adımında giderek büyüyen bir kitleyle yürüdü, milyonlara ulaştı ve hep ortak çağrıyla yürüdü “Hak, hukuk, adalet”.
İşte bu akşam hak, hukuk, adalet mücadelesinin ikinci yıl dönümünde ortak bir yayında birlikteyiz. Bugün bizlerle Sayın Kılıçdaroğlu bir arada. Efendim öncelikle siz hoş geldiniz, katkı için teşekkür ediyoruz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim, sağ olun.
Savaş KERİMOĞLU- Kimlerle birlikteyiz? Sevgili Özlem Akarsu Çelik bizlerle Gazete Duvar’ın yazarı. Sayın Yavuz Selim Demirağ bizlerle. Ülkü Çoban KRT Ana Haber sunucusu. Sayın Merdan Yanardağ TELE 1 Genel Yayın yönetmeni. Evren Özalkuş TELE 1 Ana Haber sunucusu.
Efendim ikinci yılındayız Adalet Yürüyüşü’nün. Öncelikli olarak sizin o 14 Haziran’da bu kararı almanıza neden olan koşulları bir konuşalım isteriz. Adalet Yürüyüşünü neden gerekli gördünüz? Ya da şöyle sorarak başlayayım, siz aslında Adalet Yürüyüşü’ne 14 Haziran’da mı başladınız, yoksa çok daha öncesinde mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aslında Türkiye’nin sorunları giderek ağırlaşıyordu ve biz bunları görüyorduk. Her seferinde demokratik standartları biraz daha yükselen bir Türkiye umuduyla bekliyorduk ama her olay adalet kavramını törpülüyordu ve adaletten beklediğimiz ya da adalet kavramını büyütebileceğimiz bir olayı göremiyorduk. Gazeteciler iktidara göre farklı düşünenler, yazarlar, milletvekilleri bir şekliyle sorgulanıyordu, tutuklanıyordu, hapse atılıyordu ve bunlar artarak birikiyordu. Hani böyle bir bardağın içine düşen damlalar gibi. Adalet Yürüyüşü’nü başlattığımız tarihte o gün bir MYK toplantımız vardı ve biz o toplantıyı bitirdikten sonra Muğla’dan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanıyla birlikte Belediye Başkanımız da vardı odada konuşuyorduk Muğla’nın sorunlarını dile getiriyorduk nasıl çözülür, neler yapabiliriz diye. O ara Özel Kalem Müdürü içeriye girdi ve Enis Berberoğlu’nun tutuklandığını ifade etti. Biz MYK’yı hemen ikinci kez tekrar olağanüstü toplantıya çağırdık ve orada görüştük. Buna karşı bir şey yapılması lazımdı. Yani tabloya baktığınız zaman giderek kararan, giderek ağırlaşan bir tablo. Türkiye demokratik standartlardan giderek uzaklaşıyor ve iktidarın bu baskısı toplum sessiz kaldıkça giderek artırıyor. Dolayısıyla ne yapalım diye oturup uzun uzun konuştuk. Sonunda MYK’dan hemen sonra milletvekillerini topladık ve bir kapalı grup toplantısı yaptık yine bizim Parti Meclisi odamızda Genel Merkezde. Orada bu yürüyüşün kararını aldık, bunun kamuoyuna açıklanması gerekiyordu. Sonra az önce girişte de gösterdiğiniz basın toplantısını yaptık ve o görüşmeler sırasında hangi kavramı kullanabiliriz, adalet üzerinde görüş birliğine varıldı, adalet yazısı nasıl olmalı onun üzerinde oturup yine tartıştık, konuştuk, olayı bilen kişilere çok süratli bir şekilde telefon trafiğiyle ulaştık, onu da olgunlaştırdık. Çünkü akşam karar vermiştik ve yarın sabah yürüyüş yapılacaktı ve her şeyin hazır olması lazımdı ama o gece MYK’da görev alan arkadaşlarım geç saatlere kadar çalıştılar, her şey hazırlandı ve grupta böyle bir yürüyüşün olması gerektiği yönünde ağırlıklı görüş olarak ortaya çıktı. Ben gerek kapalı grupta, gerek MYK’da “Benim için fark etmez Ankara – İstanbul 450 kilometre ben 450 kilometrede yürürüm, 500 kilometre de yürürüm yeter ki biz bu toplumda huzuru sağlayalım, bu topluma adalet gelsin” diye düşüncemi de ifade etmiştim. Sonunda böyle bir karar çıktı ve biz buna başladık.
Akşam eve gittiğimde eşim televizyonlardan duymuş, arkadaşları telefon etmişler. Bavul hazırlamıştı, içine iç çamaşırlarımı falan koymuştu yürüyüş yapılacak diye, “Bunları hiç almayalım yanımıza, önce bir ayakkabıya ihtiyacımız var” dedim.
Savaş KERİMOĞLU- Yok muydu spor ayakkabınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Spor ayakkabım vardı, ama o spor ayakkabı uzun bir yürüyüş için elverişli bir ayakkabı değildi. Onun için hangi ayakkabı elverişli olabilir diye, uzun bir yürüyüş için 450 kilometrelik bir yürüyüş olacak sonuçta ve bir ayakkabı gerekiyor ve o yürüyüşe dayanacak bir ayakkabı, artı ayağın da o yürüyüş sırasında rahat etmesi gerekiyordu. Böyle bir ayakkabı da bulundu, birkaç tür getirildi onlardan birisini tercih ettik ve ertesi gün beyaz bir gömlek, yürüyüşte gördüğünüz beyaz bir gömlek ve bir siyah pantolonla elimizde gerçekten sadece adalet yazan bir pankart, bir afişle Kızılay’dan yürüyüşe başlayacaktım Ankara’nın merkezi diye. Oraya gittiğimde ciddi bir kalabalık vardı, kısa bir açıklama yaptık ve ondan sonra yürüyüşümüze başladık.
Savaş KERİMOĞLU- Yürüyüşün mutlaka detaylarını konuşacağız, ama şimdi izin verirseniz sırayla bu yürüyüşün tüm detaylarını konuşurken elbette ki sorular olacaktır.
Evren ÖZALKUŞ- Sayın Kılıçdaroğlu, öyle bir dönem ki 15 Temmuz’dan sonra 20 Temmuz geliyor arka arkaya olağanüstü haller, KHK’lar uzun uzun, binlerce insan içerde, kimin haklı, kimin haksız bir şekilde içerde olduğu çok tartışılıyor. Uzun tutukluluk süreleri, yanı sıra gazeteciler, milletvekillerinin yaşadığı o süreç ve o dönemde cesaret ettiniz. Protestolara izin verilmeyen, grev yapılmasına izin verilmeyen ve bununla övünülen bir dönem aynı zamanda o dönem. Bu kadar uzun bir zamanda milyonların da sonunda toplanılacağı tahmin edilen bir yürüyüşte bir şey olmayacağı cesaretini nereden topladınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi yürüyüşe başlarken siz iktidar kanadından gelebilecek olan her baskıya, her eleştiriye göğüs germek zorundasınız. Yürüyüş kararını alan bir siyasi partinin Genel Başkanının bütün bu baskıları göze alması lazım, tehditleri göze alması lazım. Nedeni de şu, siz bireysel kendi çıkarlarınız için yürümüyorsunuz zaten. Sadece CHP’liler için de yürümüyorsunuz. Aslında mağdur olan, hapishaneler tıka basa dolu, kadını, yaşlısı, erkeği, akademisyeni, siyasetçisi hemen hemen herkes yakalanan bir şekliyle hapse atılıyor, özellikle iktidar gibi düşünmeyenlere ağır cezalar, ağır yaptırımlar uygulanıyor, gözaltı kararları ve bütün bunlar gerçekten de insanı bir noktada bunaltıyor, yani yeter artık yani ne yapacağız. Şimdi parlamentoya bakıyorsunuz, parlamentonun işlevi büyük ölçüde törpülenmiş vaziyette. Çünkü parlamentoda bir AK Parti ağırlığı var ve neyi getirirseniz AK Partililer itiraz ediyorlar veya bizim önerilerimizi hiç dikkate almıyorlar. Yani parlamentoda 15 Temmuz sonrası yaptığım konuşmada, 15 Temmuz darbe girişiminde bulunanların bile adaletle yargılanmaları gerektiğini söylemiştim. Devletin kin gütmeyeceğini, öfke tutmayacağını, adaletli davranması gerektiğini söylemiştim ve eğer adaletli bir devlet yapısıyla ortaya çıkarsak çok daha etkili sonuçlar elde edebileceğimizi ve bütün dünyada bir darbe girişimine karşı parlamentonun adalet içinde davrandığını ve yargının da adalet dağıttığını biz algı olarak bütün dünyaya yayabilecektik ama bunların hiçbirisi olmadı. Olmadığı için de sonuçta toplum bir şey bekliyor, yani bu kadar haksızlık olmaz diyor.
Şimdi bunu nasıl yapabilecektik? Aramızda uzun uzun düşündük, tartıştık MYK olarak ve en sağlıklısı bir hareket yaparsınız ama bu hareket diyelim ki günlük bir hareket olmamalıydı. Çünkü toplumun bunu sindirebilmesi için bir zaman dilimine ihtiyaç vardı ve o zaman dilimi içinde sizin yapacağınız eylemin toplum tarafından önce algılanması, sonra sindirilmesi, sonra desteklenmesi gerekiyordu. Bunun için 3 günlük, 5 günlük bir zaman dilimi yetmiyordu.
O zaman ne yapılması gerekiyordu diye düşündük. Ankara – İstanbul 450 kilometre dolayısıyla biz bu yolu alabiliriz ve yürüyüşü başlatabiliriz diye. Bu yürüyüşü başlatırken de böylece o 25 günlük süre içinde yapacağımız kısa, özlü açıklamalarla topluma neden yürüdüğümüzü, hangi gerekçeyle yürüdüğümüzü bir şekliyle anlatabilirdik. Eğer geniş kitlelerden destek alabilirsek dolayısıyla bu adalet duygusunun, adalet kavramının geniş halk kitleleri tarafından da benimsendiğini bir şekliyle topluma aktarabilirdik ve toplumda adaleti kıskaca almış olan siyasal iktidar bir anlamda buna belki kulak verir dedik. Dünyanın dikkatini çeker dedik, Türkiye’de büyük baskılar, büyük haksızlıklar oluyor diye söyledik ve dolayısıyla bu yürüyüşe başladık.
Eğer çekinirseniz, acaba başıma bir şey gelir diye bir endişeye kapılırsanız hiç bu yürüyüşe başlamamanız lazım. Biz kararlılıkla ne olursa olsun bu yürüyüşü yapacağız ve tamamlayacağız dedik. Hatta Kocaeli’ne yaklaştığımız bir dönemde, hatta iktidar inanmıyor tabi bunlar mümkün değil Bolu’yu falan aşamazlar Kızılcahamam’da dururlar falan diye de bir şey de vardı, böyle bir eğilim de o dönem belli çevrelerde vardı. Ama biz bunların hepsini aştık. Çünkü inanıyorduk ve kararlıydık ve böyle bir yürüyüşe Türkiye’nin, Türk siyasetinin ihtiyacı vardı. Gerçekten büyük baskılar vardı, gerçekten toplum bunalmıştı, gerçekten toplum bir çıkış arıyordu. O çıkışı yakalayacak olan siyasetçi, çıkışı toplumun önüne koyacak olan siyasetçi yine. Başka kişilerden, başka kesimlerden bekleyemiyorsunuz bunu. Çünkü en karanlık bir ortamda aydınlığı getirecek olan gene siyasetçilerdir ve bizleriz ve bizler bunun mücadelesini verdik.
Kocaeli’ye yaklaşırken şöyle bir haberde geldi bize; Kocaeli’nden İstanbul’a giderken gişeler var, gişelerde polisin yolu keseceği ve bizim İstanbul’a gidişimizin engelleneceği ifade edildi. O zaman arkadaşlara dedim; eğer böyle bir şey olursa gişelerin orada olduğu gibi oturacağız, hiçbir şey yapmayacağız, ta ki önümüz açılır ve biz İstanbul’a gidinceye kadar yolumuza devam ederiz diye. Ama böyle bir engelleme olmadı, dolayısıyla biz yolumuza devam ettik ve Maltepe’de yürüyüşümüzü tamamladık.
Merdan YANARDAĞ- Ben Türkiye siyasi tarihinin en önemli olaylarından biri olarak görüyorum, öyle değerlendiriyorum adalet yürüyüşünü. Çünkü toplumun susturulduğu bir dönemde özellikle darbe içinde bir başka darbenin gerçekleştirildiği ve çok uzun süredir 1950’lerden itibaren başlayan bir siyasal sürecin sonuçlandırılmak istendiği ve bir ihvancı yönetimin, bir siyasal düzenin kurulmak istendiği bir dönemde gerçekleşti. Tarihçiler, sosyologlar, siyaset bilimciler aslında toplumsal olayları biraz geç değerlendirirler bu doğrudur. Ünlü de bir hikaye vardır Çin devriminin liderlerinden Çu En-Lay’a (Zhou Enlai) Fransız devrimi hakkında ne düşünüyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz demişler, henüz erken demiş değerlendirmek için. 1789 için, tabi 5 bin yıllık bir kültürden gelince böyle değerlendirmeler yapılıyor ama biz bunu değerlendirebiliriz diye düşünüyorum, yeterli bir sürenin geçtiği inancındayım, en azından gazeteciler olarak. Ben Türkiye’deki siyasal iklimin değişikliğinin bu Adalet Yürüyüşü’yle başladığını düşünüyorum. Biraz önce söylediğiniz gibi o korku duvarını, Evren Hanım’ın sorduğu da oydu. Yani bir cesarete ihtiyaç vardı ve toplumda bir korku iklimi yaratılmıştı bütün ülkede.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Toplumun bir silkelenmeye ihtiyacı vardı.
Merdan YANARDAĞ- Sindirilmeye çalışılıyordu. Yani herkesin darbeci diye damgalandığı, herkesin FETÖ’cü diye suçlanmaya kalktığı bir dönemde yaşıyorduk. Oysa birlikte Cumaya gittiği ortakları darbeyi yaptılar. Yani şu efsane de kırıldı, Türkiye’de Kemalistler darbe yapıyor, cumhuriyetçiler darbe yapıyor efsanesi de kırıldı. 15 Temmuz darbesi, adını koymak lazım; dincilerin, siyasal islamcıların önderlik ettiği ve cumhuriyeti tasfiye etmek için giriştikleri bir darbeydi ve bu AKP’nin ortaklarıydı, bu çok açık. Bunu örtmeye çalıştılar. Bence Adalet Yürüyüşü bütün bunları kırdı. Ben güzergaha bakıyorum, güzergahta bütün iklim değişmiş durumda. Yani bugün 31 Mart’ta Millet İttifakının gerçekleştirdiği çıkışın kaynağının bu Adalet Yürüyüşü olduğunu görmek lazım. Çünkü yürüyüş güzergahına katılanlara bakıyorsunuz, Millet İttifakı var orada. Yani bir yandan sosyalistler var, bir yandan Saadet Partililer var, Müslümanlar var, İYİ Partililer var, HDP’li belediye başkanları, milletvekilleri geliyorlar, aydınlar geldiler, sanatçılar geldiler, işçiler geldiler, çiftçiler katıldılar. Ben iktidarın bir engelleme eğiliminde olduğunu görüyordum, zaten biliyorduk da, izledik de gerek gişelerin önünde, gerek başka yerde. Provokasyon girişimleri de oldu, ama toplumdan aldığı büyük destek nedeniyle kendi meşruiyetini yaratan bir atılım, bir hareket oldu. Bu sürecin sonucu diye değerlendiriyorum 31 Mart seçimlerinde elde edilen sonucu. Bütün yeterince sizin CHP örgütleri tarafından ve Türkiye’deki siyasal aktörler tarafından yeterince değerlendirilip bunun gereğinin yerine getirildiğini, CHP olarak sizin bu Adalet Yürüyüşü’yle yakalanan çıkış, yani o toplumdaki korku ikliminin dağıtılması ve demokrasi ve adalet talebinin gereklerinin yeterince yerine getirildiğini düşünüyor musunuz? Yani bunu tamamlayan diğer adımları atabildiniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle ifade edeyim, Adalet Yürüyüşü’nü toplumun üzerindeki baskıyı ötelemek, toplumun üzerindeki baskıyı kaldırmak için aslında bir anlamda başlattık. Önemli bir yürüyüştü. Toplumun bunu kabullenmesi, sindirmesi, analiz edilmesi, tahlil edilmesi, aydınlar tarafından, düşünürler tarafından analiz edilmesi elbette zaman içinde giderek artan bir şekliyle bakılacak, çalışılacak. Benim bildiğim kadarıyla bir doktora tezi konusu da oldu ayrıca bu bir üniversitede. Önümüzdeki süreç içinde de bu değerlendirilir, bütün boyutlarıyla değerlendirilir. Tabi biz parti olarak bunu bir CHP yürüyüşü olarak ele almadık hiçbir zaman ve bu yürüyüş sırasında hiçbir zaman bir CHP bayrağı ya da bir parti bayrağı taşımadık. Elimizde sadece, bütün katılanların elinde sadece adalet yazan bir pankart vardı ve biz bu adalet kavramıyla yürüdük. Toplumun her kesiminden elbette destek gördük; onu ben görüyorum, biliyorum ve yaşadım da orada. Yaşlıdan gence kadar herkes… Hatta Düzce yakınlarında bizi bekleyen yaşlı bir kadın vardı, “ben kaç gündür seni bekliyorum evladım” diye ben göreceğim demişti polisleri yararak geldi. Televizyonlardan izliyormuş ve buradan gelecek ve buradan geçecek ve ben onu bekleyim ve ben onu kucaklayım diye. Böyle çok oldu; evlerine davet edenler oldu, yemeğe davet edenler oldu, iftara davet edenler oldu. Yürüyüşün bir bölümü Ramazana denk gelmişti zaten. Çok sıcak, yorucu, keyifli, umutlu güzel bir yürüyüş oldu aslında bu. Değerlendirilir mi? Daha çok değerlendirilecek diye biliyorum. Çünkü hemen hemen dünya medyasında çok geniş bir şekilde yer aldı. Biz dünya medyasında yer alan bütün haberleri, yorumları, makaleleri bir şekliyle toparladık. Onlar da birden fazla cilt halinde kitaba dönüştürüldü. Görseller çok fazl,a fotoğraflar, görseller çok fazla. Onlar da var zaten. Bazı kitaplar sadece görsel olarak çıktı, bazıları metin olarak çıktı.
Şu bir gerçek, bizim siyaset tarihimizde hiç rastlanmamış bir olay. Dünya siyaset tarihinde de geçmişte yaşandı ama 21.yüzyılda yaşanmayan bir olay. Şu da bir başka gerçek, bir baskıya karşı, bir baskı yönetimine karşı 25 günlük yürüyüş sırasında hiç kimsenin burnu kanamadı, hiç kimseye kötü bir söz söylenmedi. Bizi protesto edenlere bile sadece “hak, hukuk ve adalet” diye sloganlarla yanıt verildi. İnsanlar kucaklaştılar ve çok farklı ve güzel bir atmosfer çıktı ortaya. Bugün geldiğimiz nokta, o çok önemli. Yürüyüşün başladığı yer Çankaya Belediyesinin bulunduğu alandı, Kızılay. Yürüyüşün bittiği yer Maltepe, Maltepe Belediyesinin bulunduğu alandı. Aradaki bütün belediyeler CHP’ye ait olmayan, Millet İttifakına ait olmayan, öyle daha rahat söyleyeyim ağırlıklı olarak AK Partiye ait olan belediyelerdi ve biz bütün bu sınırlardan geçerken de elbette halkın sevgisi vardı, övgüler vardı, yiyecek getirenler vardı, gelip sarılanlar vardı. Hemen hemen bir sevgi halesi vardı onu ifade edebilirim. Anadolu’nun değişik yerlerinden gelenler de vardı o yürüyüşe katılmak üzere. Fotoğraf çektirenler vardı. Şu tabi çok önemli, yürüyüşün tarihsel bir perspektif içinde Türkiye’de pek çok şeyi zaman içinde değiştirebileceğimizi gösterdi bize bu yürüyüş. Ve bugün o hatta, örneğin Bolu, bir CHP’li belediye başkanı tarafından yönetiliyor bakıldığı zaman. Bu hattı zaman içinde daha da güçlendirebiliriz, daha da güçlenebilir.
Merdan YANARDAĞ- O yürüyüş hattındaki belediyeler el değiştirdi galiba?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ama şu çok önemli, bir toplumsal eylemin toplum tarafından kabul edilmesi, onun sindirilebilmesi için belli bir zamana ihtiyaç var ve bu zaman belli bir perspektif içinde. Olayı önce kabullenme, sindirme ve ondan sonra bu olayla ilgili olarak yorum yapma ve sonuçta karar verme süreci başlıyor. Ben Adalet Yürüyüşü’nün bugün geldiğimiz noktada önemli bir katkı süreci olduğuna inanıyorum. Çünkü olayı bir parti olayı olmanın ötesinde olayı bir Türkiye olayı, olayı bir demokrasi olayı, olayı bir siyaset olayı, olayı bir insan hakları olayı olarak gördüğümüzü ve o şekliyle sunduğumuzu da ifade ettim. Zaten Maltepe’ye geldiğimizde de Adalet Yürüyüşü’nün haksızlığa uğramış olan herkesin yürüyüşü olduğunu ve bu yürüyüşü de o gerekçeyle yaptığımızı ifade etmiştim.
Savaş KERİMOĞLU- Sohbet sırasında zaman zaman ekrana yansıyan görüntülerimiz de var tam da o günleri yaşayan, naçizane belgeselini yaptığımız, o belgeseli de ben yapmıştım onu da söyleyeyim, gurur duyduğum bir çalışma aslında. Yani tarihe not düşen bir yürüyüş, çok önemli. Türk siyasi tarihinin ötesinde, dünyanın pek çok yerinde çok yakından takip edilen ve adalet çağrısına kulak kabartan dünyanın pek çok adresinden gazetecileri gördük, ama duyması gerekenlerin aslında pek duymadığı bir süreci de yaşadık. Hatta dönemin Başbakanı “adalet sokakta aranmaz” ifadesini de kullanmıştı. Sizin ona tepkiniz de vardı. Belki buradan iktidarın yaklaşımıyla da devam edebiliriz Ülkü.
Ülkü ÇOBAN- Bu noktada aslında ben şunu söylemek isterim, hazır bu görüntüler de izleyicilerimizin önündeyken, bir kez daha hatırlıyorken aslında biz o anları. Ben bir gazeteci olarak takip etmeye çalıştım. Neden çalıştım diyorum biliyor musunuz? Çünkü sizin hızınıza yetişemedim. Yani siz son sürat yürürken ben yanınızda koşmaya çalışmıştım ve takip edememiştim. Utanarak söylüyorum, gazetenin aracına binerek takip etmiştim Adalet Yürüyüşü’nü. Orada inanılmaz bir birliktelik, bütünlük vardı. Orada bir tane çöp dahi yere atılmamıştı örneğin. Arkadan gelenler o çöpleri topluyorlardı, ya da 80 yaşındaki bir ninemiz yanında eşiyle, dedemizle birlikte yürüyüşte bulunup sizinle birlikte yol kat etmeye çalışıyorlardı. Herkes birbirine destek oluyordu. Ama bir nokta var, şimdi Adalet Yürüyüşünün nedenlerini ve sonuçlarını konuşuyoruz. Az önce Savaş Kerimoğlu 15 Haziran 2017’den öncesi var mı diye size sordu. Siz 15 Haziran’da bıçak kemiğe dayandı dediniz, artık yeter ülkede adaletin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz, barış da olmaz dediniz. Sizin de söylediğiniz gibi takdir edenler oldu, destek olanlar oldu, ama eleştirenler de oldu. “Adalet sokakta aranmaz Sayın Kılıçdaroğlu, adalet mecliste aranır, adalet yargıda aranır” denildi. Ama şurada önemli bir nokta var. Adalet aranmamalı, zaten adalet var denilmedi size bu eleştirilerde. Şimdi bu bağlamda baktığımızda, hem o adaletin arama sürecini değerlendirdiğimizde evet 9 Temmuz 2017’de fiilen bu yürüyüş bitti belki ama şu noktada adalet arayışınız hala devam ediyor mu? Dolayısıyla aslında bu Adalet Yürüyüşü fiilen 9 Temmuz 2017’de bitmiş olsa bile aslında devam ediyor mu?
***Sürecek
Kaynak: chp.org.tr
HABERE YORUM KAT