18 Nisan 2017 tarihli TBMM Grup Konuşması

18 Nisan 2017 tarihli TBMM Grup Konuşması
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU: BU SEÇİMİN ADI MÜHÜRSÜZ SEÇİMDİRCHP Genel Başkanı Kemal Kılı&ccedi..

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU: BU SEÇİMİN ADI MÜHÜRSÜZ SEÇİMDİR

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Seçim Kanunu’nun 101’inci maddesi: “Arkasında sandık mührü bulunmayan oy pusulaları geçersizdir” diyor. “Geçersiz sayılır” diyor, “Sayılabilir” demiyor, takdir hakkı vermiyor. Kanunda bu kadar açık hükümler olmasına rağmen, “bunlar geçerli olabilir” diye karar alıyorlar. Bu maç ortasında kuralları değiştirmektir; maç ortasında kurallar değişirse o maçın meşruiyeti olmaz, o maç şaibeli bir maçtır. Bu seçimin adı mühürsüz seçimdir, bu seçimin mührü yoktur, mühürsüz seçimdir bu seçim” dedi.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:

Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlarım; hepinize Cumhuriyet Halk Partisi grubundan en içten sevgilerimi, saygılarımı ve muhabbetlerimi gönderiyorum.  

SANDIĞA GİDEN BÜTÜN VATANDAŞLARIMA YÜREKTEN TEŞEKKÜR EDİYORUM

Bir halk oylamasını geride bıraktık; şimdi bunu değerlendireceğim, bunun üzerinde konuşacağım ama öncelikle sandığa gidip oyunu kullanan bütün yurttaşlarıma, bir daha söylüyorum, sandığı gidip oyunu kullanan bütün vatandaşlarıma en içten sevgiler, saygılar sunuyorum ve onları yürekten kutluyorum. Demokrasiyi oyladık; tek adam rejimi mi, parlamenter demokratik sistem mi? Bütün vatandaşları sandığa gitmeleri için ikna etmeye çalıştık. “Çocuklarınıza güzel bir miras bırakmak istiyorsanız mutlaka sandığa gidin” dedim. O nedenle sandığa gitmenin tarihi bir sorumluluğu vardı. Bu tarihi sorumluluğu yerine getiren bütün vatandaşlarıma tekrar yürekten teşekkür ediyorum.

EŞİT OLMAYAN KOŞULLARDA BİR REFERANDUM YAPILDI

Şimdi geliyorum işin püf noktasına. Bu referandum nasıl yapılmalıydı? Nasıl yapılacağını ben belirleyemem, nasıl yapılacağını herhangi bir yasa da tek başına belirleyemez, nasıl yapılacağını öngören temel kural anayasada yer alıyor. Anayasa şöyle söylüyor, 67’ni madde: “Seçimler ve halk oylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre yargı yönetim ve denetimi altında yapılır.” Soru şu: Gerçekten de bu referandum Anayasanın öngördüğü bu kurallar içinde mi yapıldı? Ben de çok iyi biliyorum, sizler de çok iyi biliyorsunuz ve sandığa gidip oy kullanan bütün vatandaşlar da gayet iyi biliyorlar ki Anayasada öngörülen bu kurallara göre bir halk oylaması yapılmadı. Ama biz, bütün bunlara rağmen sandığa gidip oyumuzu kullandık. Bütün baskılara rağmen sandığa gidip oyumuzu kullandık. Eşit olmayan koşullarda bir referandum yapıldı. Bütün yurttaşlarımın vicdanına sesleniyorum: Hangi partiden olursa olsun elinizi vicdanınıza koyup düşünün, evlatlarınızı düşünün ve onların başı için düşünün, bu referandum adil bir referandum muydu? Bakınız değerli arkadaşlarım, devletin bütün bürokratlarını kullandılar; valileri, kaymakamları, savcıları, hâkimlerini, hepsini kullandılar. Bir tehdit unsuru olarak devlet vatandaşın karşısına çıktı. Sadece bu mu? Hayır. Devletin bütün mali imkânlarını kullandılar; gak dedikçe para, guk dedikçe para harcadılar, her türlü parayı harcadılar. Sadece paralarını değil, sadece bütün bürokratlarını değil bütün mali imkânlarını; arabalarını, forslarını, uçaklarını, televizyonlarını, paralarını, her şeyi kullandılar ama buna rağmen yılmadık, yılmayacağız, yolumuza devam ettik buna rağmen.

Sadece bununla da yetinmediler. Olağanüstü hâl uygulamasından yararlanarak, yani OHAL uygulamasından yararlanarak bir kanun çıkardılar. Çünkü, OHAL çerçevesinden çıkan kanun dolayısıyla Anayasa Mahkemesi de “Ben buna bakmam” diyor, bütün özel televizyonların, özellikle havuz medyasının tek taraflı yayın yapmasına her türlü imkânı sağladılar. Devletin televizyonu dışında aşağı yukarı bütün televizyon kanalları kendileri için çalıştı ama buna rağmen yılmadık, buna rağmen direndik, buna rağmen sandığa gittik, buna rağmen hayır oyunu verdik. Kampanya ne oldu biliyor musunuz? Kampanya, evet için devlet kampanyası, hayır için millet kampanyası hâline dönüştü. Devletin televizyonları, özel televizyonlar, devletin paraları, imkânları, forsları, devletin bürokrasisi, devletin özel olarak çıkardığı yasalarla bizim elimizi kolumuzu bağlamaya, bizim üzerimizde baskı kurmaya ve sandığa gitmemeye… Sadece bu mu? Hayır. Özel anketörler buldular, ceplerine para doldurdular, bir gün önce açıklama yaptırdılar “Evet yüzde 60 çıkacak” diye, bütün bunları yaptılar. Acaba demokrasiye sahip çıkanların morallerini bozar mıyız, acaba onların sandığa gitmesini engeller miyiz diye her türlü yola başvurdular. Ama biz, vicdanımızla, ahlakımızla, demokrasiye olan bağlılığımızla kararlı bir şekilde gittik ve yüzde 50’nin üzerinde bir hayrı sandıkta ifade ettik.  

BU BAŞARI, DEMOKRASİYİ SAVUNAN HERKESİN ORTAK BAŞARISIDIR

Tabii şunu da ifade edeyim: Yüzde 50’nin üzerinde bir hayrı sandıkta ifade ettik, doğrudur ama bu başarı, eğri oturup doğru konuşalım, tek başına Cumhuriyet Halk Partisinin başarısı değildir. Bu başarı, demokrasiyi savunan herkesin ortak başarısıdır. İzin verirseniz, Saadet Partilileri, bütün mütedeyyin kardeşlerimi, Saadet Partili olsun olmasın bütün mütedeyyin kardeşlerimi, demokrasiden yana olan, ahlaktan yana olan, ahlakın bütün inançların temeli olduğuna inanan bütün vatandaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum gidip hayır oyu kullandıkları için. Vatan Partisi’ne ve üyelerine, ÖDP’nin Genel Başkanına ve üyelerine, HDP’nin bütün üst düzey yöneticileri hapiste olmasına rağmen, güneydoğuda yaşanan bütün acılara rağmen, bütün baskılara rağmen, gidip hayır oyunu kullanan doğu ve güneydoğudaki bütün vatandaşlarıma; Demokrat Partiye ve onun Sayın Genel Başkanına; Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisine, bütün bunlara teşekkür ediyorum. Tabii, bir teşekkürüm daha var. Türkiye’nin bekasını her şeyin üstünde tutan ülkücülere ve milliyetçilere de yürekten teşekkür ediyorum.

BU DESTANI HEP BİRLİKTE YAZDIK

Hiç kimse unutmasın bir ülkü etrafında hepimiz birleştik. Türkiye’nin bekası için, demokrasimiz için, hepimizin özgürlüğü için, düşüncelerimizi özgürce ifade etmek için hepimiz demokrasi paydasında birleştik. Çok önemlidir bu ve biz gerçekten de bir tarih yazdık ve bu tarih bir demokrasi tarihidir, bir demokrasi tarihidir. Bu destanı hep birlikte yazdık. Tabii, sivil toplum örgütlerine de teşekkürümüz var, bazı meslek odalarına; gecelerini gündüzlerine katıp sokak sokak gezen, insanları birebir ikna etmeye çalışan bütün sivil toplum örgütü üyelerine ve meslek kuruluşu ve yöneticilerine de yürekten teşekkür ediyoruz. Bu teşekkürü yapmak benim boynumun borcudur ve tabii, son teşekkürü de Cumhuriyet Halk Partisinin örgütlerine yapmak istiyorum. Hepimiz gece gündüz demokrasi için çalıştık. Hepimiz kucaklayıcı bir dil kullandık. Saldırıya uğradık, ses çıkarmadık; kurşunlandık, ses çıkarmadık; bıçaklandık, ses çıkarmadık sırf demokrasi için. “Kılıçdaroğlu dilini değiştiriyor, bize tuzak kuruyor” dediler. Hiç kimseye tuzak kurmadık. Dilim geçmişte, dün neyse bugün de böyle olacaktır, yarın da böyle olacaktır. Hiç kimsenin kötülüğünü istemedik, hiç kimseye zulüm yapmadık. Hiç kimseyi, benim hoşlanmadığım düşünceleri dile getirdi diye onu ötekileştirmedim. Onu büyük bir sabırla dinledim, çünkü bu ülkede birlikte yaşıyoruz, birlikte yaşayacağız, demokrasiyi birlikte güçlendireceğiz. Akıl akıldan üstündür inancına sonuna kadar sahip çıktım, bundan sonra da sahip çıkacağım, her ortamda sahip çıkacağım. Farklı kimliklerden, farklı inançlardan olanlar, farklı yaşam tarzları olanlar, hepimiz demokrasi paydasında birleştik; hepimiz hep birlikte bir destan yazdık. Bu destanın sahibi ben değilim, bu destanın sahibi sizlersiniz. Sizlere yürekten teşekkür ediyorum.  

HEP BİRLİKTE DEMOKRASİ İSTİYORUZ, BASKICI BİR YÖNETİM İSTEMİYORUZ

Meşruiyeti tartışmalı olan bir anayasa değişikliğini referanduma götürdük. Neden? Demokrasiyi reddeden bir anayasa değişikliğinin meşruiyeti olmaz. Yürürlükte olabilir ama meşruiyeti tartışılır. Örnek mi? 1982 Anayasası. 1982 Anayasası hâlâ yürürlükte, maddeleri değişti, yürürlükte ama meşruiyetini evet diyenler de, hayır diyenler de tartışıyorlar. Şimdi, bu Anayasa değişikliğinin meşruiyeti tartışmalıdır. Demokrasiyi yok eden bir anayasa değişikliği olamaz; yürürlükte olabilir ama meşruiyeti tartışmalıdır ve hep tartışmalı olacaktır. Bakınız 1982 Anayasasına referandumda yüzde 91,4 evet çıktı. O dönemde de baskılar vardı. O dönemde Kenan Evren ve komutanlar vardı. O dönemde de il il geziliyordu. O dönem de baskılar vardı. O dönem de hayır diyenler cezalandırılıyordu. O dönem de medya özgür değildi bugünkü şartlarda olduğu gibi. Ama o dönem evet diyenlerin oy oranı yüzde 91,4. Demokrasi açısından geldiğimiz süreci vurgulamak açısından söylüyorum. Bugün bu baskı anayasasına hayır diyenlerin oranı yüzde 50’nin üzerinde. Bu açıdan bir demokrasi destanı yazdık bizim demokrasi tarihimizde diyorum. 1982 Anayasası oylanırken Kenan Evren Çankaya İlkokulunda oyunu kullanıyor. Seçim sonrası sandıklar açılıyor. “Hayır” diyen bir pusulanan üstünde aynen şu not var: “Korku üzerine hâkimiyet inşa edilemez. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk.” Öyle egemen bir korku var ki, hayır pusulanının üzerine bu notu düşmek zorunda kalıyor, üst düzey bir yönetici veya bürokrat bu notu düşmek zorunda kalıyor. O dönemin koşullarıyla bu dönemin koşulları aynı, ama o dönemin insanı ile bu dönemin insanı aynı değil. Biz artık, hep birlikte demokrasi istiyoruz, baskıcı bir yönetim istemiyoruz. Bu not alınır, tutanağa geçirilir ve bu hayır oyu reddedilir oy pusulasının üzerinde yazılar olduğu için.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, geliyorum biraz daha düne. Referandum sonrası, Pazar günü hepimiz evlerdeyiz, çok sayıda arkadaşım sahalarda, sandıklardan haberler almaya çalışıyoruz ve ben de evde büyük bir dikkatle izliyorum. Bir haber geldi, Yüksek Seçim Kurulu mühürsüz oy pusulalarını ve zarfları geçerli sayacak diye. Hemen arkadaşları aradım, nedir bu diye. “Evet, doğru” dediler. Açıklamalar yapın… Açıklamalar yapıldı. Akşama doğru Genel Merkeze geldim ve bir basın toplantısı yaptım. Yüksek Seçim Kurulunu uyardım, “Yanlış yapıyorsunuz” diye ve “Referandumun meşruiyetine gölge düşürüyorsunuz” diye, “Millet gitti oyunu kullandı, ama siz şimdi referandumun meşruiyetine gölge düşürüyorsunuz” diye bir açıklama yaptım. O gün başka bir açıklama yapmadım. Nedeni? Yüksek Seçim Kurulu inşallah bu kararından geri döner diye bekledim. Onları uyarmak benim görevimdi, daha henüz sayımlar, oylar bitmemişti.

ARKASINDA SANDIK MÜHRÜ BULUNMAYAN OY PUSULALARI GEÇERSİZDİR

Değerli arkadaşlarım, Yüksek Seçim Kurulu yasaları çiğnemiştir. Yüksek Seçim Kurulu üstüne düşen görevi yapmamıştır. Öyle anlaşılıyor ki, Yüksek Seçim Kurulu gücünü halktan, hukukun üstünlüğünden, Anayasadan değil belli bir merkezden almaktadır, belli bir siyasi otoriteden almaktadır. Belli bir siyasi otoriteden alınan güç güç değildir, demokrasiye ihanettir. Anayasa ne diyordu? “Yargı, yönetim ve denetimi altında halk oylaması yapılır” diyordu. Nasıl olacağını ve yargının nasıl görev yapacağını da yasalar belirliyor. Seçim Yasası gayet açık ve gayet net, okuyorum şimdi, Seçim Kanunu’nun 98’inci maddesi: “Üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan zarflar geçersiz sayılır.” Bunu anlamayan bir vatandaş var mı? Okuması yazması olmayan bir vatandaşıma şu metni okuyun, o da diyecek ki “Gayet açık.” “Üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan zarflar geçersiz sayılır” bu kadar basit! Peki, siz hangi anlayışla, hangi talimatla, hangi ahlakla ve hangi hukuk anlayışıyla bunu geçerli sayarsınız? Hangi ahlakla, hangi hukukla bunu geçerli sayarsınız?

Geliyorum Seçim Kanunu’nun 101’inci maddesine; “Arkasında sandık mührü bulunmayan oy pusulaları geçersizdir.” Bunu anlamamak için -vatandaşın birisi söylüyor- “aptal olmak lazım” diye, gayet doğru. “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan oy pusulayanı geçersizdir, daha ne desin? Siz, 11 kişi, sizi oraya getiren iradenin temsilcisi olarak kendinizi görüp onların arzularına göre mi karar veriyorsunuz, yoksa siz, Anayasaya ve yasalara göre mi karar veriyorsunuz? Bizi buraya getiren iradenin arzusuna göre karar veriyoruz diyarsanız hâkim cüppesini çıkarın ve binadan ayrılın.   

MAÇ ORTASINDA KURALLAR DEĞİŞİRSE, O MAÇ ŞAİBELİ BİR MAÇTIR

Değerli arkadaşlarım, Seçim Kanunu “Geçersiz sayılır” diyor, “Sayılabilir” demiyor. “Oy pusulaları mühürsüzse geçersizdir” diyor, “Geçersiz olabilir” demiyor, takdir hakkı vermiyor. Takdir hakkını vermeyen kim? Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli iradenin kâbesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi. Siz 11 kişi, kendinizi ne sanıyorsunuz da Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstünde bir güçle kendinizi konumlandırıyorsunuz? Bu referandum şaibeli bir referandumdur, şaibeyi besleyen de Yüksek Seçim Kuruludur.

Efendim, ne olmuş? Adalet ve Kalkınma Partisinden birisi başvurmuş! Başvurabilir. Bu başvuru üzerine toplanıyorlar, kanunda bu kadar açık hükümler olmasına rağmen, Anayasada bu kadar açık hükümler olmasına rağmen “bunlar geçerli olabilir” diye karar alıyorlar. Nedir bu, biliyor musunuz? Maç ortasında kuralları değiştirmektir; maç ortasında kurallar değişirse o maçın meşruiyeti olmaz, o maç şaibeli bir maçtır, herkes bunu böyle bilsin. Bu seçimin adı mühürsüz seçimdir, bu seçimin mührü yoktur, mühürsüz seçimdir bu seçim.  

“EY YSK ÜYELERİ, SİZLERE MİLLETVEKİLLİĞİ SÖZÜ MÜ VERİLDİ!”

Sayın YSK Başkanı diyor ki “Oyların sahte olduğu ispat edilmedikçe seçim geçerlidir.” Ya, oylar sahte olup olmadığını, oylardaki sahteliği engellemek için zaten bu mühür getirildi değerli kardeşim, sen hâlâ bunu anlayamadın mı? 2010’da getirildi bu! Gerekçe üretiyorlar. Ben merak ediyorum. Zaten bu karar da henüz daha yayınlanmış değil, karar verilmiş ama gerekçelerini kimse bilmiyor. Bugün başvuruyoruz, 24 milyon oyun namusu için bugün başvuruyoruz.  

Diyarbakır’dan bir vatandaşım aradı, aynen onun ifadesiyle: “Sayın Kılıçdaroğlu, siz niye bir şeyler söylemiyorsunuz?” Ne söyleyeyim dedim, söyleyin bana, eski bir savcı. Şunu söyle dedi: “Ey YSK üyeleri, sizlere milletvekilliği sözü mü verildi?” Ben de sorayım, 11 kişiye sorayım: Ey YSK üyeleri, sizlere, sizi oraya getiren makam tarafından milletvekilliği sözü mü verildi ki siz Anayasayı çiğniyorsunuz, yasaları çiğniyorsunuz?   

YSK, “TALİMAT GELİRSE HEM MAÇIN HAKEMİNİ DEĞİŞTİRİRİM, HEM DE OYUNUN KURALLARINI DEĞİŞTİRİRİM” DİYOR

Bakınız değerli arkadaşlar, 2014 Bitlis Güroymak’ta seçim yapıldı. Seçimlerde mühürsüz oy pusulaları olduğu görülür. Ne zaman? 2014’te. Seçim iptal edilir, yenilenir. İtiraz edilir, Yüksek Seçim Kuruluna gelir. Yüksek Seçim Kurulu alır bakar, der ki “Kusura bakmayın, mühürsüz oy pusulaları var. İlçe seçim kurulunun aldığı karar doğrudur, seçimin yenilenmesi gerekir.” Aynısını söyler. Şimdiki başkan da Yüksek Seçim Kurulu Başkanıdır aynı zamanda ve şimdi Anayasa Mahkemesine başvurulur bunun üzerine. Anayasa Mahkemesi 6 Şubat 2014’te bir karar verir. “Oylar, üzerinde ilçe seçim kurulu mührü bulunan ve oy verme sırasında sandık kurulu başkanı tarafından verilecek zarflara konulmak suretiyle kullanılır. Mühürsüz oy pusulası ve zarfla kullanılan oylar geçersiz sayılır.” Ne kadar güzel değil mi? Anayasa Mahkemesi kararı. “Mühürsüz oy pusulası ve zarfla kullanılan oylar geçersiz sayılır” diyor. Kim diyor? Anayasa Mahkemesi diyor. Yüksek Seçim Kurulu şimdi ne diyor? “Bunlar geçerlidir” diyor. Yani ben Meclisi zaten takmıyorum, onların çıkardıkları kanunlara da uymuyorum, ne demek Anayasa Mahkemesi, onu da takmıyorum diyor. Ben kimi takarım? Beni buraya getiren siyasi iradeye bakarım. Nasıl talimat verirse öyle karar veririm diyor. Sen öyle kararı veremezsin kardeşim, veremezsin! Yani diyor ki ben maçın ortasında bana bir talimat gelirse hem maçın hakemini değiştiririm hem de oyunun kurallarını değiştiririm diyor. Var mı böyle bir hukuk sistemi? Var mı böyle bir adalet sistemi?

SİZİ O KOLTUKLARDAN İNDİRECEĞİZ

Hâkim dediğiniz kişi, yargıç dediğiniz kişi hukukun üstünlüğüne göre karar verir. Siz hukukun üstünlüğünü atmışsınız bir tarafa, birinin üstünlüğüne göre karar veriyorsunuz, üstünlerin hukukuna göre karar veriyorsunuz. O koltuklardan ineceksiniz aşağıya, o koltuklardan indireceğiz sizi.  

MÜHÜR, BİR HAKKIN GÜVENCESİDİR, ADALETİN GÜVENCESİDİR

Değerli arkadaşlarım, mühür yazıların altına basılır, oy pusulalarına basılır mühür, zarflara basılır mühür, çünkü mühür basılırsa mühür sözün bittiği yerdir. Olay oturulmuştur, konuşulmuştur, tartışılmıştır, altına mühür basılmıştır, mühür değerli arkadaşlarım. Mührün bir diğer anlamı da hatemdir, yani sona erdirmektir. Türkülerimize de girmiştir bu. Mühür, insanlık tarihi kadar eskidir, kazılarda toprak mühürler çıkar. Neden? Oturup düşünme, karar verme ve kararı bir belgeye bağlamak ve altına mühür vurmak, bütün anlaşmaların altında mühürler vardır. Mühür, aynı zamanda bir güvencedir, bir hakkın güvencesidir, adaletin güvencesidir, mührün varlık nedeni de zaten odur. Siz bütün bu gerçekleri reddederek mühürsüz oy pusulalarını, mühürsüz zarfları geçerli kabul ediyorsunuz. Neye göre kardeşim bu, hangi yasaya göre, hangi anayasaya göre? Eğer birilerinin arzusuna göre yapıyorsan bunu kusura bakma sen hâkim olamazsın, hâkim değilsin, o koltuğundan ineceksin kardeşim. İnancımızda da mühür çok önemlidir. Son Peygamber Hz. Peygamberimiz de kendisinden önceki bütün peygamberleri tasdik eden, yani onların nübüvvetini mühürleyen son peygamber olarak nitelendirilir. 

TARİH, ÇALINAN ATINI GERİ ALAN KÖROĞLU’NU YAZAR; TARİH, ATI ÇALAN HIRSIZLARI YAZMAZ      

Mühür bu kadar değerli, bu kadar önemlidir. “Şimdi ben mührü saymıyorum” diyorsunuz, “Mührü kabul etmeyeceğim” diyorsunuz. Bu, doğru değil değerli arkadaşlarım. O nedenle dedik ya, bu seçimin adı mühürsüz seçimdir, mührü yok su seçimin. Bu seçimin sağlıklı iradesi yoktur. Milli irade tecelli etmemiştir burada. Milli irade sabote edilmiştir. Sabote edenler de birilerinden talimat alan ve kendisine yargıç diyenlerdir. Tüm tezlerde, bütün araştırmalarda, bütün makalelerde, bütün analizlerde bu seçimin mühürsüz seçim olduğunu artık herkes kabul edecektir, bütün dünya kabul edecektir bunu.

Değerli arkadaşlarım, eğer bu seçim mühürsüz seçimse, hiç kimse unutmasın söyleyecek söz bitmemiş anlamına gelir çünkü o belgenin altında mühür yoktur. Mühür yoksa sözümüz bitmemiştir. Şunu da kimse unutmasın: Üsküdar’a geçen ve çalınan atını geri alan Köroğlu’dur. Tarih, çalınan atını geri alan Köroğlu’nu yazar; tarih, atı çalan hırsızları asla yazmaz.        

Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.