BÖKE: “TERÖRİST” İLAN ETMEYE KALKTIĞINIZ BU MİLLET, SİZİN ÇARPIK DÜZENİNİZİ, BU SARAY REJİMİNİ BİTİRECEK
BÖKE: “TERÖRİST” İLAN ETMEYE KALKTIĞINIZ BU MİLLET, SİZİN ÇARPIK DÜZENİNİZİ, BU SARAY REJİMİNİ BİTİRECEK
Böke, “Demokratik hakkını kullanan, karşısına konmuş olan iki tercihten birine dair görüş bildirenleri, bu ülkenin milyonlarca vatandaşını “terörist” ilan ediyorlar, gözleri dönmüş. Ne yaparsanız yapın! Gece yarısı sinsice getirdiğiniz KHK’larla üniversiteden atmaya kalktığınız yüzlerce bilim insanı, “hayır” dediği için gece uykularınızı kaçıran İrfan Değirmenci, bu ülkenin nice milyonlarca onurlu insanı, Türkiye diyen bizler asla yılmayacağız. Siz sesimizi kısmaya çalıştıkça, herkes bizi daha çok duyacak. “Terörist” ilan etmeye kalktığınız bu millet cumhuriyeti yeniden ayağa kaldıracak. Sizin çarpık düzeninizi, bu saray rejimini bitirecek ve yeniden aydınlık bir Türkiye hikayesini, demokratik bir biçimde hep beraber yazacak.” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Doç. Dr. Selin Sayek Böke, genel merkezde düzenlediği basın toplantısında CHP Merkez Yönetim Kurulu’nun gündemine dair değerlendirmelerde bulundu.
Böke’nin açıklamaları şöyle:
Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başında izleyen sevgili vatandaşlarımız, her şeyden önce hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Belki şu an itibariyle çok izleyen olmayabilir, çünkü biz basın açıklaması saatimizi duyurduktan hemen sonra Bakanlar Kurulunun açıklama saati de hızla bizim saatimize değiştirildi. Ama mutlaka bir yerlerde izleyenler vardır, hepinize sonsuz sevgi ve saygılarımızı iletiyorum.
Ve her hafta olduğu gibi- bu hafta Pazartesi oldu buluşmamız ama- Cumhuriyet Halk Partisinin gündeme dair değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak üzere bir aradayım. Ve her hafta olduğu gibi esasında bugünün de görüntüleri hafızamıza ve kalbimize işleneni maalesef acı… 5 şehidimizin cenazesi bugün memleketlerine gönderildi.
Biz hep söylüyoruz, Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak için sınır ötesinde operasyon yapma hakkı tabi ki vardır. Bizim için en önemli şey 80 milyon vatandaşımızın can güvenliğidir. Bunun için de uluslararası hukukun gerektirdiği her şeyin yapılması gerekliliğinde hiçbir tereddüt yoktur. Ancak şunun unutulmaması gerekiyor. Türkiye AKP’nin yanlış politikaları ve maceracı dış politikası sonucunda, kendi şahsi ihtirasları nedeniyle Suriye’de bir bataklığa gömülmüş durumda. Her gün bu bataklıktan gelebilecek acı haber var mı endişesiyle yüreğimiz çarpıyor ve maalesef neredeyse her gün yüreğimizi yakan çocuklarımıza dair acı haberler alıyoruz. Bugün de defnediyor olduğumuz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz ve geride kalan ailelerine ve büyük Türkiye Cumhuriyeti ailesine de sabır ve başsağlığı diliyoruz.
ÇOCUKLARIMIZIN CANININ İÇ SİYASETE MALZEME EDİLDİĞİ BU ÇARPIK DÜZENİ İSTEMİYORUZ
Şimdi bu gelen şehit haberlerinin ardı arkasının kesilmiyor olması hepimizin yüzünü asıyor, yüreğimizi burkuyor ve vicdanımızı çok çok acıtıyor. Üstelik de olup bitene dair hiçbir bilgi alamıyoruz. Çocuklarımız için endişe duyuyoruz, hep beraber endişe duyuyoruz. Hükümetin hepimize bir açıklama yapma ihtiyacı var. Orada neler oluyor? Sınır ötesinde bizim çocuklarımız ne için savaşıyor ve şu anda ne durumdalar? Bunları açıklamak bir yana, maalesef dış politika herhangi bir mantık çerçevesine sığınmaktan çok uzak, ülkenin çıkarlarını değil, çocuklarımızın canını ve güvenliğini değil AKP’nin iç siyasetinin malzemesi olmuş durumda. Gözetmesi gereken 80 milyonun can güvenliğiyken, maalesef Türkiye’nin dış politikası AKP’nin iç siyasetine malzeme edilmeye devam ediyor.
Bu durumun, dış politikanın iç politikaya malzeme edilmesinin nasıl zararlara yol açtığını biz birkaç yıldır hep beraber yaşıyoruz zaten. Türkiye’nin ödediği bu büyük bedellerin artık son bulması ihtiyacımız var, talebimiz var. Bu sorumsuz yaklaşımın şimdi de referandum kampanyası ekseninde sürüyor olması, bir uçak gezisinde verilen bir dış politika kararının iki hafta sonra başka bir uçak gezisinde değişiyor olmasının çok endişe verici olduğunu biz burada bir kez daha paylaşmak istiyoruz. Kimse çocuklarımız üzerinden, bizlerin can güvenliği üzerinden iç siyaset yapma hakkına sahip değildir. İtiraz ettiğimiz düzen de tam budur. Bu anayasa değişikliği teklifiyle karşımıza konan tercih de budur. Biz çocuklarımızın canının iç siyasete malzeme edildiği bu çarpık düzenin devam etmesini istiyor muyuz? Yanıtı çok belli, hayır istemiyoruz. Biz dış politikanın ülkenin bütününü gözeten ve hepimizin yarınını inşa eden çok önemli bir unsur olduğu gerçeğinin kabul edildiği bir Türkiye siyaseti bekliyoruz ve istiyoruz.
16 NİSAN’DA HERKES BU DÜZENE “HAYIR” DİYECEK
Değerli basın mensupları, Türkiye esasında aydınlık bir geleceğe imza atacağı ve o aydınlık geleceğin ilk gününü başlangıcı yaşayacağı hayırlı bir referandum sürecine resmi olarak girdi. Referandumun 16 Nisan’da yapılacağını gönül isterdi ki biz YSK’dan öğrenseydik. Ama YSK’dan değil, adı merkez medya olan ama çökmüş olan medya kuruluşlarının köşe yazılarından öğrendik referandumun 16 Nisan’da yapılacağını.
Bu kurumsal çöküş yine değişmesine ihtiyaç olan düzene dair bir şey söylüyor. Kurumsal çöküşü ortaya çıkartmış olan bir saray rejimi var. Bu saray rejimi Merkez Bankasından YSK’ya, YSK’dan Anayasa Mahkemesine Türkiye’de 80 milyonun hakkını, hukukunu, geleceğini, ekonomisini koruyan tüm kurumları yok etmiş durumda. Ama biz biliyoruz ki, 16 Nisan’da herkes bu düzene “hayır” diyecek. Biz biliyoruz ki, Türkiye kazanacak ve bizler yeniden cumhuriyeti cumhuriyet yapan, bizi düzene dahil eden bu değişiklikleri mutlaka kurumsal yapısıyla yeniden ayağa kaldıracağız.
“HAYIR” KAMPANYASINI ZORBALIKLA ENGELLEMEYE ÇALIŞIYORLAR
Şimdi bizim bu gördüğümüzü, bu düzene hayır dendiği gerçeğini saray da görüyor. Dolayısıyla saray rejimi kampanyasını daha ilk günden itibaren korkutarak, tehdit ederek, bizleri terörize ederek yürütmek konusunda kararlı gözüküyor. Çünkü artık anlatacağı bir Türkiye hikayesi kalmadı. Aydınlık, umut dolu, özgüvenli bir yarın anlatması mümkün değil. Kendi hikayesi bitti. Bunu gördüğü için de ve talep ettiğinin de 100 yıl sonra egemenliği milletten alıp yeniden saraya vermek olduğunu bildiği için de maalesef tek yapabildiği şey korkutmak, tehdit etmek, baskı yaratmak. 16 Nisan’dan sonra Türkiye’de aydınlıkların başlayacağını onlar da görüyorlar. O yüzden de hayır diyen akademisyenden, hayır diyen gazeteciden, hayır diyen televizyoncudan, hayır diyen siyasetçiden, emekçiden, kadından, erkekten, yıllardır bu ülkeye emek vermiş emeklilerden, şehit annelerinden bile terörist ilan edecek kadar korkuyorlar. Bu korku sonucunda da hayır diyen bilim insanlarını üniversiteden atmaya cüret gösteriyorlar. Hayır diyen gazetecileri, televizyoncuları işleriyle onurları arasında bir tercih yapmaya zorluyor ve sıkıştırıyorlar. Onurlu gazeteciler direndiği için, yandaşları rahat yalan söyleyebilsin diye referandum sürecinin kurallarını KHK ile değiştiriyorlar. Diyorlar ki, hep biz konuşalım gerçekler sussun. Çünkü biliyorlar ki, biz anlatırsak gerçekler ortaya çıkacak ve gerçekler ortaya çıkarsa bu düzen değişecek ve Türkiye kazanacak.
Dolayısıyla hayır kampanyasını daha ilk günden zorbalıkla engellemeye çalışıyorlar. Demokratik hakkını kullanan, karşısına konmuş olan iki tercihten birine dair görüş bildirenleri, bu ülkenin milyonlarca vatandaşını "terörist" ilan ediyorlar, gözleri dönmüş! Şunu bilin ki, ne yaparsanız yapın, gece yarısı sinsice getirdiğiniz KHK’larla üniversiteden atmaya kalktığınız yüzlerce bilim insanı da, hayır dediği için gece uykularınızı kaçıran İrfan Değirmenci de, bu ülkenin nice milyonlarca onurlu insanı da, "Türkiye" diyen bizler asla yılmayacağız. Bizi yıldırmanız mümkün değil. Gerçekler konuşacak, biz konuşmaya devam edeceğiz. Siz sesimizi kıstığınızı zannedeceksiniz ama siz kısmaya çalıştıkça herkes bizi daha çok duyacak. Türkiye kazanacak ve bugünden zaten kazanıyor. Terörist ilan etmeye kalktığınız bu millet cumhuriyeti yeniden ayağa kaldıracak, sizin çarpık düzeninizi bu saray rejimini bitirecek ve yeniden aydınlık bir Türkiye hikayesini demokratik bir biçimde hep beraber yazacak. Siz bu değişimin başladığını gördüğünüz için korkuyorsunuz zaten. Çünkü bugünden insanlar sizin tehdidinize rağmen korkusuzca, özgüvenle, umutla Türkiye beraber diyor ve Türkiye kazanacak diyor.
GENÇLERE ÇAĞRI: KAYITLARINIZI ALDIRMAYI İHMAL ETMEYİN
Şimdi buradan bu korkuyu zaten doğal olarak en hızlı yenmiş olan gençlerimize bir açık çağrı yapmak istiyorum. Hepimizin görevi mutlaka sandığa gitmek, hepimizin görevi bu demokratik hakkımızı hayırlı bir biçimde kullanmak, hepimizin görevi oyumuzu kullandıktan sonra en demokratik hakkımız olarak oyumuzun sayıldığını garanti altına alacak şekilde o sandıkları korumaktan geçiyor. 80 milyonun ortak görevi Türkiye’de demokrasiyi bu sandıkta yaşatmaya başlamaktan geçiyor.
Sevgili gençler, lütfen üniversitelerinizden ayrılamayacağınız bir hafta sonuna denk gelen bu referandumda olduğunuz yerde oyunuzu kullanabilmek için kayıtlarınızı aldırmayı ihmal etmeyin. Siz varsanız Türkiye’nin yarınları mutlaka aydınlık olacak. Siz varsanız Türkiye Cumhuriyeti demokratikleşecek.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Soru- Efendim Anayasa Mahkemesine başvuru yapılıp yapılmayacağı da merak ediliyor. Parti Meclisinde bu konu gündeme geldi bizim edindiğimiz bilgi kadarıyla ağırlıklı görüş başvuru olmaması yönündeydi. Bugünkü MYK’da ele alındı mı başvuru olacak mı olmayacak mı?
Selin SAYEK BÖKE- Parti üst kurullarımızın hepsi, bugünkü MYK’da da konu değerlendirilmeye devam ediliyor. Yarın Sayın Genel Başkanımız bu konuyla ilgili açıklamayı yapacak parti adına.
Soru- Efendim bugün bazı gazetelerde Cumhuriyet Halk Partisinin referandum sürecinde yüz yüze görüşme yöntemini önemsediği ve onun üzerinde çalışmalar yapacağı belirtildi. Yeni bir strateji belirlendi mi, nasıl bir saha çalışması izlenecek?
Selin SAYEK BÖKE- Siyaset zaten insanla yapılır. Bu referandumun insansız yapılması düşünülemez. Bunu bir ayrıcalıkla strateji olarak değil, Cumhuriyet Halk Partisinin halkla birlikte siyaset yapma biçimi olarak değerlendirmek gerek. Şunu unutmayalım, bizim karşımıza konmuş olan soru çok açık. Özgür, bağımsız, aydınlık bir Türkiye mi, yoksa baskı altında, tehdit altında bir Türkiye mi? Bizim yüz yüze sormamız gereken sorular bunlar. Karşımıza konulan tercih çok açık; kalkınan, zenginleşen, bunu adil paylaşan bir Türkiye mi, yoksa yoksulluk, yokluk ve sosyal sorunlar içinde bir Türkiye mi? Bunu yüz yüze konuşmazsanız, zaten siyaset siyaset olmaktan çıkar. Biz tüm bu soruları halkımızla beraber yanıtlarını birlikte arayacağımız görüşmelerle siyaset yapmaya devam edeceğiz.
Hayırlı günler olsun.
Kaynak: chp.org.tr